"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Bu sokağın bende bıraktığı izleri anlatmanın herhangi bir yolu yok sanırım ama demeliyim ki o kadar zamandan sonra yeniden ayaklarımın bu toprağa basması garip. Sanırım beni unuttuklarını düşündüğüm için bu zamanı daha da fazla uzattım ama işin aslı burayı sevemiyor olmama sanırım. Acımasız ve bencil erkek olarak düşünülmem mümkündür ama aslına burayı ve karımı terk ederken düşündüklerim çok farklıydı. Hala daha aynı düşünceme ve ondan uzak kalmama gerektiğine olan inancım devam ediyor ama gene de ömrümün geri kalanını bu boyuttan çok uzakta geçireceksem görmem gerekliydi yeniden. Etrafa göz gezdirdiğimde hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını söylemem gerek belki ama hayır… hiçbir şey değişmemiş. Her şey aynı, yerli yerlerinde. Burada değişikliği fazla sevmezler. Bu nedenle yıllar sonra her şeyi aynı bulma şansınız vardır. Gecenin soğuk karanlığında yürüyorum da ve işte özlediğim o beyazlığını cennetten alan karın çıkardığı ses var her yerde. Öylesine bir beyaz ki bu, gecenin ortasında bile gözlerinizi alabilen ve sizi her adımda sarsabilen. Düşününce evimin yolunu unutmamış olmamın tek sebebi değişikliklerin olmayışı sanırım. Mumlar yine her zamanki gibi salonu aydınlatıyor. Tessa’yı görmeyeli tam 10 sene oldu. Pencerelerin açık perdelerinden içeriye baktığımda karşılaştıklarımı görmeyi beklememiştim gene de. Kucağında oturduğu adamı tanımadığım emindim. Değişiklikler evlerin içerisinde olmaya başlamış sanırım. Yine de içten içe sinirlenmemek elde değil. Öylece, hiç haber bırakmadan 10 seneyi bensiz geçirmesini umursamadan terk etmenin cezası bu olsa gerek sanırım. Evliliğimin bittiğinden haberim yoktu ama muhtemelen ben gittiğimde aynı şeyi o da düşünmüştü. Gene de böyle bir sahnede insanın içini bencilce bir kıskançlık kaplıyor. İçeriye girip, o karınıza dokunan adamı lime lime etmek istiyorsunuz. Genelde bu duyguya karşı koyamıyor olmam da sanırım en kötü huyum. Ama şimdilik pencerenin önünden çekildim. Gölgelerin içinde kaybolmak, gölgenizi deşifre etmekten çok daha iyidir. Ama her şeyden önce ziyaret etmem bir kişi daha vardı. Bu muhteşem bahçenin ortasındaki tahta yapısıyla inşaa edilmiş inanılmaz evde yaşayan insan annem. İşte görme önceliğimin sahibi kadında o tabii. Güzelliğinin hiçbir kadın tarafından erişilebilir olamadığını düşünmüşümdür hep. Kömür siyahı saçlarının kıvırcıklığının, koyu yeşil gözlerinin o baş döndürücü bakışlarının asla taklit edilebilir olduğunu düşünmemişimdir. İçeri girdiğimde bahçenin karla kaplı kokusunu içime çekmek çocukluğumda da var olan bir alışkanlıktı. Kapıyı vurdum ve o karın serin kokusu içinde beklemekten zevk aldım. Annem kapıyı açtığında gözlerindeki heyecan ve şaşkınlıkta aynı derece de eşsizdi. Hiçbir şey söylemeden sarıldı ve gözlerini kısıp bana baktı. İşte zaten sanırım her şey de buradan itibaren başladı. Annem gözlerini kıstı ve hayatımın ikinci bölümünü başlattı. “Yakışıklı oğlum 10 senedir kayıp olmanın mantıklı bir sebebini söylersin umarım bana.” “Şu başa bela iblislerin kontrol edilemez hallerinin düzene alınması gerekiyordu diyeyim sen anla. Ama 10 sene geçtiğini henüz anlayabildim ne yazikki. Orda bunca zaman geçmemişti.” “Tessa’nın yeni bir sevgilisi bile oldu. Öylesine zaman geçti ki!” “Fark ettim. Bu konuda ne yazık ki yapmam gerekenlerin olduğunu düşünüyorum.” “İstediğini yap ama Tessa hamile. En azından bu belki fikrini değiştirir.” “Bana çocuk istemediğini söylemişti.” “O sadece cehenneme yeni bir varis istemiyordu.” O an aynada kendi bakışlarımdaki öfkeden ben bile ürkmüştüm aslında. Onca zaman ısrarımdan sonra… üstelik benim parmağımdaki bu yüzük hala daha dururken, o adamın ona yaklaşmasının imkansız olduğunu anlaşılan benim göstermem gerekecek. Cehennemin sıcak öfkesine asla ayak uydurmayacağım dediğim onca zamandan sonra sanırım bunun o kadar da iyi bir fikir olduğunu düşünmemeye başlamıştım. Öfkemi kontrol etmeye çabalamak ya da işe yaramaz bir yeri yok etmelerini engellemek için iblisleri düzene almak için harcadığım onca zaman… hepsinin gereksiz birer çaba olduğunu görmek garip ve sinir bozucuydu. Annemin benden çok cehennem tahtını hak ettiğine inandım aslında. Ve sanırım benden çok daha fazlasını hak ediyor bu alevlerin sundukları içinden. İşte dedim ya hayatımın geri kalan kısmı annemin gözlerini o her şeyi bir çırpıda anlatan bir şekilde kısması ardında başladı. Yani cehennem tahtının bana vaat ettiği o gücün tamamını kabul ederek başlattım ikinci yarımı. Aynanın karşısında dururken ayaklarımın etrafındaki karların bile hızla suya dönüşmesiyle annemin de bunu fark etmemiş olması imkansızdı. Gülümsediğini gördüm sadece… cehennemin krallığını artık tamamen kabul eden oğluna bakıyordu, gözlerinde anlayamadığım onlarca planla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Zümrüt Tanrıöven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |