Ölümden sonra yeni birşeylerin olduğu konusunda umutluyum. -Platon |
|
||||||||||
|
16. yüzyıldan bu yana üzerinde ciddi bir çalışma görülmeyen Türk Musıkisi teorisi konusunda ilk çalışmayı 19. yüzyılda Haşim Bey (1814-1868) yapar. Haşim bey, Abdülbaki Nasır Dede’ (1765-1821) nin “Tedkik –ü Tahkik” adlı edvarını esas alarak hazırlamış olduğu nazariyat teorilerini, 1852 yılında hazırladığı güfte mecmuasında ortaya çıkarır. Haşim Bey bu kitabının nazariyat bölümünde dikkati çeken husus, Türk musıkisi makamlarının, batılı gamlarla karşılaştırılmasıdır. Haşim Bey bu çalışmasında makam nazariyat hususunda büyük hatalar yapmışsa da, kitabı, büyük bir ilgiyle karşılanmış ve ilerde bu konuda yapılacak çalışmalara alt yapı teşkil etmiştir. Haşim Bey’in bu çalışmasınıdan sonra, 1894 senesinde bu kere Kazım Uz (1873-1943) yazdığı sözlük formatındaki “Talim-i Musiki “ adını taşıyan eseriyle, konuyu musıki kamuoyunun önüne koyar. Bu çalışmaların sonucunda Türk müzikologları, konunun yeniden bütün yönleriyle araştırılıp, incelenmesi çalışmalarını hızlandırırlar. Özellikle o devirlerde musıkimizin “konservatuvarı”niteliğini taşıyan mevlevihaneler’ deki musıkişinaslarca Türk musıkisinin teorik yapısı üzerinde yoğun bir şekilde entelektüel faaliyet başlatılır. Bu işin önderleri de, öncelikle Galata Mevlevihanesi Şeyhi Ataullah Dede Efendi (1842-1910), Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Mehmet Celaleddin Dede Efendi (1849-1908) ve Bahariye Mevlevihanesi Şeyhi Hüseyin Fahrettin Dede Efendi (1854-1911) olur. Belli bir zaman aralığında konuşulup tartışılan hususların, belli bir metodla kâğıt üzerine dökülmesi için, onların öğrencileri olan Rauf Yekta (1871-1935) ve Dr. Suphi Ezgi (1869-1962) nin yapacakları çalışmaların beklenmesi gerekecektir. 20. yüzyıla gelindiğinde Rauf Yekta Bey’in ses sistemi, makam ve usullerle ilgili olarak yaptığı çalışmalarının, Albert Lavignac’ın hazırladığı Fransız “Encylopedie de la Musique et Dictionnaire du Conservotiore” adlı müzik ansiklopedisinin ilgili maddesinde, Fransızca olarak yayımlanır. Rauf Yekta Bey çalışmasında , eski Yunan teorisinin anayapısını oluşturan “Tetrakord” ların birleşimiyle dizi elde etme yolunu makam dizilerine de aynen uygulamış, makamlarının her birinin, dörtlü veya beşlilerden oluştuğunu belirtmiş ve Türk Musıkisi’nin ana dizisi ni“Rast”,”segâh” perdesini ise naturel ses olarak belirlemiştir. Rauf Yekta Bey bu çalışmasını 1924 senesinde “Türk Musikisi Nazariyatı” adıyla yayımlar. “… Rauf YEKTA’nın esas sorunu, makamsal Türk müziği ile çoksesli Batı müziği arasında bir sentez sağlamak idi. Sanatçı bu muhteşem düşünceyi şöyle ifade ediyor: “ Bana göre, yaşadığımız bu gelişim dünyasında Doğu ile Batı’nın müzikte birbirlerine yabancı kalmaları her ikisi için de faydasızdır. Tam tersi, karşılıklı olarak birbirlerini anlamaları durumunda, Doğulular Batı’dan çok şey alacaklar ve Batılılar’ın da Doğu’dan istifadeleri az olmayacaktır…” ( 1 ) Rauf Yekta Bey’in bu çalışmaları ilk yıllarda Türk musıkî camiasında pek rağbet görmemiştir. Buna gerekçe olarak da çalışmalarını Fransızca ile yayımlanması gösterilmektedir. Oysa: “…Türkiye’de modern anlamda bir müzikolojinin ve teori araştırmalarının başlatıcısı olma şerefini her zaman taşıyacak olan Rauf Yektâ Bey’ in (1871-1935) peşpeşe çıkardığı bazı kitaplarıyla Fransa’ nın en tanınmış bilimsel yayın organlarında yazdığı makaleleri, teori kavramının sanıldığı gibi makam ve usullerin içeriklerinin belirtilmesi ve ‘İlâhî gerçeklerle bağlantılarının anlatılması’demek olmadığını, bunların dışındaki bir çokbilgileri de ele aldığını ve yüzyıllar öncesinde yapılmış çok sayıda değerli çalışmaların varlığını ortaya koyar…” ( 2) Rauf Yekta Bey bu çalışmaları yaparken, sürekli olarak Dr. Subhi Ezgi ile temas halindedir. Daha sonra bu ikiliye 1913 senesinde Hüseyin Saadettin Arel (1880-1955) de katılacaktır. 1920 senesine kadar ortak çalışmalar yapan bu üçlü, araştırmalarının sonuçlarını, Hüseyin Saadettin Arel’in çıkardığı “ Şehbal “adlı dergide yayımlarlar. Çalışmaları sonunda Safiyüddin Abdülmümin Urmevi’nin (1224?-1294) onyedi aralıklı ses sisteminin, yirmidört aralığa çıkarıldığı, bunun dışında, makam dizilerinin dörtlü ve beşlilerin birleşmesinden meydana geldiği açıklanarak, dizinin dışında, durak ve güçlü seslerin de önemli olduğu hükmüne varırlar. 1920 senesinde Dr.Subhi Ezgi ve Hüseyin Sadeddin Arel, Rauf Yekta Bey’le olan ortak çalışmalarını bitirip,yollarını ayırırlar. Bundan sonra, Dr. Subhi Ezgi ve Hüseyin Sadeddin Arel, aralarına hem ses fiziği, hem de Türk ve Batı musıkîleri konsunda geniş bilgi sahibi olan Ord. Prof. Salih Murad Özdilek(1891-1967)’in katılımıyla yeni bir ekip oluştururlar. Bu ekibin yaptığı çalışmalar, Arel’ in 1948 senesinde kurduğu “İleri Türk Musıkîsi Konservatuvarı” nın yayın organı olan Musiki Mecmuası’ nda yazı dizisi halinde “Türk Musikisi Nazariyatı Dersleri” olarak yayımlanmaya başlar. Bu yazılar, o güne kadar teorik olarak netleşmemiş bir yığın problem taşıyan Türk musıkî camiasınca ilgi ile karşılanır. Pek uzun sayılmayacak bir zaman içinde de, ses sistemi, usul ve makamlarla ilgili ortaya koydukları teoriler büyük bir kesim tarafından tamamen benimsenir. Arel’in ölümünden sonra “İleri Türk Musikisi Konservatuvarı Derneği” 1968’ de o zamanki Başkanı Laika Karabey’in öncülüğünde, Arel’ in yazdığı nazariyat notlarını kitap halinde yayımlar. Aynı yıl Yılmaz Öztuna da yayımladığı “Türk Musiki Ansiklopedisi “nin içinde yer verdiği Türk musıkisi nazariyatına ilişkin maddeleri Arel’in teorileri doğrultusunda yazmış olduğundan, Arel ve ekibinin teorileri yurtçapında yaygınlık kazanır. İlk yıllarda pek itiraz getirmeyen teori, pratikle karşı karşıya gelince bir takım itirazları da beraberinde getirecekti. Münakaşa konusu edilen konuların başında: a) Gerek Arel ve gerekse Ezgi sistemde ana dizi olarak kabul edilen “Çargah” makamını esas aldıklarından, bu dizideki “tiz buselik”perdesinin koma bemollü, ”nevâ” perdesinin ise bakiyye bemollü oluşlarından dolayı bu temel yanlışlıktır. b) sistemin 24 dört ses esasına göre kabul edilmesi ve seslerin bu medoda göre elde edilmesine dair kural teoride kesin olarak belirtilmesine rağmen, aynı yöntemle pratikte 24’ ün çok üzerinde ses ortaya çıkmakta olup, özellikle Sûzidîl, Hisarbuselik, gibi bazı makamlarda da bu seslerden bazıları arıza işaretleri ile belirtilmesine bile lüzum kalmadan kullanılıyordu. Bu sonuç bile en azından teorinin bu kısmında büyük bir revizyona ihtiyaç duyduğunu ortaya çıkarıyordu. c) Bir dizinin sekizli içinde gösterilmesi Türk musıkisi pratiğinde sesler iki oktav içinde seyrettiğinden, tanpere sisteme ilişkin bu kuralın aynen musıkimize indirgenmesi, ifade hatası yönünden affedilmez bir kusurdu. Rauf Yekta ve Subhi Ezgi’nin bu konuda çalıştıkları yıllarda, Abdülkadir Töre de 1918’ de kurduğu “Gülşen-i Musıkî” mektebindeki faaliytleri esnasında “Türk Musıkî Nazariyatı”na kafa yoruyordu. Netice de o da kendi araştırma ve incelemelerine devam ederken, 1930 senesinde öğrencisi olan Ekrem Karadeniz ile, ölümüne kadar yaptıkları çalışmalar sonucunda bir senteze ulaştılar. Tabii ki bunu kamuoyuna sunma şansı da tek başına Ekrem Karadeniz’ in olacaktı. Ancak bundan 3-5 yıl önce Ekrem Karadeniz (1904-1981) in hocası Abdülkadir Töre (1873-1946) nin notlarından yola çıkarak geliştirdiği bir karşı teori de musıkî mahallerinde konuşulmaya başlamıştı. Bu notlar 1965 senesinde kısmen “Türk Musikisi Nazariye ve Esasları” adıyla basılır. Bu yayının sonrasında, Arel ve arkadaşlarının geliştirdiği teorileri çürütmeye yönelik tezleri ile konuşulmaya başlanacak; halen de bu iki teori doğruları ve yanlışları ile Türk musıkisinin gündemini meşgul edecektir. Ekrem Karadeniz, zaman içinde bu kitapçığı geliştirir ve 1979 senesinde okuyucularına sunar.İki teori hakkında ilerleyen yıllarda çok şeyler söylenip,yazılacaktır. Özellikle de Arel-Ezgi-Uzdilek teorisindeki hata, kusur ve yetersizliklerden yola çıkılarak, şunlar dile getirilir : “…Türk Musıkisi nazariyatı, giderek unutulmuş, fakat XX. yüzyılın başında, bilhassa Rauf Yekta Bey’ in çalışmalarıyla yeniden ehemmiyet kazanmıştır. Dr. Subhi Ezgi ile H. S. Arel, Rauf Yekta’ nın çalışmalarını geliştirmişler ve bu yolda Sâlih Murad Uzdilek’ ten istifade etmişlerdir. Ne var ki, gerek Rauf Yekta, gerekse Ezgi, Arel ve Uzdilek üçlüsü, Türk Musıkisi nazariyatını, geleneksel temellerden çok, Batı musıkisini örnek alarak canlandırmaya çalışmışlar ve pek çok noktada, onu pratikle bağdaştıramamışlardır. Kanaatimizce, Türk Musıkisinin, günümüzdeki iç açıcı olmayan durumunun başlıca müsebbiblerinden biri de, bu, yanlış temeller üzerine kurulmuş nazariyat mes’elesidir. …Nitekim, devletçe,Türk Musıkisi öğretiminin yasaklanışından elli yıl sonra, 13 Ekim 1975’ de Resmî Gazete’ de kuruluş yönetmeliği yayınlanarak faaliyete geçirilen ve 1982 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü’ ne bağlananTürk Musıkisi Devlet Konservatuvarı’ nda da, öğretim, Arel-Ezgi nazariyatına dayandırılmış, fakat,sözünü ettiğimiz sıkıntılardan, henüz tamamen arındırılamamıştır…” (3 ) Bilindiği gibi Arel-Ezgi-Uzdilek sisteminde, bir sekizli, 24 eşit olmayan aralığa dayandırılırken, Töre-Karadeniz sisteminde 41 eşit olmayan aralığa dayandırılır. Bu iki sayı farkı sistemi tanımayanlar için küçük bir ayrıntı olarak gözükse de, aslında bütün sistemin yapısını tamamen değiştirecek bir faktördür. Bunun yanında Arel-Ezgi-Uzdilek sisteminde ana dizi olarak “Çargâh” makamı kabul edilirken, Töre-Karadeniz sisteminde “Rast” makamı ana dizi kabul edilir. Daha sonraları Kemal İlerici de sisteminde, ”Hüseynî” makamını ana dizi kabul eder. Kemal İlerici’ nin, 1970 yılında yayımladığı isimli kitabında, sisteminin esasını 53 eşit olmayan aralık ve ana dizi olarak da Hüseynî dizisi kabul edilir. Yalçın Tura daha sonraki yıllarda “Türk Musıkîsi’nin Mes’eleleri” isimli kitabı ile ilgili olarak yaptığı açıklamalarda bu konuya açıklık getirir. Mesela bir gazeteye verdiği röportajda kendisine yöneltilen soruları cevaplarken: “…-Arel-Ezgi kuramın tümüyle yanlışlayabildiğiniz kanısındamısınız? -Arel-Ezgi nazariyatının yanlışlığına, daha önce de (E. Karadeniz, M. Erev gibi) bir takım nazariyatçılar değinmişlerdir. Bu nazariye, son olarak, fizik, akustik, matematik, fizyolji ve müzikoloji bilimlerinin ışığında tarafımdan enine boyuna incelenmiş ve belli başlı bütün yanlışları açıkca ortaya konmuştur. Bu nazariyenin,Türk Musıkisi’ni ifade etmesi ilmen mümkün değildir. Akıl, mantık ve izan sahibi bir kimse bunun aksini iddia edemez. Yalnız, bu nazariyeden başka bir şey bilmeyen ve ona körü körüne bağlı bağlı olanlar bu gün çoğunluktadır. Gerçeğin anlaşılıp içe sindirilmesi biraz zaman alacaktır…( 4 ) şeklinde çok kesin ve sert bir ifade kullanır. Bu ifadeler o günlerde bu konuda eskidenberi süregelen bir polemiği yeniden canlandırır; ancak aradan 20 yıla yakın bir süre geçmesi ile Türk Musıkîsi teorisine yönelik tartışmalar gündemden düşer. Oysa ortaya atılmış olan tezler , öne sürülen iddialar cevaplarını beklemektedir… K A Y N A K L A R : ( 1 ) İlhan BARAN-İzlem DEĞİRMENCİ,”Bir Dünya İnsanı”,www.turkmusıkisi.com,Makaleler ( 2 ) Murat BARDAKÇI,”Türk Müziğinde Teori Araştırması Rauf Yekta Bey İle Başladı”,Milliyet Gazetesi,1 Haziran 1983 ( 3 ) Yalçın TURA,”Türk Musıkisi’nin Mes’eleleri”Pan Yayıncılık,İstanbul/1988,s.48 ( 4 ) Yalçın TURA,”Musıki Öğretimi Yanlış Temeller Üzerinde”,Milliyet Gazetesi,20 Ocak 1989
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |