Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
Şu örneği yazayım, takdiri size bırakayım. Sosyalist fikir kuruluşlarının lider kadrosunda rol alan yoldaş Çayan, Sevgi isimli bir kıza abayı yakmış. Kız da ona tutkunmuş ki, sevgilisi uğruna İstanbul’daki baba ocağını bırakmış, Ankara'daki Hemşirelik Meslek Yüksek Okulu'na gelmiş. Che kepi giymeyle devrim yapabileceğini zanneden Mülkiyeli Çayan, Çayan’ın kardeşi ve yavuklusu aynı evde kalıyorlarmış. Dünyayı değiştirmeye kafa yorarken kendini değiştirmeye zaman bulamayan Mahir, her alanda amcasından icazet alır, onun onaylamadığı işlere kalkışmazmış. Öyle ki evleneceği kızı bile Enver amcası belirliyormuş. O devirlerde subaylar da yasadışı örgütlere üye oluyorlarmış veya zırt pırt darbeye tevessül edebiliyorlarmış. Buna benzer militanlardan biri olan havacı yüzbaşının kız kardeşi Gülten Savaşçı ile tanışan Çayan, işi ilerletir ve nikâh masasına varamadan şarampole yuvarlanacağı yolculuk için gaza kökler, amma velakin sık sık debriyajdan ayağını çektiği için motor stop eder, buzdolabının buzluğunu aratmayan ve insanın içini titreten soğuklarda işe yaramayan antifriz ile jikle de caba! Fransa'nın başkenti Paris’te doktorasını yapan Gülten yengemiz, kendisini Alain Delon’a benzettiğini sık sık arkadaşlarına söyleyen Mahir’i sömestr tatilinde davet eder, uçak biletini dahi yollar. Kızıl gomonis abimiz kasılır ve Fransa'ya gitmeye karar verir ama stepne diye düşündüğü diğer manitasına bunu söylemez. Gene de bir şekilde hadiseden haberdar olan Sevgi’nin sevgi elektronları yoğun biçimde titreştiğinden, Fransa'ya gitmesine razı değildir, kıskançlıktan köpürür; o kızgınlıkla Mahir Çayan'ın kim bilir kaç ayda hazırlayabildiği tezinin sayfalarını yırtar ve gecenin kör karanlığında, bilmem kaçıncı kattaki evin penceresinden karın, fırtınanın içine savurur. Asabilikte benden aşağı kalmayan Mahir de sapıtır ve epey dalaşırlar ama devrimci abimiz Fransa'ya gitmekten vazgeçmez. Ne var ki Sevgi ile ne yapacağını da bilemez, birlikteliğin akıbeti için amcasına danışır. Arkadaşlıkları sürsün mü, ayrılsınlar mı? Ağır ceza reisi pozundaki amcası ikisini de yanına çağırır. Bizimkiler İstanbul'a giderler ve huzura çıkarlar. “Enver usta! Ne diyorsun bu hususta?” derken süt dökmüş kediye dönen âşıkları azarlayan Enver amca, ayrılmalarına karar verir; bizim sevgililer kanun hükmünde kararnameden etkili gördükleri işbu buyruğun vecibesini yerine getirirler, artık yolları ayrılmıştır. Peri padişahı da gelse ne gam! Şimdi bir soru patlatayım: Mahir Çayan’a benzeyen bir sevgiliniz olmasını ister misiniz? Nüfus kâğıdına bakıldığında reşit görünen Mahir Çayan’ın kendi başına karar verememe özelliği yeni değildir, sadece nüksetmiştir. En basitinden, hangi üniversitede okuyacağını dahi bilemiyormuş. Burjuvanın, feodalitenin ve bilumum üçkâğıtçıların tepesine çöreklenecek Mahir üniversite sınavlarına girmiş, İstanbul Üniversitesi Hukuk ve Tıp Fakültesi’ni kazanmış, bilahare Tıp Fakültesi’ne kaydını yaptırmış. Gelişmeleri öğrenen amcası soluğu İstanbul’da, Mahirlerin evinde almış. Alı al, moru mor amca, “Yahu, siyasi hedefler belirlemiştik. Bu Tıbbiye de nereden çıktı?” demiş. “Amca haklısın, annemle babam ısrar edince karşı koyamadım,” diyen Mahir, anatomilerle babatomilere boş vermiş, kaydını Hukuk Fakültesi’ne almış. Ne ki orada da huzur bulamayınca Enver Usta sınavına, bizim tabirimizle üniversite sınavına yeniden girmiş, bu sefer yedek listeden Siyasal Bilgiler’i kazanmış. İyi de yapmış, çünkü o günlerde Ankara’nın altını üstüne getirecek eleman kıtlığı çekiliyormuş. Ben olmasam, şimdi de aynı sorun yaşanabilirdi. Kitaplar yazarak Türk soluna yön veren ve bu nedenle ha bire sağa kaymasına yol açan Mahir Çayan'ın dirayetli yapısı böyledir. Hangi branşta tahsil göreceğinden vazgeçtim, sevgilisini dahi amcası seçmiş, "onla çıkma, bunla çık," demiş, "onunla değil bununla evlen," şeklinde taktik vermiş. Nitekim filanca isimli emekli albayın kızıyla evlenmeyi düşünebileceğini söyleyen Mahir'e, "Hayır, doktorasını yapan Gülten’le evleneceksin," der, Mahir de onaylar. O devirlerde nedense kadınları saf dışı etmişler. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Ulaş Bardakçı ve şimdilerde takkesi düşünüp keli görünen, hani Erzincan Adalet Partisi milletvekili olan babasının forsuyla örgütlerin tepesine gökten zembille inen Doğu Perinçek gibi sosyalistlerin çevrelerinde neredeyse hiç kadın yokmuş; varmış da menemen yahut çılbır pişiriyorlar, ütü yapıyorlar, temizlikle uğraşıyorlar, arzulandıklarında da seks yapıyorlarmış. Lider kadrolarda politika üreten hatun vardı da ben mi iftira ediyorum? Tipik Doğululara mahsus bu kafa yapısıyla, hiçbir alt yapısı olmadan yola çıkan militanlar yüzünden memleketin anası bellendi. Yazdıklarından, çizdiklerinden materyalizmin m’sini bilmediklerini kolayca anlayabiliyorum. Eğitim almadan, silah atış tekniğini, hatta silahın temizliğini, bakımını bilmeden, çoğunlukla askerlik görevini dahi yapmadan silahlı eylemlere girişen bu gençlerin düştükleri aczi öğrenince gülsem mi ağlasam mı şaşırıyorum. Birisi, “Silahın karıncalanmış,” dese, “Yapma yahu, karınca hangi delikten girmiş? Dur, şu harbiyle namussuz hayvanı çıkarayım,” diyecek gerillacıklardan bahsediyorum. Gülemiyorum, çünkü başka insanların hayatlarını karartmışlar. Ağlıyorum desem de yalan olacak, salt kendi çıkarları uğruna bir sürü insanı mahvetmişler. “Hayır, ne münasebet!” diyeceksiniz. Madem öyle, bu adamlar neden hep lider kadrolarda yer almışlar? Lamı cimi yok, başkalarının arkasında yürümektense Türk solunu kırk bin parçaya ayırmışlar. Genç yaşta ölenler neyse ney, peki Maocu Doğu Perinçek, Kızıldere’den canlı kurtulabilen tek kişi olan Ertuğrul Kürkçü ve isimlerini zikredersem kusabileceğim diğer “fosyalistlere” ne demeli? Mahir Çayan’ın eylemleri kadar sakar şeyleri ne duydum ne okudum. Militanlığın kitabını yazan, fakat okumayı unutan yoldaşlar banka soymaya karar veriyorlar, ardından yoldan geçen taksiyi çevirdikten sonra sürücüsüne eter koklatıp bir eve hapsediyorlar. Ne ki fazla eter koklattıkları için adamcağız ölüveriyor. Soygunda cukkalayacakları parayı gasp ettikleri o araca yükleyeceklermiş. Çevrenin dikkatini başka yöne çekmek için biraz ötedeki ortaokulun bahçesine bomba atmışlar ama patlama neticesinde bir çocuğun kolu kopmuş, biri de yaralanmış. Buyurun cenaze namazına! On okka şeyleri olan kahramanlarımız bankaya varıyorlar, mamafih güvenlik görevlilerini sayıca çok gördükleri için ödleri boklarına karışıyor ve soygundan vazgeçiyorlar. Taksici ölmüş, çocuğun kolu kopmuş, kimin umurunda? Devrim için her şey mübah değil mi? Kürt yoldaş Hüseyin Cevahir ile Türk soldaş Mahir Çayan polisten kaçtıkları sırada, kapıyı kırmak suretiyle bir apartman dairesine girmişler, evin hanımıyla oğlunun dışarı çıkmasına izin vermişler, ancak 14 yaşındaki küçük kızı rehin almışlar. Meğer o dairede bir binbaşı oturuyormuş, bahsettiklerim de talihsiz kumandanın ailesiymiş. “Teslim ol!” çağrılarına olumsuz yanıt veren ve kızı vurmakla tehdit eden kafadarlar, iki günü aşan bekleyişin ardından bir çatışmada ele geçirilmişler. Hüseyin Cevahir’in gövdesi delik deşik olmuş, intihar etmek isteyen ve sıkabildiği tek kurşunla ağır yaralanan, yani gücü başkasına yetmeyince kendini vuran Mahir ise doktorların becerikli elleri sayesinde yaşama dönmüş. Bre gomonisler! Elin masum kızını rehin almak hangi kitapta yazıyor? Rehin almaya meftun abimiz ve 12 arkadaşı, ellerinde pusulalarla devrim için yollara düşüyorlar ve bu kez 3 İngiliz’i rehin alıyorlar, fakat kör talihe bakın, Kızıldere’de kıstırılıyorlar. Bastıbacaklık günlerinde “komen komen!”,“degav degav!” çekmekte gayet mahir olan Mahir abimiz ve Türk solunun medarıiftiharları kamuoyunun yakından tanıdığı Mit’çi Mehmet Eymür’ün de aralarında bulunduğu güvenlik kuvvetlerinin kurşunlarıyla kevgire benzetilmişler, yalnız Allah’a bin şükür, o hengâmede bile üç İngiliz’i öldürmeyi ihmal etmemişler, yoksa utancımızdan Avrupalıların karşısına çıkamazdık. Cennet vatanımızda proleter ihtilalini engelleyen üç İngiliz’i def ettiler ya, bundan gayrisi kolaydır. Handiyse nefesi güçlü bir sosyalist, var gücüyle “Devrim!” dese, iş bitecek. Ağabeylerim ablalarım! Memleketim Çorum, ben böyle sola “Yuh!” diyorum. Horgeneral & Reziliazam Şenol Onay Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanı senolonay@yahoo.com http://www.facebook.com/pages/Senol-Onay/271575893718
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Onay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |