..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Aslı Akarsakarya




23 Ekim 2008
Akis  
Aslı Akarsakarya
Islattım güzelce saçlarını, tiksinmedim – orada burada parça parça kalan saçlarını. Makas ağır zaten ama, büyüdü de büyüdü elimde. Yüzümü görmesin diye de başımı eğdim omuzlarının arkasına, omuzlarımın arasına. İki elimle sıkıca kavradım, yine de sivri ucu aşağı sarktı. Tenine değdirerek makasın bir bacağını, yürütüp boynunda dolandım.


:BEAD:
Sevmezdim. Yalan söylemeyeceğim. Şeffaf, kırış kırış derisi ve yeşil gözleriyle, çocukluk ya da ilk gençliğimde bana hissettirdiği iyi hiç bir şey yoktu. En keskini de yemeklerde gelen o kaygan duygu – dayanamazdım yanında durmaya bile. Sebebi yok. Belki yüzü, belki hareketleri, belki titrek elleri, belki durmadan öksürmesi. Birilerine hararetle bir şeyler anlatması, ekmeğini bölüp çayını höpürdetmesi…

Babaannemdi.

Ona benziyormuşum ben. Onun endamıymış bendeki. Doğduğumda da inatla onun adını koymuşlar. Bilmem :- en sevdiği torunu olduğumu düşünmedim hiç ama sevdiğinden kendini – belki dolayısıyla da beni.

Sanmam ki rahat edebilirdi yanında bir kimse. Serinceydi gözleri – soğuk değilse. İzlerdim onu çokça – yakınında olmak yerine – uzaktan. Duruşu kudretli, iyice katılaşmışsa da ince boynu dimdikti. Yaşına göre pek diriydi beyni ve ruhuna göre pek bitkin bacakları. Uzundu çok saçları, uçları kıpkırmızı, dipleri bembeyaz. Babaannemi babaannem yapan upuzun gür saçları. Ne güzel kına tutardı – ama sadece sürmeyi becerebildiği alt yarısı. Her banyodan sonra sımsıkı örüp bir hafta açmadığı örgüleri kurtuluverirdi tülbendinden arada bir. Hep misafirler geldiğinde ama, hep birilerinin yanında. Tülbendin altından sırtına akıp, incele incele belinde bitiverirlerdi. Misafir teyzelerin ilk kez görmüşlükleri olmazdı pek tabi – ama yinelerlerdi : ah ne güzel saçların var Selvinaz hanım.

Banyoya girmiş bir gün. Televizyonun karşısındaydım bana seslendiğini duyduğumda. Efendim deyip tıklatana kadar banyo kapısını, çok ağırdan aldım tabi. Bir süre gelmedi sesi. Babaanne dedim kapıya kulağımı dayayıp. “Gelsene kızım” dedi usul, peltek. Meraklandım da biraz – hiç adedi değildi ki banyoya birisini çağırmak. İtekledim yavaşça kapıyı.

Saçlarını gördüm topak topak yerde. Ayaklarının yanında, üzerinde, altında. Upuzun tutamlar – kırmızı olanlar ekseriya – kendi kendine kesebildikleri.

Çıkarıp üstünde ne varsa dikilmiş öyle aynanın karşısına. Nasıl ufalmışsın sen babaanne. Bir gözlükleri kalmış gözünde. Bir değişik güzelsin ama. İki eliyle lavaboya tutunmuş, yine de zor duruyor, yine de zor – ama bu başka.

“Elim yetişmedi hepsine” dedi.

Severdi konuşmayı babaannem – esirgemeden sözünü. Ama nasıl ketum şimdi. Gözüne bakınca; daha da. Gözlüklerinin arkasından – bakmıyormuş bana… İlle de elindeki jilete. Lavabonun içinde de saçlar :- kırmızı olanlar, ama beyazlar da. Jilet vurmuş kafasına. Kolu yetişmeyince başının her yerine, bariz – yığılıp lavoboya - ağlamış hırsından. Sonra ne olmuş, içi mi tükenmiş, yetsin mi demiş artık da bana seslenmiş.

Uzattı jileti – ağırlığını öbür koluna bindirerek. Korktum elinin titreyişinden: “Bununla olmaz babaanne, makas getireyim, bekle.” deyip koştum içeri. Oturma odasındaki geçkin çekmeceden bulacağım makası götürmem için tekrar seslenmesi gerekti, çünkü ben açtığım çekmecenin içine düşüp oradaki en kuytuya büzüştüm. “Selvinaz” dedi. Olmadı anca ikinci seslenişinde irkilip makasla birlikte sokulduğumuz yerden çıktık. Arkasında bitiverince, “Annen gelmedi değil mi hala?” dedi, “Yok” dedim.

Islattım güzelce saçlarını, tiksinmedim – orada burada parça parça kalan saçlarını. Makas ağır zaten ama, büyüdü de büyüdü elimde. Yüzümü görmesin diye de başımı eğdim omuzlarının arkasına, omuzlarımın arasına. İki elimle sıkıca kavradım, yine de sivri ucu aşağı sarktı. Tenine değdirerek makasın bir bacağını, yürütüp boynunda dolandım. Ensesinin birazını ve kulaklarının üstünü yol yol gelişi güzel kazımış. Eğrildi benim yüzüm. Dudaklarım aşağı, burnum yukarı gitti. Gözlerim kısılıp kaşlarım büzüldü, alnımın ortası kırıştı. Taradım iyice saçı, tarak izlerinden yine göründü ense çıplağı. Üstlerini biraz uzun tutup örtmeye çalıştım, arada elimle karıştırdım, yine de olmadı. Elinde bekleyen jileti alıp, köpürtmeden gezdirdim ensesinde. Kaşınmasın diye çıktığı yöne sürdüm, aşağı aşağı. Kısacık – oğlan çocuğu gibi. Ne güzelmiş meğer kafası, ne muntazam. Bembeyaz kalıverdi ortalıkta – saçları ve başı ve yüzü.

“Git sen.” dedi bitince, “Ben toplarım.”
“Yardım edeyim” dedim yine, “Yok, git” dedi.

Jileti sabunluğa koyup elimi duruladım. Sular soldan aktı, döne döne sağa geçti. Yolundaki tüm saçlar suyun içine battı. Kırmızı kırmızı aktı su, gitti. Tam çıkıyorken kapıdan, “Tansiyondan” dedi. “Tansiyon vurunca enseme, bunalıyorum çok, başıma ağrı giriyor sonra, çıkmıyor”. Dirileşmişti sesi, ama içi boşalmış. “Dayanamıyordum şu saçın ağırlığına o zaman, üzerime çöker, boynumu eğerdi. Kurtuldum ya sonunda, ferahladım.”

Anladım o an, babaannem bana dünya kadar büyük bir sır veriyor. Yüzüme bakmadan, önemsizmiş gibi. Nasıl da gururlu yapıyor ama - kimseye söyleme bile demeden. Tülbendini sımsıkı örttü o gün banyodan çıkınca, vefatına kadar da ne kaydı başından arada bir, ne de uyurken sıyrıldı.

Onu sevdiğim olmadı hiç benim. Ama öyle bir acıdım ki o gün - ve sonra - sevdim sandım.

***


Şimdi aynanın ta içinden, o kırışık boynun üstündeki kırmızı saçları kesen kıza bakıyorum da. Uzaktan. Uzaktan. Ah be kızım diyorum, bir gözün değse buraya da hıçkıra hıçkıra ağlasan. Ama yok, bakmıyor kimse bana. Ne babaanne, ne torun.

Kafamı biraz daha sağa yatırırsam göz yaşım sağ gözümün kenarından akar. Çok içlenir de yüzümün çizgilerini derinleştirmeden ağlamayı başarırsam, dümdüz, kulağıma doğru süzülür sağ gözümden inecek sızma.Yüzümü buruşturmadan tabi – yoksa durmadan çizgilerimde gezinir gözyaşım, dolanır durur - durmadan.

Ya da sol tarafa… Sol gözümden boynuma gitsin, yanağımın üstündeki…..et beninden aşağı doğru.

Hayır hayır sola eğ başını babaanne, ben ensende kalan şu son saçları keseceğim - sonra bitecek. Evet, tam böyle dur. Sol gözünden akana bak şimdi – dudağının kenarındaki et benini yalayıp çenene inecek. Hayır hayır, endişelenme, ben görmeyeceğim onu.


.Eleştiriler & Yorumlar

:: isim değişikiği
Gönderen: Nergiz Şimşek / , Türkiye
21 Kasım 2008
Hikayenin ismini değiştirmişsin. İsabetli olmuş. Bunu diyorum ama; hani doğrusu ilkine, -bunu yeni ismi bilmezken- pek de yorum yapılamazdı, şimdi bu yeni bilgiyle, böyle bir kıyaslama olanağı doğuyor. Bu da bana, akıllardan geçebilecek sonsuz seçenekleri düşündürdü. Bildiğimiz ya da bilemediğimiz seçenekler... Seçenekleri mi arıyoruz ne? Ya da bizi o seçeneklere götürecek bilgiyi... Peki diyelim bulduk bişeyler, e ne diye ille de anlatıyoruz. Kafam karışık tatlım.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Benim Ellerim
Bartolomeu Dias ve Şemsi

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
33


Aslı Akarsakarya kimdir?

.

Etkilendiği Yazarlar:
.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aslı Akarsakarya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.