Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois |
|
||||||||||
|
“Yaşam sana istediğini vermez” dedi yavaşça... Gecenin kör karanlığında baktığı deniz...ya da tam tepesinde beliren parlak yıldızlar...düşünceden başka ne verebilirki...umut gösterebilirler mi?..bir şeylerin değişebileceğini söylebilirler mi? “Kime verdi ki” Sonra da açıklamanın kısa kaldığını düşünerek... “Aslında birine vermişti, ama adı neydi...şu lanet adı....bir türlü aklıma gelmiyor...” Yıllar önce imrendiği, hatta şansın onda artık ilahi bir hal aldığını düşündüğü kişinin adını bile hatırlıyamıyordu... Belkide önemsiz biriydi o. Sadece karşılaştırmalarda, yol göstermelerde akla gelirdi. İyi bir hayata sahip olmasıda kimsenin umrunda bile değildi. Arkasından esen rüzgar gücünü dahada artırırken deniz...yine dalgalı...yine istediği cevaplardan uzak...yine korkunçtu. Baktığı yerin suya ışık düşen yer olmasına özen gösteriyor, ama bunu yaptığının farkında değildi. Öbürü... “Neden buradasın?” diye sordu. Öldürücü soruydu bu...Cevabını gelmeden önce biliyordu ama şimdi ne demesi gerek bilmiyordu...Hazırlıklı değildi bu soruya... “Bilmiyorum” dedi... gerçektende bilmiyordu artık... “Belki denizdir...neden, belkide...bilmiyorum işte...hissedebildiğim sadece acı...çaresizlik...” Acı ve çaresizlik...ne zaman eksik olduki..? Kendisini en güçlü hissettiği, ya da hissettirildiği anlarda bile acıya karşı hiçbir şey yapamamayı, çaresizliği hep yaşadı. Aslında hiçde güçlü değildi...ve bunun bilincindeydi... Öbürü... “Acıdan korkma, o en iyi dostundur...sana yaşadığını hatırlatır...” dedi...ama yüzünden korku okunabiliyordu... “Dostlardan da sıkılabilirsin...Yaşadığımı hatırlamak istemiyorum...Hatta ebediyen unutmak çok iyi olurdu” Aslında önceki sorunun cevabınıda vermişti. Nedenini bilmeden baktığı deniz...onu çağırmıştı. Sadece bakmak değildi istediği...ona ulaşmak, atlamak içine...sonrada yok olmak.. Öbürü...alaylı bir ifadeyle “Çok bakma suya...geceleri soğuk olur...o soğuyu hissetmek istemezsin...deniz sevgini alıp götürebilir çünkü” dedi... Gerçek düşüncelerini söylüyordu...Yeni tanıştığı, adını bile bilmediği birinin ölmesini değil ama deniz sevgisini yitirmesini istemiyordu. Ölüm umrunda bile değildi...ama deniz onun yaşamıydı... “Umursadığımı mı sanıyorsun...Soğuk nedir ki? En güzel ölüm...donarak ölmektir...” dedi ve sonrada “Nedenini merak ediyor musun?” sözleri sanki söylenmedi ama...bir anda ağzından çıkıverdi... Öbürü bu soruyu umursamadı. Denize bakmaya devam ediyordu. Büyülenmiş gibiydi. Yüksek yada kısık sesle anlatması önemli değildi. Çünkü yalnızca duymak istediklerini duyuyordu... Bunu anladı. Hatta adamı önemseyip, “Ne garip” diyecekti ki içinden..birden susuverdi...başkalarını düşünerek istemeden yine hayatın içine girmeye başlamıştı çünkü... Umursanmadığını bilerek...bir anlamda...karşısında duvar olduğunun hayalinde anlatmaya başladı...nedenleri... “Biliyorum...yanlış insanım...hani şu doğmadan seçilenlerden. Beceriksizim, başarısızım ve şanssızım.. Hiçbir şey istediğim gibi olmadı...Çoğu zaman düşüncelerimi bile onlar yönlendiriyordu... Bazı anlar vardır...Hani artık sonda olduğunu anlarsın...Yani artık hiçbir şey daha kötüye gidemez o noktadan sonra...İşte o anı yaşadım bugün... Bu kez toparlanmaya gücümde yetmedi...ve sordum “neden?” diye... “ne olacak ki?” “ ...bitsin” dedim. Ama artık gerçektende bitecek. Hayatta olmasa bile ölürken istediğim birşeyi yapabileceğim...” Rahatlamıştı...ve anlık olaylar için ekledi... “Şu insanlar ne kadar da aptal... Şimdi hepsi toplanacak başıma ...korkuluklara çıkarsam....atlama diye dil dökecekler...oysa tanımıyorlar bile beni...bazen ölümün tek çözüm olduğunu anlayamıyorlar...ve şunu bilmiyorlar...eğer onlardan biri bunu deneseydi...ben umursamazdım” Öbürü... “Bende” dedi... “Ve sende onlardan birisin...zaten” Bu söz onu istemeden yine hayatın içine sokmuştu... Sıradan olduğunu hatırladı. Özel olmak için neler yaptığını...belkide buraya kadar gelişinin ana nedeninin o çabalar olduğunu...Bütün yalanlarını özel olmak için söylemişti...Bütün kötülükleride yine hep özel olmak için...Karşı cinsten birini elde etmek özel olmaktı onun için...Onun için hiçde özel olmayan birilerini kendisinin bile inandığı bir yalanda seviyordu...hem de delicesine... Bu ihtiyaçtı belkide ama...neden hep karşılıksız kaldı...? onu ise bir türlü anlayamıyordu... Çiçek olmayı isterdi...en çok...çünkü onlar sevginin karşılığını hep alırlardı.. Hatta çoğu zaman karşılıksız sevilirlerdi...O ise hep karşılıksız severdi...yani karşı taraftaydı... “Amaç hep karşı tarafa geçmek içindi...” dedi... “Ne yaptıysam olmadı...Arkadaşımın dediği gibi insan çarklarımın dişleri kimseninkilerle uyuşamadı...” Öbürü.... “Şu koskoca hayat sadece sevgi için mi yani..? O zaman insanlar neden başka şeylerle uğraşıp zaman kaybediyorlar..?” “Bilmiyorlar...”dedi... “Anlamıyorlar...anlamak istemiyorlar... çabuk sıkılıyorlar...ne kendilerinin ne de diğer insanların ne kadarda ilginç ve değişken yaratıklar olduklarının bilincinde değiller...esas sıkıcı olan insanlar değil...uğraştıkları...adına iş dedikleri şey...” Öbürü “Nerden çıkardın bunu...” diyecekti ki... O “Sanata bak...o sana anlatır” dedi... Öbürü “Bana deniz anlatıyor dedi...İnsanın ne kadarda cılız olduğunu. Hem sen söylediğin kadar insan sevgisi doluysan problemin ne? Karşılık bulmak o kadar önemli mi...?Bence sen sevmiyorsun” Bu son söz onun duymak istemediklerinden biri daha... Doğru olmadığını, sevdiğini, hatta şu an orada olma nedeninin bu olduğunu kanıtlamayı herşeyden çok istedi. Ama içinde yıllardır yaşadığı çelişkiler ve zıtlıklar sevgi konusunu tartışılabilir hale sokmuştu. Amacının sevmek değil, elde etmek olduğunu düşünüyordu ama hiç de düşünmek istemiyordu. Buralara kadar gelmesinin tek nedeninin bu aptal istek olmasını hazmedemezdi. Çünkü yaşam ne olursa olsun onun için değerliydi, kendi hayatı olsa bile... “Bilmiyorum...” dedi...çelişkiyi artık açıkça görebiliyordu... “Tek neden bu değildir belkide...” Peki neydi bu yaşam bitirebilecek kadar güçlü neden?... Durmadı...Konuşmaya devam etmesi gerektiğini düşündü...çünkü sustukça düşünüyor ve...acı çekiyordu. Tıpkı önceden olduğu gibi... “Çok konuşmamaya özen gösterirdim. Çünkü konuşmalarım kimseyi etkileyemezdi... Bazen karşımdakiler nedeninin açık olduğu suni problemler yaratırlar...sonrada başka bir nedenden kaynaklanıyor numarası yaparlardı...Beni denemiş olurlardı aslında...Sorunlar karşısındaki tepkimi görmek istiyorlardı herhalde... Bende dinlerdim en başta...Ciddiye alıp dinlerdim hemde...Ama bir türlü çözüm bulamazdım. Çünkü sorunları ya da problemleri ne kadar önemli olursa olsunlar hiç ciddiye alamadım. Önemsiz gözükürlerdi.. Ve sadece “Boşver” derdim konuştuğum, anlattığım binlerce çözümlerde...Karşımdaki de ... “Hayır, beni anlamıyorsun” derdi hep...bilmiyorum...gerçektende anlamıyor olabilirim...” öbürü... “Sen iyi rol yapamıyorsun” dedi... “Sevmediğini anlıyorlar...” Hep kendisi olmaya çalışmıştı. Ama işe yaramadığı belliydi. “Rol mü?... Ben hep kendim olmaya çalıştım...Rol yapan onlarmış...” öbürü hiç düşünmeden... “Gerçek sende bize yansıyan bir rol zaten” dedi... Sessizlik oldu... Önceden ne dediğini hiç de önemsemediği bu adamın dedikleri ilgisini çekmeye başlamıştı. Denize bakmaya devam ediyordu fakat bu kez atlamak için değil, sadece deniz olduğu için bakıyordu. Ölüm aklından uzaklaştı. Dalga sesleri sürekli duyuluyordu. Bir an herkesin aptal genellemeler içinde sürekli olduğunu düşündü. Yani özel olan sadece deniz, güneş, dünya ...falan ...ama kişiler ...ne olursa olsun hep genel kalmaya mecbur. Çünkü hepsi ölecek ve ölürkende arkasında yaşayan birilerinin olduğunu hep bilecek...Yani yaptığı bu garip ve son derece genel işi ...yaşamayı, birileri hep sürdürecek... “Bu nedir ki?” dedi içinden.. “Sadece bir oyun...ve biz..hepimiz birer aktör...” Ölümüyle özel şey...dünyada neyin değişeceğini merak etti sonra... Deniyenlere “Hiç bir şeyi çözememezsin bu şekilde” derlerdi hep. Bu noktadan sonra çözmek isteyende kim..? “Sen hiç ben oldun mu?” diye sordu adama... Ortak son...ölümü birlikte oynayacaklardı...Tek merak ettiği bu sona hiç bu kadar yakın olup olmadığıydı... Ölüm, belkide sadece korkusu, onu çelişkilerin, nedenlerin ve acıların uzağına çekebilmişti... Öbürü... soruyu anlamamazlıkdan gelip başını öne doğru salladı. Konuşmak istemediği gözlerinin bir kere olsun ona dönmemesinden belliydi. Ama dinlemek istiyordu. Ve bunuda arada sırada verdiği tepkilerle göstermeye çalışıyordu. Onu yönlendirdiğinin farkında değildi... Gittikçe kısılan sesi artık duyulması güç bir hal almıştı... “Değişen hiçbir şey olmayacak... Bütün sorunlarımı halletsem bile yeni sorunlar gelecek...ve gelenler hep daha zor, daha umutsuzluğa yönlendirici şeyler olacak... Ben burada sona gelmedim belkide... Bunlardan daha büyük, daha zor problemler olabilir... Ve ben onları yaşayabilirim. Ama artık bir anlamı olmadığını düşünüyorum... Mücadele için neden yok. Çünkü mücadele için yeni amaçlar lazım. Yeni amaçlar üretip yeniden kendimi kandırmaya çalışmak istemiyorum. Eski amaçlarım yenilerden çok daha önemli olacaklar zaten. Ve ben mücadelemi yine o aslında kaybedilen amaçlar uğruna yapacağım. Zaman kaybedeceğim hepsi bu. Bu kısır döngüde dönüp... şu an, kendi isteğimle yapabileceğim ölümün kendiliğinden gelmesini bekleyeceğim. Değişen hiçbir şey olmayacak....” Öbürü... “Birşeyler değişecek...Bundan emin olabilirsin. Denize düştüğün anda dalgaların o ana kadar ki ritmi bozulacak... Baksana şu an çok iyi bir ritim yakaladılar... Deniz şu an çok güzel gözüküyor... Bu güzelliği bozma sakın... Düşünmelisin... Belkide birilerini sadece bu güzellik yaşatıyordur...” Sesinden değil ama tavırlarından ve anlatış şeklinden söylediklerinde oldukça ciddi olduğu anlaşılıyordu. İnsan hayatına üstündeki toz tanecikleri kadar bile önem vermiyordu. Bütün problemlerin ana kaynağı insanlarken...neden onları sevsin ki.. O “sorunlarını da sevenlerden” değildi... Sessiz bekleyiş sürüyordu. İkiside denize bakmakdan başka birşey yapmadıklarından dışarıdan heykel gibi gözükmeye başlamışlardı. Artık hiç konuşmuyorlar, hatta nefes alıp verirken dışarıdan duyulmasını bile istemiyorlardı. Suyun üstündeki ışıkları takip etmekten sıkılmış olacak ki... birden yine anlatmaya başladı... “Etrafımda adına “dost” dedikleri birçok kişi vardı. Ama ben hep yalnızdım. Geceleri evimde, sabahları...bilmiyorum. Bence yanılıyorlar...insan sosyal bir varlık değil... toplu yaşayamıyor...” Öbürü konuşması gerektiğini düşünerek... “Sende kuru kalabalıklara alışamayanlardansın demek ki...” dedi... “Çirkinlik dolu o kalabalıklar... Bireysel insan o kadar güzel bir varlıkken nasıl oluyorda toplum sadece bir kargaşa oluyor...? Ve neden kimse o kendisiyle tamamen zıt toplumda asla yer edinemiyeceğini bildiği halde, yer edinebilmek için yıllarını veriyor...? Anlamıyorum...” Öbürü... “Zaman senin için değerli yani...” dedi... Konuyu yalnızlıkdan koparmaya çalışıyordu. Hayatının büyük bölümünde derin yalnızlıklar yaşamışken, onu hep hissederken... sanki bilmiyormuş gibi... onu tartışmak, olmayan çözümlerini aramak neye yarar? Yönlendirildiğinin hala farkına varmamasından ve zaten ne konuştuğunun da tam bilincinde olmadığından “Zaman” sözcüğüne fazlasıyla takılmıştı. O anı yaşamıyordu. Gerçek olan ...hala geçmişindeki oydu. Bu yüzden konuşmalarını düşünmüyordu bile... Hafızası, beyni, ruhu, herşeyiyle geçmişi yaşıyordu. Anlattıkları bilinç altındakilerdi ve konuştuğu kişinin tuhaflığı hiç de dikkatini çekmedi. Gerçekte hiçbir şey dikkatini çekemezdi... Ölüm o kadar yakınken...onun nedenleri bile artık önemsizleşiyor... “Zaman kimin için?” dedi...sesi hissettiği acıdan iyice donuklaşmıştı... “Benim için uzun zaman önce durdu saatler. Hani hep derler ya... “Bugünü yaşa, birşey düşünme, yarını yaşa...falan” ... hiçkimse sadece “Yaşa” demedi ki... Biliyorlar...Herşey önceden belliydi... Ne yaşayacağımız, ne yapacağımız hep biliniyordu... bugün ya da yarın, zaman onların icat ettiği birşey. Onlar ileri geçilemez sınırlar... Yaşamını onların arasına sıkıştırırlar. Ve sen ne yaptığının neden sen olduğunun farkına bile varmadan, bir anlamda içinde bulunduğun bu korkunç hapishanede, kaçmayı bile düşünmeden yaşarsın...ama hep bugünü ve yarını...” Öbürü... “Sen çok genel birisin anlaşılan...Neden onlar gibi kaderini beklemeyip...özel bir ölüm tercih ediyorsun?” Özel bir ölüm... Neden özel olsun ki? Yaşarken en çok istenilen şey ölümün ne zaman geleceğini bilmek değil miydi...? Artık biliyorsun işte... Herşey senin elinde...Ve yaşam özel değilken ölümüde sıradandır... Savaşı kaybederken özel olmak neyi değiştirir ki?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © geronimo, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |