..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı > namra namra




10 Ocak 2010
Cüce  
12.01.2009

namra namra


Gecenin daha ilerleyen saatlerinde ise ıssız sokakların köşe başlarına ellerindeki sigarayla tünemiş, bacası tüten iki ayaklı halüsinasyon fabrikaları daima rotamın üzerindedirler . Bazen ot , bazen hap kılığındaki bu zihin parlatıcılar beyninizde çiçekler açtırabilirken sizi tecavüze uğramış bir kadavraya da döndürebilirler


:BFJF:
Tamı tamına yüz yirmi iki santimlik bir cüceyim . Yaklaşık bir yılımı tıpkı kafesteki bir maymun gibi yaşadığım o küçük ve izbe otel odasından ayrılalı iki yıl oluyor . Tavanına salyangozların tutunabileceği kadar rutubetli ve iş üzerindeki binlerce sivrisineğin kan lekeli mezarlıklarıyla desenli , soluk floransan ışıklı bu diyarda hemen her gün yeni bir azgın çift bana komşu olurdu . Küçük puslu penceremin manzarası, bacasından milyonlarca zehirli kimyasalı şehrin üzerine serpiştiren sevimli mi sevimli bir fabrikaya bakardı. Bazı günler koltuğuma kurulur ve saatlerce hiç hareket etmeden tavandaki salyangozları izlerdim . Yan odadan gelen sesler hemen her saat değişirdi ; hızlı hızlı soluk alıp verenler , küçük bir tay gibi kişneyenler , antiloplar gibi gürleyenler ve kilotlarındaki hayal kırıklığına öfkeli sessiz sedasız tipler . Yan oda zamanın hızla aktığı ,her şeyin her an değiştiği bir buz pistiyken ,benim odam hiçbir şeyin kımıldamadığı ve saatlerin balçık gibi aktığı zamansal bir bok çukuruydu .

Bu odaya gelmeden önce kafamın içerisi milyonlarca değerli pislikle doluydu . Şayet yazabilirsem kafam patlamadan önce parmaklarım kağıtlara kusacaktı . Ama onun yerine tavandaki salyangozları seyretmek , geceleri çatılarda çiftleşen kedilerin resimlerini çekmek ve her ay tekrar eden mide krizlerimin ardından leş gibi kokan kanlı kusmuğumun içerisinde kımıldayan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışmakla geçti .


Bazı geceler dışarıya çıkar kalabalığa karışırdım . Şayet bir cüceyseniz hemen herkesin ilgisi üzerinizde olur ve bazı aptallar söylediklerinin işitilmediğini düşünerek hakkınızda konuşurlar . Bakışlara ve sözlere aldırmamayı öğreneli yıllar oluyor fakat aptallığa halen alışamadım . Gecenin daha ilerleyen saatlerinde ise ıssız sokakların köşe başlarına ellerindeki sigarayla tünemiş, bacası tüten iki ayaklı halüsinasyon fabrikaları daima rotamın üzerindedirler . Bazen ot , bazen hap kılığındaki bu zihin parlatıcılar beyninizde çiçekler açtırabilirken sizi tecavüze uğramış bir kadavraya da döndürebilirler . İşte yine böyle bir günde ancak yedi milyarda bir başa gelebilecek bir olay vuku buldu .

Sabaha karşı otele döndüğümde binanın yarısının toza döndüğünü gördüm . Fabrikaya bakan odam güç bela ayakta duruyordu fakat binanın diğer kısmı yerle bir olmuştu . Molozların arasında halen sağlam olan giriş kapısına doğru ilerledim . Resepsiyonun yarısı sağlamdı . Zile bastım . Tüm vücudu toza bulanmış otel sahibi toz bulutunun içerisinden tıpkı bir hayalet gibi süzüldü ve beni görüp sessizce on dört numaralı kutudaki anahtarlarımı alıp bana doğru uzattı . Kırık dökük merdivenleri çıkarken resepsiyondaki hayaletin fısıltısı kulağıma geldi : “ Sefil cüce.”

O gece otele küçük bir meteor düşmüştü . Tam olarak benim yan odama . Odama girdiğimde yan odaya bitişik duvarın olmadığını ve yerini puslu şehir manzarasına bıraktığını gördüm . Odanın sonuna kadar yürüdüm . Dışarıdan odaya esen soğuk rüzgar dikenli diliyle yüzümü yaladı . Yedinci kattan aşağıya doğru baktım . Yükseklik biraz başımı döndürmüştü . O sırada molozların arasında patilerini yalayan bir kedi başını kaldırıp bana baktı . Yılanın kabuğunu değiştirme vakti gelmişti . Bana yeniden başka bir diyara , başka bir yolun gözüktüğünü anlamıştım .

Bavulumu hazırlamam bir saatimi bile almadı . Sabahın erken saatlerinde işlerine giden asık suratlı homo sapiens sürüsüne karışıp yola koyuldum . Öğleye kadar durmadan yürüdüm . Türümüzün genç örneklerinin çiftleşme öncesi hareketlerini sergilediği küçük bir çocuk parkında soluklanmak için biraz oturdum . Rahatsız edici bakışlarını bir an olsun üzerimden ayırmayan insan türünden intikamımı almam için bana bahşedilen bu fırsatları asla kaçırmam. Kendilerine sabitlenmiş boş bakışlarıma birkaç dakika bile tahammül edemeyen çift toparlanıp gitti. Şimdi parkta yalnızdım ve aniden bastıran mide krizimin ardından bankın üzerine kusuverdim . Sabah yediklerimin arasında yine kımıldayan bir şeyler vardı .

Karanlık bastırana kadar yürümeye devam ettim . Tren garındaki bankların üzerinde biraz kestirdikten sonra ilk geçen banliyöye atladım ve şehrin dış mahallerinden birinde indim . Gezici bir sirkin hemen yanında tek başına ayakta duran eski bir müstakil evin camındaki kiralık oda ilanını gördüğümde yorgunluk ve açlıktan bayılmak üzereydim . Sirk çadırının önünde sigara tüttüren beş altı sevimsiz palyaçonun tekinsiz bakışları altında evin kapısının önüne varıp güç bela uzanıp zile bastım . Kapı bir otomatla açıldı . Yıllardır güneş ışığı görmeyen bir ihtirasın buğulu, cazibe vaat eden sesi beni içeriye davet ediyordu . Bu harikulade sesin etkisiyle dimağımda oynaşan çıplak gölgeler beyin damarlarıma tüm tazyikiyle testosteron pompalıyordu . Odaya girdiğimde çift kişilik bir yatağa serilmiş yaklaşık iki yüz elli kilo civarındaki bir kadın kütlesiyle karşılaştım . Kadın çırılçıplaktı fakat kat kat olmuş sarkık vücudu tüm mahrem yerlerini kapatıyordu . Bavulumu yere bırakıp oda kiralamak istediğimi söyledim . Beni dış görünüşüyle tamamen uyumsuz erotizm dolup taşan sesiyle yanıtladı . “ Odanız üst katta , sizi idare edebilecek küçük bir çatı katıdır . Merak etmeyin dam akıtmaz . Günlüğü 30 papel , kahvaltı ve akşam yemeğini de dilerseniz sirkte yiyebilirsiniz.”

Çok kısa bir zamanda odama alıştım . Hatta bir şeyler yazmaya bile başladım . Edebiyat tarihinde cüce bir yazarın tek bir örneği bile yoktur . Ben ilk olmayı hedefliyordum . Uzun zamandır beklediğim ilham fahişesi beni bu odada yakalamıştı . Sözcükler satırlara kendiliğinden dökülüyor ve sayfalar altımdan kayıp gidiyordu . Artık tek derdim parmaklarımın zihnimdeki düşüncelere yetişmesi ve düşünce yığınlarını hızla istifleyebilmekti . Tek bir düşünceyi dahi kaçırmamak adına yemek yemediğim hatta çok defa tuvalete bile gitmeyip altıma işediğim günler oluyordu .


Ara sıra ev sahibemle de görüşüyor , eve giriş çıkışlarımda mutlaka yanına uğrayıp halini hatırını soruyordum . Daha sonra ise küçük ekran tv, eski tip bir video , çalışma masası ve büyük bir sandıktan ibaret olan odamda vaktimi harcıyordum . Sandıkta ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu . Belki de o uğursuz palyaço eve taşınıp huzurumu kaçırmamış olsaydı hiçbir zaman da bir fikrim olmayacaktı .


Bir sabah uyandığımda yatağımın ucuna oturmuş ve bakışlarını bana dikmiş olan o sevimsiz palyaço ile karşılaştım . Yüzündeki boyalar akmıştı . Koca kırmızı burnunu ayağının altında ezmekteydi . Ağzının kenarında halen tütmekte olan sigarasını çiğneyerek ;

--- Kirayı ödeme vakti cüce . Bu ay ödemeyi bana yapıyorsun .

Sesimi çıkarmadan doğruldum . Aşağıya indim . Ev sahibem sessizce başını salladı ve sorun çıkmaması için kira bedelini palyaçoya ödememi onayladı . Palyaço ev sahibimin kardeşiydi . Yandaki sirkte çalışıyordu ve sirk taşınmak üzereyken işten kovulmuştu . Bavullarını benim odama yerleştirdi ve her gece sarhoş olup kafamı şişirmeyi ihmal etmedi .

Palyaçodan öğrendiğim kadarıyla ev sahibem eski bir porno film yıldızıydı . Sandıkta kendisine ait yüzlerce film saklıydı . Döneminin en farklı ve aranan starı olmasının yanında entelektüel bir birikime de sahipti . Film çekimlerinin dışında kalan vaktini kitaplara adamış ve her türden edebiyata aşinalığı olan biriydi . Yaşadığı bir sağlık problemi ve buna bağlı uzun süreli tedavi döneminde almış olduğu ilaçlar yüzünden aşırı kilo almış ve artık hareket edemeyecek hale gelmişti . Palyaço benim bir şeyler yazdığımı öğrendiğinde mutlaka kız kardeşine okutmam gerektiğini , şayet o beğenmezse yazdıklarımı çöpe atmamın yerinde olacağını abartılı bir dille söyledi. Bunu ev sahibimden istemekten çekindiğimi ama benim yerime kendisinin yazdıklarımı ona iletmesinden memnuniyet duyacağımı belirttim . Masanın üzerindeki kağıt yığınlarını bir çırpıda toplayıp kucakladı ve cebinden çıkardığı anahtarı bana uzatıp “ Sen de onun eserlerine bir göz atmalısın “ diyerek odadan çıkıp merdivenlerden aşağıya indi .

Bir hafta içinde tüm filmleri izledim . Filmdeki kadın yani ev sahibemi tanımakta epey zorlandım . Eşsiz bir güzelliğe ve son derece kendine has bir havaya sahipti . Görünenin dışında onu farklı kılan , kelimelerle anlatılması zor bir büyüye sahipti. Cinsel arzuyu tetiklediği su götürmez bir gerçekti ama bunun yanında teninin altında gizemli bir masumiyet de saklıydı . Sanırım filmdeki kadına aşık olmuştum ve filmdeki fiziksel güzelliğe olan tutkumun alt kattaki iki yüz elli kiloluk kütleye olan aktarımı kafamı allak bulak edecek bir hızda gerçekleşti. Aynı etkiyi yazdıklarımla bende onda uyandırmıştım . Sanırım dünyanın en tuhaf çifti olma yolunda ilerliyorduk .

Palyaço nasıl bir sabah gözlerimi açtığımda hayatıma girdiyse yine bir sabah gözlerimi açmamla hayatımdan çıktı . Odamın ortasında kendini tavandaki avizeye asarak intihar etmişti. Bir süre yataktan çıkmadan sallanışını seyrettim . Komedi ve palyaçoluk hakkında yaptığı konuşmayı anımsadım :

--- Bir insanı boyamak suretiyle onun yüzüne hiç değişmeyen bir ifade kazımak ve o dakikadan sonra aynı insandan komik olmasını beklemekten daha beyhude bir şey olabilir mi? Çocuklar benden ürküyorlarmış . Aman ne şaşırtıcı ! Donmuş çimento gibi yüzüme yapışmış bu maskedeki uğursuzluğu çocuklardan daha iyi kim sezebilir? İnsanlar sirklerin eğlence dolu sevimli yerler olduklarını düşünürler . Güneşli bir tatil günü çocukların ellerinde pamuk şekerler , etrafta dolaşıp duran renkli kıyafetli yüzleri boyalı palyaçolar , sahnede türlü oyunlar oynayan hayvanlar ve etrafa gülücükler saçan mutlu insanlar alemi . Aman ne cici ne cici ! Ama bu güzel tablonun ardındaki karanlık gerçeği görmek istersen gösteri saatlerinin dışında bir sirki ziyaret etmelisin . O türlü oyunlarla neşe içinde koşturduğu zannedilen hayvanlar türlü işkencelerle o gösteri için hazırlanırlar . Ortamı renklendirdiği düşünülen palyaçoların çoğu iş bulamamış alkolikler ya da intiharın eşiğindeki depresif tiplerdir . Sirkin idarecisi olan manyaksa gözü paradan başka bir şey görmeyen sapık fetişistin tekidir .


Yattığım yerden doğruldum ve tavanda asılı olan zoraki dostuma yaklaşıp yüzünü daha yakından inceledim . Yüzü boyasızdı ve suratındaki kırışıklıklara ilk defa dikkatli bakma fırsatım oluyordu . Elimde olmadan gülümsedim . Sanırım haklıydı. Yüzündeki maske olmadan biraz da olsa komik biri olduğu söylenebilirdi .

Palyaçonun ölümünün ardından ev sahibemle birlikte yaşamaya başladık . Birbirimizi daha iyi tanımak istiyor , bu yüzden birbirimize yönelttiğimiz soruların ardı arkası kesilmiyordu . Nasıl bir çocuktun ? Kaç kere aşık oldun ? Balinaların nesini ilginç buluyorsun ? Pink Floyd mu ? İngmar Bergman’la mı tanıştın ? Raskolnikof hapisten çıktıktan sonra ne yaptı ?


İkimizde edebiyat dünyasının karakterlerine aşinaydık . Hayatından geçmiş kişilerin karakterlerini bana anlatabilmesi için o kişiyi bir edebiyat karakteriyle özdeşleştirmesi yetiyordu .

--- İlk sevgilim tam bir Julien Sorel’di . İkimizde yeni yetme tazelerdik . Yakışıklı ve asil biriydi fakat çulsuzun tekiydi . Acemi bir aşıktı fakat tam bir çapkın olma yolunda ilerliyordu. İkincisine ise Pecorin diyebiliriz . Katıksız bir orospu çocuğuydu ama ona fena tutulmuştum . Birkaç Casanova birkaç Don Juan derken sonunda bir Bozkırkurdu’yla evlendim ve onu bir Bukowski’yle ile aldatıp boşandım . Daha sonra ise Bukowski tarafından aldatıldım ve karamsar bir Schopenhauer ‘in umutsuz aşkına vesile oldum . Nihayetinde ölümcül bir hastalığa yakalanıp miskin bir Oblomov oluverdim .

Geceleri saatlerce konuşuyorduk . O konuşurken ben onun yumuşak , yağlı göbeğinde tıpkı bir kedi gibi kıvrılıp uykuya dalıyordum . Sanırım mutluydum . İlk cinsel deneyimimiz ise benim için arzın merkezine seyahatten farksızdı . Klitorise ulaşmam saatlerimi aldı . Milyonlarca sinir hücresinin düğümlendiği lavdan bir et parçası gibiydi ve dokunuşlarım sönmüş bir yanardağı harekete geçirmişti .

Günler hızla akıp geçti ama mutluluğum fazla uzun sürmedi . Tombul ev sahibem birkaç ay içinde hayata gözlerini yumdu . Mevtayı taşımak için küçük bir vince ihtiyacımız oldu . Ayrıca kendisi kapılardan geçemeyecek kadar geniş olduğundan duvarlardan birini yıkmak zorunda kaldık . Zaten çok eski olan bina tüm bu eziyete daha fazla dayanamayarak çöküverdi .

Cenazede yalnızca ben vardım . Yağmur yağıyordu . Tek başıma küçük bir kürekle yaklaşık bir saatte içinde solucanların kaynadığı ıslak toprağı üzerini örttüm . Başımı yukarı kaldırdım , dilimi çıkarıp yağmuru tattım . Gidecek hiçbir yerim yoktu . Eşyalarım , yazdıklarım hepsi çöken evin altında kalmışlardı . Bağdaş kurup olduğum yere çöküverdim . Yağmur iliklerime kadar işlemişti . Aniden bastıran mide krizimin ardından kucağıma kusuverdim . Bulamacın içinde yine bir şey hareket ediyordu . Yağmur üzerine yağdıkça hareket eden şey biraz daha belirginleşti . İyice yaklaşıp daha yakından baktığımda ; iki kolu , iki bacağı ve bir de kafası olduğunu fark ettim . Onu ellerimin arasına alıp kucakladım . Sanırım şimdi yalnız değildim ve yılanın bir kez daha deri değiştirme vakti gelmişti .



.Eleştiriler & Yorumlar

:: etkileyi
Gönderen: göktuğ coşkun / , Kuzey Kıbrıs TC
30 Mart 2011
guclu dil guzel anlatım.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yeraltı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hippi
Metafizik Bir Aşk Öyküsü - 1 - Mushishi -

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Lucid Dreamer [Deneme]


namra namra kimdir?

Gerçekten önemli olan şeyler müzikle anlatılır.

Etkilendiği Yazarlar:
Paul Auster,John Fante,Stefan Zweig,Hermann Hesse,Richard Brautigan,Jostein Gaarder,Michael Ende,Woody Allen,Tim Burton,David Lynch,Oğuz Atay,İhsan Oktay Anar,Oscar Wilde,Shakespeare,İngmar Bergman vb..


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © namra namra, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.