"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Salâ okunuyor yine, bir kişiyi daha sevdikleri Rablerinin rahmetine emanet etti. Salâyla duyuruluyor insanlara vefat haberi. “Hani şu tanıdığınız falanca vardı ya, beraber yiyip içtiğiniz, gençliğinizi beraber geçirdiğiniz, ya da aynı mahalleyi, aynı okulu paylaştığınız, ya da sadece uzaktan tanıdığınız o kişi vardı ya; işte şimdi yok oldu. Adını fani dünyadan sildirip, ebedî âlemin sakinlerine karıştı.” Belki sadece çocukluk ya da gençlik dönemi, belki de uzunca yıllar yaşamış olsakta bir tek salâ ile işte adımız siliniyor yaşayanlar listesinden. Ve bir gün bana da ve bir gün sana da okunacak bu salâlar. Ne ilginç değil mi? İnsan dinlerken sanki benim salâm hiç okunmayacak zannediyor ve “yine biri ölmüş” diyerek geçiştiriyor salâları ama bir gün bize de okunurken başkalarının da o esnada “biri ölmüş yine” diyeceğini hiç düşünemiyor. Evet salâm. Acaba ne zaman? Acaba hangi işlerle uğraşırken onları yarım bırakacağım? Acaba hangi hayallerime elveda diyeceğim? Acaba sevdiklerimin yanında mı, yoksa gurbette mi son nefesimi vereceğim? Yada bir kazada hayatımın baharında mı, yoksa bir hastalıktan ötürü bir hastane köşesinde mi, veyahut ta saymadığım başka sebeplerden dolayı mı buluşacağım Azrail’le. Azrail adı geçince de ister istemez ürperiyoruz işte. Çok önceden okumuştum; Allahu Teâlâ diğer üç büyük meleğin vazifesini verdikten sonra sıra gelmiş Azrail’e, Allahu Teâlâ O’na da “Allahın sevgili kullarını Allaha ulaştırma” görevini vermiş. Çok hoşuma gitmişti bu cümle. Ölüm kelimesi “sevgili kulların Rablerine kavuşması” cümlesinden daha güzel anlatılamazdı bence. Demek ki Azrail (a.s.)’a boşuna kızmışız yıllarca, meğer güzel bir iş yapıyormuş O’da. Kim sevenleri buluşturan birine kızabilir ki? Azrail’e de gülümsenebilirmiş aslında. İnsan dünyaya takılıp kaldığında; ölüm onun için en büyük korku ve her şeyin bitmesi oluveriyor maalesef. Ahiret ve ölüm, kullanılmayanlar çekmecesinde durduğu müddetçe insanın kâbusu oluyor. Oysa keşke anlayabilsek, keşke sahiden içimize sindirebilsek ölümün son olmadığını, asıl hayatın başlangıcı olduğunu. Asıl güzelliklere ancak ölümle kavuşulacağını ve hayatı da buna göre yaşamayı ah bir becerebilsek. İşte o zaman Azrail’e gülümsemeyi de başarabiliriz belki. Ama ne kadar nasihat dinlesekte nafile. Biz şimdileri şu anları çok sevdiğimizden şu an yaşadığımız dünyayı da çok sevip ona aldanıp burayla aldatıyoruz kendimizi. Sanki dünyada çakılıp kalacakmışız gibi. İzlediğim bir filmde başrol beyefendi ölüyor, ama bu ölüm biraz sıra dışı. Adamın yanı başında bir melek beliriyor ve başlıyor adam melekle konuşmaya : “ama ben nasıl ölebilirim! Bu gün çok önemli bir toplantım vardı, gidiş dönüş kullanılmamış uçak biletlerim var daha çekmecemde, hem akşam da arkadaşlarımızla toplanacaktık, ben ölemem ki!” Acaba kaç kişi “evet tüm işimi bitirdim, yapacağım her şeyi yaptım, artık ölümü bekliyorum “der ki… 24 09 2009 suşehri
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ayşe kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |