..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Sinema ve Televizyon > Barış Saydam




18 Ocak 2008
Kader  
Eros'un okları bu kez hedefi ıskalıyor…

Barış Saydam


Aşkın ve tutkunun kan kırmızı akarak, insanları kesip geçtiği ve yürekleri dağladığı Kader, varolmanın dayanılmaz hafifliğini beyazperdede en etkileyici biçimde sunarken, insanoğlunun da en yaman duygularını dillendirmekten geri durmuyor.


:BGCB:
C Blok ile başlayan, Masumiyet ile tavan yapan daha sonrasında ise inişli çıkışlı bir grafik çizen Zeki Demirkubuz sineması, Kader ile en parlak örneklerinden birine imza atıyor. Varoluşçuluktan ve nihilizmden etkilenen, insanların içindeki kötü yanı, insan doğasının kötülüğe olan yatkınlığını işlemeye çalışan ve bu temaları büyük şehirlerin arka sokaklarındaki insan manzaralarıyla birlikte ekrana taşıyan Demirkubuz, Kader’de de yine klasik temalarından ve sinemasal üslubundan yararlanıyor. Yönetmen, Kader ile Masumiyet’te Haluk Bilginer’in canlandırdığı Bekir ve Derya Alabora’nın oynadığı Uğur karakterlerinin geçmişlerini anlatıyor. İkilinin geçmişleri ise, Masumiyet’teki hallerinden bile daha ağır ve daha iç burkan bir görünümde beyazperdede sunuluyor.

Bu filmle birlikte Masumiyet’te delirme noktasına gelmiş karakterlerin, niçin o hale düştüğünü daha iyi kavrayabildiğimiz gibi daha da içimiz cız ediyor. Hele bir de Masumiyet’te Bekir’in sonunu düşündüğümüzde, işte o an filmin finalinde Bekir’in Uğur’a söylediklerinin ciddiyetini anlıyoruz. Ve bu gerçek filmin etkisini kat kat arttırıyor. Kader, etkileyici hikayesinin yanı sıra, finali itibariyle seyirciye son ve nihai öldürücü darbeyi de indiriyor.

Filmin konusunu daha önce bir yerlerde okuduysanız bilirsiniz, “Bekir Uğur’a aşıktır. Uğur, Zagor’u sevmektedir. Zagor ise suç işlemeyi…” şeklinde bir girizgahı vardır. Bu cümle aslında filmin derdini anlatmak için yeterlidir. Bekir’in Uğur’a aşkı, yıldırım aşkıdır. Bekir, ilk görüşte Uğur’a tutulmuştur. Ondan başkasını ne gözü görür, ne kulağı duyar. Bekir’in hayatı varsa yoksa Uğur olmuştur artık. Uğur ise hapisteki serseri ve psikopat sevgilisi Zagor’a delicesine aşıktır. Onun için bütün hayatını feda etmeye hazırdır. Ama bir yandan, peşinden gelen Bekir’e ılımlı davranmaktan da kendini alıkoyamaz. İşte filmin temelinde yatan platonik ve yitik aşkların ve aşıkların çizelgesi böyledir. Masumiyet’te olduğu gibi Kader’in de köklerinde insanların aşka ve tutkuya söz geçirememesi yatar. Ne zor bir şeydir, sevdiğinin seni sevmemesi… Kader’in de özünde, birbirini sıyırıp geçen Eros’un oklarının insanlarda açtığı derin yaralar vardır. Zeki Demirkubuz, izleyicisini bir kez daha insani duyguların en hassasından yakalayıverir.

Delicesine tutkuların, gözü kara aşkların ve aşkları uğruna ölümü göze alan insanların hikayesidir, Kader. İnsanlar tutkularından kaynaklanan zaafları yüzünden platonik aşklarının çevrelerine ördüğü duvarlara çarparak bir bir kırılırken, diğer yanda yakınlarını da bu çaresiz kuyuya bir bir çekerler. Bekir’in eşi ve çocuğu, Uğur’un annesi ve kardeşi… Hep bu yitik aşkın kurbanlarıdır. Bunca kurbana rağmen hiçbiri de aşklarından vazgeçmez, vazgeçemez. Onların delicesine inatları karşısında gün ve gün tükenen bedenleri de, bir süre sonra tokat olur, çarpmaya başlar yüzümüze. Önce, ekranda Uğur yitip gitmeye başlar. Zagor için şehir şehir dolaşarak fahişelik bile yapmayı göze alır. Ardından Bekir’i de sürükler. Bekir’de Uğur için şehir şehir dolaşarak çile çekmeye razıdır. İşin ilginç yanı, hiçbiri de niçin sevdiklerini ve niçin bunları göze aldıklarını da açıklayamaz. Takiplerinden birinde Bekir yine Uğur’u bir izbe otel köşesinde bulur ve kapısına dayanır. Sadece iki kelime söyleyip gideceğini haykırır. Güç bela Uğur’u ikna eder. Uğur dikilir karşısında, sorar; ‘Ne lan, ne istiyorsun, söyle lan söyle’ Bekir ise söyleyecek söz bulamaz. Bir zaman sonra, ağzında iki kelime gevelemeye başlar, ‘Sen… Sensiz yapamıyorum işte!’ Filmin en kilit sahnelerinden olan bu sahne, aynı zamanda karakterlerin ruh hallerini de gözler önüne sermektedir. Onların aşkları içten gelir. Nedensizdir, öncülsüzdür, sonrası yoktur. Zaman ve mekan kavramından arınmıştır. En saf haliyle tutkusaldır ve uğrunda her şeyi yaptırır. Böylesi bir çıkmaz içindeki bireyler ne kadar dayanmaya çalışsalar da, iradelerini zorlasalar da gerçeklerden kaçış yoktur. Kader işte! Kaderleri böyledir, sevdikleri uğruna sevdaları uğruna yok olup gitmek varsa kaderde, varsın öyle olsun. Aşkları uğruna verdikleri savaşlardan yenik çıkacaklarını bilseler de, bu yüzden gözü kapalı atlarlar sevginin ve kayboluşun çarpışma alanına. Onlar çarpışıp ölmeye hazırdır, kabulleniş ise çok sonra gerçekleşir.

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu

ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin...
(Ben Sana Mecburum-Attila İlhan)


Kabulleniş aşamasını Masumiyet’te izleriz. Bekir ve Uğur artık birbirlerini kabullenmiştir. Kader, bu kabullenişe kadar ki zaman dilimini gösterir. Bekir ve Uğur’un paranoyaya varan ilişkilerinin kökenine iner. İmkanları dahilinde yapabileceği her şeyi yapmış, buna rağmen başarılı olamamış ve artık imkansızı arayan, bu arayışlarının da sonuçlarını bildiği halde bunlara katlanma cesaretini gösteren çaresiz bireylerin hayatlarını anlatır. Kader, bu yüzden izlemesi zor bir filmdir. Keder ve hüzün her saniye artarak devam eder. Karakterler yitip gittikçe daha da çok bağlanır sevdiklerine. Toplumdan uzaklaşarak, zaman ve mekandan soyutlanarak sevdaları uğruna yaşamaya başlarlar. Karakterler kendilerine ve sevdiklerine zarar verirken, izleyicinin de olan biteni çaresiz gözler içinde izlemekten başka şansı yoktur. Onlar birbirlerine çarparak yok oldukça, biz de insanın kendine söz geçiremediği yanlarını, onun akıl dışılığını düşünmeye başlarız. Birçoklarına göre filmdeki karakterlerin birbirlerine bu kadar tutku dolu bir aşk beslemesi akıl dışı olarak görülse de, Zeki Demirkubuz’un dediği gibi, tutkunun insanı insan yapan en büyük öz olduğunu unutmamak gerekir. Ancak bu düzlemde filme yaklaşırsak, üç karakterin yaşadığı olayları daha iyi yorumlayabiliriz. Karakterlerin yaşamlarını şekillendiren tek nokta tutkularıdır. Bu tutkularına karşı koyamadıkları için her şeyi kaderlerine bırakmışlardır.

Kader’in hikayesinin can alıcı noktalarını belirttikten sonra Zeki Demirkubuz’un filmdeki anlatım yapısına da biraz değinmekte fayda var. Kader, Demirkubuz’un en sessiz ve en derin filmlerinden biri. Kader ile diyalogların azaldığını ve çerçevelerin netleştiğini görmek mümkün. Bu sadeleşmenin Üçüncü Sayfa’dan sonra artarak devam ettiğini düşündüğümüzde, Kader’in de en sade filmi olması bu gidişatın doğal bir sonucu. Demirkubuz, insanın varoluşsal sorunlarından yola çıkarak anlattığı hikayelerini toplumsal olandan ayırdığı için biçimini de gittikçe sadeleştirerek, insani yanları daha da ön plana alıyor. Bununla birlikte yönetmen, bazı karelerde karakterlerinin ruh hallerini dışa vuran kadrajlardan da yararlanmış. Özellikle Bekir’in, sahilde iki bayrağın gölgesi arasında bir açan bir kararan silüeti onun içinde bulunduğu durumu çok yerinde tasvir ediyor. Buna benzer çeşitli karelerle filmini destekleyen Demirkubuz, filmde bir sahnede de Masumiyet’i izleyicilerine hatırlatmaktan geri kalmıyor. Otelin salonunda televizyona boş boş bakan kalabalığın izlediği film, görüntülerini görmeksek de diyaloglarından anladığımız üzere Bekir ile Uğur’un kırklı yaşlarının anlatıldığı Masumiyet filmi. Filmde kimi sekanslar arasında yapılan karartmalar yine bir film izlediğimiz gerçeğini vurguladığı gibi, Demirkubuz sinemasında sıkça rastladığımız özelliklerinden biri. Masumiyet filminde böyle bir yöntem olmamasına rağmen, hatırlarsak o filmde de, Güven Kıraç’ın canlandırdığı Yusuf karakteri, televizyonda Yeşilçam filmi izleyen otelciye dönerek ‘bu film abi, film’ diyerek, izlediğimizin bir film olduğu gerçeğini seyircilere hatırlatıyordu. Kader’in finalinde kendiliğinden açılan kapı ise, Demirkubuz sinemasının artık bilinen alamet-i farikalarından. Bütün özellikleriyle Kader’i ele aldığımızda, Kader’in Zeki Demirkubuz sinemasının en olgun örneği olduğunu söylemek yanlış olmaz. Aynı zamanda hem hikayesi hem de anlatımıyla en ağır ve en sert Demirkubuz filmi. Özellikle filmde yoğun olarak kullanılan argo ile Türk sinemasının bile en sert filmlerinden biri olmaya aday.

Filmde bıçaklanan ve bileğini kesen karakterler gibi Kader de izleyiciyi kesip geçen bir bıçak etkisi bırakıyor. Masumiyet’i izlediyseniz zaten bu etkinin birazını biliyorsunuz demektir. Kader’de ise bu etkinin daha çarpıcı olanına hazırlıklı olmalısınız. Aşkın ve tutkunun kan kırmızı akarak, insanları kesip geçtiği ve yürekleri dağladığı Kader, varolmanın dayanılmaz hafifliğini beyazperdede en etkileyici biçimde sunarken, insanoğlunun da en yaman duygularını dillendirmekten geri durmuyor. Melodramdan besleniyor ama melodram klişelerini yıkıp geçiyor, insandan bahsediyor ama insanı delip geçiyor, aşk ve tutkudan yana meylediyor ama aşıkları paramparça ederek geçip gidiyor…

Hep denedin.
Hep yenildin.
Olsun.
Gene dene.
Gene yenil.
Daha iyi yenil.
(S.Becket / Masumiyet’in finalinden)


.Eleştiriler & Yorumlar

:: yazmak
Gönderen: osman tatlı / , Türkiye
17 Ocak 2010
mrb, sinema üzerine şuan bir site çalışmamız mevcuttur. sinema sitemizde film eleştirisi yapacak köşe yazarı arkadaşlar arıyoruz. düzenli ve istikrarlı bir film eleştirisi yapacağınızı düşünüyorsanız katılımlarınızı bekliyoruz. sitemizde sadece sinema eleştirine özgün yazılar yer alacaktır. güncel bilgi ve haberler yer almayacaktır. sadece sinema üzerine makaleler, araştırmalar ve eleştiri olacaktır. iletişim: msn : suskunsinemayazilari@hotmail.com

:: Kalp kalbe karşı
Gönderen: reyan yuksel / İstanbul/Türkiye
1 Mart 2008
Filmi yoğun bir şekilde bir dostum tavsiye ettiği için izlemiştim. İzler izlemez de etkisinde kaldığım için hemen yazdım. http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=66720 Burada yayınlamam ise sonra oldu ve bir de baktım ki aynı filmi siz de eleştirmişsiniz, çok da güzel saptamalarda bulunmuşsunuz. Gözünüze ve kaleminize sağlık. reyan yüksel reyanyuksel@gmail.com




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aaah Belinda! [İnceleme]
V For Vendetta [İnceleme]
Jean Vigo ve Filmleri [İnceleme]
1984 (Nineteen Eighty - Four) [İnceleme]
Leos Carax ve Sineması [İnceleme]
Yumurta [İnceleme]
İklimler [İnceleme]
Babel [İnceleme]


Barış Saydam kimdir?

Sinema ve edebiyat olmadan yaşayamayan, sürekli okuyan, izleyen ve dinleyen, özümsediklerini de yazıya dökmeye çalışan insan.

Etkilendiği Yazarlar:
Nietzsche, Sartre, Dostoyevski, Kafka, Martin Esslin, Orhan Veli vb.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Barış Saydam, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.