..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler > geronimo




8 Ekim 2001
Bilmiyorum  
geronimo
sonrasında artık geceleri uyuyamamak, yavaş yavaş ağır bir baskı altına girmek ve en sonunda onun altında ezilemek, kendini ve düşüncelerini kaybetmek, umutla birlikte düşünme yeteneğinide kaybetmek, delirmek...


:BGJB:
     Bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum. Çünkü bildiklerim ve bileceklerim beni korkutuyor. Sorular cevaplarından uzak bir yerlerde beynimi kurcalayıp dururlarken nedenleri merak ediyorum sonra. Ama bilmiyorum..bilmekte istemiyorum.
     Ne yapmam gerektiğinide, nasıl tepki göstermem gerektiğinide bilmiyorum. Çünkü kimse bana öğretmedi. Belkide ben öğrenmek istemedim. Bazı şeylerin sadece bana özel olmasını istediğimden olsa gerek, hedeflerime hiç ulaşamadım. Hedef yada amaç ..herneyse unutuldu. Bir anda ulaşılamaz yapıldı. Engellerin görünen yüzlerine saygı duyarken, düşmanlarımın ne kadar içten ve yakın olduklarını tahmin edemedim. Olmadı, yapamadım. Kocaman bir kaybeden kişilik olarak yaşamak zorunda kalmak, yaşamayı ölüme tercih etmek, yada hayatta bir kez olsun sadece kendim istediğimden bişeyler yapabilmek için kendime öncelikle herşeyi ve hiç yalan söylemeden anlatmam gerekdi. Anlatmalıydım herşeyi, anlatacakdım. Bundan sonrasında hayata dair yeni planlarımda hep bu anlatılanları örnek alacağım. Ders almayı becerebilmiş miyim diye merak edip her yanlışı tek tek incelemek ve herşeyi oluruna bırakmadan önce son kez bir şeyleri yönlendirmeyi istiyorum. Seçtiğim yol seçme zorunluluğum olarak kalmamalı. Onu gerçekten ben seçmeliyim. Kendim için alacağım keskin kararlardan yalnızca ben sorumlu olabilirim. Bu durumda suçluda yanlızca benim. Hiç yalnız olmadımki diye düşünürken çevremde gezinip duran onca şeyin hiç olduğunun farkına varmam uzun sürmedi. Hiçbir şey istediğim gibi devam etmesede aslında herşeyin düzenin gerektiği gibi yani kendimin dışındaki insanların istedikleri gibi oluştuğunuda biliyorum artık. Yenildim. Bu çok açık ve tartışılmaz. Hayatıma kendi sorumluluğum altında yenildim. Onun ağırlığını taşıyamıyorum artık. Aslında kendimi bile taşıyamıyorum. Bir zavallıya dönüşmemi elimden hiçbirşey gelemez durumda seyretmek zorunda kalmam ölümden bile büyük bir acı ile beni karşı karşıya bıraktı. Önümde geriye kalan seçeneklerim de sadece ölümümüm şekli yada geri kalan kısa ömrümü nasıl yaşayabilecek oluşum. Bunların dışında bana seçenek diye gözükenler ise sonunu çok iyi bildiğim karanlık mağaraları andırıyorlar. Ne ben onların içine girmek gibi bir cesaret gösterebilirim nede onlar bunu yapmama izin verirler. Görünürde seçeneklerin bol olduğu ama aslında hiçbir seçeneğin olmadığı, acımasız ve kararsız bir dünyada yaşıyorum. Kimse neden yaşadığının farkında değil. Kimse kaybettiklerinin yada kazandıklarının hayatın tümü karşısında aslında ne kadarda küçük olduklarının da farkında değil. Herkes sadece yaşamak istiyor. Ama “neden?”, eminimki onlarda bilmiyor. Bu kadar kargaşayı, bu kadar canlı cesetleri alt tarafı bir içgüdünün oluşturmasıda sonsuz bir umutsuzluk veriyor. Amaç yada amaç gibi görünen aptal anlık amaçlar umutsuzluğun keskin bıçağıyla delik deşik olmuşken birşeyler beklemek, birşeylerin kendiliğinden olmasını beklemek, rahatlığı şansta aramak, sevgiyi sevgisizliğe dönüştürmek hep kendi seçimim oluyorlar. Sevgiye olan açlık ve gereksimimi her ne kadar hissedebiliyorsamda, yaşadığım hiçde küçümsenemeyecek acı dolu olaylar nefreti benim için sevgiyle yer değiştirdi. Gerçek sevgiyi değil gerçek nefreti aramaya başladım. Bu öylesine bir nefret olmalıki bu nefrete layık olan şey kendisine öldükten sonra bile vurmaya devam edeceğimi bilmeli.
     Gerçek olan tepkisiz kalamamamdı. Göz de yumamıyordum, hoşgörü de sağlıyamıyordum. Yeteneksizdim belkide. Ama limite ulaşmış tahammül yada kemirilmekden artık iskelete dönmüş sinirlerim bana sadece nefret etmelisin diyor. Herşeyden...kendimden bile. Sonrada zarar vermeliyim. Bu onların aptal intikamlarına benzememeli çünkü değiller. Eğer o şirin bebek bana gülümsemeyi keserse, yada onun bana bakmadığı bir anda canilik neymiş gösterebilirim. Ama ya bakarsa. Ya gül yine sabah gördüğü ilk ışıkla o muhteşem yapraklarını açarsa. Ne yapabilirim o zaman. İyiliğin kötülüğü yenmesini oturup büyük bir sabırla beklemeli miyim,yoksa bunun içinde bizzat bulunup yardım mı etmeli. Benliğimden bile şüphe duyarken hangi tarafata olduğumu bir türlü kestiremiyorum. Yok etmek sadece kendim için kolay ama sonrasında hep sorular dökülecek yok olan varlıklardan. Vicdan azabı yaratmasalar bile düşündürecekler en azından. Gözümün önünden nefes alıp vermeye devam ettiğim sürece çıkmayacaklar. Hiçde istemediğim bir güce sahip olmayı, geleceği hep doğru tahmin etmeyi en az yaşam kadar kurtulmak istediklerimden. Aslında düşüncelerimi bile yönlendiremiyorum. Çünkü onlar zaten yazıya geçmeden önce yönlerini bulmuş oluyorlar. Bıkkınlık da tamamen umutsuzluğun bir alt nedeniyken hala ağlayabilmem, birşeylere yok edildiğini sandığım duygusal tepki verebilmem, hatta öksürüp ses çıkarabilmem bile bir mucize. Düşünüyorum neden mutluluklar hep bu kadar kısa sürer diye. Neden hep umutla beklenen yazlarda olur bu duygusal patlamalar. Ve ben neden hep bu zamanlarda nefretimi çıplak bir şekilde görürüm. Sorun neydi acaba. Gerçek sorun neydi onu bile unuttum. Hiçbir neden bulamıyorum. Aramak bile sıkıcı artık. Varlıklarından şüphem yok ama artık nerede oldukları umrumda bile değil. Kendi isteklerim doğrultusunda bulduğum çoğunlukla saçma nedenlerime bağlılık yeminini çoktan ettim. Bundan sonra bana “işte neden bu” diye sunulacak herşey doğru bile olsalar anında reddedilecek. Çünkü doğrular benim düşündüklerim. Sizin doğrularınız değil.
     Ne istiyorum ben? İstek neydi acaba? Nerede düşürdüm onu? Umutsuzluk ve sonsuz nefret beni bu hale sokmadan önce neleri amaçlamıştım? Herkesinki gibi sıradan bir hayat yada yine herkesinki gibi başkaları tarafından oluşturulmuş ve yine başkaları tarafından yönlendirilecek bir hayat mı? Ne istiyordum acaba? Özgürlüğün artık komik bir kavram hale geldiği bir yerde yaşamak mı? Yoksa umutsuzluğu sevgisizlik ile birleştirip omuzuma ölene dek taşıyacağım bir yük olarak koymayı mı? Ne istiyordum ben?
     Evet bir yolda işte böyle göz göre göre uçup gitti. Bunuda kaldırabilirim sanki. Ama geride kalan yollarında elimden hiçbirşey gelemeden uçup gitmesine seyirci kalamam. Çünkü bu benim sonum olur. Kaybedilen bu yolda biraz daha korkuyu arttırdı o kadar. Eskiden korkuyordum ama şimdi çok korkuyorum. Ne olacağını kestiremiyorum ve hep kötü şeyler seziyorum. Gelecek korkusunda şimdiki zamanımın korkudan verdiği acısına dayanamayıp önceden pes etmektende korkuyorum. İnsanların gözünde önceden ölmekden korkuyorum. Değersizliğin nereye kadar süreceği merakı içinde ellerim kollarım bağlı iğrençliklere ve rezilliklere dur diyemiyorum. Odamın duvarlarının beni ezmek istermişcesine üztüme üstüme gelmelerine karşı koyamıyorum. Bazen nefesim daralıyor bazen ben tutuyorum. Bazende öylesine sinirleniyorumki birşeylere çok kötü zarar vermek istiyorum. Buda çoğu zaman çevremdeki en yakın insana yani kendime denk geliyor. Geçmişde yaşadığım kaoslar yada çelişkiler yetmezmiş gibi, sanki acıların dostluğunu kabul etmişe benziyorum. En iyi dostların, gerçek dostların onlar oluyor. Ve ben yine hiçbirşey yapamıyorum. Beklemekden başka. Olanları seyretmekten başka. Kırılmış umut kalıntılarım ancak bunlara izin veriyor. Kendimi kaybediyorum yavaş yavaş. Ve hala hissedebiliyorum. Kayboluşumu, gözlerden uzaklaşımışımı, geriye tek ve küçücük bir iz bırakmadan ayrılacak oluşumu... pişmanlığımı seziyorum. Yanlışı aramayı sürdürmektense önceden belirlediğim “işte yanlış burada” noktalarını örnekler haline getirmeliyim. Bu zaman kazandırabilir. Ama hiçbirşeyi engelleyemem. Ne düşündüklerimin sansürsüz bir şekilde dışarı sızmasını nede yok oluşumu, bilinmeyen uzaklara yolculuğumu engelleyemem. Çok önceden kontrlolümden çıkan onca şeyin bir tanesini bile geri getiremem. Geri bile dönemem. Çünkü her kapı kapalı benim için. Kendi kendimi hapsetmiş gibiyim. Olduğum yerden, oturduğum koltuktan bir an için bile ayrılmak istemiyorum. Kimseyle iletişim kurmayıda istemiyorum. Konuşacaklarımı kendime saklayıp, şimdiki gibi hepsini yansıtamasamda kendime anlatmayı düşünüyorum. Farkında olmadan planlarımı kurmuş oldum aslında. Zorluğu unutmalıyım. Zorları basitliğe indirgemeliyim. Kimseyi seçtiklerinden dolayı suçlamamalı ve asıl suçlunun şimdi ve her zaman hep kendim olacağımı unutmamalıyım. Ben aslında ölmeliyim. Hemen şimdi.. .
     Yoğunlukda beynimde dönüp duran düşünceleri bir sıraya dizemiyorum. Hangisi en üstteyse önce onu kullanıyorum. Kendime olan nefretim çaresizliğimden kaynaklansada diğer çaresiz insanlara sempatiyle bakmam, hatta onların o haliyle eğlenebilmem nasıl açıklanabilirki? Hem zaten siz ne biliyorsunuzki? Paçavra düşünceleriniz, benim için hiçbir anlam taşımayan araştırmalarınız, sonuçlarınız ve nedenleriniz hep sizin olsun. Ve bu kadar saçmalık arasına sizlerde katılın, sonrada hep birlikde ölün. En azından bazı yeniden başlama şansı doğabilir. Ama hala değersizliğin ve umutsuzluğun üstesinden ne gelebilecek bilmiyorum. Şu an sadece gerçekleri görüyorum. Hayaller epey uzakta. Ve gerçekler hep acı veriyor. Umudu yiyor, değeri azaltıyor. Ve bu durmadan tekrarlanıyor. Bende kaybolurken aslında eriyorum. Her parçam eriyor ve yerde tabaka oluşturuyor. Yakılmayı bekliyor. Tamamen yok olmayı. Uzaklaşmayı ve bir dahada geri dönmemeyi. Hatırladığı herşeyi unutmayı ve silmeyi çok istiyor. Hala ve hala yeni baştan başlamalı diyor. Ne ve nasıl..? o beni hiç ilgilendirmiyor. Herşeyin sorumsulusu bensem bile, ben yinede başkalarını sorumlu tutuyorum herşey için. Ve bu duruma kendi kendime gelmediğimide düşünüyorum. Birileri bu aşşağılık sorumluluğu paylaşmalı benle. Yalnız ancak düşlediğimin yarısını yaşayabilirim. Yalnız olmuyor...yaşanmıyor. Bu eriyişimi hızlandırıyor. Kayboluşum dahada acı veriyor. İzleyenim bile yok..Ve bunun bilincide ölümüne bir neden daha ekliyor. Gözlerden uzak bir ağaç gibiyim. Sulanmayı yağmurdan alıyorum ve beslenmeyi toprak yardımıyla yapıyorum. Kimseye muhtaç değilim ama olmak istiyorum. Hemde çok. Ölüm sonrasında,kendiliğinden gelmeli, şimdi değil. Buna ben karar veremem. Herşeyde olduğu gibi. Onlar karar verir. Onlar olur der ve o hep olur. Veya ben olacağını hep bilirim. Davranışlarımı ona göre düzenler, yapmam gerekenleri plana bu şekilde koyarım. Gerçektende hiçbir art niyet olmadan yapılmış alayvı tavırlar sonumu hazırlayabilir ama sadece o gözlerde. Kendi gözlerime göre hala yaşıyorum. Çünkü kendimi 2 dakikada olsa aynada yaşarken görebiliyorum. Hıza yetişemiyorum belkide. Çok istesemde yarış yapamıyorum. Kaybedenin kendim olduğunu biliyorum yalnızca. Herşey sanki ben doğmadan önce proglammış gibi. Anlamakda güçlük çektiğim ve bir türlü erişemediğim herşey önceden hazırlanmış. Benimle birlikde ve benim haberim olmadan gelişip oluşmaları imkansız. En azından farketmem gerekirdi.
     Gün bazen benim için 2 saate sıkışır. Zaman kavramındaki günün diğer anları ise önemsiz ve istenmeyen kayıplardır. Hep o 2 saatin tekrarlanmasını isterim sonra. Gülücükler, başarılar, anlamsızda olsa sevgilerle doludur onlar. Bana bu körelmiş yerde insan olduğumu hatırlatırlar. Bazı şeyleri menfaat uğruna yapmadığımı, ruhun içlerinden gelen hislerde anlarım. Birisinin her zaman yanında olmayı istemek, onu herkesden ve herşeyden üstün tutmak ve sevgiden başkada birşey beklemeden onu sevmek karanlığı bir an olsun aydınlığa sokabilir. Ama anlatamamışlığın yada o ruhu bir türlü dışa yansıtamamdan dolayı onu sahiplenmek , bir şekilde kendini kabul ettirmek ve en zoru olan sevdirmek, kalan zamanın kısalığında ve korkunç ızdırapların getirdiği sabırsızlıkda önce zorluk gibi görünürler sonrada zorunluluğa dönüşürler. Yavaş yavaş uğruna ölümü bile göze aldığın hayat amaçların gülünç duruma gelmeye başlarken bu amaç yani gerçek sevgiye muhtaçlık ve onu aramak hayattaki en önemli amacın haline gelir. Kaybetmenin ve hiçliğin ezikliğini benden daha iyi hissedebilen biri olamayacağından ve zaten bu amaç dışında ki herşeyde gözümde sıfır değerinde olduğundan kaybetmek kabusa dönüşüyor. Acıları inanılmaz bir şekilde arttırıyor. Kişiliğimden kopmaya, olmayan bir karaktere bürünmeye başlıyorum. O hep o benle karşılaşıyor. Önünde bıraksalar korkudan tireyecek biri. Gözlerim hayattaki en büyük amacıma bakarken ve ona sadece 20 cm. uzaktayken rahat olamıyorsun. Belkide ulaşamadan kaybetme korkusunu hissediyorum. Ama zaten ulaşamamam yani kesin başarısızlık onu kaybetmem anlamına gelir.
     Bakamıyorum gözlerine. Bir suçlu gibiyim. Pişman ve çaresiz. Gücüm kendimin hiçbir parçasını değiştiremeyecek. Onunla yaşamaya devam ettiğim sürece duyduğun nefret dahada artacak. Bu nefret beyine ulaştığında, düşünülenlerdende nefret edilmeye başlanacak. Ağlamak hiç kimseye sesimi duyuramayacak ama yinede ağlayacağım. Bu kez kaybetmek istemiyorum tanrım. Çünkü bu kez gerçekten istiyorum. Bir başarısızlığı, bir umutsuzluğa daha nasıl katlanabilrimki. Hangi ben katlanacak bundan sonra? Kaçıncı canımı istiyorlar? Sesleri ve izleri takip ederek gelebildim buralara kadar. Ama onlar hep yanlış yönleri gösterdi. Bundan sonra ben izler ve sesler bırakmak istiyorum geleceğe. “Bunu ben yaptım....bu kararı ben verdim” diyebilmek önemli olan. Sonucu ne olursa olsun, sorumluluğun sende olduğunu bilmek, nefes alıp vermenin bile senin seçimin olduğunu bilmek yaşadığım bu korkunç bataklıkta neye yararki? Nefretim ve sevgim dışında sadece kendimin yönlendirebildiği birşey var mı?
     Boş nedir? Bu kadar boşluk arasında, kaybetme korkusuyla neden zaman harcıyorum? Gelecekte ne olacağını bile bilemiyor sadece kestiriyorum. Onu düşünürken kendimi buluyor ve “kim?” diyorum. O kimdi?
     Üzülmemelisin...Çünkü hiçbir sonuca ulşamazsın. Gözlerin hüznün etkisindeyken göremeyebilir. Hatta sevinmelisin. Çünkü hala yaşadığın bir hayatın var. O hayatın içindeki duygular hep üzüntü verici şeyler olsalarda sen hep yaşadın. Acı bir yaşamdı ama yaşadın. Birçokda ders aldın. Planların önemini anladın. Ağlamanın anlamsızlığını, yalnızlığın acısını. Kendini tanıdın belkide. Mükemmel olamadığını gördün, ve olamayacağınıda. Acıları haketmediğini düşünsende sende farkındaydın..;herşey hep senin yüzünden olmuştu. Hiçkimse sorumlu değildi. Belkide etrafta sadece sen vardın, ve bunun farkında değildin.
     Üzülme artık. Sorunlarına saygıyla yaklaşmayı bil. Hemen yıkılmak yerine mücadele et. Başını kolay kolay eğme. Kim olduğunu göster. O olmadığını kanıtla. Kendini tanıt. Kısaca birşeyler yap... Yerinde sayma.
     Sormayacağım. Ve sorgulamayacağım. Ne olduysa, nasıl olduğunu merak etmeyeceğim. Sadece tahmin edecek ve bunun beni ne kadar zaman ve ne kadar yiyeceğini öğrenmek isteyeceğim.Kaybettiğim zamanların pişmanlığında, üzüntünün yine ellerim ve kollarım hareketsiz kalmışken gelmesi beni çıldırtıyor. Hiçbir şey yapamayacağım yine. Ağlayıp seyredecek sonrada...yine üzüleceğim. Tanrım, küçücük bir umut kırıntısı bile yok mu? Niye hep hapis edilen ben oluyorum. Şanssızlık neden hep beni buluyor..? Benimle ne probleminiz var?
     Ona verebileceğim hayatımdı oysa. Her karesi ve her nefes alıp verişim. Bunca zaman değerin ne olduğunu bilmeden bir anda böyle bir değerle karşılaşmak şaşkınlık yarattı üstümde. Ne yapacağımı bilemedim. Ve ben farkında bile olamadan o elimden uçup gitti. Anlayamadığım uzaklara doğru gitti. Ne arıyordu acaba? Sevgiyi mi yoksa sevilmeyi mi? Anlamları buldu mu peki? Doğru kararı? Gelecek bu kadar basit değil. Onun geleceğeni karmaşıklaştırabilirdim. Elde etmek için en sonuna kadar savaşabilir ve ona bu paçavra yaşamımda tek değer verdiğim şeyin o olduğunu gösterebilirdim. Belki o benim yaşamımı önemsemiyordu ve orada değerli olmasına bir anlam veremiyordu. Oysa bir bilebilseydi ne anlama geldiğini...onun için neler yapabileceklerimi...Herşey anlatamamışlığın ve anlaşılamamışlığın altında ezildi.
     Gelecek nedir? Bu kelime neden bana hep korku veriyor? Yaşadığımın farkında olmama neden olan üzüntüler olmasa şu an bana ne ifade edebilir? Hiçbirşey. Artık hiçbir şey beklemiyorum gelecek, geçmiş yada şu ana dair. Herşeyin oluruna bırakılması gibi. Hangi yönde gideceklerini kestirebiliyorum zamanlarımın, hepsi bu. Ne karışabiliyor nede yönlendirebiliyorum. Yaşadığım zorlukları yada hüzünleri başka zorluklar yada hüzünlere geçerek, bir şekilde kaçmam yenilmişliği gösterir. Ama bitmişliği değil. Kaybeden hep ben olsamda onlarda kazanamıyorki. Kazanan neden yaşadığının farkında mı? Oluşabilecek acılardan boşvermişlikle kaçmak, hayata aslında hiçde önemli olmayan bir kaç aptal amaç uğruna bağlanmak, ve yine bu hiçlikler diyarında, herşeyin ve herşeyin içinin boş olduğunun bilincinde emeğin tamamının buna gideceğini bilmek, yada sadece hissetmek,hissedebilmek, sonrasında artık geceleri uyuyamamak, yavaş yavaş ağır bir baskı altına girmek ve en sonunda onun altında ezilemek, kendini ve düşüncelerini kaybetmek, umutla birlikte düşünme yeteneğinide kaybetmek, delirmek, ve en sonunda bir insan kategorisine girebilmek...Başarısız bir hayat ölü bir hayat demektir. Sen hala yaşadığını sanırsın ama yaptığın sadece kaçmaktır.
     Sonsuza doğru uzun bir kaçış. Umuda doğru, özgürlüğe ve gerçek ihtiyaçdan doğan sevgiye. Karşılıklı sevgiye, aşka, mutluluğa...yada yeni hüzünlere. Ölü benliğim nereye kadar kaçabilirki? O hiç kaçarken yorulmaz mı? İstediği yere ulaşabilir mi?
     Önemsenmediğini şimdi anlamak, istenmediğini önceden anımsamak, birine karşılık bekleyerek değer vermek ve onu istemek hayatın en büyük hatalarını verir sana. Samimiyetsizlik ve konuşmamazlık birazda geçmişe karşı duyulan küskünlükden ibaret olsalarda onu hiç tanımamam ama yakından tanımak istemem onun beni tanımaması karşısında hiçe dönüştüler. Fırsatım vardı oysa. Kendimi tanıtabilirdim. Ama neye yararki diye düşündüm? Yıllardır tanıdıklarıma sanki tanıtabildim mi kendimi? Başarabildim mi?
     Bir şeylerin değişmesini hem korkudan hemde yenilikden uzak durmamdan istemedim belkide. Hataları herşeyin kendiliğinden değişmesini beklerken yaptım birer birer. Ve değişme hep kötü yönlerde oldu. Kötü başlamamıştım. Ama kötü bitirdim hemde çok kötü. Sessizliğe yenildim belkide, anlatamamışlığa ezilmem gibi, anlamsızlığa, anlanamamaya yenilmişliğim gibi. Sessizlikde içinden geçenler görülebilir diye düşünürdüm hep. Yanılmışım. Ben biraz birşeyler görebiliyordum ama onlar hiç göremedi. Sessizliği başlatan hep ben olurdum. Bozanlarsa hep onlar. Geriye kalan hüzünlerde hep benim olurdu. Onlar ise hep kurtulurdu. Hüznün ne olduğunu bilmeden yaşar ve ölürlerdi. Aslında onların yaşam paylarına düşen hüzün ve üzüntüler benim üstüme yüklenmişlerdi. Ne olursa olsun, yaşanan ne varsa, bir şekilde hüzünden farklı olarak mutlu sona ulaşabiliyorlar, bense acıların çokluğu ve sürekliliğinin afallığında ne yaptığını bilmeden sona geldiğimin bile farkına varamıyorum.
     
     
     
     
     
     
     

     
     



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İlişkiler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaşam Sana İstediğini Vermez
Aramak...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Film İzle,hd Film İzle [Şiir]
Ayşegül... [Şiir]
Sen her yerdesin... [Şiir]
Biliyorum [Şiir]
Varlığının bilincinde... [Şiir]
Öteki Türkiye İçin-1 [Öykü]


geronimo kimdir?

Hayatın tek amacı öldükten sonra mezarına gerçek gözyaşı dökecek birilerini getirebilmektir. . .

Etkilendiği Yazarlar:
yok


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © geronimo, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.