Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Ayvacık’ta araştırmacı gazetecilik yaptığım, yani bitkiler konusunda araştırma yaptığım bir dönemde, kavak ağacının, çelik ile çoğaltıldığını öğrendim. Geçip bir kanada kavağının karşısına, senden ne kadar çelik çıkar diye hayran hayran bakıyorsunuz. Çelik dediğimiz kurşun kalem büyüklüğünde bir dal parçası. Onlarca, yüzlerce, belki de binlerce. Bir kavak ağacından yüz tane kavak fidanı yetiştirdik. Peki, yetişen kavaklar birbirinin aynı mı. Büyük kavak ile aynı mı. Ya da hangisi büyük kavak, hangisi değil. Değil yok. Aynı bütünü parçalara ayırıyorsunuz. Ama bir canlılığa son vermiyorsunuz. Yoktan bir canlı da meydana gelmiş değil. Okaliptüslerin o küçücük tohumlarının çimlendirildiğinde, çok hızlı bir şekilde yüzlerce, binlerce fidana ulaşıyorsunuz. Tohumlar ana gövdenin ne kadar parçası, bunu merak edebilirsiniz. Dut meyvelerinin içinde pek çok tohum olduğunu biliyor musunuz. Bir tane duta uygun ortam sağlarsanız, aynı yıl içinde birçok fidanınız olabilir. Bir incir meyvesinin içinde kaç tane çekirdek olabilir. Oturup hesaplayabilirim. Ancak şu anda bu bilginin bir pratik yararı yok. Yüzlerce fidan yetiştirmenize yetebilir. İnciri tohumdan çoğaltabileceğiniz gibi, çelik ile de yetiştirebilirsiniz. İncir bahçesi kurmak için istediğiniz kadar çelik bulabilirsiniz. Ama sevmeniz gerek, isteyerek yapmanız gerek.... Bir çuval cevize, kocaman bir ceviz ormanı gözü ile bakabilirsiniz. Bir avuç çam fıstığı içir de aynı şey. Bir adet incirin kocaman bir incirlik oluşturduğunu düşünün. Bir avuç dut koca bir orman olacak, küçücük tohumlar dev ağaçlara dönüşecek. Dev sekoyaların tohumları ne kadar dersiniz. Küçücük... Konuyu dağıtmayalım lütfen. Kavak dalları, ana kavak ile özdeş mi. Birbiriyle özdeş kabul ettiğimiz koca kavaklıklar. Binlerce kavak... Demek ki, tek parça halinde olmadan da bütün olunabiliyor. Burada azıcık durup, düşünelim. Ayrı ayrı görünen parçalar aslında tek bütünü temsil ediyor. Bir kavak dalından yetişen ikinci kavak öldüğünde, ana kavak veya onun diğer parçaları ölüyor mu. Hayır, ölmüyor. O halde yaşam devam ediyor. Tüm kavaklar yok olmadan, ana kavağın yok olduğunu, öldüğünü düşünemeyiz. İnsanlar için durum nasıl. Biz hangi ana parçanın devamıyız. Yukarıda sormuştuk, her ulusun ayrı bir Adem ve Havva’sı mı var. Hayır. Tüm insanlar, kavak örneğinde olduğu gibi, bir ana insanın devam eden parçaları. Aslında biz sevdiğimizle özdeşiz. Aslında biz insanlığı severken, kendimizi seviyoruz. Sevdiğimiz insanda kendimizi seviyoruz. Başka ülkelerde, başka sınırlar içinde yaşayan parçalarımız, aslında bizden farklı değil. Aslında biz onlarız, onlar biz. Peki diyeceksiniz, diller, renkler, kültürler vs. vs. Bunların bilimsel anlamda ciddi farklar olmadığını sanırım ilgili bilim insanları açıklayacak. Ciddi farktan öte, uygarlıkların kökünde tesadüflerin bulunduğunu göreceğiz. Düşünün, Mısır devletini kuran insanlar şimdi nerede. Hititler, Babiller, Asur’lar, Fenikeliler... nerden geldi, nereye gittiler. Hiçbir yere gitmediler. O uygarlıkları kuran insanlar, bizim parçalarımız. Biz onlarız. Bunu söylerken, zamansal uzaklığın, coğrafi uzaklığı ciddiye almayın. Bu arada bakterilerden söz ederken, bakteri kardeşlerimiz diyen bilim adamına sevgi ve saygılarımı gönderiyorum. Yine elektrik, elektronik, tıb vs. bilim alanlarında çalışmaları ile bugünkü modern yaşamı hazırlayan tüm insanlara sevgi ve saygılarımı yolluyorum. Ulaşım, inşaat teknolojisi, matematik, fen bilimleri ve düşünmeyi gerektiren her alanda çalışan tüm insanlara sonsuz teşekkürler. Onlar benim geçmişim ve yaşayan zamanım. Onlar benim parçalarım. Siz farklı bir şey düşünüyor musunuz; düşünmek serbest. Tanıdığınız veya tanıdığınızı sandığınız veya tanımadığınız bir insanın gözleri ile, dünyaya, insanlara bakacaksınız. Buyrun beraber gezinelim. hayal imparatorluğunun sonuna doğru gerçek diye yaşadığın hayaller yarın son bulacaklar kendinle başbaşa kaldığın zaman bir gülümsemelik zaman ayır bana da 17 Kasım 2003 insanın özü yaptığı eşeklikleri gizlemek için yapmadık şebeklik bırakmaz fazla mı özet oldu olsun sınav sorumluluğu bu kadar Kasım 2003-16.08.2008 mektup sevgili domates şu an sınav zamanı ne kadar sakin görünsem de fırtınalar kopuyor düşüncemde saat yaklaşık 23 korkunç uykum var ve gidip yatacağım biliyor musun umrumda değil sınavdan alınacak not kim ölçer kimin yaşamını ben kendime düşeni yaptım ve yapabileceklerim bu kadar irademi aşamam ben bir kimyasal düzeneğim senin gibi elimde olmadan yoruluyorum düş görmem gerekiyor bir şeyler düşünüyorum çok şey düşünüyorum ve sevgili domates birşeyler anlatmam gerekli birileri beni dinlemeli anlamaya çalışmadan şu an sen dinliyorsun ama sevdiğinden değil elin mahkum da ondan yani mecburiyetten sen ki hayali sevgili sen ki rüya ve gerçek arası garip bir duygu bak karşı koyamıyorsun anlattıklarıma biliyorum istesem beni seversin çünkü sen bir hayalsin ve iplerin benim elimde ama sevgili domates ne fark eder ki şu anda yalnız ben hissediyorum gövdemin sıcaklığını ve yalnızca ben duyuyorum yüreğimin çarpmasını eğer yok edebilsek kendimizi düşüncemizle bizden başkası fark etmez yokluğumuzu ve biz de fark edemeyiz çünkü anlamı kalmaz yokluğun sevgili domates insanı yalnızca kendisi anlar tam olarak ve o da çoğu zaman yanılır 25 Kasım 1986 iki adet suçsuz idam mahkumu iki adet suçsuz idam mahkumu yaşamın anlamını tartışıyor demir parmaklık arkasında üç ayrı gazetede beş ayrı yalan ne demek lan şüpheden sanık yararlanır sen o kocaman gazetelerden daha mı iyi bileceksin olayı hem de itiraf etmişsin aslanlar gibi biz de merak ediyoruz elbette kendileri dayanabilir mi işkenceciler yaptıklarına olsun idamı bekleyen onlar değil zerre kadar acı duymazlar ve üzüntü sen işkenceciden daha mı iyi bileceksin olanları üç gazete üç işkenceci asın hadi iki genci sahi yaşamın anlamı demiştik biz niye buradayız yaşamın anlamı hapishane mi peki insan yaşamı petrol kuyuları ile karşılaştırılabilir mi kaç dolar kaç sent eder ya insan hakları mahkemesi ne yapar ya da bir şey yapar mı zaman mahkemesi bizi akladığında gençliğimizi kim geri verecek 26.8.2000 bir başka savunma ne demek not dediğin şey bilimsellikten uzak anlamsız sayılardır sıfır bile çok anlamlı bir sayı bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır siz notlara anlamsız sayılar diyemezsiniz matematikte sayıların büyük önemi var ağustos 2000 bir dekanın diğer anıları fakülte bahçesinde elindeki ders notlarını hafızlamaya çalışan öğrenciyi 10 saniye geç geldiğini gerekçe gösterip sınava almadım var mı itirazı olan hem sınava girse ne olur girmese ne olur notu ben veriyorum girse de hava alır girmese de girmeden hava alması usul ekonomisine de uygun olur patagonya üniversitesinden saygılar bizi izlemeye devam edin ağustos 00 henüz dekanlık görevine atanmamış bir müstakbel dekanın anıları notları beğenmeyenler dava açsın arkadaşlar sınav kağıtları bize geliyor bilirkişi olarak sizin açınızdan sonuç değişmiyor bize ise tatlı parası oluyor bilirkişi ücretleri beyfendi patagonya üniversitesi hukuk fakültesinde dekan adayı idi dekan oldu vatana millete hayırlı olsun üniversite holding a.ş. ekonomik girdiler kelle başına hesap edildiğinde çok öğrenci çok para demek sınıfta bırakacaksın arkadaş bir yıl iki yıl....oniki yıl sorarlarsa -ki kimse sormaz- çalışmıyor bu öğrenciler dersin bak geçenler nasıl geçiyor eylem iki öğrenci eylem yapsa oniki kişi göz altına alınır beşi dövülür yedisi mahkemeye sevk edilir ilahi patagonya komik yaratık sefil köle canlılığın şifrelerini iletmek için uzaklara çalışır aşık olur yemek yer kavga eder aşkı ve gururu için dünyaları yıkar bilmez ki tek görevi şifre taşımak ne dersin işte komik yaratık 3 eylül 2000 sevgilim ah sevgilim böyle bir aşkı görmezden gelemezsin İsviçre ayakkabı Amerikan kot ve Fransız gömlek giydiğimi bilmiyorsun bilmiyorsun ki son model mersedes ve dubleks bir evim ayrıca yatım ve atım var İsviçre bankalarındaki paralarımdan daha söz etmedim hem bir iki aya da kalmaz karımdan boşanırım ah sevgilim bir aşk ancak bu kadar yüce olabilir 31 Ocak 89 anlayamazsın anlayamazsın anlayamazsın anlasan da zaten bir şey değişmez bir öğrenci lanet olası öğrencilik sona ererken yorgun yüzücünün son kulaçlarını atıyor sahile doğru 12 Ağustos 88 beni düşünme beni düşünme sakın eğer yaş yoksa gözlerimde ağlamıyorum ve eğer mezarlıkta değilsem bil ki ölmedim düşünme sakın ben hep böyleyim 13 Ocak 1980 sen bensiz de mutlusun sen bensiz de mutlusun ve yaşamak güzel ben her zamanki gibi karmakarışık bir dileğim isteğim özlemim yok benim olmayan hiçbir şeyi istemiyorum güller soldu güller soldu da tükendi mi çiçekler baharlar çuvala mı girdi düşüncem yok şimdilik yaşam hakkında her şey anlamsız ve ben yalnız yalnızlığım da anlamsız doğal şey yaşamında yaptığı en doğal şey aşık olmaktı ve en büyük yanlış domatesi sevmekti şimdi her şey bambaşka hint kumaşı ne sen ne de ben kendimizden başka bir şeyiz yazık değil mi Kadıköy’de Karaköy iskelesi saat 20.45, 16 Ağustos 91 görülecek birşeyler her zaman vardır tam anlamıyla satılmış bir delikanlı örneğini bile bulabilirsiniz Kadıköy’de az sonralar ve yarın sabahlar kaçınılmazdır dedim ya görülecek birşeyler her zaman vardır yarın işin olmasa olmaz mıydı yazık değil mi bu delikanlıya 16 Ağ.91 istanbul’da güz yağmuru İstanbul’da 4 Ekim akşamlarından biri asker olduğum piyadeleri oynuyorum bir yıldır yarın biryerlere gidecekmiş bensiz kendim anlatamadım duygularımı ama Balkanlar’dan gelen soğuk hava ve yağmur isyan ediyor benim yerime yarın biryerlere gidecekmiş bensiz gitsin bakalım 4 Ekim 1991 külahıma anlat sağımda saat kulesi solumda deniz Konak Meydanı ana-baba günü sen yalnız olmadığını külahıma anlat ve aşkını baharını bilmem neni bilmem neni Konak 13 Nisan 1991 kimse demir atmaz kimse onsekiz yaşına demir atmaz yolunun üstüdür uğrar ve geçer Ocak 1997 söyleşi 35 yıl yaşadın başka ne yaptın 5 Mart 1997 bırak olduğu gibi kalsın bırak Ahmet yemeği kahvaltıyı çayı sana mı kaldı stajyer avukatların tanışması daha güzel şeyler var İzmir sokaklarında kumaş sanayinin yarattığı harikalara bak bak bir kere terziler nasıl da konuşturmuşlar yeteneklerini 13 Mart 1990 iskeletlerin dansı dans ediyor insanlar genç ve güzel dans zaman çizgisinde gözümü kapayıp açtığımda iskeletler görüyorum aynı sahnede dans ediyorlar sarmaş dolaş sahneye çıkıyorum yanımda doğa harikası bir arkadaş gözümü kapayıp açtığımda kollarımda bir iskelet kendime bakamıyorum 18 Ağustos 98 zamandan kalan harmana diktiğim çınar ağacı ondördünü doldurdu onüç yıldır hukukla haşır neşir oluyorum öğrendiğim basit bir formül ensen kalın değilse boşuna konuşma hak hukuk adalet eşitlik gibi şeylerin aslında masum birer sözcük olduğunu öğretir zaman 21 Haziran 1997 nisanlar hep özel günlerdir nisanlar hep özel günlerdir bu çocuk için bak sevdiğim aşkımız sandığın gibi değil yer ve zamanda yakınlık ve hormonlar arası bayram havası kazanan hep doğa olacak 30 Nisan 95 maddenin komik hali sen bir madde yığınısın kalsiyum demir fosfat azot oksijen ve benzerleri ben bir madde yığınıyım aynı şekilde bu ne biçim komedi aşktan sözediyorsun Kasım 1996 papatyaları yolma kalkmış nerelerden gelmiş sevdiğin yakın olmak için sen ise seviyor sevmiyor diye papatya yoluyorsun aslanım daha ne bekliyorsun Beyazıt ya da Taksim Meydanı’nda miting mi düzenlesin seviyorum diye 10.7.1998 ülke sınırları yapaydır ülke sınırları yapaydır kuşlar sınır tanımaz hangi leylek hangi devletin vatandaşı bilen var mı bazı yasalar değişmez eşitsizlik içinde eşitlik olmaz kurdun yaşama hakkı kuzu ile sürer maddeler canlı canlılar madde olur zayıflar yok olup güçlü bünyelere katılırlar yaşama hakkı özgürlük ve insan hakları söylevleri mikroplar için hükümsüzdür aslında söylevciler de inanmazlar söylediklerine hak denilen şey ne ki havada uçuşan sözcükler garip bir komedi şimdiki zaman sahnesine koyup yaşadıklarımı gelecekten bakınca kendime garip bir komedinin orta yerinde görüp yaptıklarımı eğleniyorum 13 Ocak 1989 B.B’ den bacak takviyeli demokrasi dersi Kurban bayramında kesilen hayvanlara nasıl da isyan ediyor B.B. hanım Bosna’da Sırp kasapları boğazlarken çocukları ve yaşlıları ve kadınları yani insanları mehtaplı bir gecenin derinliğinde bacakları ve sair organları ile demokrasi dersi verir malum hanım ve eşitlik ve insan hakları ve benzerleri . alıştık alıştık artık bu seslere adım adım arkamızda yenilginin ayak sesleri olsa gerek zamana ve şartlara 19 ekim 1990 kargalar bir sen değilsin ki güzelim beni görmeyen bak kargalar bile aldırmıyor bu delikanlıya Maltepe 1991 sonbahar sonbahar türküsünü söylerken Karadeniz dağlarında kimse bilmez düşüncemde ne var haberi yok hiç kimsenin gözyaşlarımdan terziler hayranım şu terzilere el kadar eteğe nasıl da sığdırırlar bir karışlık yırtmacı 22 Eylül 1989 insan hakları insan yaşamının bazen petrol kuyuları kadar bile önemli olabileceği söylenmektedir Aralık 1992 gülümsüyordu İzmir Adliyesinde bir çocuk 7-8 yaşlarında sanki düğüne gidiyorlar diyordu boşanmak isteyen ana ve babası için 1995’te duruşma beklerken aşk ve güzel en güzel çiçek hangisi ya en güzel hayvan peki aşık olduğun şey bunlardan biri mi bana kalırsa değil aşık olduğun şey güzellik değil 13.8.1996 şekil almış enerji yumağı ben herkes olabilirdim ve herkes ben dünyanın en ilkel insanı ya da en sevecen ya da bunlar arasında bir şey ben her şey olabilirdim ya da her şey ben sonsuz evrende şekil almış bir enerji yumağıyım aslında ben herşeyim herşey ben adın soyadın adresin söylesene ahmet kime ne senin türkünden gözünde yaş gönlünde ateş varmış ve fırtınalar kopmuş düşüncende kime ne adın soyadın adresin sabah kahvaltın ya da çorabının markası kimi ilgilendirir söylesene ahmet sen domatesi sevmişsen kime ne bundan sen yoksun sen yoksun ahmet var olan senden bambaşka bir şey sen dünkü sen değilsin ve yarın asla bugünkü sen olmayacaksın yine unutma adın yalnızca bir sözcük ama sen sözcük değilsin mutluluk ayın parladığı yıldızların yandığı yer bizim dünyamız ve sonsuz yıldızlardaki sonsuz dünyalar bir dileğim var duyarsanız beni eğer mutluluk olacaksa herkesin olsun 9 Haziran 1983 tepeme çıkarma cinlerimi ey benim muşmula güzeli sevdiğim olup olmadık yerde aklıma gelip de niye tepeme çıkarıyorsun cinlerimi ya aklıma geleceğine gerçekten gel ya da oynatıp durma beni 20 Şubat 1983 hizmetçi sadık birer hizmetçiyiz bizler aşkımız sevdamız karagözlü yarimiz ve ne varsa güzelden yana düşündüğümüz hepsi doğaya hizmet için 4 Eylül 1996 güzel kız güzel kız inmek zorunda mısın otobüsten gönlümü alıp gitmek hayallerimi yalnız bırakmak zorunda mısın aklından geçse ya aklından geçse ya sokak lambasının yanında soğuk duygusuz rüzgarlar ve yaprak seslerinin altında sevdalı bir kedinin kendini beğenmiş kocaman burunlu bir güzele dizeler yazdığı aslında biliyorum akıllı işi değil bu belki üşütmüş olacağım yarın burnumu çekeceğim ikide bir daha sıkı sarılacağım ceketime sırf birkaç dize uğruna sırf sevdirmek için kendimi sana 6 ocak 87 mavilim mavilim beni gördün mü yanımdan geçerken hani Sungurlu’da yanyana dururken otobüslerimiz çıkıp serin havada gezinmiştik ya sen benden habersiz ben ise dörtköşe mavilim olmuyor böyle 1989 varsın eskisi gibi olsun varsın eskisi gibi aksın Yeşilırmak eskisi gibi dalgalansın Karadeniz boşver bırak anılar başbaşa kalsın sen yabangüllerini kır çiçeklerini anlat sevgi telinden çalsın sazlar yaşamı sev yaşamı sev üç boyutu ile selam gönder zamanın ötesine geçmişteki ve gelecekteki dostlarına ve yıldızlara göz kırp arada bir telefon kulübesinin önündeki kıza Tuzla’dan selam gönderiyorum takvimlerin acele ile geçiştirdiği günlere İnciraltı’na saatlerle oynamak istemiyorum ve zamanla olmayan aşkımızın pembe tablolarına gülümsüyorum nasıl bir aşktı nasıl bir aşktı tatlı mı tatlı bir kız zakkum gibi sevsen zehrinden vazgeçsen kahrından ölürsün ya da benim gibi divane dolanır durursun tamamdır bu iş pembe gözlük tak demiyorum ama at gözlüğü de olmasın gerçekçi ol bir nal bulduysan eğer sevin üç nal bir at daha bulabilirsin ama düşün ki bulamadın ümitlerin var ve bir de nalın boşver kalanını pembe gözlük tak demiyorum gerçekçi ol yeter 21 aralık 90 doyumsuz insanlar doyumsuz insanların içkisi oldu kanlar kumar oynadılar birimi insan olan paralarla kurallar kuralsızlıklar ve silahlar konuştu yine içkiler yine paralar ve silahlar yağmur bugünkü yağmurda Kadıköy’de ne işin vardı yine kız tavlamaya gittin yine kimse pas vermedi o yoktu değil mi akşam karanlığı akşam karanlığı ve sis birbirine girmiş çiseleyen yağmur ile sürüyor Tuzla’da yaşam böyle zamanlarda herkes ve her şey birbirine benzer gerçek olan ile olmayan arasında ufak bir aldatmaca ya her şey düş ya da tüm düşler gerçek sesler karmaşık dünyalar gibi herkes çok yakın birbirine ve çok yabancı Tuzla’da gün batımını dinlediniz 6 kasım 90 28 şubat 91 bu akşamın şiirini de yazalım küçük ayın son günü kafayı zamana takarak keçilerle uğraşmak istemiyorum benim hiç keçim olmadı keçi isterim aşık mıyım yoksa isterim isterim bahar gelsin maydanozlar yeşersin zamanla uğraşmak istemiyorum bana sormuyor zaten geçsem mi diye köprüler ve sular karışmış yirmi yıl mı geçti yazdığımın üstünden yüze az kaldı geçmiş zamana selam geleceğe selam yine son günü küçük ayın salata burnu büyük biri olduğumu sanıyordu bilmiyordu ki işin aslı domates salatası ve ben deliler gibi seviyorum salatayı sen sardın sen sardın başıma domatesi koşturdun beni Altay’a kadar koşturdun beni yağmur altında şimdi de diyorsun olmaz böyle şey kim çarptı yamulttu seni kim diyorsun bilmez gibi sevdam ile kafa buluyorsun kendince ne sanıyorsun ne sanıyorsun daha mı çok düşüneceğim seni değerin mi yükselecek borsada daha güzel şiirler mi yazacağım benden kaçtıkça seni gidi seni iyi ki ekonomi okudun birinci sınıfta kapıya vardığında sen yine ders çalıştığımı san bir başıma kafeteryada rahatsız etmemek için başka masaya gidiyor havasına gir selam bile verme geçerken yanıbaşımdan gözlerini kaçır aman göz göze gelmeyelim sonra bakışların gülümser merhaba der bana hatta hiç farketmemiş gibi büyük harflerle espiri yap geçerken gülüşlerin masama kadar gelsin hem duymayayım hem de duymuş olayım seni hiç etkilenmediğini göster varlığımdan çıkar cebinden metal parayı yazı tura at sanki başka şeyler düşünüyor sanırım seni ve giderken sakın benden yana bakma öte yanını dolan kafeteryanın beni düşündüğünü anlamayayım kapıya vardığında dönüp bakmayı unutma ardına anlamam nasıl olsa bana baktığını gülümse içten içe kararsızlığına gülümse bana gülümse o kalabalıkta acımasızca ders çalıştığıma ne kadar duygusuz olduğuma her şeye gülümse biliyor musun gülümseyince çok güzel oluyorsun 1 Şubat 1987/Samsun duruşma düzeni duruşma düzenini bozdu diye avukat cezalandırılmaz ama benim düzenimi bozdu diye domates cezalandırılır salata yapar afiyetle yersin doğrar ekmeğinin arasına kor öyle yersin elma gibi ısırırsın domatesine göre değişmek koşulu ile yalnızca öpersin gönlümüz yaşımız büyüyor ama gönlümüz hala çocuk küçük şeylere üzülüyor küçük şeylerle mutlu oluyoruz karadenizde sen hiç Karadeniz'de çay içtin mi benimle ben her gün seninleyim başkasının gözü kendine başkasının gözüyle baktın mı hiç örneğin bir an kendini benim yerime koyup dalgalı saçlı güzele göz kırptın mı seçme şansı bize yolculuk göründü seçme şansımız yok ölüm Allahın emri ayrılık aşk yasasının hiç düşündün mü ve hiç düşündün mü gideceğini seni beklemeden elveda demeden ve el sallamadan belki de hiç düşünmeden seni söyle gitti mi sevdiğin kaldın mı kendi halinde biraz mahzun biraz düşünceli yapayalnız saymayı öğrenince saymayı öğrendiğim zaman önce kendimi saydım acaba kaç taneyim diye elbette bir çıktı sonuç ama birşeyler kaldı kafamı karıştıran acaba hangi bendim bir tane olan kedilerden sorulur bu ay kedilerden sorulur bu ay bahar, gökyüzü ve yıldızlar ve çatılar ve aşk salata ve domatesle avutmazlar ya kendilerini benim gibi üç yanı açık kilitli kapılar ardında bilmem hangi zamandaki dalgalı saçlı güzelin ayakkabısının numarası tarihe karıştı elbette leyleğin getirdiği çocuklar kedilerden sorulur bu ay bahar, gökyüzü ve yıldızlar ve çatılar ve aşk Maltepe 28 Mart l991 bir çizik çek gençliğime eğer kredi alabilseydim gelecekten ya da ilerletebilseydim ahbaplığı zamanla bir kalem oynat deseydim çocukluğumda ya da bir çizik çek gençliğime belki de bambaşka bir ben olacaktım o zaman kim bilir belki şimdiki gibi düşünmeyecektim yani ben ben olmayacaktım o zaman yine de kararsızım bu konuda öyle ben olmayacaktım da böyle ben miyim sanki sevda dediğin sevda dediğin bir çıkmaz sokak dönsen olmaz akşam oluyor ve gitsen...bütün yollar Bağdat’a varıyor uçmaktan başka şansın yok o da imkansız hadi...Bağdat’a gidiyor ocak-şubat 98 savaşçı ölesiye vuruşur savaşçı gücü bitene kadar kazanırsa eğer bu çarpışmayı buruk bir yenginin mutluluğunu yaşar fakat ölürse ne yenilginin anlamı kalır onun için ne de yenginin şubat 88 adım ahmet adım ahmet salata yapmayı düşünmüyorum hele yemeyi hiç aşk denen kavram bana göre palavra domatesi seviyorum 20 şubat 88 mucize bir mucize değil mi rastlantılar ve bir rastlantı değil mi yaşamak şubat 88 şiir okur dalgalı saçlı güzel şiir okur dalgalı saçlı güzel meçhul sevgiliye ve bir hayal kahramanı düşüncelerin yarattığı bir zavallı olduğunu anlayamadan coşkusunu yaşar saf hayallerin şubat 88 sıcaklar artınca önce sıcaklar artar hafiften sonra ısınır toprak tohumlar çimlenmeye başlar ardından kısalır etekler tüm cömertliğini gösterir yırtmaçlar bir kız gülümser karşı masada karar veremem aşağı mı baksam yukarı mı avucumu yalarım yavaştan gençliğim böyle ciddi memleket meselelerine takılır gider ((Nisan 1-2-3 88) geçen yıl geçen yıl bir nisan günü sırılsıklam ıslanmıştım yağmurda ve sırılsıklam aşıktım ve oldum olası aşka inanmadım 1 nisan 88 yarın yarın bu günü özleyeceksen eğer bugünü sevmek için yarını ne diye bekleyeceksin 15 nisan 88 falcı kız fala inanıyorsa eğer azıcık iskambil karıştırıp da bana mutlu geleceğimi okuyan falcı o da seni seviyor dediğinde belki de anlamıştır neden kızardığımı 4 temmuz 88 aşkımla ilgisi olmayan şiir vazgeçtim sevdadan şiir yazmaktan ve seni düşünmekten şimdi yalnız modern bir sera ve kışın ortasında domates yetiştirmek gibi basit hayallerim var. yok vallahi bu şiirin aşkımla bir ilgisi yok 30 ocak 87 bizim üniversite bizim üniversite yalnızca bir dinleme ve yazma kurumu değildir iyi not tutup güzel yazı yazan arkadaşlardan (ismi lazım değil baş harfi İbrahim) fotokopi alınır bizim üniversitemiz fotokopi ticaretinin gelişmesine kaynak yaratır. yoksul prens zenginlik madde yığınlarının sahibi olmaksa çok zengindi prens ama kendine bile sözü geçmedikten sonra zenginlik de prenslik de şurda kalsın Galata’nın sonuna doğru şimdi Ayşegül olmalı o günü konuşmalıyız öncesi sonrasıyla şimdi karşımda elinde bira aynı ezgiyi dinlemeliyiz aynı duygularla beni affet zaman bir yanlışlık yaptıysam farkında olmadan hiç içimden geçer mi kırmak sevdiğimi beni affet zaman görüyorsun ki güçsüzüm karşında yapabileceğim her şeyi yaptım bundan sonrası beni aşar kırmamaya çalışıyorum hiç kimseyi ve hiçbir şeyi benden bu kadar ezbere bu yol bu kaldırım gökyüzü yıldızlar köpek havlamaları ve gecenin belirsizliği hep ezbere ezbere yürüyorum yol boyu dizeler üstünde o kaldırım senin bu kaldırım benim çarpmamak için başımı düşersem eğer taşlara ortasında yürüyorum asfaltın ezbere seviyor ezbere özlüyoruz düşler güzeller ezber sarışın ve esmerler ela ve karagözlüler ve dahi mavi gözlüler hep ezbere İstanbul 4 Mayıs 91 nobel ödülü bu yıl da bana vermezler barış ödülünü ben ki sessiz çocuk ne okum mızrağım var ne tank ve topum bir helikopterim bile yok hiç savaş çıkarmadım hiç insan öldürmedim aklımdan bile geçmedi böyle şeyler bu yıl da bana vermezler barış ödülünü ben ki ezici bir güce sahip değilim savaşmak için barışa kaç kuruşluk katkım olabilir 15 Eylül 1998 çok şey istiyorum çok şey istiyorum fakat param yok bedava vermiyorlar hiçbir şeyi ve kredi alamıyorum zamandan çay ocağı kapanmış çay ocağı kapanmış güzel kız hala karşı masada ders çalışıyorum İnciraltı’nda dün sabah dün sabah gidiyordum biryerlere sanki ben değilim yolda giden yolmuş giden bende bana çarpan rüzgar değil rüzgara çarpan ben karşı şelaleden düşen damlalar sanki onlar ben ben onlarım garip gibi ama ben herşeyim herşey ben hukuk dersi söyler misin sayın hukukçu şüpheden sanık yararlanır değil mi sen öyle san boğazına geçirilir ilmek şüpheler içinde can verir elin oğlu (20.6.97) otuzbeşe değişik bir yaklaşım yaş otuzbeş her tarafındayım yolun ne çocukluğum uzakta ne de gençliğim yeteri kadar çocuk yeteri kadar gencim ne geçmiş geçip gitmiştir ne de gelecek uzak her gün ve her akşam toplanıp ben olan kafadarlar söyleşiriz çocukluğum bir yanda bir yanda onsekiz yaşım şimdiki ben ve geleceğim sevdiklerimizi birlikte düşünür birlikte gülümseriz kendimize 16 mart 1998 yeşil gözlü kız hukuk fakültesindeki şiir tutkunu yeşil gözlü kız nerde sevda kokan dizeler diye sitem etti adının baş harfini bir de gözlerinin rengini bilirim hepsi bu o da benden yana daha fazla bir şey bilmez ama ne sevimli öykü değil mi taraflar birbirine aşık haberi yok hiç kimsenin bir diğerinden sefil köle sen doğa harikası sefil hizmetçi ben sefil köle aşkımız sandığın gibi değil ama yine de güzel nisan 97 roman kahramanı herkes kendi romanının kahramanı ben dahil şu an gelişen olaylar ve az sonrakiler hep aynı romanın parçası kimse olacakları bilemez kahramanlar dahil yarınları bilemeyiz ne siz ne de ben peki romanın geçen bölümlerini biliyor musunuz nerden bileceksiniz sevdiği kıza ulaşır kahraman ve kucaklamaya fırsat bulmadan kaybolur gider aslında oyunun ortasında bulduk kendimizi oynadık bunca zaman anlayamadan ne kadarını biz yazdık dersiniz romanın ne kadarını yazacağız birileri yazmış bizler figüran yol gelir bilinmezden ve gider ne demek sorun çevre kirliliği ne demek artık savaş çıkmayacak uçaklar düşmeyecek trafik kazası asla yoksulluğa son verdik açlıktan ölümlere son kanser ne demek hastalık ne demek alır Fransız parlamentosu bir karar çıkarır bir yasa son verir hepsine sonra AİHM ‘ne başvurup tazminat ister ilgililer yasaya göre oysa Koç’um yer çekimi yasasını kaldır bir yasayla artist olur çok para kazanırsın bir ayrılış sahnesi anne inmişti adliye merdiveninden gözlerini saklamaya çalışarak sessizce ağlıyor ve gitmeye çalışıyordu halasının kucağında kalan beş yaşındaki çocuk dur anne dur diye bağırdı dur bir kere daha öpeyim sonra bize döndü annemi bir kere daha öpmek istiyorum Adana’ya gidiyorum otobüs gecikti Mut , Silifke, Mersin yolu uzattık annesinin ardından haykıran genç kızı düşünüyorum 5 yaşında sonra idamlık iki delikanlıyı onlar da analarının küçük çocukları onlar da beş yaşındaki genç kadar masum belki son kez öpmek istiyorlar analarınI söyler misin sayın avukat vicdanın hesap vermeye hazır mı o nasıl bir savunmaydı baştan savma söyler misin sayın savcı sayın yargıç vicdanın hesap vermeye hazır mı ipe gidecekler sizin çocuklarınız olsaydı böyle mi olacaktı (10 Temmuz 1997 Mut-Silifke arası) maddenin komik haline ilişkin bilirkişi raporu dosya kül olarak bilirkişiye gider toz-duman olup geri gelir maddenin komik halinden söz edip bir taşın bir odunun şaka yaptığı mı anlatılır ya da demirin bakırın çinkonun şunun bunun olmaz böyle şey davacı çok haklı hem o kadar çok haklı ki sormayın gitsin not bilirkişi ücretinin artırılması talep ediyorum karar dosya kapsamı ve toplanan kanıtlara göre ölümü iptal ediyorum ayrılığı yalnızlığı ve hüznü iptal ediyorum herkes sevdiği ile hep sevdiği ile sevginin sonsuzluğu mutluluk dostluk kardeşlik yalnızca güzel şeyler yalnızca olumlu düşünceler var olacak tüm olumsuzlukları iptal ediyorum 17 Mart 2001 soykırım anıtı katledilen doğa için büyük bir anıt dikilmeli başka bir şey yapamayız biz zavallı düşünme özürlü insanlarız ya da sinsi güzellikleri yeniden yaratmak süregelen katliamları durdurmak ve korumak doğayı çözüm olacakken anıt dikip betondan reklam yapmak değişik meclislerden yasalar çıkarıp türkü söylemek hep birlikte daha güzel anlatır bizi 17 Mart 2001 duyun kendinizi çocukları seviyorsanız eğer sınırlarını çizin sevdiğiniz şeyin hangi çocuğu ne zamana kadar ve ne kadar annesiz babasız sokaklarla dost olmuş delikanlıların yüreğinize zıpkın gibi saplanır mı çığlıkları yoksa bazı zamanlar bazı çocukları mı sever görünürüz Avrupa’nın ortasında koltuk değnekleri ile gezen çocuklar -ki bunlar şanslı olanlar- ne anlama gelir sözde eşitlik sözde özgürlük sözde demokrasi tutkunu Avrupalı için uzağa gitme İstanbul sokaklarında kir pas içinde karnı aç yüreği paramparça çocuklar ve Ankara sokaklarında ve İzmir sokaklarında uzağa gitme belki yakın mahallede belki bitişik sokakta belki yanıbaşında bitişik komşunda kendini kandırma o çocuk senin o çocuk bizim söyler misin sevdiklerimiz için ne yapıyoruz maddenin en komik hali maddeler sıvı katı gaz ve komik halde bulunurlar komik halin en komiği karnını doyurup hatta bol miktarda semizleştiği halde bir türlü gözünü doyuramayan zavallılar neden seviyorum neden seni deli gibi seviyorum sanıyorsun biliyorsun ki aklım başımda olsa böyle bir hata yapmazdım senin gibi patlıcan burunlu ve çarpık dişli bir domatese gönül vermezdim ayakkabılı şiir sen benim ayakkabısı olan tek şiirimsin kara gözlü sevdiğimin gönlüne giderken ayakların aşınmasın diye sana aldım bu ayakkabıları bak sevgili şiir bu zamanda zor bir kıza beğendirmek kendini yakışıklı mısın... farketmez kafan çalışıyor mu... o da farketmez zengin misin... inan ama bu da önemli değil kafası çalışan zengin ve yakışıklı biri olmalısın laf aramızda karakter sahibi haşin ve gaddar biraz da tarzanvari biliyor musun sırf ayakkabılarımın modası geçtiği ve yanı yırtık biraz da bakımsız –yani boyasız ve tozlu- olduğu için gömleğim kırışık ve saçlarım dağınık diye bana dudağını bükerek baktı kara gözlü kız kendimi hüzünlü düşünemiyorum dünya umrumda mı pabucum eski, cebim delik gömleğim kırışık ve saçım dağınık ise ne fark eder sevgili şiir sana bir ayakkabı aldım ki boynu bükük, gönlü kırık olmayasın kara gözlü kızı gördüğünde yere sağlam basabilesin sevgili şiir elbette sen ayakkabı giyemezsin şiirler ayakkabı giyemez ki ama yine de ayakkabıların var ne fark eder ben giysem senin yerine aşk her şeydi aşk herşeydi ve bu onun herşey olan aşkıydı başlarken bundan başkasını sevmeyecekti ve biterken bu son olsun dedi her zamanki gibi işte bu aşktı ve aşk herşeydi aşkımızın büyüklüğü sorun aşkımızın büyüklüğü değil acaba neden bir başka varlığa değil de insana ve acaba neden bir güzele ve acaba neden seçmece karpuz gibi vücut ölçülerine ve acaba uğruna salakları oynadığımız dilberler ne anlama gelir bir merkep için 6 mayıs 1991 alacağın olsun sana kim söyledi tıbba git diye hukuk dururken bilmiyor muydun sana aşık olacağımı laf olsun diye hastalanıp seni arayacağımı bilmiyor muydun beni hiç düşünmüyorsun alacağın olsun doktor güzeli bak yarınki bütünlemeyi unutmuş sana şiir yazıyorum 16 eylül l986 anası ve oğlu bir sandalye varmış kapıdan girip sağa dönünce tam karşıda masanın üstünde dosyalar birkaç kitap ve bir çerçeve cin gibi bir çocuk çıkmak istiyor fotoğraftan anası bu masada Barış ile başbaşa dosya inceler 8.5.95 Akdeniz’in karşı ucu Akdeniz’in karşı ucunu görmek istiyorum miyop gözlerle seni çılgınlar gibi seviyorum ve biliyorum ki aslında sen de yediğin patlıcan, biber, domates ve içtiğin su ve benzerlerinin katkıları ile oluşmuş bir bütünsün benim gibi biz seninle özdeşiz bu nedenle aşkımız olabildiğince anlamlı ve bir o kadar da anlamsız Anamur 1 Temmuz 1993 bir resmimi çek bir resmimi çek fotoğrafçı bir resmimi çek gün batmadan gelecek gün çok uzak görünüyor bugüne o gün geldiğinde bu gün gitmiş olacak bir resmini çek zamanın fotoğrafçı kendimizi avutalım o resimlerle İnciraltı 8 Mayıs 1986 beş dakika beş dakika kendine ayır ve yıldızlara bir nokta bul sonsuz evrende nesin, necisin hangi bilmecenin neresindesin Kasım 1990 bir daha yanılmak yok her gün yeniden söylüyorum bir daha ne gözlerim ne duygularım ne de mantığım hiç biri yanılmayacak yıllar önce söylemiştim dün söyledim bu gün yine söylüyorum bir daha yanılmak yok öyle sanıyorum ki son defa söylediğimde bu sözü o zaman biraz geç olacak o zaman ancak yarını olmayan bir zaman olacak mart 1986 batık geminin hazinesi yapma be güzel akşam akşam deli mi ediyorsun sarhoş mu sersem mi nettiğin belli değil halime bak beter mi beter artık yeter baharın geldiği sıcakların arttığı ve kanımın kaynadığı zamanda cömert davranan yırtmacın yanda batık geminin hazinesini gösterir gibi 22 Mart 1986 bir garip şeyler anlayamadığım bir garip şeyler var ortalıkta bir sen ve bir de benden başka herkes biliyor sevdamızı bardağın dibindeki bira bardağın dibindeki bira bizi birlikte olmaya zorluyor ve biz sonsuza kadar var etmek istiyoruz bardağın dibindeki birayı 19 Haziran 1988 bırakın çocuklar bırakın çocuklar baklavayı böreği çaldın mı adam gibi çalacaksın kurtarır mı İsviçre’den, Amerika’dan aşağısı otomobil çal, kamyon çal vergi kaçır hayali ihracat yap sen bir kilo baklava ile şehir hatları vapuruna bile binemezsin Bayındır 1998 benim gibi yazdıklarımı düşünseydi kalemim karma karışık olurdu kafası ve anlasaydı gülerdi halime ve eğer hissetseydi çılgına dönerdi benim gibi domates tarlalarını gezip şiir yazardı 4 Temmuz 1991 bu işte bir cinlik var genç kadın çekici mi çekici evli çocukları var nerden tanışmış kocasının mahpusane arkadaşı ile adamın bir sürü cinleri var kulağına eğilip de seksi kadının sizin bahçede bir küp dolusu altın var fakat çıkarmak için üç kadın ister cinler “lafı mı olur cinci bey” benden başlasınlar diğer ikisini buluruz dedi genç kadın içi su dolu bir tas ile çekildiler mahzene genç kadın tası kavradı ve dikkatlice suya baktı cinci sıyırdı ne varsa kadının üstünde sonrası bilinen şeyler iyi bir çalışmaydı ve fakat cinler ikna olmamışlardı yeni kadınlar gerekiyordu genç ve güzel “lafı mı olur cinci bey” derken önce biri geldi güzellerin sonra biri, sonra biri yine tas, yine su ve bilinen şeyler cinler birini beğenmedi dedi cinci lafı mı olur daha genç ve güzeller var altınlar henüz çıkarılamadı tüm hızıyla devam ediyor öykü tam anlatamadım galiba bu işte bir cinlik var bizi izlemeye devam edin (1997) bir başka dünya bir başka dünyada görseydim sizi Neval hanım ve siz beni bir başka türlü sevecektim belki ve belki siz de beni bir başka zamanda yaşasaydık siz ve ben belki bambaşka olacaktı öyküler otuz yıl mı geçti son gördüğümden yüz yıl geçse ne yazar biz var olduk ve sevdik ve seviyorum .....seviyor musun Bayındır 24 mart 96 bilseydim başıma gelecekleri bilseydim başıma gelecekleri uyumlu bir çorap giyerdim pantalonuma ayağıma adam gibi bir ayakkabı ve bir de gömlek eğer bilseydim belki tıraş olurdum bu sabah ama saçlarımı mutlaka tarardım belki koku bile sürerdim yağmurda ıslanmak mı kış günü suya bile girerdim senin için Karadeniz’de 6 Temmuz 1991 bir sağ ayak bir sol ayak bir sağ ayak bir sol ayak topuklarla yere basarak parmak uçları ile yaylanma hep aynı hareketlerle sürüyor yaşam herkesin bir işi olmalı bir evi, sevdikleri amacı olmalı koşturmaya bir sağ ayak bir sol ayak böyle sürüyor işte oyun koşturarak İstanbul 3 aralık 91 bir doktor sevdim inan doktor abla tutuldum sana aslında normalmiş hastanın doktorunu sevmesi ama alışılmıştan öte seni sevmek geldi içimden biraz daha bekle bu adam adam olunca anlatacak aşkını (9 Eylül Tıp Hatırası) balıkçı kahvesi İnciraltı’ndayım Balıkçı kahvesinde keyfim yerinde sayılır kafa buluyorum kendimle 2 ekim 1987 cam kafanın çalıştığını biliyorum ama düş olarak kalmayı başarman o üstün zekandan mı yoksa yeteneksizliğinden mi bilinmez yine de gerçek olduğun zaman cam gibi kırılacağın da ortada işte bu noktada bir anlaşılmazlık var Nisan 1987 dostluk insanlara güvenim sonsuz hepsi dost birbirine öyle ki bay ve bayan örümcek gibi ateşli aşk sahneleri sonrası afiyetle yer biri diğerini ve topladığı taze güç ile ağ örer dostlarına ki hazır olsun gelecek öğün davet ben küçük bir çocuğum yaklaşık 11 aylık falan boşanmak isteyen anne ve babama sesleniyorum nerden çıkardınız bu saçmalığı oturup masanın başına çözemediniz mi yemeğin tuzunu pırasayı ve ıspanağı annemi seviyorum babamı seviyorum onları beni sevmeye davet ediyorum 4.4.1995 duydun mu duydun mu arkadaşım uygarlık denen bir garip şeyler olmuş zor mu ölüyormuş insanlar neymiş de yumuşak huylu bombacıklar yapılmış boşuna mı hep insanlık uğruna topu topu bir defa ölüyorlar kırk yılda onu da uygarca ölsünler 7 Aralık 1982 dinle güzel kız dinle güzel kız benim özgürlük tutkunu saçlarım var çoğu zaman darma dağın senin saçların da özgürlükçü ama dağınık değil ben seni düşünmekten bu haldeyim belli ki sen beni düşünmüyorsun 30 Mart 1986 dalgınlık dalgın rüzgarlar eser çarpar önüne gelene sanır ki coşku onun eseri bilmez ki yaprağın gönlü neşeli nisan 86 dağdaki alabalık çok şey bilir dağdaki alabalık dili yok konuşamaz güzel söylemiş Ziya Paşa tahsil cehaleti giderir eşeklik bakidir dağdaki alabalık nice yiğitler bilir ve nice eşekler sözüm sana Zeyno çok şey bilir dağdaki alabalık sen de bilirsin biz de biliriz üçüncü kişiler de bilir 18.7.1997 farkına varmadım sene seksen dört Alsancak’ta Hukuk Fakültesi kantini o kadar tatlıydı ki masamda oturan kız farkına varmadım çayı şekersiz içtiğimin gezinen iskeletler ülkesi yüz yıl önceki insanlar için bugün ne anlama geliyorsa yüz yıl sonra bizim için de o anlama gelecek şimdi gülümseyen gençler çocuklar büyükler mutlu günlerini yaşayan sevgililer ve varlığından bilgi sahibi olmadığımız herkes aslında gezinen iskeletleriz 96 sonbahar garip şeyleri seviyorum insanlar garip oluyor ve garip şeyleri seviyorlar ben anlayamadıklarımı seviyorum seni hiç anlayamıyorum ufaklık hem de hiç anlayamıyorum 5 Eylül 1986 gel de şaşırma pusulayı ereğim bir dağın ardında beni bekliyor olsa koyulurum yola ona ulaşmak için ama dağlar bir değil erek bir değil yollar bir değil hepsi binlerce bir ben varım bir olan gel de şaşırma pusulayı Ayvacık-11 Mayıs 1983 gitti dört çeyrekten biri ya işte sayın avukat adayı gördüğün gibi diplomayla bitmiyor her şey staj falan yaparken İzmir kaldırımlarıyla tanışacaksın yavaş yavaş görevin belirsiz bir koşturmaca ne bir işin olacak yaşaman için ne de tümden işsiz Tanrı abine bol para verirse o da sana gitti dört çeyrekten biri böylece başarabilirsen Konak’ta köprü başına mendil açacaksın Tanrı size siz bana 19 eylül 89 güzellik yarışması seçici ben isem en güzel sensin seçici bir merkep ise onun güzeli başka Aralık 1994 insan hakları (iki) insan hakları iki adet sözcüğün oluşturduğu belirtisiz bir tamlamadır insan bildiğimiz varlık hak ise karmaşık bir şey insan hakları evrensel beyannamesi insanların vazgeçilmez haklarını saymıştır buradan çıkan sonuç beyannameyi hazırlayanlar sayı saymayı biliyorlar elbette bilirler petrol kuyularının yaşamsal önemi var ve insanların en önemli hakkı yaşama hakkı istifa ediyorum Einstein’ın bilmem hangi teorisi ve canlılığın devamı üzerine kafa yormaktan istifa ediyorum kumaş bulamayan terzilerin diktiği etekler daha önemli gözlem ve deney ille de bu ikisi elbette lahmacun satmıyorum İstanbul sokaklarında kafanı yorma güzelim aklımdan ne geçmiyor ki karşıyakalı kız Karşıyakalı kız beni de alsana şemsiyenin altına bir ortak yanımız var seninle öğrencilikten yana Karşıyakalı kız bilmem gerek var mı söylememe yağmurun yağdığını 19 Kasım 1987 kendine benim gözlerimle bak kendine başkasının gözleriyle baktın mı hiç örneğin kendini benim yerime koyup dalgalı saçlı güzele göz kırptın mı kayıp eşya bürosu aradıklarını bulamamış gibisin bu çocukta elbette bulamazsın güzelim ben kayıp eşya bürosu değilim ki köşedeki kırmızılı doktorlar da bakar çerçevenin üstünden ve göz kırpar köşedeki kırmızılıya mevsim bahar hava yağmurlu Beyazıt’ta falanca tatlıcı 18 mayıs 91 saat 15.40 kaç paralık her parasız kalışımda kaç paralık adam olduğumu düşünürüm sonra neden böyle düşündüğümü düşünmek zorunda olup olmadığımı belki de düşünmememin daha iyi olacağını düşünürüm kimlik adım ahmet ancak tapusu olmayan bir sözcük başka bir şey de olabilirdi soyadım odabaş bu da herhangi bir sözcük ben binlerce yıl öncesini de yaşadım biraz tipim değişmiş olabilir Hamurabi amca yasaları yazılı hale getirirken ne yaptığımı tam anımsayamıyorum gidin kendisine sorun o da beni çıkaramaz çok çok büyük dedemin çok çok büyük annemle hangi şartlarda evlendiğini de bilemeyeceğim hem o zaman Medeni Yasa henüz yoktu ata binip binmediğimi bilmiyorum ancak pek çok defa buharlaşıp yağmur olduğum da % 70 oranında gerçek aşklarım hep birbirine benzemiştir hep güzelleri sevmişimdir bu anlattıklarımın şimdiki aşkımla bir ilgisi yok 5.8.1995//15.38 muşmula hiçbir kız senin kadar güzel olamaz ve senin gibi gülemez desem belki de yüz vermezsin bana bundan sonra sen beni ne sanıyorsun hiç kendi elimle koparır mıyım gülü dalından sen çirkin bir kızsın ve hiç de güzel gülmüyorsun sen benim muşmula suratlı sevdiğimsin 1 nisan 1996 mal bildirimi demek aşkımız mal bildirimine kaldı o halde iyi dinle yeni bir pabuç aldım kendime ucuz tarafından eskiler de duruyor bir yanı yırtık ne cebimde param var fazladan ne de bankada zaman kredi açmıyor, anlarsın yanı yakamdaki uğur böceği arkadaşımın hediyesi Mobutu’nun demokrasiye katkısı eşek değiller ya bir diktatörü beslesinler sanayileşmiş demokratik ve insan hakları tutkunu devletler silah satmış olamaz Mobutu’ya olsa olsa sanayisi ve demokrasisi olmayan küçük devletçikler belki de Papua Yeni Gine yapmıştır bu işi Eylül 1997 nasıl vazgeç dersin nasıl vazgeç dersin beni sevmekten kırk yılda bir aşık olmuşum hem bu gönül özgürlük tutkunu seni mi dinler ocak 86 ne biçim aşk bu ne biçim aşk kış gelirken çuvala mı girdi baharlar yoksa anlayamadığım birşeyler mi var yoksa uzun gecelerde daha mı sevimli görünür domates salatası (26 Kasım 1990) onbeş yıl öncesi bugün onbeş yıl öncesine götürüyor çimenler beni ve onbeş yıl sonra belki de bu günlere getirecek mart 1988 ok mızrak ve yay adamlar medeni bak bir tanesi yere tükürür çöp yada kağıt atar mı burnunu karıştıran birini göremezsin devlet vatandaş için var parası yok diye kimsenin sağlığı ile oynanmaz kalkıp da bu medeni insanların Mobutu gibi bir diktatöre ve antidemokratik ve de teokratik aynı zamanda işkencenin kol gezdiği ülkelere silah satmasını bekleyemezsiniz adı geçen sicili bozuk yönetimler olsa olsa ok mızrak ve yay sanayinin geliştiği ve henüz coğrafya kitaplarında yer işkal edememiş kabilelerden alıyordur silahları ölümsüzlük bu maddeler benden önce de vardı ve ben ben olmaktan çıktığımda yine var olacaklar 10 Ekim 1988 öyle dalmışım ki öyle dalmışım ki aşk öykülerine unutmuşum kendimi unutmuşum damarlarımda makine yağı aktığını ve yüreğimin yerinde bir kompresörün çalıştığını unutmuşum öykü küçük bir krallık varmış günün birinde öylesine küçükmüş ki hiç toprağı yokmuş askerler muhafızlar şunlar bunlar da yokmuş kral bir gün dağ bayır gezinirken bir de ne görsün “güzeller güzeli bir kız” hemen onu maydanoz güzeli seçmiş ve aşkını anlatmış ama maydanoz güzeli krala yüz vermemiş bu öykü de böylece bitmiş ok yaydan çıkmış ok yaydan çıkmış yaşamamak elde değil gönlüm bir güzele tutulmuş vazgeçmek elde değil aslında hiçbir şey elde değil kimin aklına gelirdi İzmir’e gelmek hukuğa gitmek ve 28 Aralık 86’da sana aşık olmak aramızda kalsın aşk salatadan başka bir şey değil ama bir vazgeçebilsem 28 Aralık 1986 peri kızları dans eder önümde İstasyon caddesindeki zeytin ağaçları ve direkler beni affedin sizlere çarpıyorsam elimde olmadan düşünün ki yaş yirmibeş ve peri kızları dans eder önümde affedin kafa mı kalır bu yetimde 9 temmuz 89 prenses genç kız prenses olmak istedi masaldaki ülkede söz verdi başka şey istemeyeceğine masal değil mi bu genç kız kendini orada buldu prensesti ama kendisiydi herşeyin ona yabancı olduğunu ve masalların masal kaldıkça güzel olduğunu hayretle gördü zor işti prenses olup sonra da hayal kırıklığına uğramak kendine dönmek istedi genç kız sözünü düşünerek yoksa yalancı mı oluyordu zamana karşı eylül 97 sen varken düşüncemde İstasyondaydım az önce sahil niyetine bir çay söyledim kendime sonra bir ayran ve kahve gördüğün gibi kafam yerinde hep sen varken düşüncemde böyle oluyor haziran 89 suçsuzluk karinesi siz onu ahmetin külahına anlatın onca dayak ve sair uygulamadan sonra karine mi kalır ortada babamı ben öldündüm abi falanca yerin bombalanması filanca kişinin öldürülmesi ve benzer olaylar hep benim eserim bu ifadeyi hiçbir baskı olmaksızın serbest irademle ve de avukat bulundurmaya gerek duymadan verdim babamın yaşıyor olması benim sorunum değil aslında filanca kişi ölmemiş de olabilir o da benim sorunum değil onbeş ayrı kişinin aynı cinayeti itiraf etmesi de beni bağlamaz ben özgür irademle ifademi vermişim arkadaş 9.7.1998 sormayın nasılsın diye sormayın bana bilmiyor muyum bilemiyor muyum bilemiyorum 2 Aralık 1985 seni bu diyardan alıp kaçamam seni bu diyardan alıp kaçamam ne gideceğim bir evim var ne de işim ben başıboş bir serseri birşeyler düşünür birşeyler yazarım ama bunlar para etmez ekmek elden su gölden yaşar giderim seni bu diyardan alıp kaçamam 29 ağustos 1988 sevgi kutsaldır sevecek nice değerler vardır ve sevgi kutsaldır hayvanları seviniz dostlar hayvanları seviniz sayın para ey sayın para sayende ben bile bir başka görüyorum kendimi aynada eh artık ben bile böyle düşündükten sonra istediği gibi düşünsün herkes 16 nisan 86 şarap fıçısından masalar şarap fıçısından masa yapıp şarkılar dinledik bacakları güzel kargalardan ille de insan hakları arkadaş bir yudum şarap bir yudum insan hakları Bosna’da ölümler son bulacak mesele Kuveytteki petrol kuyuları bir yudum şarap bir varil petrol bir o kadar insan hakları bizdense eğer en demokratik ve doğal hakkıdır insan öldürmek bize rakip olacaksa sineklere bile saygı göstermesini bekleriz herkesin anlıyorsun değil mi demokratik kardeşim bunca nutukları boşa mı atıyoruz nisan 93 toplantı insan hakları konusunda yeni gelişmeler ve tanım sorunu üzerine yapılan toplantıda petrol kuyularının bir mühendislik olayı olduğu ve tartışma konusu ile bir ilgisinin bulunmadığı oy birliği ile karar altına alındı toplantıya katılanlar lüks bir lokantada yemeklerini yedikten sonra dağıldılar 14.1.1995 vazgeçemediğimi yaz yastığın değerini yastıksız gecelere yaz güneşin sıcaklığını soğuk günlere ve gülümseyen sevgiliyi yalnızlığa yaz yaban güllerini yaz kır çiçeklerini ve vazgeçemediğimi bunlar da senin defterine 25 Ocak 1991 tüm insanları seviyorum Samsun’da lokantada 10 eylül 1986 saat 13.18 köfte söyledim ardından tatlı dışarıdan belirsiz insan sesleri geliyor düşünüyorum da tüm insanları seviyorum kim varsa yoldan geçen tezgahının başında ve dükkanında kim varsa yaşayan hepsini seviyorum hepsi kardeşim benim ve hepsi beni kazıklamaya uğraşıyor sözleşmiş gibi yıldız bir yıldız görürsem kayarken dilek tutacağım senin için tüm dileklerin olsun diye eylül 87 yıldızlara göz kırp yaşamı sev tüm boyutları ile selam gönder zamanın ötesine geçmişe ve geleceğe ve yıldızlara göz kırp arada bir yağmur yağıyor bugün yağmur yağıyor İzmir’de Samsun da yağışlıymış yaşama sevinci duyduğumu söyleyebilirim bugün belki de daha coşkulu akacak Yeşilırmak belki ben de bambaşka olacağım 12 Kasım 1997 yemen türküsü ardında sevdiğini koyup Yemen’e giden delikanlılar orada kaldılar Yemen’e gideni gelir mi sandın 1 Nisan 1996 yalnızlığın bittiği yer yalnızlığın bittiği bir yer var sonsuz yalnızlıklarda bizim her şey ve her şeyin biz olarak zamanda var olduğu an yalnızlığın bittiği yerdir zamanı öldürüyorum ne kara gözlü sevgili ne baharın renkleri... felekten şikayetçi değilim ne yapmam gerektiğini düşünüyorum verimli olmam gereken zamanı öldürüyorum Ayvacık 1983 zavallılar can güvenliği yok bosnada görev yapan kahraman UN askerlerinin ya Turayliç’i öldüren sırplı yanlışlıkla askerleri vursa idi kekliği düz ovada avlamak onca silahları tasarlayan binlerce beyin aslında balık tutmayı sevmezler kekliği düz ovada avlamak gibi türkü söylemeyi de beceremezler silahların tarımsal üretim ile de bir ilgisi yok yaşasın insan hakları madem ki beni seviyorsun madem ki bu yürek benim madem ki seven ben düşünen ben Maltepe’nin bilmem neresinde bir öğlen vakti oturan ben şartlarla ve kendimle dalga geçen ben ve madem ki sen beni seviyorsun kim ipler Birleşmiş Milletlerin bilmem hangi kararını 17 Temmuz 91 dünya tek devlet olsa dünya tek devlet olsa bir kısım insanların hakkı yenmez mi kim silah üretir kime satar insan hakları diye en çok bağıran gelişmiş pokemonlar kime satar silahı nasıl düzelir bütçe o insanların hakları nerde aç kalmaz mı silah tüccarları uçan canavarlar hıçkırıklar içinde yatağından fırladı Hamurabi uçan canavarlar gördüm taş ve ateş atıyorlardı Babil üstüne zamanı ve tarihi yıkıyorlar diyordu gözyaşları içinde 29.11.2002 naklen yayında katliam ırak’tan söz ediyoruz açlık hastalık vs. doğal olaylar yıllar öncesinden haber verip naklen yayında insan öldürmek ise uygarlığın ürünü 17 mart 003 özgürlük (Bağdat için) özgürlük bulutlar üzerinde uçmak ise onlarca kişi özgür oldu yüzlercesi sırada füzeler ve bombalardan ölecek melek olup bulutlar üstüne çıkacaklar Mart 2003 Bir öğrencinin sorusu Sayın başkan sizin yakınlarınız olsaydı Bağdat’ta yaşayan yine böyle duygusuz yağacak mıydı bombalar Mart 2003 anlayamıyorum Bağdat’a bomba yağdıran bir asker diyordu ki biz onlara özgürlük getirmek için buradayız anlayamıyorum neden bizimle savaşıyorlar Mart 2003 esir serbest bırakılan bir Iraklı esir (10-12 yaşlarında yaralı bir kız) sedye ile götürüldü Mayıs 2003 güneşin çocukları adını duymadığım ülkenin güzelleri sizler de benim gibi güneşin çocuklarısınız sizi sevmem için bir çok neden var seviyorum anlıyor musun aynı nedenler sizin için de var yer küreyi önüne al ve bu türküyü dinle güneşin senden başka çocukları da var kendini sev kardeşlerini sev bir dost bir sevgili gibi 20 Temmuz 2004 bilmece aşık olmak sevmek görevimiz aşk dediğin doğa bilmecesi mi yine bilemedin 20 Temmuz 2004 Bildiğimizi sandığımız gerçeklerin çoğu başkalarının söylediği yalanlardır 29.04.2003 Abecesel şiir listesi 1. 28 Şubat 91 2. adım ahmet 3. adın soyadın adresin 4. akdenizin karşı ucu 5. aklından geçse ya 6. akşam karanlığı 7. alacağın olsun 8. alıştık 9. anası ve oğlu 10. anlayamazsın 11. anlayamıyorum 12. aşk herşeydi 13. aşk ve güzel 14. aşkımızın büyüklüğü 15. ayakkabılı şiir 16. B.B den bacak takfiyeli demokrasi dersi 17. balıkçı kahvesi 18. bardağın dibindeki bira 19. başkasının gözü 20. batık geminin hazinesi 21. bazı yasalar değişmez 22. beni düşünme 23. benim gibi 24. beş dakika 25. bildiğimizi sandığımız 26. bilmece 27. bilseydim başıma gelecekleri 28. bir ayrılık sahnesi 29. bir başka dünya 30. bir başka savunma 31. bir çizik çek gençliğime 32. bir daha yanılmak yok 33. bir dekanın diğer anıları 34. bir doktor sevdim 35. bir garip şeyler 36. bir öğrencinin sorusu 37. bir resmimi çek 38. bir sağ ayak bir sol ayak 39. bırakın çocuklar 40. bizim üniversite 41. bu işte bir cinlik var 42. cam 43. çay ocağı kapanmış 44. dağdaki alabalık 45. dalgınlık 46. davet 47. dinle güzel kız 48. doğal şey 49. dostluk 50. doyumsuz insanlar 51. duruşma düzeni 52. duydun mu 53. duyun kendinizi 54. dün sabah 55. dünya tek devlet olsa 56. esir 57. eylem 58. ezbere 59. falcı kız 60. farkına varmadım 61. Galata’nın sonuna doğru 62. garip bir komedi 63. garip şeyleri seviyorum 64. geçen yıl 65. gel de şaşırma pusulayı 66. gezinen iskeletler ülkesi 67. gitti dört çeyrekten biri 68. güller soldu 69. gülümsüyordu 70. güneşin çocukları 71. güzel kız 72. güzellik yarışması 73. hayal imparatorluğu 74. hint kumaşı 75. hizmetçi 76. hukuk dersi 77. iki adet suçsuz idam mahkumu 78. insan hakları (iki) 79. insan hakları 80. insanın özü 81. iskeletlerin dansı 82. İstanbul’da güz yağmuru 83. istifa ediyorum 84. kaç paralık 85. kapıya vardığında 86. Karadeniz’de 87. karar 88. kargalar 89. Karşıyaka’lı kız 90. kayıp eşya bürosu 91. kedilerden sorulur 92. kekliği düz ovada avlamak 93. kendine benim gözlerimle bak 94. kimlik 95. kimse demir atmaz 96. köşedeki kırmızılı 97. külahıma anlat 98. maddenin en komik hali 99. maddenin komik hali 100. maddenin komik haline ilişkin bilirkişi raporu 101. madem ki beni seviyorsun 102. mal bildirimi 103. mavilim 104. mektup 105. Mobutu’nun demokrasiye katkısı 106. mucize 107. muşmula 108. mutluluk 109. naklen yayında katliam 110. nasıl vazgeç dersin 111. ne biçim aşk 112. ne sanıyorsun 113. nisanlar hep özel günlerdir 114. nobel ödülü 115. ok mızrak ve yay 116. ok yaydan çıkmış 117. otuzbeşe değişik bir yaklaşım 118. ölümsüzlük 119. öykü 120. öyle dalmışım ki 121. özgürlük 122. papatyaları yolma 123. peri kızları dans eder 124. prenses 125. roman kahramanı 126. salata 127. savaşçı 128. seçme şansı 129. sefil köle 130. sen bensiz de mutlusun 131. sen sardın 132. sen varken düşüncemde 133. sen yoksun 134. seni bu diyardan alıp kaçamam 135. sevda dediğin 136. sevgi kutsaldır 137. sıcaklar artınca 138. sonbahar 139. sormayın 140. soykırım anıtı 141. söyleşi 142. suçsuzluk karinesi 143. şarap fıçısından masalar 144. şekil almış enerji yumağı 145. tamamdır bu iş 146. telefon kulübesinin önündeki kıza 147. tepeme çıkarma cinlerimi 148. terziler 149. toplantı 150. tüm insanları seviyorum 151. uçan canavarlar 152. ülke sınırları yapaydır 153. üniversite holding a.ş 154. varsın eskisi gibi aksın 155. vazgeçemediğimi yaz 156. yağmur yağıyor 157. yalnızlığın bittiği yer 158. yarın 159. yaşamı sev 160. yazık değil mi 161. yemen türküsü 162. yeşil gözlü kız 163. yıldız 164. yıldızlara göz kırp 165. yol gelir bilinmezden 166. zamandan kalan 167. zamanı öldürüyorum 168. zavallılar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Odabaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |