..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Toplumcu > Ahmet Odabaş




11 Nisan 2011
Falcı Kız Şiirler  
Ahmet Odabaş

:AHJI:
               BAŞLARKEN


     Ayvacık’ta araştırmacı gazetecilik yaptığım, yani bitkiler konusunda araştırma yaptığım bir dönemde, kavak ağacının, çelik ile çoğaltıldığını öğrendim. Geçip bir kanada kavağının karşısına, senden ne kadar çelik çıkar diye hayran hayran bakıyorsunuz. Çelik dediğimiz kurşun kalem büyüklüğünde bir dal parçası. Onlarca, yüzlerce, belki de binlerce.

     Bir kavak ağacından yüz tane kavak fidanı yetiştirdik. Peki, yetişen kavaklar birbirinin aynı mı. Büyük kavak ile aynı mı. Ya da hangisi büyük kavak, hangisi değil. Değil yok. Aynı bütünü parçalara ayırıyorsunuz. Ama bir canlılığa son vermiyorsunuz. Yoktan bir canlı da meydana gelmiş değil.

     Okaliptüslerin o küçücük tohumlarının çimlendirildiğinde, çok hızlı bir şekilde yüzlerce, binlerce fidana ulaşıyorsunuz. Tohumlar ana gövdenin ne kadar parçası, bunu merak edebilirsiniz.

     Dut meyvelerinin içinde pek çok tohum olduğunu biliyor musunuz. Bir tane duta uygun ortam sağlarsanız, aynı yıl içinde birçok fidanınız olabilir. Bir incir meyvesinin içinde kaç tane çekirdek olabilir. Oturup hesaplayabilirim. Ancak şu anda bu bilginin bir pratik yararı yok. Yüzlerce fidan yetiştirmenize yetebilir.

     İnciri tohumdan çoğaltabileceğiniz gibi, çelik ile de yetiştirebilirsiniz. İncir bahçesi kurmak için istediğiniz kadar çelik bulabilirsiniz. Ama sevmeniz gerek, isteyerek yapmanız gerek....

     Bir çuval cevize, kocaman bir ceviz ormanı gözü ile bakabilirsiniz. Bir avuç çam fıstığı içir de aynı şey. Bir adet incirin kocaman bir incirlik oluşturduğunu düşünün. Bir avuç dut koca bir orman olacak, küçücük tohumlar dev ağaçlara dönüşecek. Dev sekoyaların tohumları ne kadar dersiniz. Küçücük...

     Konuyu dağıtmayalım lütfen. Kavak dalları, ana kavak ile özdeş mi. Birbiriyle özdeş kabul ettiğimiz koca kavaklıklar. Binlerce kavak... Demek ki, tek parça halinde olmadan da bütün olunabiliyor.

     Burada azıcık durup, düşünelim. Ayrı ayrı görünen parçalar aslında tek bütünü temsil ediyor. Bir kavak dalından yetişen ikinci kavak öldüğünde, ana kavak veya onun diğer parçaları ölüyor mu. Hayır, ölmüyor.

     O halde yaşam devam ediyor. Tüm kavaklar yok olmadan, ana kavağın yok olduğunu, öldüğünü düşünemeyiz.

     İnsanlar için durum nasıl. Biz hangi ana parçanın devamıyız. Yukarıda sormuştuk, her ulusun ayrı bir Adem ve Havva’sı mı var. Hayır. Tüm insanlar, kavak örneğinde olduğu gibi, bir ana insanın devam eden parçaları. Aslında biz sevdiğimizle özdeşiz. Aslında biz insanlığı severken, kendimizi seviyoruz. Sevdiğimiz insanda kendimizi seviyoruz.

     Başka ülkelerde, başka sınırlar içinde yaşayan parçalarımız, aslında bizden farklı değil. Aslında biz onlarız, onlar biz. Peki diyeceksiniz, diller, renkler, kültürler vs. vs. Bunların bilimsel anlamda ciddi farklar olmadığını sanırım ilgili bilim insanları açıklayacak. Ciddi farktan öte, uygarlıkların kökünde tesadüflerin bulunduğunu göreceğiz.

     Düşünün, Mısır devletini kuran insanlar şimdi nerede. Hititler, Babiller, Asur’lar, Fenikeliler... nerden geldi, nereye gittiler. Hiçbir yere gitmediler. O uygarlıkları kuran insanlar, bizim parçalarımız. Biz onlarız.

     Bunu söylerken, zamansal uzaklığın, coğrafi uzaklığı ciddiye almayın. Bu arada bakterilerden söz ederken, bakteri kardeşlerimiz diyen bilim adamına sevgi ve saygılarımı gönderiyorum. Yine elektrik, elektronik, tıb vs. bilim alanlarında çalışmaları ile bugünkü modern yaşamı hazırlayan tüm insanlara sevgi ve saygılarımı yolluyorum.

     Ulaşım, inşaat teknolojisi, matematik, fen bilimleri ve düşünmeyi gerektiren her alanda çalışan tüm insanlara sonsuz teşekkürler. Onlar benim geçmişim ve yaşayan zamanım. Onlar benim parçalarım. Siz farklı bir şey düşünüyor musunuz; düşünmek serbest.

     Tanıdığınız veya tanıdığınızı sandığınız veya tanımadığınız bir insanın gözleri ile, dünyaya, insanlara bakacaksınız. Buyrun beraber gezinelim.


hayal imparatorluğunun sonuna doğru

gerçek diye yaşadığın hayaller
yarın son bulacaklar
kendinle başbaşa kaldığın zaman
bir gülümsemelik zaman ayır
bana da
          17 Kasım 2003








insanın özü

yaptığı eşeklikleri
gizlemek için
yapmadık şebeklik
bırakmaz
fazla mı özet oldu
olsun
sınav sorumluluğu
bu kadar
Kasım 2003-16.08.2008









mektup
sevgili domates
şu an sınav zamanı
ne kadar sakin görünsem de
fırtınalar kopuyor düşüncemde
saat yaklaşık 23
korkunç uykum var
ve
gidip yatacağım

biliyor musun
umrumda değil
sınavdan alınacak not
kim ölçer
kimin yaşamını
ben kendime düşeni yaptım
ve
yapabileceklerim bu kadar
irademi aşamam
ben bir kimyasal düzeneğim
senin gibi

elimde olmadan
yoruluyorum
düş görmem gerekiyor
bir şeyler düşünüyorum
çok şey düşünüyorum
ve sevgili domates
birşeyler anlatmam gerekli
birileri beni dinlemeli
anlamaya çalışmadan
şu an
sen dinliyorsun
ama sevdiğinden değil
elin mahkum da ondan
yani mecburiyetten
sen ki hayali sevgili
sen ki
rüya ve gerçek arası
garip bir duygu
bak
karşı koyamıyorsun
anlattıklarıma

biliyorum
istesem beni seversin
çünkü sen bir hayalsin
ve iplerin benim elimde

ama
sevgili domates
ne fark eder ki
şu anda yalnız ben hissediyorum
gövdemin sıcaklığını
ve yalnızca ben duyuyorum
yüreğimin çarpmasını

eğer yok edebilsek
kendimizi
düşüncemizle
bizden başkası fark etmez
yokluğumuzu
ve biz de fark edemeyiz
çünkü
anlamı kalmaz yokluğun

sevgili domates
insanı
yalnızca kendisi anlar tam olarak
ve
o da çoğu zaman yanılır
25 Kasım 1986
iki adet suçsuz idam mahkumu

iki adet suçsuz
idam mahkumu
yaşamın anlamını tartışıyor
demir parmaklık arkasında
üç ayrı gazetede
beş ayrı yalan     
ne demek lan
şüpheden sanık yararlanır
sen o kocaman gazetelerden daha mı iyi bileceksin
olayı
hem de itiraf etmişsin aslanlar gibi
biz de merak ediyoruz elbette
kendileri dayanabilir mi
işkenceciler
yaptıklarına
olsun
idamı bekleyen onlar değil
zerre kadar acı duymazlar
ve üzüntü
sen işkenceciden daha mı iyi bileceksin
olanları
üç gazete
üç işkenceci
asın hadi iki genci
sahi yaşamın anlamı demiştik
biz niye buradayız
yaşamın anlamı
hapishane mi
peki insan yaşamı
petrol kuyuları ile karşılaştırılabilir mi
kaç dolar kaç sent eder
ya insan hakları mahkemesi ne yapar
ya da bir şey yapar mı
zaman mahkemesi bizi akladığında
gençliğimizi kim geri verecek
26.8.2000






bir başka savunma

ne demek
not dediğin şey
bilimsellikten uzak
anlamsız sayılardır
sıfır bile
çok anlamlı bir sayı
bu konuda
ciltler dolusu
kitaplar yazılmıştır
siz
notlara
anlamsız sayılar diyemezsiniz
matematikte sayıların büyük önemi var
ağustos 2000












bir dekanın diğer anıları

fakülte bahçesinde
elindeki ders notlarını
hafızlamaya çalışan
öğrenciyi
10 saniye geç geldiğini gerekçe gösterip
sınava almadım
var mı itirazı olan
hem sınava girse ne olur
girmese ne olur
notu ben veriyorum
girse de hava alır
girmese de
girmeden hava alması
usul ekonomisine de uygun olur
patagonya üniversitesinden saygılar
bizi izlemeye devam edin
ağustos 00



henüz dekanlık görevine atanmamış bir
müstakbel dekanın anıları

notları beğenmeyenler
dava açsın arkadaşlar
sınav kağıtları bize geliyor bilirkişi olarak
sizin açınızdan sonuç değişmiyor
bize ise tatlı parası oluyor
bilirkişi ücretleri
beyfendi
patagonya üniversitesi
hukuk fakültesinde dekan adayı idi
dekan oldu
vatana millete hayırlı olsun








üniversite holding a.ş.

ekonomik girdiler
kelle başına hesap edildiğinde
çok öğrenci çok para demek
sınıfta bırakacaksın arkadaş
bir yıl iki yıl....oniki yıl
sorarlarsa
-ki kimse sormaz-
çalışmıyor bu öğrenciler dersin
bak geçenler nasıl geçiyor




eylem

iki öğrenci eylem yapsa
oniki kişi göz altına alınır
beşi dövülür yedisi mahkemeye sevk edilir
ilahi patagonya















komik yaratık

sefil köle
canlılığın şifrelerini
iletmek için
uzaklara
çalışır
aşık olur
yemek yer
kavga eder
aşkı ve gururu için
dünyaları yıkar
bilmez ki tek görevi
şifre taşımak
ne dersin işte
komik yaratık

3 eylül 2000






sevgilim

ah sevgilim
böyle bir aşkı görmezden gelemezsin
İsviçre ayakkabı Amerikan kot ve Fransız gömlek
giydiğimi bilmiyorsun
bilmiyorsun ki son model mersedes ve dubleks bir evim
ayrıca yatım ve atım var
İsviçre bankalarındaki paralarımdan daha söz etmedim
hem bir iki aya da kalmaz karımdan boşanırım
ah sevgilim bir aşk ancak bu kadar yüce olabilir
                    31 Ocak 89









anlayamazsın

anlayamazsın anlayamazsın
anlasan da zaten bir şey değişmez
bir öğrenci
lanet olası öğrencilik sona ererken
yorgun yüzücünün son kulaçlarını atıyor
sahile doğru
               12 Ağustos 88









beni düşünme

beni düşünme sakın
eğer yaş yoksa gözlerimde
ağlamıyorum
ve eğer mezarlıkta değilsem
bil ki ölmedim
düşünme sakın ben hep böyleyim
               13 Ocak 1980




sen bensiz de mutlusun

sen bensiz de mutlusun
ve yaşamak güzel
ben her zamanki gibi
karmakarışık
bir dileğim isteğim özlemim yok
benim olmayan hiçbir şeyi istemiyorum




     güller soldu

güller soldu da
tükendi mi çiçekler
baharlar çuvala mı girdi
düşüncem yok şimdilik yaşam hakkında
her şey anlamsız
ve ben yalnız
yalnızlığım da anlamsız




     doğal şey

yaşamında yaptığı en doğal şey
aşık olmaktı
ve en büyük yanlış
domatesi sevmekti
şimdi her şey bambaşka






     hint kumaşı

ne sen
ne de ben
kendimizden başka bir şeyiz


yazık değil mi

Kadıköy’de Karaköy iskelesi
saat 20.45, 16 Ağustos 91
görülecek birşeyler her zaman vardır
tam anlamıyla satılmış
bir delikanlı örneğini bile bulabilirsiniz
Kadıköy’de
az sonralar
ve yarın sabahlar kaçınılmazdır
dedim ya
görülecek birşeyler her zaman vardır
yarın işin olmasa olmaz mıydı
yazık değil mi bu delikanlıya

          16 Ağ.91



istanbul’da güz yağmuru

İstanbul’da
4 Ekim akşamlarından biri asker olduğum
piyadeleri oynuyorum bir yıldır
yarın biryerlere gidecekmiş
bensiz
kendim anlatamadım duygularımı
ama
Balkanlar’dan gelen soğuk hava
ve yağmur
isyan ediyor benim yerime
yarın biryerlere gidecekmiş bensiz
gitsin bakalım
          4 Ekim 1991



külahıma anlat

sağımda saat kulesi
solumda deniz
Konak Meydanı ana-baba günü
sen yalnız olmadığını
külahıma anlat
ve aşkını
baharını
bilmem neni bilmem neni
          Konak 13 Nisan 1991










kimse demir atmaz

kimse onsekiz yaşına demir atmaz
yolunun üstüdür
uğrar ve geçer
          Ocak 1997




söyleşi

35 yıl yaşadın
başka ne yaptın
     5 Mart 1997


bırak olduğu gibi kalsın

bırak Ahmet yemeği kahvaltıyı çayı
sana mı kaldı stajyer avukatların tanışması
daha güzel şeyler var İzmir sokaklarında
kumaş sanayinin yarattığı harikalara bak
bak bir kere terziler
nasıl da konuşturmuşlar yeteneklerini
          13 Mart 1990












iskeletlerin dansı

dans ediyor insanlar
genç ve güzel
dans zaman çizgisinde
gözümü kapayıp açtığımda
iskeletler görüyorum aynı sahnede
dans ediyorlar sarmaş dolaş
sahneye çıkıyorum yanımda
doğa harikası bir arkadaş
gözümü kapayıp açtığımda
kollarımda bir iskelet
kendime bakamıyorum
          18 Ağustos 98





zamandan kalan

harmana diktiğim çınar ağacı
ondördünü doldurdu
onüç yıldır hukukla haşır neşir oluyorum
öğrendiğim basit bir formül
ensen kalın değilse
boşuna konuşma
hak hukuk adalet eşitlik
gibi şeylerin
aslında masum birer sözcük olduğunu
öğretir zaman
          21 Haziran 1997



     nisanlar hep özel günlerdir

nisanlar hep özel günlerdir
bu çocuk için
bak sevdiğim
aşkımız sandığın gibi değil
yer ve zamanda yakınlık
ve hormonlar arası bayram havası
kazanan hep doğa olacak
          30 Nisan 95






     maddenin komik hali

sen bir madde yığınısın
kalsiyum demir fosfat
azot oksijen ve benzerleri
ben bir madde yığınıyım
aynı şekilde
bu ne biçim komedi
aşktan sözediyorsun
      Kasım 1996










     papatyaları yolma

kalkmış nerelerden gelmiş sevdiğin
yakın olmak için
sen ise seviyor sevmiyor diye
papatya yoluyorsun
aslanım daha ne bekliyorsun
Beyazıt ya da Taksim Meydanı’nda
miting mi düzenlesin seviyorum diye

          10.7.1998







     ülke sınırları yapaydır

ülke sınırları yapaydır
kuşlar sınır tanımaz
hangi leylek hangi devletin vatandaşı
bilen var mı











     bazı yasalar değişmez

eşitsizlik içinde eşitlik olmaz
kurdun yaşama hakkı
kuzu ile sürer
maddeler canlı
canlılar madde olur
zayıflar yok olup
güçlü bünyelere katılırlar
yaşama hakkı
özgürlük
ve insan hakları söylevleri
mikroplar için hükümsüzdür
aslında söylevciler de inanmazlar
söylediklerine
hak denilen şey ne ki
havada uçuşan sözcükler





     garip bir komedi

şimdiki zaman sahnesine
koyup yaşadıklarımı
gelecekten bakınca kendime
garip bir komedinin orta yerinde
görüp yaptıklarımı
eğleniyorum
          13 Ocak 1989





     B.B’ den bacak takviyeli demokrasi dersi

Kurban bayramında kesilen hayvanlara
nasıl da isyan ediyor B.B. hanım
Bosna’da Sırp kasapları
boğazlarken çocukları
ve yaşlıları
ve kadınları
yani insanları
mehtaplı bir gecenin derinliğinde
bacakları ve sair organları ile
demokrasi dersi verir malum hanım
ve eşitlik
ve insan hakları
ve benzerleri




.

     alıştık

alıştık artık bu seslere
adım adım arkamızda
yenilginin ayak sesleri olsa gerek
zamana ve şartlara
          19 ekim 1990



















     kargalar

bir sen değilsin ki güzelim
beni görmeyen
bak kargalar bile aldırmıyor
bu delikanlıya
          Maltepe 1991





     sonbahar

sonbahar türküsünü söylerken
Karadeniz dağlarında
kimse bilmez düşüncemde ne var
haberi yok hiç kimsenin
gözyaşlarımdan
















     terziler

hayranım şu terzilere
el kadar eteğe
nasıl da sığdırırlar
bir karışlık yırtmacı
          22 Eylül 1989






     insan hakları

insan yaşamının bazen
petrol kuyuları kadar
bile önemli olabileceği
söylenmektedir
          Aralık 1992





     gülümsüyordu

İzmir Adliyesinde bir çocuk
7-8 yaşlarında
sanki düğüne gidiyorlar
diyordu
boşanmak isteyen
ana ve babası için
          1995’te duruşma beklerken





     aşk ve güzel

en güzel çiçek hangisi
ya en güzel hayvan
peki aşık olduğun şey bunlardan biri mi
bana kalırsa değil
aşık olduğun şey güzellik değil
          13.8.1996












     şekil almış enerji yumağı

ben herkes olabilirdim
ve herkes ben
dünyanın en ilkel insanı
ya da en sevecen
ya da bunlar arasında bir şey
ben her şey olabilirdim
ya da her şey ben
sonsuz evrende
şekil almış bir enerji yumağıyım
aslında ben herşeyim
herşey ben





     adın soyadın adresin

söylesene ahmet
kime ne senin türkünden
gözünde yaş gönlünde ateş varmış
ve fırtınalar kopmuş düşüncende
kime ne
adın soyadın adresin
sabah kahvaltın ya da çorabının markası
kimi ilgilendirir
söylesene ahmet
sen domatesi sevmişsen
kime ne bundan





     sen yoksun

sen yoksun ahmet
var olan senden bambaşka bir şey
sen dünkü sen değilsin
ve yarın asla bugünkü sen olmayacaksın
yine unutma
adın yalnızca bir sözcük
ama sen sözcük değilsin





     mutluluk

ayın parladığı
yıldızların yandığı yer
bizim dünyamız
ve sonsuz yıldızlardaki
sonsuz dünyalar
bir dileğim var duyarsanız beni
eğer mutluluk olacaksa herkesin olsun
          9 Haziran 1983












     tepeme çıkarma cinlerimi

ey benim muşmula güzeli sevdiğim
olup olmadık yerde aklıma gelip de
niye tepeme çıkarıyorsun cinlerimi
ya aklıma geleceğine gerçekten gel
ya da oynatıp durma beni
          20 Şubat 1983





hizmetçi

sadık birer hizmetçiyiz bizler
aşkımız
sevdamız
karagözlü yarimiz
ve ne varsa güzelden yana düşündüğümüz
hepsi doğaya hizmet için
          4 Eylül 1996




güzel kız

güzel kız
inmek zorunda mısın otobüsten
gönlümü alıp gitmek
hayallerimi yalnız bırakmak zorunda mısın




     aklından geçse ya

aklından geçse ya
sokak lambasının yanında
soğuk
duygusuz rüzgarlar
ve yaprak seslerinin altında
sevdalı bir kedinin
kendini beğenmiş
kocaman burunlu bir güzele
dizeler yazdığı
aslında biliyorum akıllı işi değil bu
belki üşütmüş olacağım yarın
burnumu çekeceğim ikide bir
daha sıkı sarılacağım ceketime
sırf birkaç dize uğruna
sırf sevdirmek için kendimi sana
          6 ocak 87




     mavilim

mavilim beni gördün mü
yanımdan geçerken
hani Sungurlu’da
yanyana dururken otobüslerimiz
çıkıp serin havada gezinmiştik ya
sen benden habersiz
ben ise dörtköşe
mavilim olmuyor böyle
          1989



varsın eskisi gibi olsun

varsın eskisi gibi aksın Yeşilırmak
eskisi gibi dalgalansın Karadeniz boşver
bırak anılar başbaşa kalsın
sen yabangüllerini
kır çiçeklerini anlat
sevgi telinden çalsın sazlar





yaşamı sev
          
yaşamı sev üç boyutu ile
selam gönder zamanın ötesine
geçmişteki ve gelecekteki dostlarına
ve yıldızlara göz kırp arada bir





telefon kulübesinin önündeki kıza

Tuzla’dan selam gönderiyorum
takvimlerin acele ile geçiştirdiği günlere
İnciraltı’na
saatlerle oynamak istemiyorum
ve zamanla
olmayan aşkımızın pembe tablolarına
gülümsüyorum



nasıl bir aşktı

nasıl bir aşktı
tatlı mı tatlı bir kız
zakkum gibi
sevsen zehrinden
vazgeçsen kahrından ölürsün
ya da benim gibi divane
dolanır durursun






tamamdır bu iş

pembe gözlük tak demiyorum
ama at gözlüğü de olmasın
gerçekçi ol
bir nal bulduysan eğer sevin
üç nal bir at daha bulabilirsin
ama düşün ki bulamadın
ümitlerin var
ve bir de nalın
boşver kalanını
pembe gözlük tak demiyorum
gerçekçi ol yeter
          21 aralık 90







doyumsuz insanlar

doyumsuz insanların
içkisi oldu kanlar
kumar oynadılar
birimi insan olan paralarla
kurallar
kuralsızlıklar
ve silahlar konuştu
yine içkiler
yine paralar
ve silahlar
          





yağmur

bugünkü yağmurda
Kadıköy’de ne işin vardı
yine kız tavlamaya gittin
yine kimse pas vermedi
o yoktu değil mi











akşam karanlığı

akşam karanlığı ve sis
birbirine girmiş
çiseleyen yağmur ile sürüyor
Tuzla’da yaşam
böyle zamanlarda
herkes
ve her şey birbirine benzer
gerçek olan ile olmayan arasında
ufak bir aldatmaca
ya her şey düş
ya da tüm düşler gerçek
sesler karmaşık
dünyalar gibi
herkes çok yakın birbirine
ve çok yabancı
Tuzla’da gün batımını dinlediniz
               6 kasım 90

















28 şubat 91

bu akşamın şiirini de yazalım
küçük ayın son günü
kafayı zamana takarak
keçilerle uğraşmak istemiyorum
benim hiç keçim olmadı
keçi isterim
aşık mıyım yoksa
isterim isterim
bahar gelsin
maydanozlar yeşersin
zamanla uğraşmak istemiyorum
bana sormuyor
zaten
geçsem mi diye
köprüler ve sular
karışmış
yirmi yıl mı geçti
yazdığımın üstünden
yüze az kaldı
geçmiş zamana selam
geleceğe selam
yine son günü
küçük ayın











salata

burnu büyük biri olduğumu
sanıyordu
bilmiyordu ki
işin aslı domates salatası
ve ben deliler gibi seviyorum
salatayı






sen sardın

sen sardın başıma domatesi
koşturdun beni Altay’a kadar
koşturdun beni yağmur altında
şimdi de diyorsun olmaz böyle şey
kim çarptı yamulttu seni
kim diyorsun
bilmez gibi
sevdam ile kafa buluyorsun
kendince







ne sanıyorsun

ne sanıyorsun
daha mı çok düşüneceğim seni
değerin mi yükselecek borsada
daha güzel şiirler mi yazacağım
benden kaçtıkça
seni gidi seni
iyi ki ekonomi okudun
birinci sınıfta








kapıya vardığında

sen yine ders çalıştığımı san
bir başıma
kafeteryada
rahatsız etmemek için
başka masaya gidiyor
havasına gir
selam bile verme
geçerken
yanıbaşımdan
gözlerini kaçır
aman göz göze gelmeyelim
sonra bakışların gülümser
merhaba der bana
hatta hiç farketmemiş gibi
büyük harflerle espiri yap geçerken
gülüşlerin masama kadar gelsin
hem duymayayım
hem de duymuş olayım seni
hiç etkilenmediğini göster
varlığımdan
çıkar cebinden metal parayı
yazı tura at
sanki başka şeyler düşünüyor sanırım seni
ve giderken
sakın benden yana bakma
öte yanını dolan kafeteryanın
beni düşündüğünü anlamayayım
kapıya vardığında
dönüp bakmayı unutma ardına
anlamam nasıl olsa
bana baktığını
gülümse içten içe
kararsızlığına gülümse
bana gülümse
o kalabalıkta
acımasızca ders çalıştığıma
ne kadar duygusuz olduğuma
her şeye gülümse
biliyor musun
gülümseyince çok güzel oluyorsun
          1 Şubat 1987/Samsun









duruşma düzeni

duruşma düzenini bozdu
diye
avukat cezalandırılmaz
ama benim düzenimi bozdu diye
domates cezalandırılır
salata yapar afiyetle yersin
doğrar ekmeğinin arasına kor öyle yersin
elma gibi ısırırsın
domatesine göre değişmek koşulu ile
yalnızca öpersin










gönlümüz

yaşımız büyüyor
ama gönlümüz hala çocuk
küçük şeylere üzülüyor
küçük şeylerle mutlu oluyoruz







karadenizde

sen hiç
Karadeniz'de
çay içtin mi
benimle
ben her gün seninleyim





başkasının gözü

kendine
başkasının gözüyle baktın mı hiç
örneğin
bir an kendini benim yerime koyup
dalgalı saçlı güzele göz kırptın mı




seçme şansı

bize yolculuk göründü
seçme şansımız yok
ölüm Allahın emri
ayrılık aşk yasasının






hiç düşündün mü

ve hiç düşündün mü
gideceğini
seni beklemeden
elveda demeden
ve el sallamadan
belki de hiç düşünmeden seni
söyle
gitti mi sevdiğin
kaldın mı kendi halinde
biraz mahzun
biraz düşünceli
yapayalnız










saymayı öğrenince

saymayı öğrendiğim zaman
önce kendimi saydım
acaba kaç taneyim diye
elbette bir çıktı sonuç
ama birşeyler kaldı kafamı karıştıran
acaba hangi bendim
bir tane olan





kedilerden sorulur bu ay

kedilerden sorulur bu ay
bahar, gökyüzü ve yıldızlar
ve çatılar
ve aşk
salata ve domatesle avutmazlar ya kendilerini
benim gibi
üç yanı açık
kilitli kapılar ardında
bilmem hangi zamandaki
dalgalı saçlı güzelin
ayakkabısının numarası
tarihe karıştı elbette
leyleğin getirdiği çocuklar
kedilerden sorulur bu ay
bahar, gökyüzü ve yıldızlar
ve çatılar ve aşk
Maltepe 28 Mart l991



bir çizik çek gençliğime

eğer kredi alabilseydim gelecekten
ya da ilerletebilseydim ahbaplığı zamanla
bir kalem oynat deseydim çocukluğumda
ya da bir çizik çek gençliğime
belki de bambaşka bir ben olacaktım o zaman
kim bilir belki şimdiki gibi düşünmeyecektim
yani ben ben olmayacaktım o zaman
yine de kararsızım bu konuda
öyle ben olmayacaktım da
böyle ben miyim sanki







sevda dediğin

sevda dediğin bir çıkmaz sokak
dönsen olmaz akşam oluyor
ve gitsen...bütün yollar Bağdat’a varıyor
uçmaktan başka şansın yok
o da imkansız
hadi...Bağdat’a gidiyor
          ocak-şubat 98








savaşçı

ölesiye vuruşur savaşçı
gücü bitene kadar
kazanırsa eğer bu çarpışmayı
buruk bir yenginin mutluluğunu yaşar
fakat ölürse
ne yenilginin anlamı kalır onun için
ne de yenginin

          şubat 88







adım ahmet

adım ahmet
salata yapmayı düşünmüyorum
hele yemeyi hiç
aşk denen kavram bana göre palavra
domatesi seviyorum
20 şubat 88









mucize

bir mucize değil mi
rastlantılar
ve bir rastlantı değil mi
yaşamak

          şubat 88









şiir okur dalgalı saçlı güzel

şiir okur
dalgalı saçlı güzel
meçhul sevgiliye
ve bir hayal kahramanı
düşüncelerin yarattığı bir zavallı olduğunu anlayamadan
coşkusunu yaşar saf hayallerin

               şubat 88








sıcaklar artınca

önce sıcaklar artar hafiften
sonra ısınır toprak
tohumlar çimlenmeye başlar
ardından kısalır etekler
tüm cömertliğini gösterir yırtmaçlar
bir kız gülümser karşı masada
karar veremem aşağı mı baksam yukarı mı
avucumu yalarım yavaştan
gençliğim böyle
ciddi memleket meselelerine takılır gider          ((Nisan 1-2-3 88)









geçen yıl

geçen yıl
bir nisan günü
sırılsıklam ıslanmıştım yağmurda
ve sırılsıklam aşıktım
ve oldum olası
aşka inanmadım

          1 nisan 88








yarın

yarın bu günü özleyeceksen eğer
bugünü sevmek için
yarını ne diye bekleyeceksin

               15 nisan 88











falcı kız

fala inanıyorsa eğer azıcık
iskambil karıştırıp da
bana mutlu geleceğimi okuyan falcı
o da seni seviyor dediğinde
belki de anlamıştır neden kızardığımı
               4 temmuz 88













aşkımla ilgisi olmayan şiir

vazgeçtim sevdadan
şiir yazmaktan
ve seni düşünmekten
şimdi yalnız
modern bir sera
ve kışın ortasında domates yetiştirmek gibi
basit hayallerim var.
yok vallahi
bu şiirin aşkımla bir ilgisi yok

          30 ocak 87     








bizim üniversite

bizim üniversite
yalnızca bir dinleme
ve yazma kurumu değildir
iyi not tutup
güzel yazı yazan arkadaşlardan
(ismi lazım değil baş harfi İbrahim)
fotokopi alınır
bizim üniversitemiz
fotokopi ticaretinin gelişmesine
kaynak yaratır.



yoksul prens

zenginlik
madde yığınlarının sahibi olmaksa
çok zengindi prens
ama kendine bile sözü geçmedikten sonra
zenginlik de prenslik de şurda kalsın





Galata’nın sonuna doğru

şimdi Ayşegül olmalı
o günü konuşmalıyız
öncesi sonrasıyla
şimdi karşımda
elinde bira
aynı ezgiyi dinlemeliyiz
aynı duygularla
beni affet zaman
bir yanlışlık yaptıysam
farkında olmadan
hiç içimden geçer mi kırmak
sevdiğimi
beni affet zaman
görüyorsun ki güçsüzüm karşında
yapabileceğim her şeyi yaptım
bundan sonrası beni aşar
kırmamaya çalışıyorum
hiç kimseyi
ve hiçbir şeyi
benden bu kadar



ezbere

bu yol bu kaldırım
gökyüzü yıldızlar
köpek havlamaları
ve gecenin belirsizliği
hep ezbere
ezbere yürüyorum yol boyu
dizeler üstünde
o kaldırım senin
bu kaldırım benim
çarpmamak için başımı
düşersem eğer taşlara
ortasında yürüyorum asfaltın
ezbere seviyor ezbere özlüyoruz
düşler güzeller ezber
sarışın ve esmerler
ela ve karagözlüler
ve dahi mavi gözlüler hep ezbere
               İstanbul 4 Mayıs 91















nobel ödülü

bu yıl da bana vermezler
barış ödülünü
ben ki sessiz çocuk
ne okum mızrağım var
ne tank ve topum
bir helikopterim bile yok
hiç savaş çıkarmadım
hiç insan öldürmedim
aklımdan bile geçmedi böyle şeyler
bu yıl da bana vermezler
barış ödülünü
ben ki ezici bir güce sahip değilim
savaşmak için
barışa kaç kuruşluk katkım olabilir
               15 Eylül 1998






çok şey istiyorum

çok şey istiyorum
fakat param yok
bedava vermiyorlar hiçbir şeyi
ve kredi alamıyorum zamandan







çay ocağı kapanmış

çay ocağı kapanmış
güzel kız hala karşı masada
ders çalışıyorum
İnciraltı’nda






dün sabah

dün sabah gidiyordum biryerlere
sanki ben değilim yolda giden
yolmuş giden bende
bana çarpan rüzgar değil
rüzgara çarpan ben
karşı şelaleden düşen damlalar
sanki onlar ben
ben onlarım
garip gibi ama
ben herşeyim herşey ben






hukuk dersi

söyler misin
sayın hukukçu
şüpheden sanık yararlanır
değil mi
sen öyle san
boğazına geçirilir ilmek
şüpheler içinde can verir
elin oğlu                
(20.6.97)






otuzbeşe değişik bir yaklaşım

yaş otuzbeş
her tarafındayım yolun
ne çocukluğum uzakta
ne de gençliğim
yeteri kadar çocuk yeteri kadar gencim
ne geçmiş geçip gitmiştir
ne de gelecek uzak
her gün
ve her akşam
toplanıp ben olan kafadarlar
söyleşiriz
çocukluğum bir yanda
bir yanda onsekiz yaşım
şimdiki ben ve geleceğim
sevdiklerimizi birlikte düşünür
birlikte gülümseriz kendimize

          16 mart 1998


yeşil gözlü kız

hukuk fakültesindeki
şiir tutkunu yeşil gözlü kız
nerde sevda kokan dizeler
diye sitem etti
adının baş harfini
bir de gözlerinin rengini bilirim
hepsi bu
o da benden yana
daha fazla bir şey bilmez
ama ne sevimli öykü değil mi
taraflar birbirine aşık
haberi yok hiç kimsenin
bir diğerinden








sefil köle

sen doğa harikası
sefil hizmetçi
ben sefil köle
aşkımız sandığın gibi değil
ama yine de güzel

          nisan 97




roman kahramanı

herkes kendi romanının kahramanı
ben dahil
şu an gelişen olaylar
ve az sonrakiler
hep aynı romanın parçası
kimse olacakları bilemez
kahramanlar dahil
yarınları bilemeyiz
ne siz ne de ben
peki romanın geçen bölümlerini biliyor musunuz
nerden bileceksiniz
sevdiği kıza ulaşır kahraman
ve kucaklamaya fırsat bulmadan
kaybolur gider
aslında oyunun ortasında bulduk kendimizi
oynadık bunca zaman
anlayamadan
ne kadarını biz yazdık dersiniz
romanın
ne kadarını yazacağız
birileri yazmış
bizler figüran












yol gelir bilinmezden ve gider

ne demek sorun
çevre kirliliği ne demek
artık savaş çıkmayacak
uçaklar düşmeyecek
trafik kazası asla
yoksulluğa son verdik
açlıktan ölümlere son
kanser ne demek
hastalık ne demek
alır Fransız parlamentosu bir karar
çıkarır bir yasa
son verir hepsine
sonra AİHM ‘ne başvurup
tazminat ister ilgililer
yasaya göre
oysa
Koç’um
yer çekimi yasasını kaldır
bir yasayla
artist olur
çok para kazanırsın













bir ayrılış sahnesi

anne inmişti adliye merdiveninden
gözlerini saklamaya çalışarak
sessizce ağlıyor
ve gitmeye çalışıyordu
halasının kucağında kalan
beş yaşındaki çocuk
dur anne dur
diye bağırdı
dur bir kere daha öpeyim
sonra bize döndü
annemi bir kere daha öpmek istiyorum

Adana’ya gidiyorum
otobüs gecikti
Mut , Silifke, Mersin
yolu uzattık
annesinin ardından haykıran
genç kızı düşünüyorum
5 yaşında
sonra idamlık iki delikanlıyı
onlar da analarının
küçük çocukları
onlar da beş yaşındaki genç kadar masum
belki son kez                                              öpmek istiyorlar analarınI

söyler misin sayın avukat
vicdanın hesap vermeye hazır mı
o nasıl bir savunmaydı baştan savma
söyler misin sayın savcı
sayın yargıç
vicdanın hesap vermeye hazır mı
ipe gidecekler sizin çocuklarınız olsaydı
böyle mi olacaktı     (10 Temmuz 1997 Mut-Silifke arası)




maddenin komik haline ilişkin
bilirkişi raporu


dosya kül olarak
bilirkişiye gider
toz-duman olup geri gelir
maddenin komik halinden söz edip
bir taşın
bir odunun
şaka yaptığı mı anlatılır
ya da demirin
bakırın çinkonun
şunun bunun
olmaz böyle şey
davacı çok haklı
hem o kadar çok haklı ki
sormayın gitsin

not
bilirkişi ücretinin artırılması
talep ediyorum











karar

dosya kapsamı ve toplanan kanıtlara göre
ölümü iptal ediyorum
ayrılığı
yalnızlığı
ve hüznü iptal ediyorum
herkes sevdiği ile
hep sevdiği ile
sevginin sonsuzluğu
mutluluk
dostluk
kardeşlik
yalnızca güzel şeyler
yalnızca olumlu düşünceler var olacak
tüm olumsuzlukları iptal ediyorum

               17 Mart 2001


















     soykırım anıtı

katledilen doğa için
büyük bir anıt dikilmeli
başka bir şey yapamayız
biz zavallı
düşünme özürlü insanlarız
ya da sinsi
güzellikleri yeniden yaratmak
süregelen katliamları durdurmak
ve korumak doğayı
çözüm olacakken
anıt dikip betondan
reklam yapmak
değişik meclislerden
yasalar çıkarıp
türkü söylemek hep birlikte
daha güzel anlatır bizi
          17 Mart 2001

          















     duyun kendinizi

çocukları seviyorsanız eğer
sınırlarını çizin sevdiğiniz şeyin
hangi çocuğu
ne zamana kadar
ve ne kadar
annesiz babasız
sokaklarla dost olmuş
delikanlıların
yüreğinize zıpkın gibi saplanır mı
çığlıkları
yoksa bazı zamanlar
bazı çocukları mı sever görünürüz
Avrupa’nın ortasında
koltuk değnekleri ile gezen çocuklar
-ki bunlar şanslı olanlar-
ne anlama gelir
sözde eşitlik
sözde özgürlük
sözde demokrasi tutkunu
Avrupalı için
uzağa gitme
İstanbul sokaklarında
kir pas içinde
karnı aç
yüreği paramparça çocuklar
ve Ankara sokaklarında
ve İzmir sokaklarında
uzağa gitme
belki yakın mahallede
belki bitişik sokakta
belki yanıbaşında
bitişik komşunda
kendini kandırma
o çocuk senin
o çocuk bizim
söyler misin sevdiklerimiz için ne yapıyoruz










     maddenin en komik hali


maddeler
sıvı katı gaz
ve komik halde bulunurlar
komik halin en komiği
karnını doyurup
hatta bol miktarda semizleştiği halde
bir türlü gözünü doyuramayan
zavallılar



















     neden seviyorum

neden seni deli gibi seviyorum sanıyorsun
biliyorsun ki aklım başımda olsa
böyle bir hata yapmazdım
senin gibi
patlıcan burunlu
ve çarpık dişli bir domatese
gönül vermezdim








     ayakkabılı şiir

sen benim
ayakkabısı olan
tek şiirimsin
kara gözlü sevdiğimin
gönlüne giderken
ayakların aşınmasın diye
sana aldım bu ayakkabıları
bak sevgili şiir
bu zamanda zor bir kıza beğendirmek
kendini
yakışıklı mısın... farketmez
kafan çalışıyor mu... o da farketmez
zengin misin... inan ama bu da önemli değil
kafası çalışan
zengin ve yakışıklı biri olmalısın
laf aramızda karakter sahibi
haşin ve gaddar
biraz da tarzanvari
biliyor musun
sırf ayakkabılarımın modası geçtiği
ve yanı yırtık
biraz da bakımsız –yani boyasız ve tozlu-
olduğu için
gömleğim kırışık
ve saçlarım dağınık diye
bana dudağını bükerek baktı
kara gözlü kız
kendimi hüzünlü düşünemiyorum
dünya umrumda mı
pabucum eski, cebim delik
gömleğim kırışık ve saçım dağınık ise
ne fark eder
sevgili şiir
sana bir ayakkabı aldım ki
boynu bükük, gönlü kırık olmayasın
kara gözlü kızı gördüğünde
yere sağlam basabilesin
sevgili şiir
elbette sen ayakkabı giyemezsin
şiirler ayakkabı giyemez ki
ama yine de ayakkabıların var
ne fark eder ben giysem
senin yerine





     aşk her şeydi

aşk herşeydi
ve bu onun herşey olan aşkıydı
başlarken
bundan başkasını sevmeyecekti
ve biterken
bu son olsun dedi
her zamanki gibi
işte bu aşktı
ve aşk herşeydi









     aşkımızın büyüklüğü


sorun aşkımızın büyüklüğü değil
acaba neden bir başka varlığa değil de
insana
ve acaba neden
bir güzele
ve acaba neden
seçmece karpuz gibi vücut ölçülerine
ve acaba
uğruna salakları oynadığımız dilberler
ne anlama gelir bir merkep için
          6 mayıs 1991






     alacağın olsun

sana kim söyledi tıbba git diye
hukuk dururken
bilmiyor muydun sana aşık olacağımı
laf olsun diye hastalanıp
seni arayacağımı bilmiyor muydun
beni hiç düşünmüyorsun
alacağın olsun doktor güzeli
bak
yarınki bütünlemeyi unutmuş
sana şiir yazıyorum
          16 eylül l986




     anası ve oğlu

bir sandalye varmış
kapıdan girip sağa dönünce
tam karşıda
masanın üstünde dosyalar
birkaç kitap ve bir çerçeve
cin gibi bir çocuk
çıkmak istiyor fotoğraftan
anası bu masada
Barış ile başbaşa
dosya inceler
          8.5.95

     Akdeniz’in karşı ucu

Akdeniz’in karşı ucunu görmek istiyorum
miyop gözlerle
seni çılgınlar gibi seviyorum
ve biliyorum ki
aslında sen de yediğin patlıcan, biber, domates
ve içtiğin su
ve benzerlerinin
katkıları ile oluşmuş bir bütünsün
benim gibi
biz seninle özdeşiz
bu nedenle aşkımız olabildiğince anlamlı
ve bir o kadar da anlamsız
          Anamur 1 Temmuz 1993






     bir resmimi çek


bir resmimi çek fotoğrafçı
bir resmimi çek gün batmadan
gelecek gün çok uzak görünüyor bugüne
o gün geldiğinde bu gün gitmiş olacak
bir resmini çek zamanın fotoğrafçı
kendimizi avutalım o resimlerle
               İnciraltı 8 Mayıs 1986





     beş dakika

beş dakika kendine ayır
ve yıldızlara
bir nokta bul sonsuz evrende
nesin, necisin
hangi bilmecenin neresindesin
          Kasım 1990












     bir daha yanılmak yok

her gün yeniden söylüyorum
bir daha ne gözlerim
ne duygularım
ne de mantığım
hiç biri yanılmayacak
yıllar önce söylemiştim
dün söyledim
bu gün yine söylüyorum
bir daha yanılmak yok
öyle sanıyorum ki
son defa söylediğimde bu sözü
o zaman biraz geç olacak
o zaman ancak yarını olmayan bir zaman olacak
               mart 1986
     batık geminin hazinesi

yapma be güzel akşam akşam
deli mi ediyorsun
sarhoş mu
sersem mi
nettiğin belli değil
halime bak beter mi beter
artık yeter
baharın geldiği
sıcakların arttığı
ve kanımın kaynadığı zamanda
cömert davranan yırtmacın
yanda
batık geminin hazinesini gösterir gibi
               22 Mart 1986








     bir garip şeyler

anlayamadığım
bir garip şeyler var
ortalıkta
bir sen ve bir de benden başka
herkes biliyor sevdamızı







     bardağın dibindeki bira

bardağın dibindeki bira
bizi birlikte olmaya zorluyor
ve biz
sonsuza kadar var etmek istiyoruz
bardağın dibindeki birayı
          19 Haziran 1988














     bırakın çocuklar

bırakın çocuklar baklavayı böreği
çaldın mı adam gibi çalacaksın
kurtarır mı İsviçre’den, Amerika’dan aşağısı
otomobil çal, kamyon çal
vergi kaçır hayali ihracat yap
sen bir kilo baklava ile
şehir hatları vapuruna bile binemezsin
               Bayındır 1998





     benim gibi

yazdıklarımı düşünseydi kalemim
karma karışık olurdu kafası
ve anlasaydı
gülerdi halime
ve eğer hissetseydi
çılgına dönerdi
benim gibi domates tarlalarını gezip
şiir yazardı
          4 Temmuz 1991










     bu işte bir cinlik var

genç kadın
çekici mi çekici
evli çocukları var
nerden tanışmış kocasının mahpusane arkadaşı ile
adamın bir sürü cinleri var
kulağına eğilip de seksi kadının
sizin bahçede bir küp dolusu altın var
fakat çıkarmak için üç kadın ister cinler
“lafı mı olur cinci bey”
benden başlasınlar
diğer ikisini buluruz
dedi genç kadın
içi su dolu bir tas ile
çekildiler mahzene
genç kadın tası kavradı
ve dikkatlice suya baktı
cinci sıyırdı ne varsa kadının üstünde
sonrası bilinen şeyler
iyi bir çalışmaydı
ve fakat cinler ikna olmamışlardı
yeni kadınlar gerekiyordu
genç ve güzel
“lafı mı olur cinci bey”
derken önce biri geldi güzellerin
sonra biri, sonra biri
yine tas, yine su ve bilinen şeyler
cinler birini beğenmedi dedi cinci
lafı mı olur
daha genç ve güzeller var
altınlar henüz çıkarılamadı
tüm hızıyla devam ediyor öykü
tam anlatamadım galiba
bu işte bir cinlik var
bizi izlemeye devam edin (1997)












     bir başka dünya

bir başka dünyada görseydim sizi
Neval hanım
ve siz beni
bir başka türlü sevecektim belki
ve belki siz de beni
bir başka zamanda yaşasaydık
siz ve ben
belki bambaşka olacaktı öyküler
otuz yıl mı geçti son gördüğümden
yüz yıl geçse ne yazar
biz var olduk ve sevdik
ve seviyorum
.....seviyor musun
     Bayındır 24 mart 96






     bilseydim başıma gelecekleri

bilseydim başıma gelecekleri
uyumlu bir çorap giyerdim pantalonuma
ayağıma adam gibi bir ayakkabı
ve bir de gömlek
eğer bilseydim
belki tıraş olurdum bu sabah
ama saçlarımı mutlaka tarardım
belki koku bile sürerdim
yağmurda ıslanmak mı
kış günü suya bile girerdim
senin için Karadeniz’de
          6 Temmuz 1991
     bir sağ ayak bir sol ayak

bir sağ ayak bir sol ayak
topuklarla yere basarak
parmak uçları ile yaylanma
hep aynı hareketlerle sürüyor yaşam
herkesin bir işi olmalı
bir evi, sevdikleri
amacı olmalı koşturmaya
bir sağ ayak bir sol ayak
böyle sürüyor işte oyun
koşturarak
          İstanbul 3 aralık 91





     bir doktor sevdim

inan doktor abla tutuldum sana
aslında normalmiş hastanın doktorunu sevmesi
ama alışılmıştan öte
seni sevmek geldi içimden
biraz daha bekle
bu adam
adam olunca anlatacak aşkını
          (9 Eylül Tıp Hatırası)








     balıkçı kahvesi

İnciraltı’ndayım Balıkçı kahvesinde
keyfim yerinde sayılır
kafa buluyorum kendimle
          2 ekim 1987










     cam

kafanın çalıştığını biliyorum
ama
düş olarak kalmayı başarman
o üstün zekandan mı
yoksa yeteneksizliğinden mi
bilinmez
yine de
gerçek olduğun zaman
cam gibi kırılacağın da ortada
işte bu noktada
bir anlaşılmazlık var
          Nisan 1987






     dostluk

insanlara güvenim sonsuz
hepsi dost birbirine
öyle ki
bay ve bayan örümcek gibi
ateşli aşk sahneleri sonrası
afiyetle yer biri diğerini
ve topladığı taze güç ile
ağ örer dostlarına ki
hazır olsun gelecek öğün




     davet

ben küçük bir çocuğum
yaklaşık 11 aylık falan
boşanmak isteyen anne ve babama sesleniyorum
nerden çıkardınız bu saçmalığı
oturup masanın başına
çözemediniz mi yemeğin tuzunu
pırasayı ve ıspanağı
annemi seviyorum
babamı seviyorum
onları beni sevmeye davet ediyorum
               4.4.1995








     duydun mu

duydun mu arkadaşım
uygarlık denen
bir garip şeyler olmuş
zor mu ölüyormuş insanlar neymiş de
yumuşak huylu bombacıklar yapılmış
boşuna mı
hep insanlık uğruna
topu topu bir defa ölüyorlar kırk yılda
onu da uygarca ölsünler
               7 Aralık 1982




     dinle güzel kız

dinle güzel kız
benim özgürlük tutkunu saçlarım var
çoğu zaman darma dağın
senin saçların da özgürlükçü
ama dağınık değil
ben seni düşünmekten bu haldeyim
belli ki
sen beni düşünmüyorsun
               30 Mart 1986









     dalgınlık

dalgın rüzgarlar eser
çarpar önüne gelene
sanır ki coşku onun eseri
bilmez ki yaprağın gönlü neşeli
          nisan 86





     dağdaki alabalık

çok şey bilir dağdaki alabalık
dili yok konuşamaz
güzel söylemiş Ziya Paşa
tahsil cehaleti giderir
eşeklik bakidir
dağdaki alabalık
nice yiğitler bilir
ve nice eşekler
sözüm sana Zeyno
çok şey bilir dağdaki alabalık
sen de bilirsin
biz de biliriz
üçüncü kişiler de bilir
          18.7.1997








     farkına varmadım

sene seksen dört
Alsancak’ta Hukuk Fakültesi kantini
o kadar tatlıydı ki
masamda oturan kız
farkına varmadım
çayı şekersiz içtiğimin







     gezinen iskeletler ülkesi

yüz yıl önceki insanlar için
bugün ne anlama geliyorsa
yüz yıl sonra
bizim için de o anlama gelecek
şimdi gülümseyen gençler
     çocuklar
          büyükler
mutlu günlerini yaşayan sevgililer
ve varlığından bilgi sahibi olmadığımız herkes
aslında gezinen iskeletleriz
          96 sonbahar








     garip şeyleri seviyorum

insanlar garip oluyor
ve garip şeyleri seviyorlar
ben anlayamadıklarımı seviyorum
seni hiç anlayamıyorum ufaklık
hem de hiç anlayamıyorum
          5 Eylül 1986




     gel de şaşırma pusulayı

ereğim bir dağın ardında
beni bekliyor olsa
koyulurum yola
ona ulaşmak için
ama
dağlar bir değil
erek bir değil
yollar bir değil
hepsi binlerce
bir ben varım bir olan
gel de şaşırma pusulayı
          Ayvacık-11 Mayıs 1983










     gitti dört çeyrekten biri

ya işte sayın avukat adayı
gördüğün gibi diplomayla bitmiyor her şey
staj falan yaparken
İzmir kaldırımlarıyla tanışacaksın yavaş yavaş
görevin belirsiz bir koşturmaca
ne bir işin olacak yaşaman için
ne de tümden işsiz
Tanrı abine bol para verirse o da sana
gitti dört çeyrekten biri böylece
başarabilirsen Konak’ta
köprü başına mendil açacaksın
Tanrı size
siz bana
          19 eylül 89






     güzellik yarışması

seçici ben isem
en güzel sensin
seçici bir merkep ise
onun güzeli başka
          Aralık 1994







     insan hakları (iki)

insan hakları
iki adet sözcüğün oluşturduğu
belirtisiz bir tamlamadır
insan bildiğimiz varlık
hak ise karmaşık bir şey
insan hakları evrensel beyannamesi
insanların vazgeçilmez haklarını saymıştır
buradan çıkan sonuç
beyannameyi hazırlayanlar sayı saymayı biliyorlar
elbette bilirler
petrol kuyularının yaşamsal önemi var
ve insanların en önemli hakkı
yaşama hakkı





     istifa ediyorum

Einstein’ın bilmem hangi teorisi
ve canlılığın devamı üzerine
kafa yormaktan istifa ediyorum
kumaş bulamayan terzilerin diktiği etekler
daha önemli
gözlem ve deney
ille de bu ikisi
elbette lahmacun satmıyorum
İstanbul sokaklarında
kafanı yorma güzelim
aklımdan ne geçmiyor ki



     karşıyakalı kız

Karşıyakalı kız
beni de alsana
şemsiyenin altına
bir ortak yanımız var seninle
öğrencilikten yana
Karşıyakalı kız
bilmem gerek var mı söylememe
yağmurun yağdığını
               19 Kasım 1987





     kendine benim gözlerimle bak

kendine başkasının gözleriyle baktın mı hiç
örneğin kendini benim yerime koyup
dalgalı saçlı güzele
göz kırptın mı





     kayıp eşya bürosu

aradıklarını bulamamış gibisin
bu çocukta
elbette bulamazsın güzelim
ben kayıp eşya bürosu değilim ki



     köşedeki kırmızılı


doktorlar da bakar
çerçevenin üstünden
ve göz kırpar
köşedeki kırmızılıya
mevsim bahar hava yağmurlu
Beyazıt’ta falanca tatlıcı
18 mayıs 91 saat 15.40








     kaç paralık

her parasız kalışımda
kaç paralık adam olduğumu düşünürüm
sonra neden böyle düşündüğümü
düşünmek zorunda olup olmadığımı
belki de düşünmememin daha iyi olacağını
düşünürüm










     kimlik


adım ahmet
ancak tapusu olmayan bir sözcük
başka bir şey de olabilirdi
soyadım odabaş
bu da herhangi bir sözcük
ben binlerce yıl öncesini de yaşadım
biraz tipim değişmiş olabilir
Hamurabi amca yasaları yazılı hale getirirken
ne yaptığımı tam anımsayamıyorum
gidin kendisine sorun
o da beni çıkaramaz
çok çok büyük dedemin
çok çok büyük annemle
hangi şartlarda evlendiğini de
bilemeyeceğim
hem o zaman Medeni Yasa henüz yoktu
ata binip binmediğimi bilmiyorum
ancak pek çok defa buharlaşıp
yağmur olduğum da % 70 oranında gerçek
aşklarım hep birbirine benzemiştir
hep güzelleri sevmişimdir
bu anlattıklarımın şimdiki aşkımla bir ilgisi yok
               5.8.1995//15.38










     muşmula

hiçbir kız senin kadar güzel olamaz
ve senin gibi gülemez
desem
belki de yüz vermezsin bana bundan sonra
sen beni ne sanıyorsun
hiç kendi elimle koparır mıyım
gülü dalından
sen çirkin bir kızsın
ve hiç de güzel gülmüyorsun
sen benim
muşmula suratlı sevdiğimsin
          1 nisan 1996






     mal bildirimi

demek aşkımız mal bildirimine kaldı
o halde iyi dinle
yeni bir pabuç aldım kendime
ucuz tarafından
eskiler de duruyor bir yanı yırtık
ne cebimde param var fazladan
ne de bankada
zaman kredi açmıyor, anlarsın yanı
yakamdaki uğur böceği arkadaşımın hediyesi





     Mobutu’nun demokrasiye katkısı

eşek değiller ya
bir diktatörü beslesinler
sanayileşmiş
demokratik ve insan hakları tutkunu
devletler
silah satmış olamaz Mobutu’ya
olsa olsa
sanayisi ve demokrasisi olmayan
küçük devletçikler
belki de Papua Yeni Gine yapmıştır bu işi
               Eylül 1997





     nasıl vazgeç dersin

nasıl vazgeç dersin beni sevmekten
kırk yılda bir aşık olmuşum
hem bu gönül özgürlük tutkunu
seni mi dinler
          ocak 86











     ne biçim aşk

bu ne biçim aşk kış gelirken
çuvala mı girdi baharlar
yoksa
anlayamadığım birşeyler mi var
yoksa uzun gecelerde
daha mı sevimli görünür
domates salatası     (26 Kasım 1990)






     onbeş yıl öncesi

bugün onbeş yıl öncesine götürüyor
çimenler beni
ve onbeş yıl sonra
belki de bu günlere getirecek
          mart 1988














     ok mızrak ve yay

adamlar medeni
bak bir tanesi yere tükürür
çöp yada kağıt atar mı
burnunu karıştıran birini göremezsin
devlet vatandaş için var
parası yok diye
kimsenin sağlığı ile oynanmaz
kalkıp da bu medeni insanların
Mobutu gibi bir diktatöre
ve antidemokratik
ve de teokratik
aynı zamanda işkencenin kol gezdiği ülkelere
silah satmasını bekleyemezsiniz
adı geçen sicili bozuk yönetimler
olsa olsa
ok mızrak ve yay sanayinin geliştiği
ve henüz coğrafya kitaplarında yer işkal edememiş
kabilelerden alıyordur silahları






     ölümsüzlük

bu maddeler
benden önce de vardı
ve ben ben olmaktan çıktığımda
yine var olacaklar
          10 Ekim 1988



     öyle dalmışım ki

öyle dalmışım ki aşk öykülerine
unutmuşum kendimi
unutmuşum damarlarımda makine yağı aktığını
ve yüreğimin yerinde
bir kompresörün çalıştığını
unutmuşum







     öykü

küçük bir krallık varmış günün birinde
öylesine küçükmüş ki
hiç toprağı yokmuş
askerler muhafızlar şunlar bunlar da yokmuş
kral bir gün dağ bayır gezinirken
bir de ne görsün “güzeller güzeli bir kız”
hemen onu maydanoz güzeli seçmiş
ve aşkını anlatmış
ama maydanoz güzeli krala yüz vermemiş
bu öykü de böylece bitmiş









     ok yaydan çıkmış

ok yaydan çıkmış
yaşamamak elde değil
gönlüm bir güzele tutulmuş
vazgeçmek elde değil
aslında hiçbir şey elde değil
kimin aklına gelirdi İzmir’e gelmek
hukuğa gitmek
ve 28 Aralık 86’da
sana aşık olmak
aramızda kalsın
aşk salatadan başka bir şey değil
ama bir vazgeçebilsem
          28 Aralık 1986





     peri kızları dans eder önümde

İstasyon caddesindeki zeytin ağaçları
ve direkler
beni affedin sizlere çarpıyorsam
elimde olmadan
düşünün ki yaş yirmibeş
ve peri kızları dans eder önümde
affedin
kafa mı kalır bu yetimde
          9 temmuz 89





     prenses

genç kız prenses olmak istedi
masaldaki ülkede
söz verdi başka şey istemeyeceğine
masal değil mi bu
genç kız kendini orada buldu
prensesti ama kendisiydi
herşeyin ona yabancı olduğunu
ve masalların masal kaldıkça güzel olduğunu
hayretle gördü
zor işti prenses olup
sonra da hayal kırıklığına uğramak
kendine dönmek istedi genç kız
sözünü düşünerek
yoksa yalancı mı oluyordu
zamana karşı
               eylül 97






     sen varken düşüncemde

İstasyondaydım az önce
sahil niyetine
bir çay söyledim kendime
sonra bir ayran
ve kahve
gördüğün gibi kafam yerinde
hep sen varken düşüncemde
böyle oluyor
          haziran 89

     suçsuzluk karinesi

siz onu ahmetin külahına anlatın
onca dayak
ve sair uygulamadan sonra
karine mi kalır ortada
babamı ben öldündüm abi
falanca yerin bombalanması
filanca kişinin öldürülmesi
ve benzer olaylar
hep benim eserim
bu ifadeyi hiçbir baskı olmaksızın
serbest irademle
ve de avukat bulundurmaya gerek duymadan verdim
babamın yaşıyor olması benim sorunum değil
aslında filanca kişi ölmemiş de olabilir
o da benim sorunum değil
onbeş ayrı kişinin aynı cinayeti itiraf etmesi de beni bağlamaz
ben özgür irademle ifademi vermişim arkadaş
               9.7.1998






     sormayın

nasılsın
diye sormayın bana
bilmiyor muyum
bilemiyor muyum
bilemiyorum
     2 Aralık 1985


     seni bu diyardan alıp kaçamam

seni bu diyardan alıp kaçamam
ne gideceğim bir evim var
ne de işim
ben başıboş bir serseri
birşeyler düşünür
birşeyler yazarım
ama bunlar para etmez
ekmek elden su gölden
yaşar giderim
seni bu diyardan alıp kaçamam
          29 ağustos 1988





     sevgi kutsaldır


sevecek nice değerler vardır
ve sevgi kutsaldır
hayvanları seviniz dostlar
hayvanları seviniz











     sayın para

ey sayın para
sayende ben bile bir başka görüyorum
kendimi aynada
eh artık ben bile böyle düşündükten sonra
istediği gibi düşünsün herkes
               16 nisan 86





     şarap fıçısından masalar

şarap fıçısından masa yapıp
şarkılar dinledik
bacakları güzel kargalardan
ille de insan hakları arkadaş
bir yudum şarap bir yudum insan hakları
Bosna’da ölümler son bulacak
mesele Kuveytteki petrol kuyuları
bir yudum şarap bir varil petrol bir o kadar insan hakları
bizdense eğer
en demokratik ve doğal hakkıdır
insan öldürmek
bize rakip olacaksa
sineklere bile saygı göstermesini bekleriz
herkesin
anlıyorsun değil mi
demokratik kardeşim
bunca nutukları boşa mı atıyoruz
               nisan 93



     toplantı

insan hakları konusunda
yeni gelişmeler ve tanım
sorunu üzerine yapılan toplantıda
petrol kuyularının bir mühendislik olayı olduğu
ve tartışma konusu ile bir ilgisinin bulunmadığı
oy birliği ile karar altına alındı
toplantıya katılanlar
lüks bir lokantada yemeklerini yedikten sonra
dağıldılar
               14.1.1995






     vazgeçemediğimi yaz

yastığın değerini
yastıksız gecelere yaz
güneşin sıcaklığını soğuk günlere
ve gülümseyen sevgiliyi yalnızlığa yaz
yaban güllerini yaz
kır çiçeklerini
ve vazgeçemediğimi
bunlar da senin defterine
          25 Ocak 1991







     tüm insanları seviyorum

Samsun’da lokantada
10 eylül 1986
saat 13.18
köfte söyledim
ardından tatlı
dışarıdan belirsiz insan sesleri geliyor
düşünüyorum da
tüm insanları seviyorum
kim varsa yoldan geçen
tezgahının başında
ve dükkanında
kim varsa yaşayan
hepsini seviyorum hepsi kardeşim benim
ve hepsi beni kazıklamaya uğraşıyor
sözleşmiş gibi









     yıldız

bir yıldız görürsem kayarken
dilek tutacağım senin için
tüm dileklerin olsun diye
          eylül 87




     yıldızlara göz kırp

yaşamı sev tüm boyutları ile
selam gönder zamanın ötesine
geçmişe ve geleceğe
ve yıldızlara göz kırp arada bir




     yağmur yağıyor

bugün yağmur yağıyor İzmir’de
Samsun da yağışlıymış
yaşama sevinci duyduğumu söyleyebilirim
bugün belki de daha coşkulu akacak
Yeşilırmak
belki ben de bambaşka olacağım
               12 Kasım 1997





     yemen türküsü

ardında sevdiğini koyup
Yemen’e giden delikanlılar
orada kaldılar
Yemen’e gideni gelir mi sandın
          1 Nisan 1996





     yalnızlığın bittiği yer

yalnızlığın bittiği bir yer var
sonsuz yalnızlıklarda
bizim her şey
ve her şeyin biz olarak
zamanda var olduğu an
yalnızlığın bittiği yerdir






     zamanı öldürüyorum

ne kara gözlü sevgili
ne baharın renkleri...
felekten şikayetçi değilim
ne yapmam gerektiğini düşünüyorum
verimli olmam gereken zamanı
öldürüyorum
          Ayvacık 1983




     zavallılar

can güvenliği yok
bosnada görev yapan
kahraman UN askerlerinin
ya Turayliç’i öldüren sırplı
yanlışlıkla
askerleri vursa idi

     kekliği düz ovada avlamak

onca silahları tasarlayan
binlerce beyin
aslında balık tutmayı sevmezler
kekliği düz ovada avlamak gibi
türkü söylemeyi de beceremezler
silahların
tarımsal üretim ile de bir ilgisi yok
yaşasın insan hakları




     madem ki beni seviyorsun

madem ki bu yürek benim
madem ki seven ben düşünen ben
Maltepe’nin bilmem neresinde
bir öğlen vakti oturan ben
şartlarla ve kendimle dalga geçen ben
ve madem ki sen beni seviyorsun
kim ipler Birleşmiş Milletlerin bilmem hangi kararını
                    17 Temmuz 91












     dünya tek devlet olsa

dünya tek devlet olsa
bir kısım insanların hakkı yenmez mi
kim silah üretir
kime satar
insan hakları diye en çok bağıran
gelişmiş pokemonlar
kime satar silahı
nasıl düzelir bütçe
o insanların hakları nerde
aç kalmaz mı silah tüccarları
          






     uçan canavarlar

hıçkırıklar içinde
yatağından fırladı
Hamurabi
uçan canavarlar gördüm
taş ve ateş atıyorlardı
Babil üstüne
zamanı ve tarihi yıkıyorlar
diyordu
gözyaşları içinde
          29.11.2002










     naklen yayında katliam


ırak’tan söz ediyoruz
açlık
hastalık vs. doğal olaylar
yıllar öncesinden haber verip
naklen yayında insan öldürmek ise
uygarlığın ürünü
          17 mart 003







     özgürlük
     (Bağdat için)

özgürlük
bulutlar üzerinde
uçmak ise
onlarca kişi özgür oldu
yüzlercesi sırada
füzeler ve bombalardan ölecek
melek olup
bulutlar üstüne çıkacaklar
          Mart 2003






     Bir öğrencinin sorusu

Sayın başkan
sizin yakınlarınız olsaydı
Bağdat’ta yaşayan
yine böyle duygusuz
yağacak mıydı bombalar
          Mart 2003










     anlayamıyorum

Bağdat’a bomba yağdıran
bir asker diyordu ki
biz onlara özgürlük getirmek için
buradayız
anlayamıyorum neden bizimle savaşıyorlar
               Mart 2003






     esir

serbest bırakılan
bir Iraklı esir
(10-12 yaşlarında yaralı bir kız)
sedye ile götürüldü
          Mayıs 2003




güneşin çocukları

adını duymadığım ülkenin
güzelleri
sizler de benim gibi
güneşin çocuklarısınız
sizi sevmem için
bir çok neden var
seviyorum anlıyor musun
aynı nedenler
sizin için de var
yer küreyi önüne al
ve bu türküyü dinle
güneşin senden başka
çocukları da var
kendini sev
kardeşlerini sev
bir dost bir sevgili gibi
     20 Temmuz 2004






bilmece

aşık olmak
sevmek görevimiz
aşk dediğin doğa bilmecesi mi
yine bilemedin
     20 Temmuz 2004




     Bildiğimizi sandığımız gerçeklerin çoğu başkalarının söylediği yalanlardır 29.04.2003























Abecesel şiir listesi

1.     28 Şubat 91
2.     adım ahmet
3.     adın soyadın adresin
4.     akdenizin karşı ucu
5.     aklından geçse ya
6.     akşam karanlığı
7.     alacağın olsun
8.     alıştık
9.     anası ve oğlu
10.     anlayamazsın
11.     anlayamıyorum
12.     aşk herşeydi
13.     aşk ve güzel
14.     aşkımızın büyüklüğü
15.     ayakkabılı şiir
16.     B.B den bacak takfiyeli demokrasi dersi
17.     balıkçı kahvesi
18.     bardağın dibindeki bira
19.     başkasının gözü
20.     batık geminin hazinesi
21.     bazı yasalar değişmez
22.     beni düşünme
23.     benim gibi
24.     beş dakika
25.     bildiğimizi sandığımız
26.     bilmece
27.     bilseydim başıma gelecekleri
28.     bir ayrılık sahnesi
29.     bir başka dünya
30.     bir başka savunma
31.     bir çizik çek gençliğime
32.     bir daha yanılmak yok
33.     bir dekanın diğer anıları
34.     bir doktor sevdim
35.     bir garip şeyler
36.     bir öğrencinin sorusu
37.     bir resmimi çek
38.     bir sağ ayak bir sol ayak
39.     bırakın çocuklar
40.     bizim üniversite
41.     bu işte bir cinlik var
42.     cam
43.     çay ocağı kapanmış
44.     dağdaki alabalık
45.     dalgınlık
46.     davet
47.     dinle güzel kız
48.     doğal şey
49.     dostluk
50.     doyumsuz insanlar
51.     duruşma düzeni
52.     duydun mu
53.     duyun kendinizi
54.     dün sabah
55.     dünya tek devlet olsa
56.     esir
57.     eylem
58.     ezbere
59.     falcı kız
60.     farkına varmadım
61.     Galata’nın sonuna doğru
62.     garip bir komedi
63.     garip şeyleri seviyorum
64.     geçen yıl
65.     gel de şaşırma pusulayı
66.     gezinen iskeletler ülkesi
67.     gitti dört çeyrekten biri
68.     güller soldu
69.     gülümsüyordu
70.     güneşin çocukları
71.     güzel kız
72.     güzellik yarışması
73.     hayal imparatorluğu
74.     hint kumaşı
75.     hizmetçi
76.     hukuk dersi
77.     iki adet suçsuz idam mahkumu
78.     insan hakları (iki)
79.     insan hakları
80.     insanın özü
81.     iskeletlerin dansı
82.     İstanbul’da güz yağmuru
83.     istifa ediyorum
84.     kaç paralık
85.     kapıya vardığında
86.     Karadeniz’de
87.     karar
88.     kargalar
89.     Karşıyaka’lı kız
90.     kayıp eşya bürosu
91.     kedilerden sorulur
92.     kekliği düz ovada avlamak
93.     kendine benim gözlerimle bak
94.     kimlik
95.     kimse demir atmaz
96.     köşedeki kırmızılı
97.     külahıma anlat
98.     maddenin en komik hali
99.     maddenin komik hali







100.     maddenin komik haline ilişkin bilirkişi raporu
101.     madem ki beni seviyorsun
102.     mal bildirimi
103.     mavilim
104.     mektup
105.     Mobutu’nun demokrasiye katkısı
106.     mucize
107.     muşmula
108.     mutluluk
109.     naklen yayında katliam
110.     nasıl vazgeç dersin
111.     ne biçim aşk
112.     ne sanıyorsun
113.     nisanlar hep özel günlerdir
114.     nobel ödülü
115.     ok mızrak ve yay
116.     ok yaydan çıkmış
117.     otuzbeşe değişik bir yaklaşım
118.     ölümsüzlük
119.     öykü
120.     öyle dalmışım ki
121.     özgürlük
122.     papatyaları yolma
123.     peri kızları dans eder
124.     prenses
125.     roman kahramanı
126.     salata
127.     savaşçı
128.     seçme şansı
129.     sefil köle
130.     sen bensiz de mutlusun
131.     sen sardın
132.     sen varken düşüncemde
133.     sen yoksun
134.     seni bu diyardan alıp kaçamam
135.     sevda dediğin
136.     sevgi kutsaldır
137.     sıcaklar artınca
138.     sonbahar
139.     sormayın
140.     soykırım anıtı
141.     söyleşi
142.     suçsuzluk karinesi
143.     şarap fıçısından masalar
144.     şekil almış enerji yumağı
145.     tamamdır bu iş
146.     telefon kulübesinin önündeki kıza
147.     tepeme çıkarma cinlerimi
148.     terziler
149.     toplantı
150.     tüm insanları seviyorum
151.     uçan canavarlar
152.     ülke sınırları yapaydır
153.     üniversite holding a.ş
154.     varsın eskisi gibi aksın
155.     vazgeçemediğimi yaz
156.     yağmur yağıyor
157.     yalnızlığın bittiği yer
158.     yarın
159.     yaşamı sev
160.     yazık değil mi
161.     yemen türküsü
162.     yeşil gözlü kız
163.     yıldız
164.     yıldızlara göz kırp
165.     yol gelir bilinmezden
166.     zamandan kalan
167.     zamanı öldürüyorum
168.     zavallılar





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Odabaş Tüm Şiirler
1001 Gece Masalları
Kuklacı Amca
Odabaş Tüm Şiirler 2
Zaman Geçermiş
Çocukluğumu Aramıyorum
Yanlış
Libya"nın Gözyaşları
Biraz Daha Fazlası
Eylül - Ekim,kasım, Aralık 2011 Günce (Şiirler)

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sorma İsterse
Kukla
Buluşalım
Çay Koy Ortak
Çay Koy Ortak
Geliyorum Ortak
Zamanın Yaptıkları
Akrabalar
Çık Aradan Samsun
Sevgili Ortak

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kitaplar Üstüne [Öykü]
Suriyeye Anayasa [Öykü]
Yankı [Roman]
Masum Bir Gen'in İtirafları [Deneme]
Rastlantı ve Uygarlık [Deneme]
Köy Enstitüleri Neden Kapandı [Deneme]
Eğitim, Hukuk Eğitimi, Ölçme ve Değerlendirme [Deneme]
Trabzon - İzmir [Deneme]
Ulusal Arpalıklar ve Üretim [Deneme]
Edirne'den Hakkari'ye [Deneme]


Ahmet Odabaş kimdir?

1963 Çarşamba/Samsun doğumluyum. Serbest avukat olarak çalışıyorum. (İzmir'de)

Etkilendiği Yazarlar:
Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Hayyam, O Veli, Aziz Nesin,


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet Odabaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.