Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
… Bir sabah erkenden olanlar olmuş. Küçük Kara Balık, annesini uyandırıp şöyle demiş: “Anneciğim, seninle konuşmak istiyorum.” “Saatin farkında mısın sen?” diye homurdanmış annesi, henüz tam olarak uyanmadan. “Sonra konuşuruz.” “Anneciğim, burada daha fazla kalamam, gitmeliyim!” demiş Küçük Kara Balık. “Peki.” demiş annesi, oysa ne olup bittiğini hâlâ anlayamamış. “Ama sabahın bu erken saatinde nereye gitmek istiyorsun ki?” Küçük Kara Balık, annesine: “Bu derenin ucunun nereye çıkıp gittiğini görmek istiyorum.” demiş. “Bak anneciğim, tam bir aydır bu derenin ucunun nerede olduğunu düşünüp duruyorum. Bunu bir türlü aklımdan çıkaramıyorum. Sonunda gidip ne olduğunu görmeye karar verdim. Ucunda ne olduğunu gerçekten bilmek istiyorum…” Annesi gülmüş. “ Ben de çocukken hep böyle düşünürdüm.” demiş. “Canikom, derelerin başı da yoktur sonu da, bunda bilinecek ne var ki! Akar da akarlar, hiçbir yere ulaşmazlar.” “Ama anneciğim, her şeyin bir sonu vardır, öyle değil mi? Gecenin sonu vardır, günün sonu vardır, haftanın da ayın da yılın da…” Tabii hayatın da! Eğer siz, bir şeylerin başını, sonunu ve ya nasıl olup bittiğini merak ediyorsanız ya da “düzenbazlık” yapıp farklı şeyler söylüyorsanız başınıza geleceklere de rıza göstermek zorundasınızdır. Bir davaya kendini adamak demek, canını cebine koyup dolaşmakla başlar bilindiği gibi. Küçük Kara Balık’ın yaptığı gibi… Onun ağzından bize konuşan Samed Behrengi gibi… İran’ın Tebriz kentinde, Haziran 1939’da doğan Samed ( ya da Semed) Behrengi, fakir bir işçi ailesine mensuptu. İdealleri vardı vatanına ve milletine dair. Bunu gerçekleştirmek için de öğretmen okuluna gidip bir eğitimci olmaya karar verdi. Okulu bitirdiğinde on sekiz yaşındaydı ve önünde, kendini davasına adayabileceği uzun bir ömür olduğunu düşünüyordu. “Bu hayalleri bir kenara bırak da” diye sözünü kesmiş annesi, “gidelim. Gevezeliğin sırası değil.” “Hayır anneciğim.” diye diretmiş Küçük Kara Balık. “Böyle amaçsızca yüzmekten bıktım. Bir çok balığın, yaşlanınca ‘Hayatta hiçbir şey yapmadık, hayatımızı boşa geçirdik.’ diye yakındıklarını biliyorum. Durmadan sızlanıp dururlar. Ben böyle olmak istemiyorum. Sadece sızlanıp başka bir şey yapmadan yaşamak olmaz. Dünyada yaşamanın anlamı bundan daha fazla olmalı!” Ve -tahmin edilebileceği gibi- diğer anneler de tartışmaya dahil olup Küçük Kara Balık’a haddini bildirmeye çalışırlar. Çünkü hem kendi düzenlerinin bozulmasından korkarlar -ki kimse ezberinin bozulmasını istemez- hem de bu “saçma” fikirlerle kendi çocuklarının da zehirleneceğini ve beyinlerinin yıkanacağını düşünürler. Çözümleri de basittir: Önce tehdit edip ardından bölgelerinde kovmak… İran’ın elektriği, suyu, yolu ve hatta okulu dahi olmayan köylerinde öğretmenlik yapmaya başlar Samed Behrengi. Azerî çocuklarının Farsça’yı çok iyi bilmeleri gerektiğinin bilincindedir ki kendisi de bir Azerî Türkü’dür ve anadilini de kullanmak istemektedir diğer Azerîler gibi. Kendinden önceki öğretmenler, Farisîler için hazırlanmış olan yöntemlerle ders verdikleri için başarılı olamamışlardı. Behrengi ise Farsça bilmeyenler için Azerîce ile arlarındaki farklılıkları ve köylü çocukların kelime dağarcıklarını baz alarak yeni bir yöntem geliştirir. Çocukları kitap okumaya teşvik etmek için kısa öyküler ve masallar kaleme alır. Ayrıca Azerî Türklerine ait masal ve efsaneleri, bir diğer Küçük Kara Balık olan Behruz Dehkanî ile birlikte derleyip kayda geçirir. “Zulme karşı direniş” içerikleri olan Deli Dumrul ve Köroğlu gibi hikâyeleri yeniden yorumlayarak ejderhanın başına bir taş daha atar. Her türlü zulme, baskıya; sosyal, etnik ve sınıfsal farklılıklardan doğan eşitsizliğe; anadili ve kültürü ile kendini ifade etme özgürlüğüne getirilen kısıtlamalara karşı savunduğu fikirler sebebiyle İran gizli polisi SAVAK tarafından “şahlık rejimi düşmanı” olarak izlenmeye başlanır. Zor kullanılarak benimsetilmek istenen “tek dil, tek millet, tek kültür” anlayışına karşı “çok dil, çok millet, çok kültür” adına mücadele etmiş, kardeşlik üzerine daha o günlerde dünyaya haykırmıştı “çocuk masalları”nda. Pek tabii ki de bu çağrısı cezasız kalmayacaktı. Evinden ayrılan Küçük Kara Balık, hayallerinin peşinde şelaleler, ırmaklar aşarak ilerler. Denize varana dek farklı türde çok sayıda kişiyle tanışır, türlü badireler atlatır. Zekasını kullanarak her beladan kurtulur ve nihayet denize ulaşır. Amacı burada biraz eğlenip kendine yeni bir hedef belirlemektir. Edindiği yeni dostları da onu dikkatli olması konusunda uyarır. İşte bu noktada Küçük Kara Balık ile Samed Behrengi’nin sesleri birbirine karışır sanki. Ya bir tesadüf eseri olarak y ada bir ileri görüşlülük örneği, Samed Behrengi, Küçük Kara Balık’ın ağzından şöyle seslenir: “Ölümle her an burun buruna gelebilirim. Yaşadığım sürece onun (küçük balıkları öldürmekten, ezmekten zevk duyan balıkçıl) işini engellemek için elimden geleni yapacağım. Kuşkusuz, ölümden kaçamayacağımı anladığımda artık gözümde önemini yitirir o, önemsiz olur. Önemli olan, benim yaşamımın ya da ölümümün başkalarını nasıl etkilediğidir.” Tüm çalışmalarının amacı, ülkesinin daha özgür bir yer olması, durumunun daha iyiye gitmesidir. Bunu başarmak için de çocukların iyi yetiştirilmesi gerektiğinin bilincindedir. Bir yazısında şöyle der: “Çocuğa ülkesinde eti hâlâ bayramdan bayrama bile göremeyen çocukların da bulunduğunu söylememek mi gerekir? Çocuğa, dünyada yaşayan insanlardan çoğunun aç olduğunu acaba söylememeli miyiz? Bu açlığın nedenlerini, nasıl ortadan kaldırılacağını anlatmamalı mıyız? Çocuklara yalan söylemenin, hırsızlık yapmanın kötü olduğunu, büyüklerin sözüne karşı gelinmemesi gerektiğini öğretiyoruz da bir toplumda yalanın, hırsızlığın neden ortaya çıktığını ve nasıl yaygınlaştığını niçin anlatmıyor ve onu aydınlatmıyoruz? İnsanların nasıl yoksullaştığını neden öğretmiyoruz? Çocuklar için yazılan kitaplar öyle güçlü bir anahtar olmalıdır ki çocuk, gerektiğinde toplumun kötülükleriyle savaşabilsin ve ya sağlıklı bir toplumun devamlılığını sağlayabilsin!” Ve bir gün, o malum son gelir. 1968 yılı Ağustos ayında, Tebriz’de, Aras Nehri’nin kurumaya yüz tutmuş bir bölgesinde cesedi bulunur Samed Behrengi’nin. Resmi açıklamalar, onun yüzerken boğulduğu yönünde olsa da bu, kimseyi tatmin etmez. Aslında herkesin ortak bir tahmini vardır, ancak kimse bunu yüksek sesle söyleyemez. Ardından Tebriz’in fakir köylerinde ağıtlar yakılır. Hikayeleri elden ele dolaşır, dünyaya yayılıp yaklaşık 70 dile çevrilir. Derler ki Samed Behrengi’nin hikayelerini okuyan hiçbir çocuğun başı beladan kurtulmazmış. Çünkü hak aramayı ve haklının yanında durmayı bir görev, bir vasiyet kabul ederlermiş. Hikaye nasıl mı bitiyor? Yaşlı bir balık, Küçük Kara Balık’ın hikayesini torunlarına anlatıp hepsini yataklarına yatırır. Ama aralarından bir tanesini, küçük bir kırmızı balığı bir türlü uyku tutmaz. Bütün gece gözünü kırpmadan denizi düşünür durur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serdar YILDIRIM, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |