Aramanın sonucu var gibi gözükür. Ama bazen, yalnızca bulduğunu sanırsın. İçinde bulunduğun duygu ve düşünce tanımaz değişim, “işte doğru bu” diye bulduğun sonuçları bir buldozer gibi ezip geçiyor. Çevrene ayak uydurmaya çalışmak, genelleşip toplum olmaya kadar gider. Oysa yaptığın tek şey zamanına ulaşmak, değişimin hızını yakalamak olur. Toplum içinde sivrilmeden, yani kusursuz bir şekilde “genelleşmiş” kalmak içinse bu hızın her zaman korunması gerekir. Bir adım geride olsan bile yarışın çok uzağındasındır. Ve bundan sonra yapman gereken tek şey senden bir adım önde olan zamanı, onun seni içine alıp toz haline getirmeden önce yakalamaya çalışmaktır.
Bu yarışın alt kulvarlarında düşündüğüm tek şey bu oldu. Geleceğimi “kendim” şekillendirme çabalarında, önüme çıkan her engel ömrümden bir parçayı söküp sonsuz boşluğa fırlatıyor. Uğraşma, didinmede koca bir hiçle sonuçlanınca “neden bütün bunlar,neden?” soruları sorulmaya başlanıyor. Pişmanlık mazeret kabul etmez ama ağırlığı bir tüy kadar az. Yani eğer pişman olsam bile değişecek hiçbir şeyin olmadığını biliyorum. Sadece karanlıkta kalan, birkaç merak unsurları aydınlığa kavuşacak, ya da ben sanki kendimi bilmiyormuşum gibi taklit bir avunmayla tatmin yoluna gideceğim. O yüzden her zaman için birer mazeret bulmak, ya da kafada şekilleyip uydurmak daha cazip ve mantıklı geliyor. En azından sonunda “hiç” den farklı birşeyler elde edeceğimi biliyorum. Bunun iyi olma olasılığı çok düşük olsa bile(çünkü insanlar mazeretlere pek inanmaz)kaybedecek can dahil hiçbir şeyin olmayışı, beni bir çeşit kumar oynamaya özendiriyor. Biliyorum kendimi hiçbir zaman kandıramam,ya da kandıramayacağım. Çünkü mazeretim ne kadar gerçekçi olursa olsun gerçek “gerçek” beynimin bir köşesinde duruyor olacak. Ve her kandırma girişimimde onu görecek, bazende hissedeceğim. Kesin olmayansa bunun ne zaman olacak oluşu.
Avunma ve umursamama aslında mazeretinin koca bir parçasıdır. En başta, kaybettiklerinin gerçektende değersiz oldukları düşüncesi sende inanca dönüştüğünde, tıpkı bir din gibi sorgulaması imkansız hale gelir. Ve aslında “kendini kandırdığın” gerçeğinin görülmesini uzun süre geciktirir. Bazen bu süre hayatının hepsini kapsar. Ve sen pişman bile olamadan sana sonsuz gelen bu yaşamdan kopup gidersin. Arkanda ise yapılmamış onca iş, gerçekleştirilmemiş onca düş ağlamaklı gözlerle bir etrafı birde seni gözlerler.