İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
(Pazartesi; saat: 8.35) Haftasonu o kadar mutlu olmuştum ki Pazartesi Pazartesi bir cesaret gelmişti üstüme. İşe araba ile gideyim bari. Nasıl da basit bir şey gibi görünmüştü gözüme bu fikir. Eninde sonunda İstanbul yoluna çıkıp oradan da dümdüz basınca Ulus’a varmayacak mıydım? (pazartesi; saat:9:15) İlk iş evden çıkmak! Sağa dönmek ve ilk ışıklardan da sağa dönüp dümdüz devam etmekti. Sanıyorum orada bir yerde bir İstanbul levhası olacaktı. Ama işte yoktu! Hiç levha yoktu. Ben galiba Sincan’a gidiyordum! Tanrım buralar neresi derken, EVRAKA! Buldum! Televizyonlarda gösterilen Alice Harikalar Diyarı özentisi yer! Buraya kadar gelmişken girip bir baksam mı? Hele dur bakalım. Oyalanmaya gerek yok. Önce Ankara’yı bulmalıyım. O durak senin bu durak benim, şuradaki Halk ekmek büfesi derken Ankara yolundayım! Çok şükür! Demek ki yanlış gelmişim. Hemen şuradan gireyim de Yenimahalle üstünden Ulus’a gideyim bari! Bir daha İstanbul yoluna girmeyim! Yenimahalle’den sonrası kolay. (Niye böyle bir kanıya kapıldı isem?) Yenimahalle’yi geçerken geliveren yolda üç temel levha bileşimi vardı. Bunu anımsıyordum. Ama üstlerinde ne yazıyordu? Ama kesin bir tanesi Ulus levhasıdır! (Niye böyle bir kanıya kapıldı isem?) Evet gözlerimi dört açacağım. Lanet olası ufacık yazıları okumalı ve bir karar vermeliyim! Eğer bulamazsam, eğer Ulus işaret edilmemişse, adını bildiğim bir semti işaret eden yerden gideceğim. (Bu benim B planım-ciddiyim)! Etlik, Konya Samsun, İstanbul ve adını bilmediğim bir iki yer daha yada tam hepsini okumadım. Bildiğim, okuduklarım arasında Ulus yok. Bildiğim tek yer ise Etlik! Hem oraya dönmek daha kolay gibi. Ayrıca Etlikten gelen arkadaşlar konuşurlarken duymuştum. Etlik’ten Ulus 10 dakka! Bir sürü dolmuş var Ulus’a giden. Birinin peşine takılmalı. Elbet bir şekilde… Acaba bu nereye gidiyor? Okuyamıyorum ki… Peki acaba ilerdeki yol ayrımında ne yazıyor? Lanet olası ufacık yazılar! Artık nereye gittiğimi bilmiyorum ama kötü bir takım yerlere geldim. Bent deresi filan gibi. Aslında buralar –tabi buralar oralarsa- kötü, tekinsiz yerlerdi. Birine de bir şey sormaya gelmez, hem bütün arabalarda benim üstüme geliyor. Arkadaki de sürekli korna çalıyor. Gerçi arkadaki araba sürekli değişiyor ama neyse. Lanet olsun! Bir ışık! Etlik yazıyor! Ben burayı biliyorum, önce yeniden Etlik’e gitmeli. Neticede Etlik –Ulus 10 dakka! Etlikteyim. Buraları bir yerlerden hatırlıyorum. Bir yerden dönmeli. Bir tuhaflık var. Upuzun bir yokuşu tırmanıyorum. Allahım yoruldum artık cidden. Bir emlakçı dükkanı buldum! Adama soracağım. Bir şeyler söyledi. Tek anladığım şu: yanlış yoldayım. Aynen geri dönmem lazım! Aşağıda – bayağı bir aşağıda – tekrar sormalıyım! Pekala. Burası Etlik Caddesi imiş. Öğrenmiş oldum. Bir şekilde bu yokuşta aşağı kaymadan, arabayı kaldırmayı başarıyorum. O kısacık anda kendimle cidden gurur duyuyorum. Acaba arkadaşımı aramalı mıyım? Ama ona nerede olduğumu anlatabileceğimi sanmıyorum. Gerçi kendisi bir nevi Ankara haritası ama? Yine de galiba biraz utanıyorum biraz da kendimi zorlamak istiyorum. Bu arada inşallah Ulus’a bir şey olmamıştır. Etlik’teki taksi durağının yanındayım. Yalvaran gözlerler Ulus’u soruyorum. Dümdüz git bulursun diyorlar. Ben bunu daha önce yaptım. Bu külliyen yalan! Birincisi hiçbir yol dümdüz gitmiyor! İkincisi sürekli içimden bir ses acaba buradan mı döncem diyip duruyor? Bir şekilde döncem yani. Dümdüz git, Ulus levhasını görünce gir! Hah! Süper! Bir görsem o levhayı ben, alıp koynuma sokcam! Kardeşim yok! Yer yarıldı içine girdi bu levha! … Pekala ilk sapaktan gir demişti taksici. Acaba ilk sapak ne demek? Yani şu gördüğüm şey bir sapak mı? Bir gün bu trafik işaretlerini değiştircem. Kulak memesi kıvamında yol, pembeleşince dön filan gibi kavramlar türetcem. Görürsünüz siz! Lanet olsun! Bir de bu levhaları eşek kadar yazdıracam! … Pekala, burası ilk sapak ama öndeki dolmuş oraya dönmedi. Belki taksici abi yanılmıştır, dolmuş dönmedi, ikinci sapaka doğru hareketlendi. En iyisi onu takip etmek! Tanrım gene Bent deresindeyim. Yani sanırım. Öyle yazıyor. Burası aslında gerçekten Ulus’ a yakın ama? Ulus’a bir şey mi oldu acaba? Hiç ortalarda gözükmüyor. Tekrar bir ışık! Etlik levhası. Yeniden Etlikteyim. Bu 5inci galiba. Hepsini yazmayacağım. Artık çok yorgunum. Yola çıkalı ne kadar oldu bilmiyorum ama cidden yorgunum. Bu kez ilk sapaktan gireceğim ve bulduğum ilk fırsatta da durup, dörtlüleri yakacağım. Gerekirse dörtlüleri yakıp gideceğim. Her ne olursa olsun, Ulus’u bulacağım. Tanrım ilk sapağın köşesinde ufacık bir levha, Ulus! Zarif bir el yazısı gibi sanki biraz nurlu… Tanrım galiba başarıyorum. Tuhaf otel adları, kötü olduğu belli yollar, sanki bu yollara girilmez ancak yanlışlıkla düşülür gibi… .. Az ilerde bir otopark, dörtlüleri yakıp yanaştım. Adamın teki bağırıyor “bacım otoparkın önünde durma, tıkıyorsun yolu” bu minvalde birkaç cümle daha. Ama umurumda değil! Ne derse desin. Yanıma gelinceye kadar hiçbir yere gitmeyeceğim. El ediyorum, kaale bile almıyor. Valla artık kıyamet kopsa buradan kalkmayacağım. Biri bana buranın Ulus olduğunu söyleyecek. Ölsem de gitmeyeceğim. Adam geliyor, kızgın. Bilmiyor ki 2,5 saattir Batıkentten Ulus’a gelmeye çalışan bir kadına yaklaşıyor. Böyle rahat fütursuz yanaşamaz ki insan, başına böylesi gelmiş birine. Sinsiyim iyice. Gelsin ben gösterecem ona. Bir anda tizleştirip sesimi, bordo ojelerim, sert bakışlarım ile “aman allahım, tövbe” dedirticem ona. Bi tek hareketine bakar, şerefsizim yapacam. -bu yol Ulus’a mı gidiyor -? Ne? -bu yol Ulus’a mı giyor? -he? -? -Ulus zaten! -? -Bacım burası Ulus, ama çekil bak otoparkın önünü kapatıyorsun. -bu yol heykelin oraya mı çıkıyor? -Evet … Galiba ağlayacağım! Teşekkür ederim! Evet artık görüyorum burası kötü Çankırı Caddesi. Olsun kötü mötü mis gibi Heykele gidiyor bu yol. Canım Çankırı Caddesi. Ne yapmalı? Ay arabayı park etmek lazım. Bir otopark bulmak lazım! Rüzgarlı Otoparkı diye bir şey vardı. Oraya gitmeli. Tanrım bu Rüzgarlı da insan araba insan hepsi birlikte hareket ediyor, ben nasıl giricem buraya. Allah’ım sen bizi koru! En kolayı dörtlüleri yakmak! Otopark işaretini gördüm. Nereden giriliyor diye yeniden sormalı birine. Gözümle gördüm GİRİŞ yazıyor levhada ama nolur nolmaz! Soracağım. Bir 2 saat daha dönemem Ulusun etrafında. - GİRİŞ burası mı? - Evet. Dörtlülerim hala yanık. Otoparkçıya yalvaran gözlerle bakıyorum. Başardım. Yanıma geliyor gençten bir delikanlı. Sakin ol abla, geldin… diyor. Hele şu dörtlüleri bir kapa. Yeniyiz galiba, Dünyanın tüm iğnelerini batırsa umurumda değil. Ne derse desin sevimli geliyor gözüme otoparkçı çocuk! Bana diyorum, şööle kolay bir park yeri. Gülümsüyor şurası olmaz mı abla? Bakıyorum, orası çok direkli. Peki diyor anlayışla. Daha ilerde kolay bir yer varmış, oraya gidiyoruz. Sakin ol abla diyor, alışırsın. Yutkunuyorum! Evet ben de alışacağım! Biliyorum ama bir zor geliyor sorma… … Artık park etmiş bir arabam var. Hem de Ulus’ta. - Ne kadar? - 4 lira abla, akşama kadar kalabilir - teşekkür ederim. - Saat kaç? - 11:45 abla. - Teşekkür ederim! (Pazartesi; saat: 11.45)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © düşge su, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |