Hiç hoşlanmadığı, o sarı saçlı, balıketli, çukur gözlü kadın gelmişti akşamüstü. Güzel bir kadın değildi. Onu etkileyici yapan sadece sarı saçlarıydı işte. Dümdüz, sapsarı. Üstelik boya. Kendisinin ondan ne eksiği vardı? Hatta fazlası vardı. İnsanlar neden ona ilgi gösteriyordu peki? En sinir olduğu şeylerden birisi de bu kadının kendine güveniydi. Kimdi ki o? Kimdi yani? Neyini seviyorlardı bu kadının. Sarıya boyalı saçlar beyaz yüzünü daha da solgun gösteriyordu, vücudu düzgün değildi, kiloluydu, herkes yüzünün çok güzel olduğunu söylüyordu ama öyle değildi. Basbayağı çirkin bir kadındı işte. Kalıbını basardı ki; saçlarını siyaha boyasa bu kadının yüzüne kimse bakmaz ama kahretsin ki boyatmıyordu işte! Kendisi de farkındaydı bu ilginin saçlarına olduğunun. Hem herkese güler yüzlü ve sıcak davranan kadın neden ona mesafeli idi? Besbelli kıskanıyordu işte sarışın kadın onu. İçeri girdi. Abartılı abartılı güldü, ne de olsa kendisi sıcakkanlı bir insandı ve bunu belli etmeliydi. Çukur gözlü sarışın kadın ona baktı, sadece baktı. Gözlerinde hiçbir duygu ifadesi yoktu. Bu kadının olur olmaz gülünmesinden hiç hoşlanmadığını biliyordu ancak bu hoşnutsuzluğu gösteren en küçük bir belirti yoktu o bakışta, gözlerinin içi girdap girdaptı. Yüzünde de vitrin mankeni gibi bir ifadesizlik. Sanki çok yakışırmış gibi askılı, diz üstü gri bir elbise giymişti sarışın kadın. Kendisi giyse bundan on kat daha etkileyici olurdu ama kadın dünyanın en alımlı ve ulaşılmaz kadını gibi durmayı ne yazık ki beceriyordu. Pis ucube. Hiç çekinmeden, normalde duruşuna, tavrına yakışmayacak şekilde, boşalan çay fincanlarını doldurup doldurup insanlara servis bile etse yine de herkes ona bir lady görmüş gibi bakıyordu. Asıl lady kendisi idi hâlbuki kimsenin çayını kalkıp doldurmamıştı, en yakışan kıyafetlerini giyip, başköşeye kurulmuş ne kadar sıcakkanlı olduğunu göstermek için kâh gülümsüyor kâh yüksek sesle gülüyordu. Ayrıca tırnakları, elleri onunkilerden çok daha zarif ve güzeldi. Tek artısı sarı saçlarıydı işte. İnsanları etkileyip kendine çeken, kahretsin artık boyat şu saçlarını!
Dışarıda yağmur gürül gürüldü ama sonunda evine gelmeyi başarmıştı işte. Çok yorucu geçmişti günü ancak değmişti. Bugün gene bir sürü paracıklar kazanmıştı. Ne zamandır istediği o güzel çizmeleri alabilirdi. Ne zamandır vitrinde duruyorlardı ve kendisinde başka hiç kimse de o güzellikleri kullanmayı hak etmiyordu. Ne de olsa çok güzel bir kadındı. Birazdan yemeğini yiyecek, sıcacık çayını yudumlayacaktı üstüne. Sonrasında gür, kumral saçlarını yıkar, kendine bir cilt bakımı yapar belki bir dvd takar izlerdi. Apartmanın demir kapısını açıp kapatana kadar bunca şeyi nasıl düşünmüştü kendine şaşırdı ama şaşırmamalıydı çünkü o güzel olduğu kadar zeki de bir kadındı. Kendi kendine gülümsedi. O da neydi, öf inanamıyordu, sarışın kadının ayakkabıları! Yine mi o gelmiş! Kurtulamayacak mıydı bu kadından? İşte başka ayakkabılar da var sahanlıkta. Sarışın kadın ve hayranları, olamaz, çok kötü. Kimseye görünmeden saçlarını kurutmalı, üstünü değiştirmeli ve öyle karşılarına çıkmalıydı. Güzelliği yerinde idi ama o kadar insan gelmiş, bakımlı gözükmeli idi, sarı sıkıntı da içerideydi zaten, kötü gözükmemeliydi. Anahtarı ile kapıyı sessizce açtı, diğerleri onu duymadılar neyse ki sohbetleri koyuydu kendi seslerini dinliyorlardı. Doğruca arkadaki çamaşır odasına girdi. Gür saçlarını havlu ile kuruladı, sonra saç düzleştiricisini prize taktı, saç kurutma makinesini kullanmak akıllıca değildi. Kimse eve sessizce girip façasını düzelttiğini anlamamalıydı, tavana vurmuş karizmasını zedelememeliydi. Uzun saçlarını tutam tutam pres yaparak hem düzleştirdi hem kuruttu. Saçını salsa mıydı yoksa atkuyruğu mu yapsa idi. Atkuyruğu yapmalıydı, güzelim yüzü kuğu gibi boynu ortaya çıksındı. Üstüne ne giymeli idi? Zarifliğine zariflik katmalıydı. Giysi dolabını açtı, etek giymeliydi. Etek askılarını yatağın üzerine indirdi. Gri tüvit pilili, mor üzerine altın rengi işlemeli çan, bordo ortası düz her iki yanı tek kalın pilili, siyah dar, siyah çan… Siyah çan eteği seçti, altına çorap çekmecesinden süper ince siyah bir çorap giydi, üstüne ne giymeli idi? Bluzlar, düz gömlekler, buziler, bodyler, trikolar... Evet. Seçti. Beyaz düz gömlek. Hemen giydi. Beyaz boynuna kırmızı taşlardan bir kolye, güzel kulaklarına kırmızı sallanan küpeler, zarif parmağına aynı taştan biraz büyükçe bir yüzük. Ojeleri de kırmızı idi. Aynanın karşısına geçti. Makyajını sildi. Tekrar yaptı ama abartmadı ne de olsa işten yeni gelmişti. Tüm gün makyaj tazelemeye fırsatı olmamıştı. Az önce giysi odasında da makyaj falan yapmamıştı. İçeridekiler öyle sanmalıydı. Ayağına hafif topuklu, siyah kadifeden ev ayakkabılarını geçirdi, Gucci Rush’ ını da hafif hafif sıktı. İşte tamamdı. Çıkmak üzere odanın kapısını açtı, içeridekiler kuş gibi cıvıldıyordu sarışın kadın da onlarla birlikte tabi. Bülbüller ve onların kıymetli sarı gülü. Aman ne güzel manzara! Çaresi yoktu ama bu eziyete katlanmalıydı, o iyi niyetli, cana yakın melek gibi biri idi. Sarışın kadına da katlanacaktı artık. Ah şu saçlarını siyaha boyatsan sen, o çirkin çukur gözlerin hepten çukurlaşsa, yüzüne kimse bakmayacak da gâvur gibi farkındasın işte boyatır mısın hiç siyaha? Odaya girdi, herkes ona dönüp gülümsedi, geldiğinin farkında olmadıklarını, duymadıklarını belirten sözler söylediler. Daha yeni kapıdan girdiğini söyledi onlara bir taraftan da bakıyordu siyah saçlı bir kadın elindeki tepsiyi sehpaya bırakıyordu, sarışın kadın neredeydi o gelmemiş miydi yoksa? E ama ayakkabılar onun ayakkabıları idi? Ayrıca demin kendisi çamaşır odasında hazırlanırken diğerlerinin sarışın kadının ismini söylediklerini, ona hitap ettiklerini duymuştu. İçeride sarışın kadın ilgisi vardı, sarışın kadın havası vardı, emindi. Bu arada siyah saçlı kadın elindeki çay tepsisini sehpaya bıraktı, doğruldu, ona doğru döndü. Sarışın kadın! Saçlar siyah! Boyatmış! Gözlerin elalığı yeşile benzemiş, o çukurlar insanı derinden etkileyip içine çekiyor şimdi. Diğerlerinin ilgisi yine aynı, hatta belki daha fazla. Kahretsin!