..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > laina




24 Haziran 2006
Palyaço  
laina
.... Artık sıkılmaya başlamıştım. Kaçıncı sigara parmaklarımla dudaklarım arasında gidip gelmekteydi bilemiyorum.


:BFAF:
Hastalığımın ve aldığım iznin son günleriydi. Penceremden akıp giden zamanı, bir süredir kenarında kaldığım hayatı izlemekteydim. Bensiz de her şey olağan ve yolunda görünüyordu. Sıkı sıkı perdelerini kapayıp oturan ben, uzunca bir zamandır olabildiğine perdelerini aralamış, gözlerini açmış dışarıdaki hayatı izliyordum. Günün erken saatlerinde okula giden öğrenciler, sürekli geç kalmış havasındaki bezgin memurlar, kahvaltı masasına sıcak ekmek yetiştirmek için güne herkesten evvel başlayan fırıncı... Ardı sıra bu kadar insanı sürüklediğine göre zaman da üzerinden akıp geçtiği bu insanlar kadar telaşlı olmalıydı.

Bütün bunların arasında sokağımızda şaşırtıcı dakikliği ve elindeki küçük çantasıyla bu adam dikkatimi çekmekteydi. Hep aynı ağır adımlar. Taşıdığı küçük çantanın da ötesinde bir yükü vardı sanki…

Sokakta yan yana yürüsek dikkatimi çekmeyecek kadar sıradan ve niteliksiz görünen bu adam şimdi penceremden izlediğim dünyada öylesine farklı görünüyordu ki; farklılığı dakikliğinde, ağırlığında, telaşsız tavrındaydı. Her şey akıyordu. Trafik, zaman, insanlar hatta çoğu günler yağmur bile. Ama adamın tavırlarında akmayan üzerine sinmiş bir ağırlık vardı.

O an karar verdim. İlk kez böyle bir şey yapacaktım ve belki de ilk kez izinsiz bir başkasının sınırlarına girecektim. Bir sonraki akşam onun sokakta olduğu saatten birkaç dakika evvel hazırlanıp indim aşağıya. İçimde hem korku hem de tarifsiz bir heyecan vardı. Sanki sevdiğimle ilk kez buluşacakmış gibi. Çok geçmeden köşeden ağır adımlarıyla hani neredeyse ayaklarını sürür gibi gelişini gördüm.

Kararlıydım ne olduğunu, kim olduğunu en azından her gün aynı saatte aynı ifadeyle nereye gittiğini öğrenmeliydim. Usulca düştüm peşine. İçimde bir kaygı, bu kez ikimizi birden izleyenler var mıdır? Acaba benim adamın peşine düştüğümü görmüşler midir? Ama herkes ben değildi ya… Kim yoldan geçen birini bu kadar merak ederdi ya da son izin gününü bu şekilde harcardı.

Yerli yersiz kurgular geçiyordu aklımdan. Kim bilir adam belki de bir pansumancıydı; her gün aynı saatte birilerinin yaralarını sarmaya gidiyordu. Elinde taşıdığı çantasında da merhemleri olmalıydı. Ve ben bu esrarengiz adamı hep yalnız başına görmüştüm. Bir günden bir güne ne yoluna eşlik eden vardı ne de selamlaştığı biri. Sanki bu dünyadan değildi. Gidişlerinde elindeki küçük çantası, iki saate kadar geri dönüşlerinde ise çantaya ilaveten bazen minik bir poşet olurdu.

Onun temposuna ayak uydurmuş. Ben de dingin bir havada kat ediyordum kaldırımları. Ağır ağır ilerlemekteydik şehrin kaldırımlarında, ki onlar bizi şehrin kıyısına, dışına götürmekteydiler.

Derken fuar alanına yöneldik. Tabi ya... Nasıl da tahmin edememiştim. Fuarda standların birinde sunum görevlisi olmalıydı bu bey. Bir an geri dönmeyi düşünmüştüm. Yazık olmuştu geçirdiğim zamana. Oysa maksadım durağan geçen günlerime biraz heyecan katmaktı. Neyse ki günlerin rehavetini atmıştım en azından, bu yürüyüş iyi gelmişti bedenime.

Bu düşünceler içersindeyken bir zaman sonra ayaklarımın bizi gösteri alanına doğru götürdüğünü fark ettim.

Kararlıydım sonu gelmeliydi bunun.

Kalabalığı yarıp, insanların arasından geçtikten sonra, ha şimdi durdu ha şimdi duracak derken, sahne arkasındaki soyunma odalarına yöneldik. Şimdi ben kapının dışında kalmıştım. Bu kez merakımdan mı demeliyim, giriştiğim bu işten mi dahi bacaklarım değil tüm vücudum titremekteydi. Yardımı olur umuduyla ceketimin iç cebindeki sigara paketine uzandı elim ve derinden bir nefes aldım… Çok geçmedi odadan dışarıya inanılmaz güleçlikte, şirinlikte, rengarenk kıyafetiyle bir palyaço çıktı. Demek oda boş değildi. Bozuntuya vermemek için volta atar edasında devam ettim sigaramdan nefesler almaya…

Volta atıyor, sahne alan palyaçonun gösterisini izleyen kalabalığın kahkaha seslerini dinliyordum. Efsunlanmış gibi içeriden gelen bu sesler beni de etkisi altına alıyor, yüzüme bir tebessüm yayılıyordu. Orada öylece ne kadar beklediğimi hatırlamıyorum. Alkış seslerinin ardından palyaço tekrar odasına döndü. Artık sıkılmaya başlamıştım. Kaçıncı sigara parmaklarımla dudaklarım arasında gidip gelmekteydi bilemiyorum.

Ve elinde küçük çantası esrarengiz bey çıktı kapı dışarı. Evet ya! Şimdi anlamıştım. Her gün izlediğim, merak ettiğim bu bey palyaçoydu. Bu kez kendime gülmekteydim. Başlangıçta pansumancı sanmıştım. Yaralarını sarıyordu ha başkalarının, merhem oluyordu ha…Aslında düşündükçe bunun da bir yara sarma şekli olduğu kansına vardım. Derken sunum görevlisi sandığım gelmişti aklıma. Ne komik ; palyaço da sunum yapıyor ve yaralar sarıyordu.

Geri dönüş yolundaydık artık. Hani neredeyse bizim sokaktaydık. Biliyordum ki karşı çapraz binada oturuyordu. Sonucu ne olursa olsun karar vermiştim. Gidecek, şu son birkaç günden itibaren özellikle son 2 saattir yaptıklarımı anlatacaktım ki bu yük insin omuzlarımdan.

Önde O, ağır ağır çıktık merdivenleri. İkinci kata geldiğimizde anahtar seslerini dinledim ilkin. Biraz bekledim ki evine girsin ardından da ben gireyim. Bir zaman sonra çıktım, çaldım kapısını. Kapı açılır açılmaz içeriden bir ses;

-     Babaaa kimmiş gelen?
     
Demek yalnız yaşamıyormuş, demek bu küçüğü gözden kaçırmışım.

-     Merhaba ben, şey… Nasıl başlayacağımı bilemiyorum ancak size söylemek istediklerim var, dedim.

Öylesine heyecanlıydım ki dışa yansımamış olması imkansızdı.

-     Geçin içeride anlatın, dedi bir bekleyiş anından sonra.

Başımla hafif selam vererek içeri geçtim ki...

Kanımca az önce adamın üzerinde olan palyaço kostümü bir sandalye üzerine geçirilmiş, tam karşısında yatağın içinde, örtülerin arasında kaybolmuş, yok denecek kadar narin bir gövde uzanmaktaydı. Dikkatlice baktığımda bu solgun tenin dünya tatlısı bir erkek çocuğuna, yatağa mahkum bir çocuğa ait olduğunu anladım.

Gördüğüm manzara karşısında ne söylesem hafif, ne açıklamaya çalışsam komik kalacaktı. Benim sıkıntılı geçen birkaç günüme heyecan olsun diye izlediğim bu oyunu belli ki onlar bir ömür oynuyorlardı. Ortada hasta, öksüz bir çocuk, taşıdığı yükün altında ezilmiş, omuzları düşmüş bu adam...Onların böyle bir komediye ihtiyaçları yoktu. Şimdi ben ne söylesem soytarı gibi hissedecektim kendimi. Sahne alma sırası bu kez bendeydi;

-     Adım Yelda, karşı komşunuz sayılırım. Bir süredir kedim Sobe’yi arıyorum, belki görmüşsünüzdür veya size sığınmıştır diye sormak istedim.

Güldü çocuk.

-     Sobe mi dedi?

-     Evet adı Sobe dedim. Şimdiki gibi çok sever saklanmayı ve özellikle böyle sıcacık, içlerinde senin gibi şeker çocukların olduğu evleri seçer. Birkaç kez daha kayboldu ve ben onu sobeledim. Ama eminim buraya gelmiş olsaydı bana bir kez daha geri dönmezdi.

-     Babacım sen gördün mü Sobe’yi?

-      Hayır oğlum sanırım görmedim, dedi babası.

-      Evet haklısın Yelda abla, bize gelmiş olsaydı onu bir daha sobelemeni istemezdim . Babam sadece işi için yalnız bıraksa da beni, onsuz geçen bir iki saatim bile çok uzun gelmekte bana. Yatağa bağlı olmak, diğer çocukların sokaktan gelen oyun seslerini dinlemek bazen tahmin edebileceğinizden daha fazla üzüyor, yaralıyor insanı. Ama sobe gibi bir kedim olsa o yalnız zamanlarımı da onunla geçirirdim diye düşündüm bir an. Ne dersin baba bu kez biz sobeleyelim mi? dedi çocuk.

Gülme sırası bendeydi.

-     Ben artık kalkmalıyım, gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Eğer Sobe’yi bulursam seninle tanışması için mutlaka getireceğim. Şimdilik iyi akşamlar.

Dedim ve zor attım kendimi dışarı. Hızlıca eve çıkıp Sobe’yi aldım kucağıma ona benden daha çok ihtiyacı olan miniği anlatıp, sıcaklığını hissetmek için son kez sıkıca sarılıp usulca minik arkadaşımın dairesinin önüne bırakıp çıktım.

Biliyordum ki onu sobeleyecekler ve onun yine sıcak bir evi, candan bir arkadaşı olacaktı...


]



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kızıl Sarı Bir Akşamüstü
Karadeniz
Rıza Bey

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cehenneme Kadar Yolunuz Var!
Darlanıyorum!
Striptiz

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aramızdaki Bağ... [Şiir]
Şaşkın Balık [Şiir]
Falan Filan [Şiir]
Haberler... [Şiir]
Salkım Kaçak... [Şiir]
Simitçi [Şiir]
Doktormuş... [Şiir]
Atmayın! [Şiir]
Perhiz [Şiir]
Gül - Bülbül [Deneme]


laina kimdir?

sizin gibi, sizden bir farkı yok. . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © laina , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.