Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Bu yıl ilk ders yılı zilini, başkanımız çaldı. Benimde çocukluğumdaki açılışlar geldi aklıma. O zamanlarda müdürler vardı, onlarda, “çoşku ile yeni yılı başlatıyoruz, kılık kıyafete dikkat edeceğiz, çok çalışacağız, hayırlı olsun derlerdi. Galiba şimdiler de, “sakın okula cep telefonu getirmeyin, klip çekip youtube sitesine de atmayın diyorlardır. Öğretmenlere de bir şeyler söylenirdi. “Sevgili öğretmenler size deçok iş düşyor, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” gibi şeyler söylenirdi. Aklıma ilk okul birinci sınıf zamanlarım geldi. Canım sıkılınca elimi kaldırırdım “çiş molası” isterdim. Aslında çişimin geldiği yoktu, ama yine de tuvalete gelmiş gibi yapar giderdim, sonra ardımdan sınıfın yarısının tuvalete dolduğunu görürdüm. Sanki hepsi benim parmak kaldırmamı bekliyorlarmış. Teneffüs zili çaldığında koşarak sınıflardan çıkardık ve hemen top oynamaya, biribirmizle avgalar yapıp, kaşlarımızı açmaya çalışırdık. Okul bahçesinde oynadığımız oyunlar öyle güzel,öyle zevkli gelirdi ki, 10 dakikalık teneffüs arasını bile çok iyi değerlendirirdik. Ders zili çaldığında önce, çok terlediğimiz için, önce lavaboya gider doya doya su içer, sonra sınıfa dalardık. Giydiğimiz okul giysilerine “önlük” derdik. Rengi siyahtı, ama bembeyaz yakası vardı. Kızların ki, dantelli olurdu. Anneleri onları özenle örerdi. Yakalar, sert olsun diye kola içine atılıp ütülenirdi. O kadar sert olurdu ki bazen boynumuzu bile açıtırdı. Şimdiki çocuklar şanslı, bizim onların ki renkli önlüğümüz olmadı. Silgilerimiz kaybolmasın diye, boynumuza iple asardık. Kokulu silgiler, renkli defterler ve kalemler, cicili bicili kitap kaplıkları o zamanlarda da vardı. Bunlara herkes sahip olamazdı. Bazı arkadaşlar kitap ve defterlerini, gazete kağıdıyla kaplarlardı. Doğum günleri bir mütevazi kutlanırdı. En çok verilen hediyeler, kalem kutuları ve dolma kalem idi. O zamanlar ev ödevlerinin dolma kalemle yazılma zorunluluğu vardı. Tükenmez kalemle yazılan ödevler kabül edilmezdi. Bir de güzel bir yazı ile kapak yapardık ödeve. Sarı, beyaz defterlerimiz vardı. Sayfalarına yazmaya kıyamazdık. Defter sayfalarını yırtarsak, anne babamızdan fırça yiyebilirdik. Defterlerimizin kenarına cetvelle yukarıdan aşağıya iki üç santimlik bir çizgi çeker ve bu çizginin içini süslerdik.Yani her sayfaya kenar süsü yapardık.Hangimiz en güzel kenar süslemesi yapıyor diye yarışırdık.Teneffüslerde güzel kenar süslemesi yapan arkadaşın oturduğu sıraya yanaşır ve defterlerimize süsleme yapması için sıramızı beklerdik. Sayı saymak için fasulyelerle, nohut taneleri kullanıyorduk. Abaküs kullanan arkadaşlar da vardı. Ama az sayıları. Okuma yazmayı “Cin Ali” ile öğrendik. “At ali at”, “Ayşe topu tut” yazdık. Okumayı iyice söktükten sonra “Ayşegül” serileri ile tanıştık. Ayşegül her yerde idi. Ayşegül Lunaparkta, Ayşegül Evde, tatilde gibi. Sınıfta kitaplığımız vardı. Kemalettin Tuğcu kitaplarının girmesi yasaktı bu kitaplığa. Okursak kötü bir insan olacağımızı söylerdi öğretmenlerimiz, ama inatla okurduk onları. Fakir çocuk vardı bu romanların çoğunda. Öğretmenimiz ödev verdiğinde, ödevi yapabilmek, araştırmak ve birkaç satır yazabilmek için de kasabanın kütüphanesine koşardık. Kütüphane memurunun kaprislerine maruz kalırdık. Şimdi ki nesil daha rahat. Çocuklar evden dışarı çıkmadan yazabiliyorlar ödevlerini. Herkes ödevini internet aracılığıyla yapıyor. Hazır ödevler bulunuyor, buradaki tüm yazılar kopyalanıyor ve ortaya dört dörtlük hazırlanmış bir ödev çıkıyor. Belki öğrenci okumuyor bile ödevi. Her yıl sınıflarımızda “Yerli mallar haftası” düzenlenirdi. Herkes evinden meyva ve kuruyemiş ne bulduysa getirirdi. Türk malları ile övünürdük. Şimdiki çocuklar sokakta saklambaç oynamanın tadını bilmezler. Bilgisayarda türlü oyunlar var, onları oynarlar. Yakar top oyununda topu yiyerek, canları yanmıyor. Onlar sanal ortamda vurulup, canlarının birini kaybediyor ama ölmüyorlar. Kalan canlarıyla oyunlarına devam ediyorlar. Fazla sayı yapınca bonus kazanıp, canlarına can ekliyorlar. Şimdiki çocuklar eskiden bizim okuduğumuz gibi kitap da okumuyorlar, okumak istemiyorlar. Niye okusunlar, kitap okumak zor işdir. Aç televizyonu, seyret. Okumak ta neyin nesi? Televizyonda görüntüler mükemmel, işin yoksa kitap oku, kitaptaki anlatılanların hayalini kurmaya çalış. Bu devirde ne gerek var. Oyun oynamak için sokağa çık arkadaş ara, buna da gerek yok. Aç bilgisayarı istemediğin kadar çok oyun var, seç birini ve hep oyna. Sıra falan bekleme, sıra hep sende.”Game over” mı oldun, boş ver, oyunu yeniden başlatırsın nasıl olsa. Bizim dönemimizde bilgisayar yoktu. Evlere televizyon yeni girmeye başlamıştı. Radyo hayatımızda önemli idi. Bir kere, eğer okulda öğlenci isek yani öğleden sonra okula gitmemiz gerekiyorsa saat 10:00 ‘da “Arkası Yarın” ‘ ı dinlerdik. Daha sonra da “Çocuk Saati” programı başlardı. Bizler “Çocuk Saati “ programlarıyla büyüdük. O zamanların televizyonu deyince, “Küçük Ev “ adlı diziyi hatırlamayan yoktur herhalde.Küçük bir kasabada belki de köyde yaşayan meşhur Engels ailesi. Kızların isimlerini hatırlıyorum sadece, Laura ve Mary idi. Bir de kasabanın zengin Olesen ailesi vardı. Bu aile kasabada dükkan işletiyordu. Olesen’lerin şımarık, sarı lepiska saçlı kızı Nelly Olesen ve cadı annesi vardı. Nedense her ikisi sürekli olarak Laura ve Mary ile uğraşırdı, sürekli kıskançlık krizine girerler ve onları zor durumda bırakmak için dizi boyunca uğraşı verirlerdi. Ama sonunda yine iyiler kazanırdı. Bu dizi evcilik oyunlarımıza fazlasıyla örnek olmuştu. Biz o zamanlar Laura’ya aşık olmuştuk. Birde “Uzay Yolu” dizisi, çok etkilendiğimiz bir dizilerden biri idi. Çocuk oluruz da, çizgi filimlerden bahsetmeden olur mu? En sevdiğim çizgi film “Heidi“ idi. Heidi büyük babasıyla birlikte İsviçre Alplerinde küçük bir kulübede yaşardı. En iyi arkadaşı koyunları otlatan Peter’ di. Bütün gün kırlarda dolaşır, koşar , oynarlardı. Sonra büyükbabası Heidi’yi eğitim alabilmesi için büyük şehire gönderdi. Orada zengin bir ailenin yanında kaldı . Ailenin güzel kızı Clara felçli olduğu için yürüyemiyordu. Zannediyorum,evin kahyası ya da çocukların dadısı olan Bayan Rottenmair, Heidi’ ye çok çektirirdi, Heidi büyükbabasını ve Peter ‘ı çok özlüyordu. Ama yine de her türlü güçlüğe göğüs gerdi. Heidi birkaç yıl geçince büyükbabasını görmeye gitti. Bir süre sonra Clara’yı da, temiz havanın hastalığına iyi geleceği düşüncesiyle Heidi’ nin yanına gönderdiler. Bu ziyaret sırasında Clara, büyük bir azimle ve Heidi’nin sayesinde İsviçre Alplerinde yeniden yürümeyi başarmıştı. Clara’nın yürümesi, ben de ilerde doktor olma isteği uyandırmıştı. 1980 ‘li yılların çizgi filmlerinde şiddet, dövüş, düşmanlık pek yoktu. Çocukluk yıllarımızda bizleri, çizgi film ve diziler dışında Türk filmleri de oldukça etkilerdi. Haftada bir defa o da gece saat 11 de başlayan türk filmleri olurdu. Israrla beklerdik, başlamasını. Hepimiz ftürk ilmdeki karakterlerle bütünleşirdik. Hepimiz malkoçoğlu, Fatihin fedaisi Kara Murat olurduk. Kısacası Türk filmleri herkes için çok özeldi. Günümüzdeki çocuklar daha mı şanslı daha mı şanssız bir şey diyemeyeceğim. Zira yaşam kalitesi arttıkça beklentiler de aynı oranda artıyor. Bizi çocukluğumuzda mutlu etmeye yeten küçücük şeyler, şimdiki çocukları mutlu etmeye yetmiyor. Okul yıllarında çok ağır geçtiğini düşündüğümüz zaman, şimdi hızla akıp gidiyor. Hiç birimiz yetişemiyoruz hızına. Mutluluklar, sevinçler, hüzünler hepsi hızla yaşanıyor. Şimdiki çocuklar birtakım değerleri, küçük şeylerden mutlu olabilmeyi bilmiyorlar. Bazı şeyler hep eksik kalıyor. Ama umutsuzluğa hiç gerek yok. Ne olursa olsun, yeni nesil daha güzel şeyler yaşayacak.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ayhan Kanat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |