İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
İçimizde garip bir sevinç ve annemizin, babamızın eline sımsıkı bir sarılışla başladı eğitim yolculuğumuz.... Beyaz bir papatya tarlası gibiydi okulumuz..... Merdivenlerde bir kalabalık belirdi kadınlı erkekli tertemiz elbiseleri ve bakımlı, güler yüzleriyle... Kenarda bir yerde yaşlıcana bir adam belirdi elinde pırılpırıl parlayan bir çanı sallayarak....Birden o dalgalanan papatya tarlası durdu, bölük bölük bir araya geldiler....Ne oluyordu böyle, o çanın sesinde ne gibi bir gizem vardı da o curcunayı aniden kesebilmişti anlayamamıştık... Bizden çok büyük bir ağabey o merdivenlerdeki kalabalığın yanından saygıyla koşarak o kocaman binanın içinde kayboldu... Kaybolmasıyla çıkması bir olmuştu.... Ellerinde uzun bir direğin ucunda o muhteşem kırmızı, beyaz renkli, eşsiz şekilli bayrağımız vardı... Hep bir ağızdan ağabeylerimiz, ablalarımızın söylediği şarkıyı anlamamıştık ama sevmiştik... Sonra öğrendik tabii.. Sonra bizi içinde sıralar olan sınıflara aldılar, önceleri korktuk, hatta bazılarımız ağlamaya başladı annelerinden, babalarından ayrılıyor diye... Güler yüzlü, sıcacık tavırlı öğretmenlerimiz yatıştırdı bizi, bir kaç gün sonra alışmıştık artık...Hatta bir an evvel sabah olsa da okula gitsek diye bekler olduk... Çünkü kara tahtaya beyaz, tozlu tebeşirlerle çizilen o garip şekillerin ne anlama geldiğini çözebilmeye başlamıştık...İçimizde garip bir gurur duyuyorduk... Öğretmenimizin her gün dağıttığı ince uzun beyaz kartonun üstündeki yazıları çat pat okumaya başlamıştık.... Bir gün öğretmenimiz günlerden beri çantalarımızda getirip götürdüğümüz, neye yaradığını bilmediğimiz karton kapaklı, soluk renkli, adına ALFABE dediği kitabı açmamızı söyledi...Yaşasın öğrenecektik artık bunun neye yaradığını.... İlk sayfasında kocaman kocaman, kapkara bir yazı vardı..... " UYU, UYU. YAT UYU! " Aradan seneler geçti hızla. O annelerimizin, babalarımızın elinden tutup korkuyla karışık başladığımız yolculuk bitmişti. Şimdi başka bir yolculuğa, kavgaya çıkıyorduk... Hayat kavgasına... Ama bilinçaltımızda yatan o kahrolası cümle ile..... " UYU, UYU. YAT UYU! " Bu cümle o kadar etkili olmuş ki hayatımızda hala uyuyoruz biliyormusunuz? Bir dönem kaldırımlar bile paylaşıldı, çözümü sokağa çıkmamakta bulup işi askere bıraktık. Karşı çıkmadık, çünkü uyuyorduk... Sandık ki bir kaç gencin yaptığı eylemlerdi... Oysa vatanın parçalanması denemesiydi... Sonra ardından bazılarının ağabeyi çıktı ortaya. Bir yandan Kıbrıs' ı parçalama uygulaması yaparken, bir yandan da Dünya'nın en kaliteli ve hastaların umudu olan ilaçların yapıldığı afyonumuzu bahane etti kendi geleceğinin kurtuluşu adına............ Karşımıza ; "- Ekemezsin " diye dikildi... " - Kendi vatanımda neyi ekeceğime kendim karar veririm..." diyen bir Başbakanımız çıktı karşılarına...Bu söz bizi uyandırdı bir süre. Kenetlendik onun arkasında, tek vücut olduk. Dünya titredi, korktu... Yaptıklarımızdan ve yapacaklarımızdan. Sonra biz yine uykuya daldık... Yurt dışında bir çok elçimiz, bürokratımız, yurt içinde bir çok aydınımız öldürüldü, ne oluyor diye merak edipte, uyanmadık... Birçok devlet, o bazılarının ağabeyleriyle birlik olup bize ambargo koyup elimizi kolumuzu bağlamaya uğraştılar senelerce.. Şartlar dayanılmaz olupta yatak sırtımıza batmaya başlayınca uykumuz dağılır gibi oldu.... Düzelttik sandık. Ekmeğimizi, tuzumuzu paylaştığımız bazıları biz uyurken, bayrağımızın önüne paçavralarını diktiler. " - 15- 20 çapulcunun işi " dedik uyumaya devam ettik... Biz uyurken 30.000 den fazla evladımız ebediyete göç etti.... Sadece yakınları uyandı o uykudan ateş içlerine düşünce. Biz uyumaya devam ettik... Yurdun bir çok yerinde, uğrunda dedelerimizin kanını verdiği kendi kutsal bayrağımız yerlerde sürüklendi, yakıldı, parçalandı, bir kaç uyanık kalan güvenlik elemanımızdan başka karşı çıkan olmadı. Uyuyorduk, rüya sandık. Bize adı satılıyor gibi gelen, zamanında gerekli yatırım yapılmayan iş yerlerimiz özelleştirme, güzelleştirme, sırtımızdaki kambur makyajıyla bir bir el değiştirdi, " - Medeniyetler İttifakı " kılıfıyla, din değiştirdi yatlarda, yazlıklarda, otel odalarında yapılan pazarlıklarla... Uyuduk.. Ne de olsa " UYU, UYU. YAT UYU! " ile büyümüş neslin çocuklarıydık... Boşverin güzel rüyalardan vazgeçmeyin devam edin uyumaya... Nasılsa vatan elden gidince uyandırır elin kıçı kırık çorbacısı ...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ertuğrul AKDENİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |