..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Samile İlter




11 Mayıs 2007
İzmir'e Yolculuk  
Samile İlter
Bizim emektar çayhaneye oturuyorum, anneannemle de buraya otururdum, şimdi çocuklarımla da buraya otururum her zaman.


:BADD:


Karşı tarafa geçmek için 15.10 Karşıyaka-Konak vapuruna biniyorum. Her zamanki gibi vapurun üst katında arka güvertede alıyorum soluğumu. Güneşli güzel bir gün yaşıyor İzmir. Tahta sıraya oturuyorum yavaşça. Hafif bir esinti saçlarımı, yüzümü okşayıp geçiyor. Vapur kalkıyor az sonra. Martılar da bizimle birlikte, biz denizden onlar havadan. Birkaç genç ellerindeki simitlerden küçük parçalar koparıp havaya atıyorlar. Martılar hücuma geçiyor. O tiz perdeden attıkları çığlıklar, kanat sesleri, bu yarış, bu kargaşa bayram yerine çeviriyor lacivert körfezi. İçim coşuyor. Bir ara gözükmez olmuşlardı ortalarda, bu yolculuk seferlerimde gözlerim uzaklara dalar olmuştu onların özlemiyle.
Çok şükür döndüler diyorum içimden, ne iyi ettiniz gelmekle… Ah bir de yunuslar dönse, bir dönseler artık…Tüm İzmir’liler bilir ya, eskiden yani bizler çocukken, genç kızken, delikanlıyken, körfezin o tertemiz berrak, dibinin görüldüğü zamanlar, vapurun iki yanında yarış yapardı yunuslar. Biz denizi kirlettik yunuslar da gitti. Konak-Karşıyaka arası bıkmadan, usanmadan gider gelirlerdi vapurla birlikte, yolculara eşlik ederek. Havaya ata ata kendilerini, döne döne zıplar oyun ederlerdi bize mutlulukla.
Vapur Konak İskelesine yanaşınca martılar denize ayak basıyor, ben karaya. İzmir’in sembolü Saat Kulesi’nin önünden geçiyorum göz kırparak. Arkada Şehit Gazeteci Hasan Tahsin’e selam veriyorum gözlerimle. Ortada Yalı(Konak) Camii, arkasında Hükümet Konağı’nın yanından vakurla geçiyorum. İşte bu diyorum, işte bu İzmir’im benim…En çok sevdiğim yolda özgürce yürüyorum içlere doğru. Kemeraltı hepimizin mekanı, canım, her şeyim…yürüyorum, mutluyum, bu gün çok mutluyum.
İşte sağda meşhur karadutçu orada her zamanki gibi. Fakat karadut şerbeti yok, çünkü kış, şimdi boza ve salep zamanı, başı kalabalık yine. İçim ısınıyor, seviniyorum direnenlerden diye. İşte solda Kemeraltı Karakolu, kapısında yine bir polis. Birileriyle konuşuyor, vatandaşlardan bir iki kişi, belli bir yer soruyorlar. Eliyle şu sokaktan gireceksiniz diye işaret ediyor sonra Kemeraltı Camii’ni gösteriyor. Elli üç yıldır o kapıda durur, gelen gidene bir şeyler anlatır, yer tarif eder hiç bıkmadan. Sık sık değişir polis, hep başkasıdır, ama benim için hep aynı kişidir, mekanın değişmez bir parçası çünkü. Ne fark eder ki adının ne olduğu.
İlerliyorum. Kestane Pazarı’na doğru, balıkçıların oradan giriyorum. Balıkçılar, sakatatçılar, zeytinciler, peynirciler. İşte bizim turşucu, ben kendimi bildim bileli orada, ona da teşekkür ediyorum orada olduğu için hala. Kuşçular, kafesteki köpekler, kediler, rengarenk yemler minik köpek yavruları neşeyle oynuyor kafeslerin içinde. Aktarlar, çerezciler, kestaneler, cevizler, demirciler, tenekeciler daha neler neler, hepsi yerli yerinde.
Kestane Pazarı Camii’nin önünden geçiyorum, çeyiz çarşısı, bir alt sokakta kuyumcular, havra sokağı, mantocular, şekerciler say say bitmez, ne ararsan var. Bir tek yok yok. Şadırvan Camii .
Sonunda Hisarönü’ne geliyorum. Ortadaki koca çınar dimdik duruyor, etrafında boncukçular, çiçekçiler, yeni menekşeler gelmiş rengarenk. Arkada Hisar Camii, koca Çınar’ın altında çaycılar. Yan tarafta Kızlarağası Hanı’nın kapısı geçmişten kalan bir yaprak gibi, içerideki gümüşçüler içimi gıcıklıyor, gülümsüyorum.
Bizim emektar çayhaneye oturuyorum, anneannemle de buraya otururdum, şimdi çocuklarımla da buraya otururum her zaman. Tavşan kanı çayım geliyor yudumluyorum, tanıdık tadını özlemişim bir haftadır. Çok şükür yalnız değilim, tıklım tıklım dolu masalar. Hiç boş kalmaz ki zaten, ne iyi…Hep birlikteyiz, birçok tanıdık yüzlerle…
Benimki ne gezmek, ne çay içme derdi. Sadece geçmişe bir yolculuk özlemi…Size de tavsiye ederim dostlar, çok güzel oluyor bu yolculuklar…

Samile İLTER.06.02.2007

(yazılarım ve şiirlerim adıma noterce tasdiklettirilmiş olup tüm hakları şahsıma aittir, isimim belirtilmeden alıntı yapılamaz)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Anneannem ve Elegans'ın Hikayesi

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çıkmaz Sokaklar...
Mutsuz Musunuz...
Mavi Boncuk...
Aslında Yaşam Bir Oyundur.
Hayat...
Biz Buluttuk...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Mızıkçılık... [Şiir]
Yalnızlık... [Şiir]
Son Diyerek... [Şiir]
Duvarlarım... [Şiir]
Araftayım... [Şiir]
Yollarda... [Şiir]
Gidiyorum... [Şiir]
Bekleyeceğim... [Şiir]
Ayrılık... [Şiir]
Anladım... [Şiir]


Samile İlter kimdir?

Samile İlter Küçük yaşlardan bu yana okumayı çok sevdi. Bulundukları semtteki ilkokulun bir kütüphanesi olduğu için, kendini hep çok şanslı görüyordu, bu bir lükstü o semtte okuyan çocuklar için. . . öyle ya 1960'lı yıllarda kaç mahallenin ilkokulunda bir kütüphane vardı?. Kütüphaneye neredeyse her gün gider, raflardan kitapları büyük bir zevkle alır okur okurdu. Dede Korkut, Ömer Seyfettin, Halide Edip sonra yabancı yazarlar, daha biraz büyüyünce de klasiklere başlamıştı. En çok sevdiği şeydi okumak, her şeyi unutur, kendinden geçerdi. Her kitapta başka bir dünya vardı çünkü, her kitap başka bir insan tanımaktı ve her kitapta başka bir yüzüyle tanışırdı insan yaşamın. Kısacası hayatın ta kendisiydi her öykü, ve o da bu öykünün bir parçasıydı. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Cronin,Tolstoy,Dostoyevski,Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Bekir Coşkun,


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Samile İlter, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.