Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
İlk başlarken kendim için, diyordum, yeniden yazmanın, başlamanın mutluluğu yeterli, bu huzuru, bu ince köprüyü kurmak hayatıma bir anlam katacak, başarmanın yüceltilme duygusu bana yeterli diyordum… Her zaman kanaatkar bir insan olmama rağmen yazmakta bunu başaramadım sanırım… Başladım, devam ettikçe duygular başka yönlere kaydı sanki… Yazdıkça yenileniyor, her konuda, her cümlede yazacak bir yön keşfetmeye çalışıyor buluyorsunuz kendinizi… Hele de bir konuya, düşünceye odaklandıysan bir hayalet gibi beyninde kurtlar dolana dolana sarıyor sayfalarını, günlerini, düşüncelerini, beynini kemirir oluyor yazacakların, ister istemez… Nasıl yazsam, ne yazsam, çok güzel olmalı, çok okunmalı, beğenilmeli, beğenildikçe büyümeliyim düşüncesi, yazdıkça büyümenin hırsı ve arzusu kelimelerinin arasında hapsediyor yazılarını… Kendim için_leri aşan, özgürce yazmayı sınırlayan bir şey bu… Belki de ben yazmaya başlayınca dünya sallanacak, yazılarımla bir depremi yaşatacağım duygusu ve bencilce düşünceleri kapladı mütevazi düşüncelerimi… Halbuki ne yer sallanıyor, ne de gökte bir kıpırdanma var… Bu, insana has bir duygu da olsa, herkesin başına gelebilir, her insan ister bunu, deseniz de bu konumdan memnun olmadığımı söylemeliyim… Çünkü yazmak öyle bir şey ki, olağan, sıradanlığı yaşatan bir eylem olmalı, bir akıntıya atmalısın kendini, ama kurtarılmayı beklememelisin. Yazdıkça kendini yenileyen ve akıntıdan kendi çırpınışlarınla bir dala tutanabileceğin bir sel bu… Her yağmurda yıkanan, arınan bir saflık duygusu olmalı… Yoksa sahteciliği kelimelerin arasından kurtaramazsın… Yazmak bencilliği sevmiyor çünkü, hapsi sevmiyor, dünyada en çok özgürlüğü seven olgu bu yazma eylemi… Kelimelerin hapsi müebbet bir susuşa, arada bir de görüşe çıksan da, güneşe uzaktan bakmaya itiyor gitgide. Ne yazarsan yaz, istediğini aktaramıyorsun elinde olmadan, doğallığı kaybediyorsun çünkü… Saflığını kaybettikten sonra da yazdıklarının bir anlam taşıması mümkün değil… Tıpkı yaşamdan saydığın her an gibi, gerçekten hissetmedikçe yaşamış sayılmazsın çünkü… Yazmanın tutkusu ise ne aşka benziyor, ne evliliğe, ne sadakate, ne de kendine ihanete… Nasıl etmeli, ne yapmalı da bu hapsi özgürlüğe çevirmeli bilmiyorum ama, bunu da aşabileceğimden eminim… Hangi geçilmez köprüleri geçmedim ben, hangi ferkul’ u yenmedim ki… Bunu da başarabilirim, eminim… Bir çok ferkul var yüreğimde ve beynimde hapsolmuş, sokağa çıkmamış, gün yüzü görmemiş. Neresinden başlasam dikkat ediyorum, hep aynı noktaya odaklanıyor sonu… Yaşam, umut… Bu konuda bir eksiğim mi , fakirliğim mi var kendimden bile sakladığım, bilmeyerek her yazıda önüme çıkan bir sürpriz gibi, beni de şaşırtan bu iki kelime bazen kendime bile yalan mı söylüyorum düşüncesini doğruyor… Öyle bir fukuralık ki bu, zenginlik içine gizlenmiş gizli bir fakirlik kelimelerin arasından çıkıveriyor birden bire önüme, ağzımdan kaçıvermiş de söyleyivermişi ’i yaşatan… Öyle bir şey ki, değişmeyi ve değiştirmeyi özleme dönüştürüyor cümlelerim…Belki yaşımla alakalı, nasıl gençlikte bir deli_kan taşıyorsak, kırklı yaşlarda da sönmeye yüz tutmuş bir alevi canlandırma telaşı , hevesidir, kim bilir?.. Yazmaktan ve yaşamaktan yana ne varsa bildiğim, bilmediğim, sayfalarımla, tek parmak klavyemle paylaşmak, kelimelerin akıntısıyla birlikte belki kendini aramak her cümlenin noktasında aynanın karşısında görmek kendini belki de, gerçek yazmak bu... Kalemden çok, yazının rengi önemli sanırım … Belki de yazmak bu, keşfedemediğin her şeyi, gizlenmiş bir gerçek kimliği gözler önüne özgürce serebilmek, yüzünü makyajsız haliyle harflerin arasından çıkartabilmek olgusu… Gerçek yazarlık nedir, ne değildir, bilmiyorum ama, yaşamadan bile, yaşamışçasına yazdığın her konudan önce kendini yenilemek, yeniden başlayabilmek, sıfırdan başlamış, başarmış bir insanın gururunu hissettirmek, yenidenliği en baştan yaşamak, yaşadıkça ortaya koyuvereceğin bir benlik galiba… Her yazıda karşına çıkansa, içindeki gerçek kimliğin… Saklayamayacağın, saklanamayacağın tek yer kendinden kattığın her cümle çünkü… Yazdıkça, yaşamak, okundukça, yaşatılmak duygusu her şeye değer aslında… İrdelemeden, düşünmeden atılacağın, korkmadan, gözünü kapatmadan atlayacağın bu sel, nereye götürürse götürsün seni, istiyorsun… İstekler ve umutlar bitmeden, ne yazabilsen yaz, gerisi gelecektir… Belki de yaşamdan beklediğin her şey, burada, bu kelimeler arasındadır, kimbilir?... ferkul 05 ekim 2007
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ferkul, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |