"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
ALIŞMAK “ -Ne yapayım ben böyleyim işte. Ne kadar bu işin olması için kendimi olumlu yönde düşünmeye sevk etsem de olmuyor işte, olmuyor.” “- Offffff! Takma kafana be Ahmetçiğim.” “-Takma kafana demesi kolay. Bekâra kadın boşamakta ne var ki…” Biraz sessizlik oluştu. Ahmet Bey çayının son demini yudumlayıp arkadaşlarının arasından bir daha görüşmek üzere vedalaşarak ayrıldı. Tenha sokaklarda, parklarda, bahçelerde güneşin batımına kadar gezdi. Güneş battıktan sonra sahile gitti. Kendi gibi yalnız olan banklardan birine denize karşı oturdu. Sırtını banka yaslayıp, bacaklarını da birbirinin üstüne koyup uzatarak, ellerini de başının arkasına alıp meltem rüzgârını rahatlatıcı etkisi ile derin derin düşünmeye başladı. Bir sonuca ulaşamıyordu. Bir karar vermeliydi fakat hangi tür karar vereceğinden emin değildi. Kafasında kırk tane tilki geziyordu ve kırkının da kuyruğu düşünce âleminden çıktı. Babasının on altıncı yaş gününde hediye ettiği fosforlu saatine bakıp: “-Oooo! Ne kadar da vakit hızlı geçmiş. Evdekiler de merak etmiştir.”diyerek hızlı adımlarla hamamın karşısındaki iki katlı cumbalı ahşap evlerinin yolunu tuttu. Bir yandan eve geç kalmışlığın telaşını yaşarken, bir yandan da içinde bulunduğu çıkmazdan nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Bir müddet sonra evine geldi. Anahtarını cebinden çıkardı. Gıcırtılı bir ses ile kapıyı yavaşça açtı. Annesi: “Oğlum neden bu kadar geç kaldın ?” -“Biraz gezdim anneciğim…” Annesi Ahmet’in üstüne fazla gitmek istemedi. Çünkü sebebini gayet iyi biliyordu. Ahmet o gece ılık bir duş aldıktan sonra yatağına yattı. Sabah olduğunda arkadaşları ile son bir defa görüşmek üzere yanlarına gitti. Konu yine Ahmetlerin bir başka ile taşınmasına gelince, Ahmet: ”Gül yüzlü, güzel huylu can dostlarım, ben bu mahalleden, denizden nasıl ayrılayım. Çocukluğum bu mahallede sizlerle ve denizle geçti. Şimdi nasıl olur da vazgeçerim tüm bunlardan? Keşke babamın tayini hiç çıkmasaydı veya burada memur olana kadar Yunus Bakkal’ın yanında, Kasap Hayri’nin yanında veya herhangi bir dükkânın yanında dükkânı olsaydı da esnaflık yapsaydı. Hiç olmazsa ölene kadar buralarda dururduk. Düşünüyorum da ya ailem taşınsın ben burada kalayım ya da onlarla gidip bu mahalleden ve sizden ayrılayım. Bilmiyorum ne yapacağım keşke buraları ve sizi bu kadar çok sevmeseydim. Bir daha bu mahalle gibi güzel bir mekân sizler gibi samimi ve candan dostlar nasıl edinirim?” Ahmet’in arkadaşı İlker ise; “Ahmet hatırlıyor musun sen bu mahalleye geldiğinde dokuz yaşındaydın. Daima geldiğin yerleri ve arkadaşlarını anlatırdın. Buralara alışamayacağını dile getirir dururdun. Oralara da alışırsın Ahmet. Buralara nasıl alıştıysan oralara da öyle alışırsın. Bu insan fıtratında vardır. Gittiği yere, girdiği ortama alışır. Bir önceki yerinin, ortamının eskisi kadar önemi kalmaz” Hayır hayır! Bu görüşe katılmıyorum İlker. O zaman çocuksu duygulardı.” -“Hayırlısı bakalım. İnşallah oralara da alışırsın…” Ahmet’in taşınma vakti gelmişti. Mahalleli Ahmetleri buruk bir şekilde yolcu etti. Ahmet gider gitmez arkadaşlarını aradı. İlk başlarda her hafta daha sonra ayda bir ve bir müddet sonra da bayramdan bayrama aramaya başladı. Ahmet kurban bayramını ikinci günü bayramını kutlamak için arkadaşı İlker’i arar. Biraz görüştükten sonra Ahmet: -“Buralar çok güzel, çok sevdim. Yeşilliği, temiz havası, pınarlardan akan buz gibi suları o kadar güzel ki inan gelsen buraya denizi ve oraları tamamen unutursun. Bir de Rıza diye bir arkadaşım var. Sizlerden iyi olmasın çok iyi bir insan” der ve memnuniyetini bildirir. İlker, Ahmet’in adına çok sevindiğini söyler. Tanıdıklara selam söylenmesini rica ederek telefonu kapatırlar. Oraların çok güzel oluşu, oraları çok sevdiği ve Rıza adındaki çok yakın arkadaşı tabii İlker’in gözünden kaçmamıştı. Kendi kendine tebessüm etti ve: “İnsanoğlu böyledir. Gittiği yere alışır. Geldiği yerin eskisi kadar önemi kalmaz. Çocuk doğduğunda ana rahmine dönmek istemez. Dünyanın güzellikleri daha hoş gelir. Dünyada iken ölümden korkar, ölmek istemez. Cennete gittiğinde ise dünyaya dönmek istemez. İşte, insanoğlu böyle.”Belki de gitmek gerektiğinde, gitmek; kalmaktan daha güzeldir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HARUN KABLAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |