Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
I. Şehir ilk ışıklarını gösterdi en sonunda. ... Sufi: mevsim son muhacir kuşlarını da alıp göklerine erişilmez uzaklara gitmenin telaşı içinde. Elimde dönen tespih taneleri gibi nasıl da döne döne gidiyor zaman hazan hüznü kovalar rüzgâr hırpalar ufalar yaprak kalanlarını bu bozkırda ve çorak toprakta ömür ağacının dallarında kış soğurtur damarlarımı ayaz çatlatır kanatır ışığın seyreltemediği yaralarımı "kabuk bağlasın diye toprak basardı yaralarına toprak çoraktı toprak olmaya müsaitti her yarası toprak can olmaya" - gönlüme sığan dört bin mevsimi dört mevsime sığdıramıyorum artık sırtımın kamburundan taşan geçmiş günlerin ağırlığınca bana neden aynı hırkayı giydiriyorlar? Bu ıssız anın içinde uyandığım her sabah ayrı bir ayrılığın hasretine adanmışım gibi eski beyaz bir hırka eski bir beyaz... Kalbimi bir serabın büyüsü vurmuş serap ki hasreti seraba bağlayan kördüğüm hülyası köz gözleyen rüzgârın fısıltısında ne zaman suyu özlesem beni kendimle avutur bu hiç bitmeyen sürgit bu meşum kapkara büyü ne zaman yaklaşsam kendime bozulur aynada birden parçalanmış dağılmış oynaşır insicamın her bir gölgesi sonra ben olur yeniden bu peşime düşen yarı cansız iskeletsiz gölgeler bende kaybolur birden ıssızlaşır bu kocaman bozkır boşluğun ortasında beni kendi nefesimle boğan ufunet bu ekşimsi kekremsi bu üzerime sinen yapa yalnızlığın tadı Hangi anın içinden alınmış bir münzeviyim ben? Hangi kalabalıkların yalnızıyım? yalnız kuşatılmış ve hapsedilmiş zaman öncesi ve zaman sonrası sonsuz kere sonsuz kısa bir anda... en uç noktasına yer üstünün sürgün edilmiş kıyısında köşesinde bir nefes olsun bulunmaz bir can kuş uçmaz kervan geçmez bir yer de ki yer neresi ne kadar uzakta geldiğim yerden ne kadar olsun uzaktayım ana rahmimden kovulmuş fışkırmış sürülmüş hayatın en mutlak yalnızlığına II. Şehir ilk ışıklarını gösterdi en sonunda perçemini indirmiş arsız, yetişkin bir kadın gibi kamaştırıyordu gözlerini Sufi’nin şehrin halojen lambaları. III. Hani nerde o ikindi vakitlerinin afrodizyak insanı çıldırtan ve emiştiren süt beyazına kuzuların sabırsız bekleyişlerine benzer narkoz etkisi ve biraz mayhoş uyku sersemliği dağ havası içerilerinde şehrin. Oldurmuyor insanı toprak üstüne yamalanmış gibi duran betonsu kalıpsı hantal dökme zift ve katran karası kalıplaşmış ve başkalaştırmış toprağı soluk soluğa boğulan kendi gözeneklerinde nefes nefese bırakmıyor insanı kendi öz ten renginden, hücrelerinden ayrıksı bu şehrin griye çalan metalik örtüsü yerle göksüz gökle yersiz ilişki kurdurmuş şehre, şehirli evlere ve şehrin insanlarına.....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Polat KARAKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |