Yaşamım boyunca, ondan birşey öğrenemeyeceğim kadar cahil bir adamla karşılaşmadım. -Galilei |
|
||||||||||
|
batmak ve boğulmak istedi. Umarsız bakışları her değişinde erkeğin gözlerine, “git” bakışlarına yenik düştü. Ölü bir vedaydı bu. Soluklanamadı ve ağlayamadı da… Tıpkı ölüm sonrası tutulmalarda olduğu gibi. Vampir uykularına gebe yarınlara düştü aklı. Tabutunu hazırladı ve kendini ağır zincirlere vuracağı eskilerini de… Her dişi vampir kadar orospuydu ve her dişi vampir kadar Efendisine sadık. Bir albinoya dönüştü ruhu. Soldu soldu soldu, beyaza yattı hepten. Artık güneşe bakamazdı ve donatamazdı da kendini günışığıyla. Lanetlenmişti! Bir albus olarak yaşayacaktı ve bedenindeki tek renk, dişleri ve yüreğindeki kan olacaktı. Kendi kanı ve kendine benzer olanı. Yine de “iyi ki doğdun” olandı, Efendisinin kölesi. Efendisine yaradılışına, hep râm olacak ve ibadetini eksik etmeyecekti. Tapınak gündüzleri uyunup, geceleri sevişilen, soğuk bir evdi. Zevksiz… Belki de, 2X1 ebatında bir vitray olmalıydı. Pencerenin tam karşısında; tepeden ışıklandırılmış ve güneşi kırıp kırıp parçalayan. Albino, dayanamaz ki günışığına. Bir vitray olsaydı, “git” demeden giderdi albus. Dönmezdi. Armağanı olan, tahtadan oyma o maskı vermek için bile dönmezdi. Dünden kalmış bir sızıyla, umarsız ama kahırsız, hep aynı saatlerde, aynı uyanışlarla gecelerce tapınacaktı. Acımtrak sızılarla inleyecekti ruhu; düşecekti. Düşmelerin ustasıydı o. Düşerdi; sadece Efendiye (düş)erdi. Bir ıslık bırakır gibi, kolayca bıraktı ezgisini dudaklarından kulağına. Kısa, keskin ve detone. İniltili bir ilâhiydi dökülen, çünkü fazlasına yetmezdi nefesi. Olsundu; tırmalasındı kulakları. Yine de yüreği ele geçiren bir tınısı olduğunu bilirdi o. Efendi, ruhunu üfledi bedenine ve gücünü. Dedi ki; “Şimdi, gitme vaktidir. Uç, küçük yarasa! Kana bulan da gel, renklerini al da gel!” Çeken ve iten, karşıt ve aynıydılar. Korkak ve deli cesurdular. Ne gülmek kadar iyimser, ne ağlamak kadar kötümserdi yaşamları. Zıtlıkların ortasında bir yerdeydiler. Aslında, hiçbir yerdeydiler. Olmak istedikleri “hiçlik” aralarda bir yerlerde olamazdı çünkü. Bu ciddi bir başarısızlıktı. Ya Efendi yeterince anlatamamış ya da o, vasat zekâsına yenik düşmüştü bir kez daha. Birazcık akıllıydı belki. Yine de zaman, mekân ve ibadet üçlüsü hazmedemeyeceği kadar sınırsızdı. Biraz sabır, biraz ders, biraz zamandı gereksindiği. O da Efendide yoktu. Işık hızının lordundan, zaman ve sabır dilenilmezdi kural gereği. (Sevgili Efendim; aşkım, sevdiğim! Çifte evrim vurgunuyla, vampir bir albusa dönüştüğümü, anneme söyleme! O beni, anasının kuzusu sanıyor. De ki; “Renklerini ve ışığını kaybetti. Hükümsüzdür.” Yoksa hükümlü müdür?) Ölü bir vedaydı bu. Temmuz sıcağında Ankara, kar yağdırıyordu ölen ve dirilen bir bedene. Ve kadının saçları rüzgârda, yalana ve yasağa batmış bir sevdaya inat, yüzünü kâh kırbaçlayıp, kâh okşayarak dalgalanmaktaydı. Benden Efendime (Tapınma) 17.07.2008 Merzifon- Ankara Yolculuğu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © hayal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |