Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
ON YEDİNCİ BÖLÜM DÖNÜŞ Allah kimseye, bir daha geriye dönememenin sancısını yüreğinde hissettirmesin. Sevdiğim iki insanı ge-ride bıraktım. Ayşenaz ve Sultan Hanım sizden sadece bir şey istiyorum. Yarınlarda benden bahsederken daima iyi biriydi deyin. Hayatımın bir bölümü daha kapa-nıyor. Allah’a ısmarladık hatıralarım, hoşçakal evim, Hoşçakal hayatımın bir senelik cenneti Çimenlik. Göz-lerimden yaşlar süzülürken bir kere daha sırtımı geçmişime dönüp yokuş aşağı inmeye başladım. Artık iyice inanıyordum ki bu kasabayı bir daha göremeyeceğim. Yol uzadıkça yorgunluk alametleri başladı. Bende ya-vaşladım. Adam sende arkandan kovalayan mı var. Akşama doğru otelin önüne geldim. Bisikleti duvara dayayıp, otelin salonuna girdim. Fötr Salim hiç değişmemiş. Tezgahın arkasında gazetelerin içine gömülmüş. Yavaşça yanına yaklaştım.: ... Boş odanız var mı? Fötr Salim: ... Odadan bol ne var kardeşim? Başını gömdüğü gazetelerden kaldırmadan verdiği cevaptan yetinmemiş olacak ki kafasını kaldırınca, benim sırıtan suratımla karşılaştı. Önce yüzüne komik bir ifade yerleşti. Ondan sonrada ayağa fırladı. ...Vay, vay kim gelmiş. Hasan Cevat kardeşim gözlerim doğrumu görüyor acaba? Birbirimize sarıldık. Uzun, uzun hasretlik giderdik. İki çay kapıp geldi. Fötr Salim: ... Seni artık kolay, kolay bırakmam bir hafta bura-dasın. Hasan Cevat: ... Yavaş ol bakalım kardeşim. Sadece bu gece buradayım. Allah’ın izniyle yarın yola çıkıyorum. Fötr Salim: ... İmkanı yok salmam. Senin haberlerin buralara kadar geliyor. Bizim kooperatifte çalışıyormuşsun. Hasan Cevat: ... Evet orada çalışıyorum da Acaba diyorum benim orada işe başlamamda kimin katkısı var? Ben ufak bir araştırma yaptım ama, itiraf ettiremem. Fötr Salim: ... Tamam yarın burada kalırsın. Öbür gün Ali kooperatif’e giderken seni yanında götürür. Hasan Cevat: ... Kabul yarında buradayım ama arabam kapının önünde kendim gideceğim kabul mu? Fötr Salim araba lafını duyunca sandalyesinden fırladı dışarı çıktı benim arabayı arıyor ama göremiyordu. Adamda öyle ses var ki sanki benim yanımda bağırıyor: ... Hasan Cevat benimle dalga mı geçiyorsun? Sokak bomboş araba nerede? Hasan Cevat: ... Etrafına dikkat de arabama hakarette bulunma. Fötr Salim: ... Olamaz yani sen bu iki tekerlekli döküntüye, arabamı diyorsun. Ulu tanrım şu kuluna biraz akıl fikir ver. Sesi kesildi. Biraz sonra gevrek, gevrek gülerek geldi ve bir sandalye çekip yanıma oturdu. Fötr Salim: ... Sen buna arabamı diyorsun. Bu adamı hasta eder. Yolda kalırsın. Hasan Cevat: ... Ama beni Çimen’liğe götüren oradan da buraya getiren bu iki tekerlekli düldül “Ne haber” Şimdi bir şeyler atıştırayım, sonra sefası ve daha sonra rahat bir uyku. Yatağa girerken kendimi kuş gibi hafif hissediyordum. Fötr Salim bana köyü gezdirirken ben de ona hastalığımı ve endişelerimi anlattım. Düşüncelerimde aşırı paranoyak olduğumu ve olaya duygusal olarak yaklaştığımı anlatmaya çalıştı. Bir gün dinlenmek dahi bana yaradı. Ayrılırken arkadaşım çocuk gibi mahzun-laştı. Yeniden pedal çevirmeye başladım. Ah be sevda çiçeğim yokluğun içimde günde güne kök Salıyor. En büyük üzüntüm çaresizliğim. Elim kolum bağlı hiçbir şey yapamıyorum. Ha elimden gelen senden uzakta geçen yaşamımı kağıda döküyorum. Bir gün eline geçer okursun diye. Kasabaya iyice yaklaşmıştım. Selma’nın gizli cennetine uğramaya karar verdim. Hemen, hemen öğle ol-muştu, geçen sefer girdiğimiz patikaya sapıp inebil-diğim kadar indim ve bisikleti çalılıkların arasına sakladım. Bundan sonra yola yayan olarak devam ettim. Sapağı dönünce sessiz ve sakin akan dere bütün güzelliğiyle ortaya çıktı. Selma ile beraber sırtımızı dayadı-ğımız ağaca bu sefer ben sırtımı dayadım. Bir an için Selma’yı elinde içki şişesini bana uzatırken görür gibi oldum. Çok hafif bir rüzgar vardı. Bana ninni gibi geldi. Dalmışım Yine rüzgarın etkisiyle sallanan dalların ses-leri ile uyandım Buraya kadar gelip de kulübeyi ziyaret etmemek olmazdı. Derenin suları iyice alçalmıştı. Karşı kıyıya geçerken Suyun en derin yeri dizlerime kadar çıkmıştı. Biraz yürüyünce kulübe uzaktan göründü. Ka-pının önünde iki kişi oturuyordu, ben yaklaşınca ayağa kalktılar. Selam verdim. İkisi de selamımı aldı Uzun boylu olanı: ... Kayboldun mu yoksa hemşehrim? Hasan Cevat: ... Yok,yok kaybolmadım arkadaş buraya bilerek geldim. Şişman topluca olanı: ... Seni daha evvel hiç görmedik. Yolun buralara nasıl düştü? Hasan Cevat: ... Adım Hasan Cevat. Kasabada Himmet Dayının kiracısıyım. Uzun boylu olanı: ... Tamam şimdi hatırladım. Adım Osman arkada-şımın adı ise Hüseyin. Yalnız demin bir yanlışlık yaptın. Ben kendimi bildim bileli Himmet dayı kendine hiçbir zaman kiracı almaz. Alırsa yanına yoldaş alır. Ama kiracı gözüyle bakmaz. Hasan Cevat: ... Bak bunu doğru söyledin. Bana kiracıdan çok arkadaş, yoldaş gözüyle bakıyordu. Hüseyin: ... Eee! Buralara yolun nasıl düştü? Hasan kardeş. Hasan Cevat: ... İki günlük yoldaki Çimenlik kasabasına dostlarımı ziyarete gitmiştim Dönüşte geçerken buraya da uğ-rayayım dedim. Osman: ... Burasını bulmak zordur daha evvel gelmiş olman gerekir. Zira çobanlardan başka kimse kolay, kolay bulamaz. Hasan Cevat: ... Hani geçen ay temmuzun sonlarında, bir hafta boyunca yağmur yağmıştı. Hafta sonu derenin kenarında piknik yaparken yağmura yakalandık. Arkadaşım burayı biliyormuş onun sayesinde buraya sığındık. Hüseyin: ... Yoksa bizim ocağı yakan siz miydiniz? Hasan Cevat: ... İnşallah kusura bakmamışsınızdır. Odunları yaktık. Osman: ... Yok be arkadaşım o ne demek odunlar yakılmak için kesilir. Misafirin başımızın üstünde yeri var. Ha buraya geldiğimiz gün Hüseyin pencerenin dibinde yerde bir kolye buldu. Sizden düşmesin sakın.(Yüksek sesle) Hüseyin bulduğun kolyeyi getirsene. Biraz sonra Hüseyin kolye ile geldi ben o kolyeyi en son Selma’nın boynunda görmüştüm. Beyaz ve mavi taşlardan yapılmış olan ilgi çekici bir kolye idi. Hasan Cevat: ... Evet arkadaşımın kolyesi. Osman: ... Helal kazanılmış malmış Hasan. Bunları sahibine iade et. Bu da ancak sana yakışır. İşin aslına bakarsan o kolyeyi görüp de tanımamak mümkün değil. Biz sahibini tanıyoruz da arkadaşını tanımak istedik. Karşımıza bir dost çıktı. Ne dersiniz karnınız acıkmadı mı? Ben çok acıktım. Osman’la Hüseyin kulübenin önüne güzel bir yer sofrası kurdular. Neşe ile karnımızı doyurduk. Buradan da ayrılık zamanı gelmişti, vedalaştık ben arkamı dönüp dereye doğru beş on adım atmıştım ki arkamdan Osman ın seslendiğini duydum./ Hasan kardeş o kolyenin sahibini bizim tanıdığımız gibi, bütün kasabada tanır. Eğer seni buraya getirdiyse onun için çok değerlisin. Bir ilksin. Dileğimiz inşallah bacımızı üzmezsin./ Arkama döndüm ve yüzüne baktım. Bu sözleri çok ciddi ifadeyle söylüyordu. Hatta bu sözlerin arkasında gizli bir tehdit bile vardı. Şimdi Selma’nın niye kendine bu kadar güvendiğini anladım. Bütün kasaba halkı ona adeta kol kanat germişti. Dereyi tekrar geçip, sırtımızı dayadığımız ağacın önünde durdum. Kim bilir gelecek bize daha ne oyunlar oynayacak. Beni mi Selma’nın karşısına çıkardı, yoksa Selma’yı mı benim karşıma çıkardı? Ya da Veda’yı benim karşıma çıkarıyorsa, niye bir kenara çekilip bizim mutluluğumuzu seyretmedi de Selma’ya gerek gördü. Zaman denilen soysuz, senaryosunu yazarken Veda’yı benden ayırmayı belki işin başından düşünmüştü, ama şunu düşünemedi bir kadın bir erkeği istediği taktirde hem şair hem de yazar yapabiliyor. Ve Hasan Cevat yazdıklarını Veda’sına ulaştırmanın bir yolunu bulacak. Bisikletimi bıraktığım yerden almak için yola koyuldum. İçimden bir his daha evvel olduğu gibi o yeşil gözlerin beni takip ettiğini söylüyordu. İstemeden de olsa başkalarının hükmünün sürdüğü bir yerde izinsiz dolaşmanın tedirginliğini yaşıyorum. Onun bura-nın taçsız kraliçesi olduğuna inanıyorum. Yol boyunca Selma’nın hayatımda oynadığı rolü düşündüm. Terazinin bir kefesinde, hayatıma bir hırsız gibi giren Selma, diğer kefesinde ise geleceğimi dahi ipotek ettiğim Veda. Ya Veda’yı bir kenara itecek kadar güçlü çıkarsa, bu güne kadar vermiş olduğum mücadele boşuna mı olacak. Hey allah’ım kendimden bile şüphelenmeye başladım. Bisikleti bahçe duvarına dayadığımda saat akşamın sekizine geliyordu. Bahçede Himmet Dayı ile müdür bay hararetli, hararetli tartışıyorlardı. Bahçeden içeri girdikten sonra selam verdim (İkisi birden bana doğru döndü önce Himmet Dayı gördü.) ... Vay Hasan Cevat oğlum nihayet geldin ha. Hasan Cevat: ... Benden habersiz neler kaynatıyorsunuz? Cemil Bey: ... Yo Himmet Dayının günahını alma.Senden bahsediyorduk.Bayağı canı sıkılıyordu. Gecikmem Himmet Dayıyı bayağı tedirgin etmişti. İkisine de sarıldım bunlar benim dostlarımdı. İlk defa, Himmet Dayının benim için gözlerinin yaşardığını gördüm. İnsan iyice yaşlanınca herhalde çok yufka yürekli oluyor. Himmet Dayı: ... Bir daha bu kadar geç kalma evlat. Sana bir şey oldu diye korktuk. Cemil Bey: ... Şuraya bak koç gibi Maşallah. Hasan Cevat: ... İyi sayılırım Himmet Dayı. Aman,aman bir şeyim yok öyle biraz sallandım. Cemil Bey: ... Eh bana müsaade gideyim. Sizde hasret giderin. Daha sonra görüşürüz. Müdür Beyi yolcu ettik. Hava daha kararmamıştı. Kapının önüne oturduk, uzun süren bir sessizlikten sonra dayanamadım içimden geldiği gibi konuştum.: ... Hayatta hiçbir şey göründüğü gibi değil Himmet Dayı, bende öyle. Eğer bana bir şey olurda senden önce Allah’ın rahmetine kavuşursam beni gördüğün şu iki ağacın arasına gömün. Onlar benim mezar taşım olsun. Başka bir şey istemem. Bu topraklar beni çağırdı geldim ve yerleştim. Artık bu kasabayı ve insanlarını terk edemem. Himmet dayı ağzı açık kalmış şaşkın, şaşkın beni dinliyordu.// Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? // Dedi. Hasan Cevat: ... Tam olarak ne dediğimi çok iyi biliyorum. Biraz sonra sen de öğreneceksin. Himmet Dayı: ... Sen gittikten sonra Selma burada bir hafta daha kaldı. Ve gitti. Sanki bakışlarında İstanbul’a gideceğim ve Hasan Cevat peşimden bana gelecek der gibiydi. Hasan Cevat: ... Haklısın Himmet Dayı galiba yolumuz sık, sık kesişecek. Şimdi sıra kötü haberi vermekte. Çimenlik’te sırt ağrılarım artınca doktora çıktım. İyi bir kontrolden geçtim.Buradan aldığımız sonuç, Daha donanımlı bir hastanede tekrar kontrolden geçmem gerektiğini gösterdi. Şimdilik konulan tanı, Kalbe giden damarlardan birkaçının kapalı olduğun yolunda. İstanbul’da yeniden kontrolden geçmek istiyorum. Ne yazık ki kalacak yerim yok. İhsan efendiyi bir ziyaret edip hem hayır duasını alalım, hem de münasip görürse Selma’nın adresini isteyelim. Himmet Dayı: ... Hele bu akşam hasret giderelim Yarın: gün ola harman ola.. Ne istersen yaparız. Geç vakte kadar lafladık. Kah Himmet Dayı konuştu ben dinledim. Kah ben konuştum Himmet dayı dinledi. Yemeği falan unutmuşuz. Neden sonra açlık kendini hissettirmeye başladı. Bir şeyler atıştırıp evlerimize çekildik Yol yorgunluğunun vermiş olduğu ağırlıkla hemen uyumuşum. Ta ki sabaha karşı kan ter içinde uyanıncaya kadar. Öyle bir kabusun içine düşmüşüm ki kendime zor geldim.Veda ve Selma yan yana yürüyordu Veda’nın kucağında bir çocuk emziriyordu. Sabah ezanı okunurken bahçeye çıktım.Hafif bir esinti vardı. Ağır, ağır iki fidanın yanına kadar gittim ve tam aralarında durdum. İşte benim mezarım. Ne sen ne de sen ikinizin de beni kıskanmayacağı bir yere tam aranıza gömüleceğim. Artık bunun başka bir yolu yok. Geriye dönünce Himmet dayının kapıda oturduğunu gördüm. Hasan Cevat: ... Eee Himmet Dayı ben kabus gibi bir rüya gördüm uyandım. Ya sen? Himmet Dayı: ... Daha hala öğrenemedin mi beni? Sabah namazı için kalktım. Madem buluştuk Bu sabah bana arkadaşlık et. Hasan Cevat: ... O zaman beni iki üç dakika bekle hemen geli-yorum. Sabah namazını kılıp camiden çıktıktan sonra Himmet Dayı yolu değiştirince bende peşine takıldım. Himmet Dayı: ... Hem bir ayak dereyi ziyaret edelim, hem de sen rüyanı anlatırsın gündüz niyetine. Hasan Cevat: ... Zaten gün ışımış gündüz olmuş Himmet Dayı. Himmet Dayı: ... Bu da bizim dilimizde alışkanlık olmuş. Anlat bakalım rüyanı. Hasan Cevat: ... Biliyorsun yoldan yorgun argın döndüm. Birde üzerine doyumsuz sohbetin olunca,yatar yatmaz deliksiz bir uykuya dalmışım. Kendimi kırlık bir arazide yürürken buldum.Her taraf kırmızı beyaz renk armonisi içinde papatya ve gelincik çiçekleriyle doluydu birde bunlara ilaveten mor ve sarı renkte açan yabani kır çiçeklerini düşünün. Cennet gibi koskoca bir yerdeyim. Sağ tarafımda bir tepe yükseliyor. Ben rasgele yürümeye devam ederken, gerilerden üç dört kişinin koşarak geldiklerini gördüm. Yanımdan geçip giderlerken oğlum yeğenlerim olduklarını fark ettim. Bana el salladılar. İçlerinden oğlum Bana yaklaştı ve uzun, uzun bana baktı ondan sonra hiçbir şey söy-lemeden koşmaya devam etti. Hava bayağı ısınmıştı ben yürümeye devam ettim. İleride meydanlık bir yerde sanki kır düğünü yapılıyordu, merakla o yöne doğru yürümeye başladım. Beni karımla kızım karşıladı. Karım // Neredesin Hasan Cevat oğlun evleniyor sen ortalıklarda yoksun? // Cevap veriyorum // Kır düğünü yapıyorsun da beni niye çağırmıyorsun.// Ayça bana şaşkın, şaşkın bakarken kızım // Baba bak üniversiteyi bitirdim ama sen kızının yanında değilsin. Bizi niye terk ettin. Seni hiç affetmeyeceğim.// Elini veda anla-mına gelen bir hareketle sallayıp arkadaşlarının yanına döndü. Annemle kız kardeşlerim beraber bir masanın etrafına toplanmışlar. Annemin elini öptüm. Gözlerinde kendimi gördüm bulutların üzerinde uçarken. Yapma be anne diye düşündüm sende mi. Kız kardeşlerimin yüz ifadelerinde cevabı alınamamış sorular vardı. Yanların-dan sessizce ayrılıp, yokuş aşağı yürümeye başladım. Uzaktan kalabalık bir cenaze alayı geliyordu. Yaklaştıkça bazılarını tanıdığımı gördüm. Ön safta cenazeyi taşıyanlardan biri babamdı. Hem ağlıyor, hem de yürüyordu. Bağırdım beni duymadı // Baba sen ölmemiş miydin. Babacığım burada ne işin var? // Kalabalığın içinden biri sorumu cevapladı.// ne işi mi var bu gün onun en zor günü Hasan Cevat’ın cenazesini taşıyor. Bir babanın yaşaya bileceği en kötü gün.// Peki ama beni niye tanımadı // Bu sorunun cevabını alamadım. Aralarına karıştım. Kendi cenazemi taşıdım Himmet Dayı. Cenazenin arka saflarında gelen kadınları gördük-ten sonra üzerime çöken kabusun bitmediğini anladım. Veda ile Selma yan yana yürüyordu. Ben böyle düşün-memiş, böyle istememiştim. Ben kasabada ağaçlarımın altına gömülmek istemiştim. Üzgün, üzgün mezarın başından ayrıldım. Biraz uzaklaşıp beklemeye başla-dım. Birden kar yağmaya başladı. Yazın ortasında kar. Üşümüyordum. Sanki mevsimler son yolculuğumda bana eşlik ediyorlardı. Ağlamaya başladım insan kendi cenazesinde ağlar mı? Himmet Dayı aklımı kaçıra-cağım. Veda ile Selma, yanlarına yaklaştım. Beni hiç fark etmediler. Selma ağlıyordu, Veda ise sabit bir noktaya bakarak kucağındaki çocuğa, mezarın başın-daki cenazeyi göstererek // İşte oğlum: onun içindeki adam senin baban// Diyordu. Onun beynine girip düşüncelerini okumak için neler feda etmezdim ki. Yavaş, yavaş her taraf bembeyaz olurken Karşıdaki tepede belirli aralıklarla ateş yanmaya başladı. Adeta dağ boynunda bir gerdanlık taşıyordu. aynı Selma’nın boynunda taşıdığı gerdanlık gibi, ta ki cenaze gömülüp, topluluk gidinceye kadar. Ateş söndü, kar yağışı bitti. Her şey eski halini aldı. Ateşi kim yaktı, kimin için yandı tam bilinmeyenli bir denklem. Kan ter içinde uyandım. Beni en çok etkileyen üç şey vardı. Birincisi babam, ikincisi oğlum, üçüncüsü veda ile Selma’nın yan yana cenazede beraber yürümeleri idi. Ne dersin Himmet Dayı bu nasıl bir rüyadır ki beni bu kadar etkiledi. Himmet Dayı: ... Bu rüyanın yorumu benim boyumu aşıyor. Hasan cevat biz nasıl olsa İhsan efendinin yanına gideceğiz. O benden daha iyi yorumlar. Onu dinleyelim bakalım ne diyecek. Konuşarak, daha doğrusu ben konuştum Himmet Dayı dinledi. Derenin kıyısına kadar gelmiştik. Dere kendi halinde akıp gidiyordu. Himmet Dayı uzun,uzun akıp giden suya baktı. Kendi buradaydı ama bakışlarında çok uzaklarda olduğunu anlatan bir ifade yüklüydü. Koca yaşlı çınarın kim bilir bilmediğimiz ne özlemleri vardır. Böyle uzaklara götürecek. Zor duyabildiğim bir sesle konuşmaya başladı.// bu derenin benim şuracığımdaki değeri bambaşkadır Hasan Cevat. Zaman, zaman buraya gelir ve dertlerimi anlatırım. İyi bir dinleyicidir. Hiç sözümü kesmez, alır hem beni, hem de dertlerimi çok uzaklara götürür. Bana dönüp // Bu sakin, sakin akan sulara bakıp aldanma. Kıvrıla, kıv-rıla akıp giderken, yanında hüzünleri ve sevinçleri de taşıyor. Bizim kasabada, ufacık kağıtlara yazılıp bu dereye atılmış herkesin bir hikayesi var. Zaman, zaman dara düştüğümüzde gelir ve kendi hikayemizi dinleriz. İşte evlat biz böyleyiz, böyle yaşar gideriz.// Himmet Dayı: ... Hadi artık eve dönelim kahvaltımızı yaptıktan sonra İhsan Efendiyi ziyarete gidelim. Himmet dayı öğle namazını kıldıktan sonra İhsan Efendinin dükkanına yollandık. Bakkal dükkanından içeri girdiğimizde, bir müşterisi ile konuşuyordu. Bizi görünce hemen Müşterisinin eline iki ekmek tutuşturup gönderdi. Ve yanımıza geldi. İhsan Efendi: ... Ooo kimleri görüyorum. Yani Himmet Dayı. Hasan Cevat oğlumda olmasa hiç görüşemeyeceğiz. Bu sabah camide iki sıra arkanızdaydım. Namazdan sonra arkadaşlarla oyalanınca peşinizden yetişemedim. Ama nereye gittiğinizi gördüğüm için arkanıza takılmaya gerek görmedim. Rahmetli vefat ettiğinden beri dereye hep yalnız giderdin. Himmet Dayı: .. Öyleydi ama bu sefer bir istisna yaptım. Yanıma Hasan Cevat’ı da aldım. İhsan Efendi: ... Sende hoş geldin Hasan Cevat. Düşündüğümüz den de uzun zaman kaldın artık geleceğinden umudu-muzu kesiyorduk. Hasan Cevat: ... Olur mu öyle şey İhsan Efendi.Ben artık buranın insanıyım. Her ne kadar burada doğmasak ta burada öleceğiz. Himmet Dayı: ... Ölümü daha ben ağzıma almıyorum sana ne oluyor. Önce şu rüyanı anlat bakalım İhsan Efendi yorumlasın. Hasan Cevat: ... Hemen mi? Himmet Dayı: Evet anlamına gelecek şekilde başını sallayınca bende anlatmaya başladım. Hiç bir ayrıntıyı atlamadan, sonuna kadar anlattım. İhsan Efendi biraz düşündükten sonra konuşmaya başladı.: ... Çok karışık yorumlanması zor olan bir rüya. Ama imkansız değil. Seni çok zor günler bekliyor. Bir insanın rüyasında kendini ölmüş olarak görmesi uzun ve sağlıklı olarak yaşayacağına delalet eder. Seni öz babanın taşıması ise bunu yorumlamak bayağı zor, ya seni yanına çağırıyor yada senden dua bekliyor. Bütün tanıdıklarınla tek, tek vedalaşıyorsun. Ya uzun bir yola çı-kacaksın, ya da inşallah düşündüğüm gibi değildir. Ağır bir hastalık geçireceğine delalet eder. Bu anlattıklarımın yanında iyi haberlerde var. Küs olduğun biriyle de barışacaksın. Uzun zamandır kafanı kurcalayan bir konu çözüme kavuşacak. Benim diyeceğim bu kadar. Himmet Dayı: ... Selma’dan haber var mı? Nasılmış? İhsan Efendi: ... Her gün beni telefonla arayıp hatırımı soruyor. Ya sen nasılsın Hasan Cevat? Selma giderken bana dedi ki, kendisi bilmiyor ama o hasta. Hangisi doğru? Hasta olduğun mu? Yoksa hasta olduğunu bilmediğin mi doğru? Hasan Cevat: ... Demek kısa zamanda beni benden daha iyi tanımış. Evet İhsan Efendi hastayım. İstanbul’da yeniden kontrolden geçip, tedavi olmam lazım. Selmanın orada bana yardımcı olması için izin verir misin? İhsan Efendi: ... İzin istemek ne demek oğlum tabi ki Selma sana elinden gelen yardımı yapacak. Hiç merak etme. Peki hastalığın ne? Hasan Cevat: Doktorların demesi,kalbe giden birkaç damar tıkalı imiş. Himmet Dayı: ... Yani durum bayağı ciddi ama umutsuz da değil. İhsan Efendi: ... Selma’yı arayayım bakalım evdeyse görüşün. Hasan Cevat: ... Size zahmet olacak ama ararsanız çok iyi olacak. Masrafı ne tutarsa veririm. İhsan Efendi: ... Sen ne diyorsun oğlum burası postane değil. Burası Selma’nın babası İhsan Efendinin bakkal dükkanı. Ben arayayım sen istersen akşama kadar konuş. İhsan Efendi aradı biraz sonra Selma hattın öbür ucunda telefonun başındaydı. Babasıyla konuşurken İhsan Efendi bak sana kimi veriyorum dedi ve ahizeyi bana uzatırken Himmet Dayıya baş işareti yaparak dışarı çıktı. Himmet Dayıda peşine takıldı Hasan Cevat: ... (Kontrol etmekte zorlandığı sesiyle) Merhaba Selma ben Hasan Cevat. Selma: ... (Kısık bir sesle) Sesini duymak ne hoş bir sürpriz Hasan Cevat. Kasabaya ne zaman geldin. Hasan Cevat: ... Dün akşam üzere. Selma: ... Nasıl iyi misin? Allah var ya seni özledim. Hasan Cevat: ... Benim de seni aramamın sebebi biraz da sağlığımla ilgili. Burada bir dizi kontrolden geçtim. Doktorun koyduğu teşhis kalbe giden damarlardan bir-kaç tanesi kapalı imiş. İstanbul’a gelip yeniden kontrolden geçmek istiyorum. Eğer uygun görürsen bir müddet misafirin olmak istiyorum. Ne dersin? Selma: ...Allah derim. Şaka bir yana, istersen ömrünün sonuna kadar yanımda kalabilirsin. Hım tabi kadınca bazı şartlarım da olabilir. Yani sadece duygusal olarak. Hasan Cevat: ... Senin şu şartlarından biraz bahseder misin. Selma: ... Hele sağlıcakla sen bir gel karşılıklı konuşuruz. Benim şimdilerde işim gücüm de yok. Senin işlerin peşinde beraberce koşarız. Hasan Cevat; ... S.S.K’dan emekliyim. İşimiz bayağı zor. Ha bende bir emanetin var kulübede kolyeni düşürmüşsün. Selma: ... (Kıkırdayarak) İşte şimdi utandım. Bana kulübeyi niye hatırlatıyorsun. Aklıma geldikçe senden utanıyorum. Şaka o çok sevdiğim bir kolyeydi. Senin bulduğuna sevindim. Şimdi esas konuya gelelim. Ne zaman yola çıkıyorsun? Hasan Cevat: ... Burada bir hafta kadar kalmak istiyorum. Önü-müzdeki Salı beni otogardan alırsın. Yola çıkmadan evvel seni ararım. Selma: ... Şimdi bana bir hafta bir yıl gibi gelir. Geceleri uyku bile tutmaz. Şunu iyi bil Hasan Cevat sesini bile duymak bana mutluluk veriyor. Hasan Cevat: ... Geç bakalım dalganı, ne olacak kasap et derdinde. Bir hafta sabredeceksin. Hadi telefonu kapatalım Yoksa İhsan Efendiyi Kızdırırız. Aynı anda kapatalım. Kapattık. Bende dükkandan çıkıp yanlarına oturdum. / Konuştuk / Dedim. / Haftaya salıya orada ola-cağım./ Himmet Dayı: ... Niye yarın gitmiyorsun? Hasan Cevat: ... Burayı içime sindirerek bir hafta hiçbir şey dü-şünmeden yaşayayım. Öyle giderim. Bu defa İstanbul’da daha uzun kalmam gerekebilir. Sizleri özleye-ceğim. Bir hafta hep beraber dolu, dolu yaşarız. İhsan Efendi: ... Hayırlısı neyse o olsun. Zaman yelkenleri rüzgarla dolmuş gemiler gibi hızla akıp gitti. Dün gecemi dostlarımla beraber geçirdim. Bu gecemi Himmet Dayıya ayırdım. Yarın Pazar-tesi öğleden sonra beni İstanbul’a götürecek otobüsü bekleyeceğim. Bu gün bahçede bir kedi yavrusu buldum. Siyah beyaz renkli el kadar minicik bir şey. Süt verdim peşimden ayrılmıyor, adını Karamel koydum işte benden Himmet Dayıya bir hatıra daha, güneşin çekilmesine yakın akşam yemeğini yedikten sonra çaylarımızı bahçede içmeye karar verdik. İkimizde konuşamıyorduk Himmet Dayı yutkunup duruyordu. Hasan Cevat: ... Bazı şeyler var ki, hissetmek için yaşanmasına gerek yok. İkimizde biliyoruz Himmet dayı yaşadığımız şu zaman dilimi çok kıymetli. Vakit hızla yaklaşıyor. Artık zaman bizden değil, biz zamandan çalmaya başlıyoruz. Geleceğe dair hiçbir şey konuşmadık. Himmet Dayı: ... Konuşacak ne var evlat. Gideceksin iyileşip döneceksin. Himmet Dayıya uzun, uzun baktım. Yüzünde geleceğim hakkında bir şeyler aradım ama oda söylediklerine inanmıyordu. İstanbul bir zamanlar benim çapkın sevgilimdi. Orhan Veli’nin dediği gibi benim için de azizdi onsuz yaşayamayacağımı düşünürdüm. Hayatımın çoğunu beraber geçirdik. İki sevgili gibiydik. Ama olmadı ona ihanet eden ben oldum. Az kaldı iki sevgili yine eskisi gibi birbirine kavuşacak. O kimleri affetmemiş ki beni de affetmesin. Ve artık perde iniyor Himmet Dayı. Eğer bu gidişin dönüşü olmazsa, diktiğim şu ağaçlar bana mezar taşı olsun. Sultan Hanımla Ayşenaz’ı da çağır. Hatta birini gönder aldır. Sakın arkamdan üzülme, benden kalan bazı şeyler seni ömrünün sonuna kadar oyalar Ayşenaz'dan gözünü ayırma O sana emanet. Sultan Hanım’da Veda ile bana ait bazı emanetler var onları da bir araya getirip benimle beraber gömün. Sonsuza kadar onlarla beraber kucak, kucağa yatayım. Şimdi söyleyeceğimi iyi dinle Himmet Dayı, Yaşamış olduğum bu hayatımda mutlu olduğum günler sayılıdır. Sana vasiyetim olsun ki beni siyah kefen beziyle gömün. Himmet Dayı: ... Sen ne diyorsun evlat, bu isteğin duyulmuş görülmüş bir şey değil. Hasan Cevat: ... Duysunlar ve görsünler. Eğer Veda buraya gelirse ona da sahiplen yokluğumu aratma. Hasan Cevat’tan sana bir miras da o. Himmet Dayı: ... Sen bu işi haddinden fazla abarttın. Ben senin buraya sapa sağlam döneceğine inanıyorum. Hasan Cevat: ... Peki Himmet Dayı sana bir hikaye anlatayım. İnanıp inanmamak sana kalmış bir şey. Doksan yedi yılının son ayları idi.Veda’yı tanıyalı henüz beş altı ay olmuş. Sırılsıklam aşığım, evimde kavga gürültü eksik olmuyor. Ne yapsam ne etsem kimseye yaranamıyorum. Yine bir gece yemekte Ayça ile şiddetli bir kavga ettim. Ayça ağzına geleni söyledi kim bilir belki de haklıydı, neyse bu laflar yenilir yutulur gibi değildi. Kavgaya devam etmektense sokağa çıkmayı tercih ettim. Kalbim adeta fazla mesai yapıyor. Sinirimi bir türlü boşaltıp rahatlayamıyorum. Semtte girip çıkmadığım sokak kalmadı,sinirim azalacağına bir o kadar artmıştı.Geri döndüm yağan yağmurdan su gibi olmuştum.Apartmanın antresine girince birden her şey değişti Sanki omuzu ma sihirli bir değnek değmişti. Yürek çarpıntım bitti zihnim açılıp berraklaştı, tüm sorunlarım çözülmüştü. Üzerimde yük olan ağırlık kalktı, hani içenler bilir iki kadeh atarsında üzerinize bir rahatlık çöker de hiçbir şeyi umursamazsınız. İşte öyle birşeydi ben de oluşan. Birinci ikinci katı çıktım. Bizim dairenin kapısını da geçip dört ve beşinci katları çıktım, çatı arasına oradan da çatıya. Yağmur hala yağıyordu çok az kalmıştı bütün sorunların çözülmesine. Bir adım, bir adım daha, gayret et Hasan Cevat biraz daha. Yü-zümde hafif bir gülümseme olduğunu hissediyorum. Çok az kalmıştı, bir anda onu gördüm. Tam çatının kenarında Hafifçe hareket etse, beşinci kattan aşağı düşecek. Bana başını hafifçe sallayarak bir çocuğu azarlar gibi tatlı ama sert bir sesle, sen ne yapıyorsun dercesine kaşlarını çatmış olarak konuşan Veda idi. Evet konuştu sesini duydum. Bir anda kendime geldim. Allah’ım ben ne yapıyordum. Sevdiğim kadın hayatımı kurtardı. Olduğum yere çöktüm kaldım. Artık o bilmese de ona bir can borçluydum. Dese ki şu arabanın önüne atla borcumu ödemek için atlarım. İşte Himmet Dayı hayatımın en gizli yanlarından birini öğrendin. İşte apartmanın antresinde duyduğum rahatlamayı şimdi burada duyuyorum. Şimdi anladın mı bu işin sonucunun nereye varacağından bu kadar emin olduğumu. Himmet Dayı: ... Demek Veda’nın senin hayatındaki yeri bu kadar önemli. İnanıyorum sen yinede sapa sağlam geleceksin. Hasan Cevat: ... Allah bilir. Himmet Dayı: ... Ya Selma ne olacak ona ne bırakıyorsun? Hasan Cevat: ... Onunla olan beraberliğim Veda’nın yanında sözü bile edilmez. Selma’ya geleceğimi bıraktım. O bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyor. Onunla en az bir ay dolu, dolu yaşayacağız. Ondan sonra herkes yoluna gidecek. Yarın yola çıkmadan Cemil Beyden yazdığım bölümleri alayım bundan sonrasını Selma devam eder. Hem ne üzülüyorsun be Himmet Dayı bundan sonra Veda’da bende kitaplarda yaşayacağız. Himmet Dayı: ... Senin gerçek adın ne evlat? Hasan Cevat değil doğrusunu bilmek isterdim. Hasan Cevat: ... Ben nasıl Hasan Cevat değilsem, Veda’da Veda değil. Ben nasıl Hasan Cevat’a alışıp benimsediysem, onlarda kendi isimlerine alışıp benimsemişlerdir. Al bak kimliğime Hani gerek yazılarımda olsun gerek şiirlerimde olsun Veda için hep iki hecelim diyorum ya gerçek adı ve soyadı da benimkiler gibi iki heceli. Ama bunlarında artık hiçbir önemi yok. Himmet Dayı, sen cisimlere bak özü başka yerde arama özde ara mutlaka bulursun. Himmet Dayı: ... Demek adın.......? Hasan Cevat: ... Tamam Himmet Dayı,sadece sen bil yeter daha fazlasını söyleme. Himmet Dayı: ... Nasıl istersen sen bilirsin evlat. Hasan Cevat: ... Bir oğlum doğduysa ve bir gün buraya gelirse, benim iyi bir baba olabileceğimi ama bana bu şansın verilmediğini anlat ona, sakın ola annesini kötüleme Himmet dayı. Hep onu düşündüğümü söyle ona Selma’ya rastlamadan önce Veda’ya hitaben kitabın sonuna konması için bir yazı yazmıştım. Adını da BEN ÖLMEDEN YAZDIM/ SEN, BEN ÖLDÜKTEN SONRA OKU/ İdi bu vasiyet nitelindeki tek sayfalık yazıyı mutlaka kitaba koysunlar. Ben Veda’yı sevdim ama güvenini kazanamadım. Karşısında aciz kaldım o güveni kazanabilmek için neler yapabileceğimi anlattım. Ama artık çok geç. Geç vakit Himmet Dayıyı gönderdim. Şark odasına girdim. Kalbimin batmayan güneşi,asılı durduğu yerden bana gülümsüyordu. Terlikleri ayak ucuna koydum. Sahibi eninde sonunda gelip giyecek. Geri kalan lüzumlu eşyalarımı sırt çantama yerleştirdim. Benimle gömülmesini istediğim şeylerin listesini yaptım toplayıp pa-ketledim ve içerdeki masanın üzerine bıraktım. Dışarı çıktım anahtarı yavaşça öpüp kilide soktum ve iki defa çevirdim. Bundan sonra bu anahtarı kilide Veda sokacak ve çevirip açacak. Allah’a ısmarladık yavrum. Allah’a ısmarladık ideallerim. Elveda sevgilim elveda Veda’m Karamel’i alıp odama geçtim ve yattım uyku bir yorgan gibi ikimizi de sardı ne olurdu şu an kolumda yatan, Karamel yerine Veda olsaydı, ne olurdu onun ılık nefesi yüzümde esintiler yaratsaydı. Ne olurdu bedenim değil de ruhum yavaş, yavaş ölmeseydi. Otobüs, sağa yolun kenarına yanaştı. Adeta kasabanın yarısı beni yolcu etmeye gelmişti. Tanıdık, tanımadık herkesle veda’laştım. Ben değil ama Himmet Dayı çökmüştü. İhsan Efendi onu teselli etmeye çalışıyordu. Kendiside dediklerine inanmıyordu ya. Yerime oturdum. Osman’la Hüseyin’de beni yolcu etmeye gelenler arasındaydı. Sanki giden ben değildim de kasabadan cenaze çıkıyordu. Son evler de geride kalıncaya kadar ar-kaya baktım. LANET OLSUN. LANET OLSUN. LANET OLSUN çok üzgünüm böyle mi sona erecekti. Aç kucağını İstanbul eski sevdalın geliyor ölmeye, bir zahmet kucaklayıver. Tek tesellim Bende onun soluduğu havayı soluyacağım. Tuğrul Ahmet PEKEL / Devam Edecek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © TuğrulPekel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |