..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı > Murat Kayali




3 Haziran 2007
Selvi Dalında Bir Kelebek  
„ Metamorfoz Bir Replik „

Murat Kayali


Bana söyleyebilseydiniz keşke tabutum olacak ağacın şimdi nerede boy verdiğini. İçine gireceğim ağaçla gidip şimdi sırlaşırdım. Biliyorum bir marangozsunuz sadece, bir müneccim değil.


:CCBH:
Selvi Dalında Bir Kelebek

„ Metamorfoz Bir Replik „




Günümüzde ölümle başa çıkmayı beceremiyoruz.
Daha doğrusu çok iyi biliyoruz, bizden yeteri kadar uzakta olsun yeter.
Hayatımızda ölülere yer yok.
Ölümü aramıza almayarak, yaşamın en mistik yanını da yasamımız dışı bırakıyoruz.
Bilmeyerek yaşıyoruz
Herşeyin aynı kalmasını istediğimiz veya çoğu zaman herşeyin aynı kalacağını
sandığımız bir yer olarak algılıyoruz bu evrensel düzlemi.
Ölüm bizi değiştirebilir ve biz asıl değişimden çok korkuyoruz.
Bütün varoluşumuzun bir metamorfoz olduğunu unutarak, mezarlıklara konmayan
bir kelebek olarak kalmak istiyoruz.
Oysa sürekli bir reinkarnasyon durumundayız, yazgımız bu sürekli değişimler
olduğundan ötürü canlıyız.
Unutarak yaşıyoruz.
Mesleğiniz ne?
Buldum!
Siz bir Visajistsiniz. Ölüme güzel bir yüz veriyorsunuz yani bir sanatkársınız.
Kosmetik ürünlerinizle uzaklaştırıyorsunuz zamanı insanların suretlerinden.
Fevkalade bir çözüm ama maalesef yalancı. Mumyalanmış kelebeklerin uçamadığını,
size kimse söylemedimi?
Gülebilirmiyim?
Hem size hemde ölüme karşı en etkin olan şeyin gülmek olduğunu söylediler bana.
Mesleğiniz ne?
Taşçı, İmam, Hemşire, Marangoz, Nakliyatçı, ne güzel meslekler bunlar.
Hepsi ölümle elele.
Siz efendim!
Taşa adımı güzel yazacakmısınız? Lütfen kendinizi fazla zorlamayın arabesklerle,
yüzyıllar sonra başımda un ufak olacak o mermer sütun ve tozlarını çocuklar
ananelerinin gözlüklerinden silecekler.
Siz İmam efendi!
Tatlıyı seversiniz, mevlüt şekerimden avuçlayabilirsiniz, merhumun dileğiydi diyerek.
Bırakın çocuklar takkenize gülsünler, az ciddi adamın namazını kılmadınızmı? Bir iki dilenciyle beraber. Hoşnut kalın ve hoşnut bırakın hocam, öldüğünüzde bu cami dolacak.
Unutmayın hocam, hocaya gülen çocuklarda adam olacak, gavur deyimiyle metamorfoz
denen şey bu işte.
Hemşire hanım, aidsli hastanız iyi bir insandı değil mi?
Bir nevi aşık olmuştunuz ona, papatyadan ördüğünüz tacı onun başına taktığınızda,
seyretmeye doyamıyordunuz mutluluğunu, yaşamı nasıl da güzel gösteriyordu gözlerinize
değil mi?
Siz şanslı bir insansınız, yaşamın mistik havasını soluyorsunuz, ölümle öpüşmek hergün
ve yarına çıkmak yine de, gerçek yaşamın ortasındasınız.
Size, bir çiçeğin solduktan sonra ne olacağını veya olabileceğini anlatmama gerek yok.
Bembeyazın nasıl kankırmızıya dönüştüğünü de biliyorsunuz.
Rengarenk yaşıyoruz.
Siz bir an uzmanısınız, yoksa nasıl bileceksiniz bir ağacın yaşını.
Bana söyleyebilseydiniz keşke tabutum olacak ağacın şimdi nerede boy verdiğini.
İçine gireceğim ağaçla gidip şimdi sırlaşırdım.
Biliyorum bir marangozsunuz sadece, bir müneccim değil.

„ Eskiden, sırlarını hiç kimseye açamayan insanlar, bir dağa çıkarlarmış.
Dağın tepesindeki bir ağacın gövdesine bir delik açar ve bütün sırlarını bu
delikten içeri fısıldarlarmış. Sırlaşmaları bittikten sonra ağacın gövdesindeki
deliği toprak ile sıvar ve böylelikle anlattıklarının başka bir canlı tarafından
duyulmasını önlerlermiş.“
Sırlarını öbür tarafa taşımak dedikleri aklıma geldi. Benim sırdaşım nerede?
Acaba o ağacın dalları, duyduklarını göklere anlatmazmıydı?
Allah bilir.
Anlatırdı, hem de nasıl anlatırdı.
Yaprakları dudak dudak açar ve her geçen buluta bir sır verir ve bütün sırları
taa yıldızlara kadar taşıtırdı.
Kökleri dil dil olur ve yağmur sularından başlayıp, derelerden denizlere ve
okyanuslara kadar dökerdi o insanın sırlarını.
Kul duymazdı ama kainat bilirdi o insanın sırlarını.
Kainat bilir insanlığın sırlarını, yaşamın sırlarını.
Nakliyatçı beyefendi, siz bilirsiniz taşımanın ne demek olduğunu.
Bir şeyi bir yerden başka bir yere götürmek nasıl bir olaydır, siz bilirsiniz.
Değişmeden, göçmeden, taşınmadan yaşayamayız, siz bilirsiniz.
Düşünmeden yaşıyoruz.
Yediğimiz bir elmayı bile nasıl değiştiriyoruz vücudumuzda, duyduğumuz bir
müziği ruhumuzda, ögrendiğimiz bir sözü dimağımızda, sürekli değiştiriyoruz.
Yaşamı aktarıyoruz bizden sonraki yaşamlara.
Öğretileri, terbiyeleri, değerleri, sevgiyi ve kini, herşeyi aktarıyoruz sonraya.
Artık ölümü alalım aramıza, yaşam yalnız kalmasın.
Selvi dalında bir kelebek, kimseyi korkutmaz.
Bu korku neden?

1)
Görüntüler, arkalarındaki gerçeği görmemizi engellemekten başka ne işe yarar?

2)
“ Ağzından midesine bir hortum indirdiler, koluna bir bant bağladılar, ateşini,
tansiyonunu, nabzını ölçüp, nefes alış verişini dinlediler, yüzüne bir maske takıp
oksijen verdiler, ayak başparmağına bir nabız oksimetresi taktılar, vücudunu
makinelere bağladılar, damarına bir tüp yerleştirdiler, isimleri ve yan etkileri tam
bir muamma olan ilaçlar yutturdular, bunun kendi hatası olduğunu hatırlatmak
için kınayan gözlerle baktılar ve sonunda daha beter vaziyete düşmediği için ne
kadar şanslı olduğunu söylediler. Gerçi o „şanslı“ hariç her türlü sıfatı yakıştıra-
bilirdi kendine.“

3)
„O bizi, bize göz kırparak, ölüme götürüyor. Ölülerin nabzını yokluyor, ateşine ölçüyor
ve bütün görevlerini tamamladıktan sonra yaşamın poposuna bir şaplak vurarak, bize
hoşgeldiniz diyor. Mevlütler, ayinler, her dinde kendine göre bir veda ve sonrası yeni
bir bayram yeri.
Yeni bir başlangıç.“

Başka bir dilde, Die totenmesse ist ein Fest, ein Abschied, ein Neubeginn.
Başka bir dilde, The requiem mass is a festivity, a farewell, a new beginning.
Ölüm, başka bir dilde yaşamak.
Kelebek olduktan sonra başka bir kelebek olmak.
Başka bir çiçeğe konmak. Başka bir ağaçla sırlaşmak Başka bir bayram yeri
Başka bir başlangıç. Ölüm bu.
Yaşamadan yaşıyoruz.



1)     Elif Şafak – Araf
2)     Elif Şafak – Araf
3)     Jan Fabre – Requiem Für Eine Metamorphose








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ölü Harfler Tapinagi
Dallamalardan Sallamalar I
Dallamalardan Sallamalar II
Her İnsanın Bir Meleği Var
Dilagáh / Dilaltindan Cikis Ani
Dallamalardan Sallamalar – Komedi
Yol Ortasında
Belleğin Kara Kutusu
Ben Dogmadan Önce
Havana´da Yağmur

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Poşumda Yüreğinin Kokusu Kaldı [Şiir]
Aşk Uçurumları [Şiir]
Avucumda Kendi Söylediklerim [Şiir]
Saklısındayım Aşkın [Şiir]
Bu da Benim İnsan Kusurum [Şiir]
Güle Benzer Bir Avuç Külüm [Şiir]
Kalp Üstüne Kalp Konur Mu? [Şiir]
Tekrar Geldim Tekrar Gidiyorum [Şiir]
Aşk Yükleniyor; Lütfen Bekleyiniz… [Şiir]
Fil ve Kelebek [Şiir]


Murat Kayali kimdir?

Ressam / Yazar. Murat Kayali, 1963 Bursa doğumlu. Almanya’nın Radolfzell Am Bodensee şehrinde yazın ve resim çalışmalarını sürdürmekte. Frankfurt’ta Ambiente Sanat Fuarı dahil, çesitli şehirlerde yirmiyi aşkın kişisel sergileri açıldı. Şiir yazmaya seksenli yıllarda, ilk olarak Tarık Buğra’nın, Tercüman gazetesindeki şiir köşesinde başladı. Zaman içinde çeşitli sanat-edebiyat dergilerinde şiirleri yayınlandı. İlk Öyküsü, “İstasyonun Arka Yakası” almanca olarak 1991 yılında, Dortmund İnternasyonal Danışma Merkezi tarafından, otuz yıllık göç dolayısıyla çıkarılan okuma kitabında almanca olarak yayınlandı. 1996 yılında, ilk dönem şiirlerini “Gökkuşağının Altından Geçerken” isimli şiir kitabında topladı. Aynı isimli şiiri, Mısra dergisi-Yılın Şiiri 1996 seçildi. Sanal ortamda çalışmalarını www. artkayali. de adresli sitesinde sunuyor. Kendisiyle yapılmış söyleşiler, www. almancilar. de ve www. kozmopolit. de sanat dergilerinde yer almakta. Başta İzedebiyat olmak üzere, çeşitli sanal edebiyat sitelerinde şiirlerini paylaşmakta.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Murat Kayali, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.