Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Günboyu ortalığı kasıp kavuran Ağustos güneşi ufukta kızıla eriyen sarı rengiyle, çılgın bir renk dansının sürdüğü karşı tepeleri aşarak, yerini laciverd ağırlıklı gece renklerine bırakmaya hazırlanıyordu. Beyaz inek ile kara inek tarafından uyuşuk adımlarla çekilen demir pulluğu çorak toprağa batırabilmek için var güçüyle öne doğru abanan çocuğun boz başlı cılız gövdesi, bezgin bir sessizliği peşinden sürüklüyor gibiydi. Belli belirsiz bir toz bulutunun içinde devinen çocuk gövdesi, belirgin bir şekilde bir şeyleri sakınır gibi sarsılıyordu. Az ötede bir ahlat ağacının gövdesine sırtını dayamış oturan adam çocuğa seslendiğinde, çocuktan önce aniden duran iki inek oldu. Çocuk yaşanan anın çok çok uzağında dizelerin izini sürdüğü için pulluğa toslayarak durabildi. Bunu gören adam öfkeyle söylenerek ayaklandı. ‘Aklını yaptığı işe vermesi’ gerektiğiyle ilgili sözlerinin arasına en bayağı küfürlerini katarak, tozlu yolun kenarına çekilmiş olan arabaya doğru yürüdü. Bir doksanlık boyuyla, kemik ve sinirden ibaretmiş gibi görünen devasa gövdesiyle ve kocaman elleriyle çocuk için, “yasaklar toplamı!” demek olan adamın öfke duyduklarındandı kendini işine vermemek. Bir başka öfke duyduğu ise, çocuğun okuyup yazmaya olan bağlılığıydı. Çocuk okulu yıllar önce okuyup bitirmişti. Okul bittikten, diplomayı aldıktan sonra okuyup yazmanın ne alemi vardı?.. Katip olacak değildi ya!.. Köy yerinde çiftçi adamın kafa yoracağı şeyler belliydi!.. Kitap okuyup yazı yazmak kafa yoracağı şeylerden değildi elbet!.. Talebe değilsen ve kitap okuyup yazı yazıyorsan... Bunu gizli saklı yapıyorsan... Bi de babana bile karşı geliyorsan... Bu işte bi bokluk var demektir!.. “Başımıza devlet düşmanı anarşit kesilecek sanki imanını, dinini sittiğimin oluu!..” Çatlamış renksiz dudakları arasından seslice çıkan bu sözlerden ürkerek korkuyla çevresine bakındı. “Dövlet!” bildiği devletle başının derde girmesinden... Hele hele candarmaya düşmekten korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmazdı. Babasının arabaya doğru ilerleyişini izleyen çocuk, az sonra yapmayı hiç istemediği şeylerden birisini yapmaya zorlanacağını kestirerek titredi. Adamın arabanın içine uzanıp baltayı aldığını ve kendisine doğru yürümeye başladığını görünce, eli balta tutacak yaşa geldiği günden beri, yaşadığı işkenceyi bir kez daha yaşamak zorunda bırakılmaktan öfke duyduğunu, kızıla kesmeye başlayan yüz renklerinden belli ediyordu. Birkaç yıldır akşam üzerleri tarla dönüşlerinde, babası sıraladığı tehditlerle baltayı eline tutuşturarak yol üzerindeki ormana gönderiyor; Çocuk, isteksiz adımlarla ormana yollanırken, babası ardından aynı sözleri tehditkar bir ses tonuyla ve küfür eklemeyi de unutmayarak seslenirdi: “Gene aynı hayvanlığı yaparsan, bu sefer seni dayaktan gebertirim... ona göre!..” Elbetteki yine aynı şey oluyordu!.. Çocuk ormana gidiyor... Adam birkaç saat sonra çift çubuğun yüklü olduğu öküz arabasıyla çocuğun bulunduğu yere geliyor... Ortalıkta yakacak odun yerine budanmış ağaç dalları görünce öfke nöbetleri geçirerek çocuğu eşşek sudan gelene kadar dövmek için harekete geçerken; çocuk, çocuk olmanın verdiği maymun çevikliğiyle elinden kılpayı sıyrılarak köyün yolunu tutuyor... Çoğunlukla babasının öfkesi geçtiği için, hep aynı sözlerden oluşan azar işiterek sopa yemekten kurtuluyordu. Olan aynı şeylerden birisi de, arabanın ortalığa taze meşe kokusu yayan kesilmiş ağaçlarla dolu olmasıydı. Yıllardır aynı olan tarla dönüşlerinin sonucu bu kez aynı olmadı. Babasının, “Bınardere” dediği Pınardere’deki tarladan köye dönüş yolu üzerindeki ormanın koyu yeşil serinliğinde kaybolduğunda; son günlerde daha bir katlanılmaz hale gelen yaşadığı hayatın gerçekliği, düşleriyle kurguladığı iç hayatının üzerine kara bir bulut gibi çöktüğünü hissetti. Okuyup yazmak istiyordu... Yaşadığı hayatın baba figüründe ifadesini bulan gerçekliği bunun yasak olduğunu dayatıyordu. Kitaplardan ve Radyoda yayımlanan Okul Radyosu ile Radyo Tiyatrosu’ndan öğrendiklerini yaşadığı hayat, kuyruklu bir yalandan ibaret olduğunu kabul etmeye zorluyordu. Okul eğitimini sürdürerek yazar olmayı istemiş... Babası, ‘öğrencinin, dövlet düşmanı anarşit!’ olduğu sabit fikrinden hareketle buna karşı çıkmıştı. Köyde kaldığı sürece, okuyup yazma isteği baba baskısıyla engellenmeye çalışılacaktı. Elindeki balta sesini ormanın derinliklerinde yankılarken, kendisine okuma ve yazma imkanı sunacağından emin olduğu o büyük kente gitme zamanı geldiğini düşündü. Bunu düşünmenin etkisiyle kitap yığınları arasında okuyup yazarken düşledi kendisini. Ense köküne inen şiddetli tokatların etkisiyle acı içinde sıyrıldı düşlediklerinden. Kapaklandığı yerden hızla doğrulup koşarak köyün yolunu tutarken, budadığı meşelerin babasının balta vuruşlarıyla devrildiğini yüreğinin derinliklerinde hisseden gövdesi sarsılıyordu. Balta darbeleriyle devrilen meşelerin attıkları korkunç çığlıklarını duyduğuna yemin edebilirdi. Ertesi sabahın alacakaranlığında babaevini terkederek kasabaya doğru yollanırken, ardı sıra gelen meşelik esintisinin unutulmama dileğini fısıldadığını hissetti. (09-08-2008-Edirne)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nazmi Metin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |