Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Bir insanı seviyorsun. Ona ruhunu bedenini veriyorsun. Sonra ne oluyor? Sonrası bir hiçlik... Koca bir hiç kalıyor ondan geriye. Sanki o sevişmelerin adı hiç konmamış gibi. Sanki gözlerinin içinde kaybolduğun, eridiğini hissettiğin adam hiç yaşamamış gibi. Atılan kahkahalar, göz parıltıları ile yollanan gülücükler büyük bir uçan balonun ardına takılıp gitti şimdi... Sahi neydi yaşadığın, neydi ayaklarını yerden kesen, ruhunu hafifleten? Bak şimdi elinde ağırlığının yükünü feci bir şekilde hissettiğin ruhun kaldı. Bedeninden çıkıp bilinçsizce dolanırken görüyorsun onu. Sahibini arıyor. Ait olduğu bedene girmeye çalışıyor, yanından geçiyor ve seni tanımıyor. Ruhun bedenine yabancılaşıyor. Ne bedenin onu, ne de ruhun bedenini kabul etmiyor. Zorluyorsun. Yaşayabilmen - insani duygularınla beraber yaşayabilmen için şart bu... Zorluyorsun. İşte o anda acın büyüyor. Bedenin dar geliyor ruhuna. Her insan senin ruhundan bir şeyler koparıp giderken hiçlik bırakıyor sana. Hiçlik ağırlığı diye bir şey vardır. Her şeyin ağırlından daha fazladır o. İşte şimdi tam da bunu yaşıyorsun. Kocaman hiçlikler biriktirdiğin için ağır ruhun, o nedenle onu hiçbir yere sığdıramıyorsun. Ne çok seviyoruz aşkı, aşık olmayı, olabilmeyi... Ve ne tuhaftır ki bir sıcak gülüşe, gülümsediğinde göz kenarlarındaki şahane çizgilere, anlattığın saçma sapan şeyleri bile büyük bir ilgiyle dinlemesine, kokusuna, burnuna, kalçasının sağ tarafına aşık olabiliyoruz. Özlüyoruz, "hayır" diyemiyoruz. Oysa çok iyi biliyoruz ki aşk dediğin bir duygusal felç hali... Bir bakirenin masum yüzünün ardına gizlediği fahişe ruhudur. Saf değildir aşkın doğal hali, iyi niyet ve masumluktan ziyade büyük günahları barındırır içinde. O nedenledir tarihten günümüze gelen en büyük aşkların hep gayrimeşru oluşu. Bir hayale aşık oluruz genelde. Temelde bizim yattığımız bir hayale. Belki de en çok kendimizi değerli kılmak için ihtiyacımız var aşka. Birini sevmeye başlayınca en çok kendimizi yüceltiyor oluşumuz mudur aşka olan tutkumuz? Şu günlerde kırmızı kalpler asıl her yerde... Yılın en çok bu zamanlarında aşkın önemi vurgulanıyor olsa da dünya insanları her daim aşık birilerine. İnsan evladı seviyor aşkı, aşkın tüm hallerini, şiddetini, ağırlığını, kulaklarında tatlı bir ezginin seslerini duymayı, umarsız kalabilmeyi, ayaklarının yerden kesilmesini ve sonrasında yaşadığı dibe vurulmuşluk duygusunu, acısını çekmeyi, göz yaşı dökmeyi ve geriye kalan hiçlik ağırlığını. İnsan evladı hayali cihan aleminde aşkı arıyor, buluyor, yaşıyor, kaybediyor... Şanslıysanız bu devinim böyle sürüp gidiyor. İnanın insan tek bir kez aşık olmuyor. Bir, iki, üç... Şanslıysanız yaşamınız boyunca aşkı bambaşka şekilleriyle ve keyfi ile yaşayabiliyorsunuz. Her seferinde yeni bir şeyler tadarak, yeni bir insan yaratarak, yeni yaralar açarak.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ayşe başak , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |