..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Rıfat Gürsoy




25 Aralık 2007
Aklımı Kaybettim,hükümsüzdür  
Rıfat Gürsoy
Hep merak ederdim.Neydi derdi? Neden bu hale gelmişti. Sokakta sıra dışı bir görünümü, farklı bir yürüyüşü vardı.


:BBFB:



Hep merak ederdim.Neydi derdi? Neden bu hale gelmişti. Sokakta sıra dışı bir görünümü, farklı bir yürüyüşü vardı.Sık görmememe karşın, her defasında ilgimi çeker,üstü başı temiz, pantolonunun boyu yerden en az bir karış daha yukarda olurdu:Giydiklerine ilgimi çeker, bana her defasında üzerinde aynı şeyler varmış gibi gelir, ama bundan bir türlü emin olamazdım. İri yarı, sevimli bir adamdı. Nedense, o koca cüsseli adam bana hep çocukmuş hissi verirdi.Öyle. Sebebini bilmiyorum ama her gördüğümde aynı duyguyu yaşar, neden böyle düşündüğümü bir türlü bulamazdım.O gün yine her zaman ki gibi elinde çiçeği, yüzünde kirli sakalıyla ve yanağında kocaman gülüşüyle gördüm onu. Bana bu biçimi hiç değişmiyormuş hep öyle kalıyor gibi geldi
Ben bunları düşünürken başka bir arkadaşım günaydın dedi.Ayak üstü el sıkıştık. Birlikte baktık gidenin arkasından.Sonra arkadaşım bana dönüp,zararsız birisi, sevdiği bir kız varmış yıllar önce ama alamamış, işte o zamandan beri elinde hep bir çiçek dolaşıp durur buralarda dedi. Başkalarına kalırsa annesini kaybettikten sonra gelmişti bu hale,yada karısı terk edince. Oysa ben hep onu sevdiği kıza kavuşamayan bir mecnun gibi görür, kafamda o rolü biçerdim kendisine. Arkadaşıma bir şey söylemedim.Gitmemiş olsa biraz konuşabilmek isterdim bu gariban adamla, oysa onun öyle bir derdi olmadığı çok açıktı. Meydandaki çağ ocağının önünde bulunan taburelerden birisini çekip oturdum.İlden gelecek arkadaşımı beklemeye başladım.Garson elinde üç çay ile yanımdan geçti.Dönüşünde ona seslenip bana da bir çay getirmesini söyledim. Arkamda belli belirsiz bir mırıldanma ya da homurtu şeklinde bir ses duydum. Dönüp baktığımda onu gördüm.
Hasır tabureye oturmuştu. Elinde uzun saplı, doğada bulunanlara göre daha büyücek bir papatya tutuyordu.Göz göze geldik.Bir şey söyleyecekmiş gibi bana yöneldi, sonra bundan vazgeçti yada bana öyle geldi. Çayım gelmişti.Ona dönüp çay içmek isteyip istemediğini sordum.Başıyla evet işareti yapınca bana gelmiş olan çayı kendisine uzatıp, garsona bir çay daha getirmesini söyledim. Adımı sordu, söyledim.Bir kaç defa kendi kendine tekrar etti. Şekeri bardağının içine atıp çayını karıştırdı. Kaşık sesi ninni gibi geliyor, çayını muazzam bir sakinlikte ağır ağır karıştırıyordu. Belli ki tadına varmak istiyor, keyfini çıkarıyor diye düşündüm.Gelen çayın şekerlerini koyup onu taklit edercesine yavaş yavaş karıştırdım, kaşığın bardaktaki tınısını dinledim,gerçekten de bu ses çok hoştu. Çay içmeye ne zaman başladım hatırlayamıyorum ama kaşığın bardağın her kenarından bu kadar güzel bir ses çıkarabileceğini o anda öğrenmiştim. Bir şeyler mırıldandı. Anlamadığımı belirten bir mimik hareketi yaptım, gülümsedi. Şey diyorum dedi, sustu. Birkaç dakika zaman geçti mi bilmiyorum yeniden başladı söze. Zenginler dedi, onlar daha başka bir şekilde vergi ödemeliler,bizim ödediklerimizden daha farklı bir biçim ve oranda olmalı bu dedi. Çok şaşırmıştım.Ben kendisiyle sanki daha başka bir konuda konuşmayı umduğumdan biraz canım sıkılır gibi oldu.
Nasıl olacak bu? Zaten ödüyorlardır dedim.
Ödedikleri başka, kazançlarının vergisini ödüyorlar ve yeniden daha çok kazanıyorlar,oysa biz kazanmadıklarımızın da vergisini ödüyoruz dedi. Gülümsedim, konuşacaklarını bitirmesini bekledim, onunla daha başka şeyleri konuşmak istemiyordum. Aslında lafı getirebilirsem o kızı sormak istiyordum.Yıllar önce çok sevdiği o kızı. Sonra elindeki çiçeğe getirdim sözü. Kime aldın onu dedim. Hiç dedi belki de sana deyip çiçeği bana uzattı.Ama sen belki başka birisine götürüyorsundur istersen bana verme dedim.Ben yine bulurum sen al bunu, çiçek güzeldir deyip avuçlarıma bıraktı özenle tuttuğu papatyayı.Sonra yeniden sordu adımı.yeniden söyledim.Sen vergi ödüyor musun dedi. Evet ödüyorum dedim.Çok mu paran var dedi.Hayır diye yanıtladım onu.O zaman sen az vergi öde, onlar çok ödemeli dedi. Neden böyle düşünüyorsun diye sordum. Senin gibiler hep az ödemeli, bak çok paranda yokmuş dedi. Peki öyle yaparım dedim.Ama onlar çok ödesinler dedi.Saatime baktım arkadaşımda neredeyse gelirdi. Çay boşlarını almaya gelen garsona para vermek üzere elimi cebime sokmam gerekince papatyayı koyacak yer bulamadım.Bir an yere koyacaktım ki hemen elini uzatıp aldı çiçeği ve bir çay daha söylersen anlatırım dedi. Dialog ilginç bir hal alıyordu sanki. Olur dedim. Bir sürü insanın mecnun gözüyle gördüğü bu bebek yapılı sakin insanın hikayesine duyduğum merak kamçılanmıştı beni.İki çay daha dedim.Çaylarımız geldiğinde bu seferde onun çiçeği koyacak yeri yoktu. Ben elimi uzatıyordum ki boşta duran tabureyi çekip papatyayı üzerine koydu.Giderken unutma al dedi.Onlar daha çok ödemeli.Çünkü daha zenginler ve daha çok malları var. Onların korunması gözetlenmesi için daha fazla çaba gerekir,bunun bedelini ödemeliler dedi. Bir süre söyleyip söylememeyi düşünüp yine de ağzımdan kaçırdım sözü. Bu söylediğin çifte standart olur, bak Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır.Devlet vergileri koyarken vatandaşları arasında bir ayrım yapmamalı eşitlik ilkesini gözetmek zorundadır dedim.Ama onlar askere gitmediler ve bedel ödediler,oysa ben gittim ve sınır boylarında iki yıl askerlik yaptım.Biz onlarla eşit değiliz, hem vatanı, hem onların mallarını korudum dedi.Ama sen aynı zamanda kendi malını da korudun dedim.Benim bir şeyim yok ki oysa onların var, ben onların mallarını korudum,istesem bana bunun karşılığını vermezler,oysa devlet alabilir dedi.Bende katılıyorum bu söylediğine ama onların daha başka şekilde vergilendirilmesine katılmıyorum.Kazandıkları kadarını ödesinler dedim. Asıl adaletsizlik o zaman olur. Onların arabaları, fındık bahçeleri, apartmanları ve çok sayıda kiralık daireleri var.Bunlar yurdun ve malın muhafazası için bir gün bile askere gitmemişler,en iyi okullarda okumuşlar,en güzellerini yiyip içmişler, hudut boylarında ben korudum bu vatanı, ya da benim gibiler dedi.Şaşkınlığım giderek artıyordu.
Aynı şeyi Çanakkale’de de yaptı büyüklerimiz.Halbuki o zamanlar tek amaç vardı.Kimse kimseden çok daha zengin değildi.Neredeyse herkes birbiriyle eşitlenmiş,zengini de fakiri de yiyeceğinin yarısını, ihtiyaç duyuldukça diğer yarısını askerlerinin ve devletinin ihtiyacı için veriyorlardı, şimdi öylemi dedi.Hiç sesimi çıkarmadım, bu konuştukları beni lise yıllarıma götürdü. Aslında o zamanlar bizlerde okul kantinlerinde ve dernek lokallerinde konuşurduk onun söylediklerini. Sonradan bu konuştuklarımızın adına sermaye düşmanlığı dendi, bizde öyle olduğuna kanaat getirmiş olmalıyız ki konuşmaz olmuştuk hiç birisini. Gözlerine baktım buğulanmıştı, bu halinden çok etkilenmiştim.Yaşamımda bu kadar ani ve beklenmedik bir sohbetle hiç karşılaşmamıştım.
Oysa hudutları sağlama almadan buradaki kendilerince yaptıkları koruma onları emniyete almazdı, gördüğün gibi benim kaybedecek çok şeyim yok ama onların hep var dedi. Peki kimler, bu söylediklerin diye sordum.Kafasını kaldırdı ve birilerinin duymasından korkarcasına kulağıma fısıldadı. İşte onlar dedi.Daha fazla uzatmanın elbet bir gereği yoktu.Arkadaşım telefonumu çaldırıyordu.Telefona baktım,neredesin diye sordu.yerimi bildirdim. O gelinceye kadar hiç konuşmadık birbirimizle.Eli taburenin üstünde duran papatyaya gitti. Taç yapraklarını tek tek kopartıyor, her yaprağı koparışında dudakları kıpırdıyor, sanki beni hiç görmüyordu. Kendisini tanımasam bu bebek yüzlü ellisine merdiven dayamış iri yarı adamın bir gizli ajan, ya da illegal bir örgüt mensubu olduğunu düşünürdüm.
Doğru söylüyordu. Canımızı, namusumuzu, malımızı, topraklarımızı hiçbirini emniyete alamazdık bu gibi insanlar olmasa. Kaybedecek çok şeyi olanlar bedelini ödemelidir diye geçirdim içimden.
Herkesin deli,mecnun gözüyle baktığı bu adam, yıllar öncesinden kendi içinde kaybolup gitmiş bu insan, söylediklerinde ne kadar da haklıydı.
Arkadaşım geldi, kalkarken kendisine elimi uzattım,oralı bile olmadı,çabucak taburenin üzerine koymuş olduğu taç yaprakları yolunmuş papatyayı alıp yeniden uzattı bana. Göz göze gelince belli belirsiz gülümsediğini gördüm.Bende kendisine karşılık verip son iki çayın parasını bıraktım boş bardağın tablasına. Acaba elinde bazen gül, bazen başka bir çiçek taşıyan, ama istisnasız her gün taşıyan bu adamdan daha kaç kişi dolanıyordur bu sokaklarda. Sayıları çok fazla olmamalı diye geçirdim içimden.O deliyse o zaman hiç birimiz tam akılda değildik,yada hiç kimse olması gerektiği yerde durmuyordu.
Rıfat Gürsoy




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gecelerimiz Ninnilerde Uykulu [Şiir]
Yalnızlığım Özgürlüktür [Şiir]
Cesika"ya Gitmeli [Şiir]
Deniz Sevdası [Şiir]
Sıkıntı [Şiir]
Doğdu Bebek [Şiir]
Saklanmak İstiyorum [Şiir]
Himalaya"larda Deniz [Şiir]
İki El [Şiir]
Çiçek Açtırdık İncir Ağacına [Şiir]


Rıfat Gürsoy kimdir?

1965 Giresun doğumlu. Mimar,evli ve üç cocuklu

Etkilendiği Yazarlar:
şiir dinletileri,şair sohbetleri


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Rıfat Gürsoy, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.