Ben bir İslami sosyalistim. İslam’a saygılı ama cemaatleşmekten, şeyhlerin ve dervişlerin hegemonyasından yana olmayan, şeriatın sadece birey düzeyinde yaşanması gerektiğini savunan, emeğe ve yaşam tarzlarına saygılı, hazıra konmalara ve emperyalizme karşı, laik, demokratik ve hukuk devletini bölmeye çalışanların idamından yana, Türkiye'nin en büyük sorununun-Amerika'nın eski savunma bakanının: Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar değerlidir sözüne istinaden- Türkleşememek olduğunu kabul eden, dil, din, ırk ve cinsiyet ayırımı yapmayan, sınıflaşmaya ters bakan, sanata ve bilime önem veren, çok renkliliği savunan, insanların özelinin devlet güvencesinde olmasını isteyen, sorgulamaktan, araştırmaktan bıkmayan, yandaşlıktan ve rantçılıktan nefret eden, insanları din adına, töre adına değil de psikolojik ve sosyolojik burgulara göre yargılayan, neden sonuç ilişkisine göre çözüm arayan, açığa cariye gözüyle bakmayan, kapalıya sen öcüsün demeyen fakat sokaklarda asalarla cübbelerle gezip cehennemlik arayanlara git biraz da laboratuarda hastalıklara çare ara diyen, ülkenin ancak üreterek dünyada saygı kazanacağına kesin gözle bakan bir siyasi görüşten yanayım. Ve bu siyasi görüşün İslami sosyalizm olduğuna inanmaktayım. Şu an siyasi görüşüme hitap eden hiçbir oluşum yok. Türkiye'de siyasetin kirlendiğini düşünenlerdenim. Bir çıkmazın içindeyiz. Değil iş için, düzenlenecek kurslar için bile torpil istenmekte..! Açlığın ve sefaletin eşiğindeyiz. Bir oyun oynanmakta her yerde. Karagöz ve Hacivat gösterisinde olduğu gibi gözümüze figüranlar sokulmakta, perde arkasında yaşananları ise kimse görememektedir. Türkiye hırslar, ihtiraslar ülkesi olmaktan hiçbir zaman kurtulamamaktadır. Türkiye kayıp nesiller ülkesi olmaktan çıkamamaktadır. Çalışan, üreten, samimice bir şeyler yapmak isteyenler heba edilmektedir. Her türlü şekilde insanı sömüren kişiler şatafat içinde yaşamaktadır. İnsani erdemler hiçe sayılmaktadır. Şekilci ve gösterişçi bir nesil ortaya çıkmaktadır. Kamu malına zarar verenleri dini, ırkı, fikri ne olursa olsun ağır cezalar verilmesinden vicdanı azap duymayacak bir siyasi görüşten yanayım. Adalette kim olursa olsun eşitlikten yana olanlardanım. Medyada teşhirciliği, şiddeti veya sır kapısı gibi programları yaygınlaştırmaya çalışan patronların işine son verilmesinden hicap duymayacak anlayıştayım. Ben bu görüşlere İslami sosyalizm diyenlerdenim. İslamiyet’i gericilik olarak nitelendirenler ve kabul edenler, sosyalizmi İslamiyet ile bağdaştırmak istememektedirler. Çünkü onlara göre: "İslamiyet, kadınları, eşcinselleri, sanatçıları, şairleri aşağılayan bir dindir ve toplumda " ötekilik " yaratmaktadır. Böyle bir din asla eşitlik, özgürlük, adalet, hakkaniyet, bağımsızlık, yurtseverlik, diğerkâmlık, insancıllık gibi sosyalist değerler taşıyamaz. " Bu düşünce külliyen yanlıştır. İslam dininin dünyevi uzantılarını gösterenler, İslam'da recm vardır, kadınların eve kapatılması vardır, diyeceklerdir. Sonra İslam dininin kadınlara uyguladığı koşulları; erkekle eşit bir varlık olmadığını gösteren kesin, tartışma götürmez kanıtları gösteren Kuran’ın ilgili surelerini cesaret ve kararlılıkla toplumun önüne bütün çıplaklığıyla çıkaracaklardır; fakat Müslümanların kendi dinlerini başkalarından bile daha fazla sorguladıklarını gördüklerinde şaşırıp kalacaklardır. İslam anlayışları coğrafyadan coğrafyaya değişse de dini, ırkı, cinsiyeti veya cinsel tercihi her ne olursa olsun Müslüman'ım diyen kişi Müslüman'dır. Onu yaşatıp yaşatmamak o coğrafyadaki insanların kendi hakkaniyetlerine kalmıştır. Ben de inanıyorum ki İslamiyet'te böyle bir hakkaniyet vardır. Çünkü dört duvar içinde yaşanılanlara karışmamaktadır. Benim savunduğum bu topraklara has bir sosyalizm anlayışıdır. Birebir marksın kopya uygulayıcısı olmakta bilimselliğe aykırıdır! Bunu Mevlanalar, Hacı Bektaşlar farklı bir biçimde söylemişlerdir. "Ne olursan ol..." birlik, yani sosyalizmdeki enternasyonalizmden hiç bir farkıda yoktur. Bizim düşen bize uygun bir sosyalizm! Bunu bir düşünelim derim.