..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Fantastik Roman > Tonyy Wiseman Wondredal




13 Mart 2008
Tanrı'yı Ağlatan Fahişe (2. Bölüm)  
Yalanlara Gebe Korkular ve Korkulara Gebe Doğrular...

Tonyy Wiseman Wondredal


Ne mutludur suçsuz bakire dostları unutulan dünyada dünyanın unuttuğu...


:BFAH:
“Dur, bekle seni fahişe çocuğu!” köşeyi dönüp koşmaya başladığında delikanlının duyduğu son sözler bunlar olmasına rağmen o, duyduklarına hiç aldırış etmeden delicesine koşmaya devam ediyordu. Ana caddeye yaklaşık 200 adım sonra ulaşabilirdi ulaşmasına da o kadar koşmaya dermanı var mıydı bilemiyordu? Ciğerlerinde atom bombaları infilak ederken amansız bir halsizlik de vücudunu istila ediyordu. Kaçma direnci ağzından boşalan kan ile tamamen kırılmıştı. Delikanlı birden durdu, ağzını elinin tersiyle silip acımasızca kanına bakarak “Neden korkuyorsun T-Wise” dedi, “şu sokak serserilerinden mi? Az önce o kadının adını öğrenmekle en büyük korkuyu yaşamadın mı zaten? Üstelik yarın…” delikanlı içsel konuşmasını bitiremeden o Hiroşima suratlı 2 adam yanında belirivermişlerdi. Sokak serserileri olarak tanımladığı adamları burnunun ucunda görünce içi titremişti. Hâlbuki birkaç saniye önce kanının kendisine verdiği hırsla nasıl da kendisini cesaretlendiriyordu. Şimdi ise korkudan ne yapacağını bilemiyordu. Artık her şey için çok geçti, şuan itibariyle ne kaçabilirdi ne de kendisini onlara karşı müdafaa edebilirdi. Korkak görünmektense masum görünmek kendisi için daha onurluydu.


Adamlardan sol omzunda sadistçe dövmeler olanı, delikanlının pazılarından tutarak sarsmaya başladı. Ağzına biriken kan sarsılmanın etkisiyle kaldırıma saçılmıştı. Dalından kopmaya amade olan delikanlı yere düşmek için can atsa da dövmeli adamın, pazılarından daha sıkı tuttuğunu ve ağzından saçılan tükürüklerin yanağına küfürlerle birlikte yapıştığını hissedebiliyordu.
-     Seni lanet olası zengin züppesi neden kaçıyordun ha?
“Siiii…sizzdeeen… Siiiizden kaaaçç” kelimler dilinin kıvrımlarına takılıyor bir türlü konuşamıyordu delikanlı. Derdini bir anlatabilseydi… Biraz serinkanlı olabilseydi… Ama ne mümkün… Aynı kelimelere takılıp kalıyordu. Derken adam “konuş lanet olası, konuş!” diye bağırmaya başladı ve delikanlıyı daha şiddetti sarsmaya başladı.
-     Sizden kaçmıyorum baaayyım. Orada bir kadın, bir kadın vardı. İşte o kadından kaçıyordum. Bir kadın vardı bayım, ondan işte…
Yarım yapalak ancak bunları söyleyebilmişti delikanlı. Ses tellerine korku bir bir dokunuyor, akordunu bozuyordu. Adamlar, delikanlının bu cevabından sonra birbirlerine baktılar, kolunda dövmesi olan adama nazaran daha cılız olanı sigarasını ağzından tükürürcesine yere fırlatırken “kahrolası sürtük” diye mırıldandı. İri yarı adamsa, delikanlının pazılarını sıkmaya devam ediyordu. Delikanlının bütün damarları yerinden oynarken adam cehennemsi bir kahkaha attı, irileşen dudakları onu daha korkunç bir hale sokuyordu.

-     Demek bir kadından kaçıyordun ha… Neden kaçıyordun ondan. Hem senin gibi bir süt kuzusunun bu sokakta işi ne?

-     Bilmiyorum bayım. İnan ki bilmiyorum. Yanlışlıkla kendimi o sokakta buluverdim. Kadın... Bilmiyorum…
-     Nasıl bilmezsin lanet olası? Neden kaçıyordun?
-     Benimle yatmak istedi, zorla. Kabul etmedim, bayım.

-     Seninle yatmak mı istedi? Eee sonra?

-     Sonra, o kadın vardı ya… İşte sizin sesinizi duydu. Sonra kaçmaya başladı. O sizden, ben de ondan kaçıyordum bayım. Sanırım herkes doğru kişilerden kaçıyordu, ancak kovalayanlar…


Sözlerinin bu kısmından sonrasında delikanlı, omuzlarını boynuna doğru çekerek, kafasını adamın ayakuçlarına doğru eğdi. Bakışlarını yere gizleyerek devam etti.
-Ancak kovalayanlar yanlış kişilerin peşindeydiler, bayım. Benim bir suçum yok.

Bu sözlerin ardından adam, delikanlıyı silkelemeye başlamıştı. Tam vuracakken ince yapılı olanı “hadi gidelim Henry” dedi, bırak artık çocuğu. O, cehennemden gelen adam, bakışlarında büyüyen belirsizlikle bir anda soğumaya başlamıştı. Kımıldamıyor, hiçbir tepki vermeden fütursuzca duruyordu. İnce yapılı adam, Henry’in omzuna dokunarak “ gidelim Henry, gidelim” diye tekrarladı. Ama Henry, kendisine iletilen komutu algılayamayan bir robot gibiydi, bir eli delikanlının boynunda diğeri ise yumruk halinde havada asılı öylece duruyordu. Ne delikanlıyı bırakıyor ne de ona vurmaya yelteniyordu. Zayıf adam bu kez Henry’in ellerine dokundu, yavaşça Henry’in iri kollarını aşağıya indirdi. Henry’in, o koskoca cüssesinin ancak üçte biri kadar olan şu cılız adamdan aldığı komutlarla hakaret etmesi ne tuhaftı.
Delikanlı, Henry’in ellerinden kurtulunca kendisini daha savunmasız hissetti. Çünkü az önce Henry ona vurabilirdi, onu yere düşürür ve ardından birkaç tekme atabilirdi. Ama şimdi ne olacağını bilmiyordu ve bilmediği şeyler her an daha da çoğalıyordu. O fahişeden sonra kimdi bu adamlar? Doğruydu ki kişiler sadece bilmediklerinden dolayı korkuyorlardı.
Zayıf adam sigarasını yakarken delikanlıya döndü ve isli kelimeleri ağzından geveleyerek
“O kadın bir fahişe değil, bir fahişe arıyorsan 3.caddeye git. Tamam mı?” Dedi. Delikanlı fahişe aramadığını söylemeye cesaret edemedi, ama adam da delikanlıdan bir cevap bekleme gibi bir tavır içinde olmadan sözlerine devam etti.
“ Yalanın çok acemice delikanlı. Ne var ki korku en entelektüel yalanlara gebedir. Anlaşılan sen bizden gerektiği kadar korkmadın ya da korkuna gebe olan doğruları söyledim. Yalan söylemen gerektiğinde doğru söylememeyi öğrenmelisin.”
Adamlar arkalarını dönüp kendi aralarında konuşarak yürümeye başlamışlardı. Delikanlının gözleri ve ayakları ikinci kez çivilenmişti; gidenlere ve kaldırımlara…
-     Çocuk yalan söyledi, neden ona vurmama izin vermedin, Clive. Seni sorgulamıyor yanlış anlama lütfen.

-     Endişelenme herkes anlamak istediği gibi anlar Henry. Neden onu cezalandırmadık? Henry, yalan söylediği için mi onu cezalandırmamız gerekiyordu, yoksa bizi peşinde koşturttuğu için mi? Dahası duymak istediğimiz şeyleri söylemediği için mi? Neden cezalandırmamız gerekirdi?

-     Bilmem, sence neden Clive.

-     Eğer çocuğa yalan söyledi diye vursaydık, mantığımız doğru ama tekniğimiz yanlış olurdu. Yalan söyleyenler elbette cezalandırılmalıdır. Ama bu cezanın tekniği ona vurmak değil, yalanına inanmamaktır. Eğer çocuğa bizi peşinden koşturup, boş yere yorduğu için ona vursaydık; tekniğimiz doğru olurdu ama bu kez de mantığımızda bir sıkıntı olurdu. Sana eziyet eden kişiye sen de eziyet ederek ceza vermelisin ama bunda da mantık yanlış çünkü kendisi izin vermediği sürece hiç kimseye hiç kimse eziyet edemez. Eğer çocuğa duymak istediğimiz şeyi söylemediği için vursaydık, üzgünüm dostum ama bu kez hem tekniğimiz hem de mantığımız yanlış olurdu. Herkes senin duymak istediğin şeyi söylemek zorunda değildir, yalan bile olsa.

-     En güzel ceza bencillikten, öfkeden ve intikamdan uzak olan ceza mıdır?

Henry ‘nin son sorusuna “İşte onun adı ceza değil ders olur dostum. ” diye cevap verdi Clive. “Ders olur dostum.”
Delikanlının duyduğu son sözler bunlar değildi. Gecenin sessizliği adamların sesine güç katıyor, aralarındaki mesafe artsa da delikanlı konuşmaları duyabiliyordu. Adamların gittikçe ilginçleşen konuşmalarına istinaden delikanlı onların birer CIA ajanları olabileceklerini düşündü. Sanki bir şeyler arıyorlar, bir şeylere ulaşmak istiyorlardı. İstedikleri şey acaba o kadın mıydı?
“ Eğer o kadını ele geçirmek isteselerdi, gelişen teknoloji ve sınırsız lojistikle bu işi kolaylıkla yapabilirlerdi.” Delikanlı kendi sorusunu bu şekilde cevaplayarak çürütmüştü. Adamları bir müddet daha olduğu yerden hiç kımıldamadan izledi ve dinle. Adamlar arkalarına dönüp bakmıyorlardı bile. Sanki delikanlı onlar için önemsiz birisiydi, belki de onlar da delikanlı için önemsizdiler. Ama her iki taraf içinde önemli olan bir kişi ve bir soru vardı; Kimdi o kadın?





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın fantastik roman kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tanrı'yı Ağlatan Fahişe (5. Bölüm)
Tanrı'yı Ağlatan Fahişe (4. Bölüm)
Tanrı'yı Ağlatan Fahişe (3. Bölüm)


Tonyy Wiseman Wondredal kimdir?

Felsefe

Etkilendiği Yazarlar:
yok


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Tonyy Wiseman Wondredal, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.