..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > 7nci Sanat (Sinema) > Arif Zincirli




13 Haziran 2006
İskelet Anahtar  
Sinema Köşesi

Arif Zincirli


'İskelet Anahtar' isimli filmin gerek derinlemesine ve engerekse yanlamasına ve yengeçse hafif yampiri yampiri incelemesi. Yazısal birşölen!


:BEJI:
Merhaba sinema manyakları ve sevgili okurlarım. Ve dünyanın bütün okurları.. Ve tabii yedi okurlar!.. Bugünkü filmimiz 'the skeleton key' orjinal adlı ve bizdeki adıyla 'iskelet anahtar' denen ejnebi yapımı bir film. Bu filmi iki defa seyrettim sevgili okurlarım. yani seyrettiğim iki film birbirinin aynıydı ve bu dikkatimden kaçmadı, başından daha anladım! Maalesef sinemaseverler bu filme pek ilgi göstermemişti. İlkinde 2 (iki), diğerinde 3 (üç) sinemaseverdik. Sektörün ne kadar zor durumda olduğunu da bu film sayesinde bir defa daha görmüş olduk. Filmin ilk gösterimi çok başarılıydı; viski sigara ikilisinin yanına yeşil zeytin eklenmesi gerçekten ince düşünülmüş ve çalışılmış bir hareketti. Biraz da gece olduğundan olsa gerek ışıklar çok iyiydi, oda yeterince karanlıktı. Koltuk rahattı ve ayaklarımızı uzatabileceğimiz pufumsu şeyler de iyiydi. Ses sistemi de iyiydi. Yönetmen kardeşimizi kutluyorum. İkinci gösterimde ise koltuk fena değildi, ses yine iyiydi, oda biraz ufak olduğundan hafiften dumanaltıydı ama olsundu; fakat ışık çok kötüydü, gün ışığının ekrana vurması yetmezmiş gibi perdenin desenleri de ekranda çıkıyordu. Fakat böyle şeylere takılmamak lazım, düşük bütçeli prodüksiyonlarda hep olan bir şey. Asıl filmin ruhuna bakılmalı.

Dahası yönetmeni gerçek bir kötü gün dostudur bu filmin. Zira gösterimin hemen öncesinde acaip bayılmıştım. Mickey Rouke ağbimizin oynamasına kandığımız kelle avcıları mı ne gibi afilli isimli bir şey seyretmeye kasmıştık. Dvd’sinin renkli fotokopiye benzer kapağına da bakılırsa sıkı filmdi. Her neyse, bu film biz zavallı izleyenlerini kurgu manyağı yapmıştı ve 1 (bir) saat dolmasına rağmen muhtemelen yönetmenin süper tripler olduğunu düşündüğü şeylerle oyalanıyordu ve hala karşımıza yeni karakterler çıkarıyordu. Sıkıntıdan yarım şişe viski içmiştim ve hafiften gözlerim kaymıştı. Her neyse.. Zaten ağzım biraz bozuk olduğundan daha fazla dayanamayıp küfrü basmış ve filmi kapatmıştım. İşte tam bu zor zamanda imdadımıza yetişen filmdir the skeleton key..

Filmimiz başından sonuna kadar ne yaptığını bilen bir film. Senaryo olarak da her şey yerli yerinde ve cuk bazında oturaklı. Meraklıları oturup ders çalışır gibi kurcalayabilir. Çok şükür hiçbir karakterin dramatik yapısında sorun yoktu, allah muhafaza.. Kızcağızın bir türlü kaçıp gitmemesinin motivasyonu verilmişti. Açık konuşayım biraz içki ve daha çok da öncesindeki film tarafından iyice baymış vaziyette olduğumdan ve bu iskelet anahtar klasik bir gerilim filmi havasında başladığından yine hiçbir olaya önceden uyanamadım sevgili okurlarım; affedin.. Hep ne zaman saçmalamaya başlayacak diye boşuna bekledim durdum. Başroldeki delikanlının bir ara polislerden falan bahsetmesi bizi yanlış filme gelmiş bir karakter olduğu yolunda atıp tutturdu ama sonra özür diledik. Gerçi yönetmen kardeşimiz arada bir gösterdiği tavukları bile mutfak tezgahında bağlayarak biz izleyenlerine ‘akıllı olun, şş..’ şeklinde bir 'klark' çektiyse de ben o sırada şişenin dibini görmek üzereydim, kusura bakmasın. Bir de arada bir gösterilen miras kartıyla meşguldüm o sırada, fakat ağbimiz onu da korktuğum gibi değil çok daha leziz bağlayıp kapağı üzerime kapattı, teşekkür ediyorum burdan kendisine. Yönetmenin arada bir başroldeki hatunun vücudunu şöyle bir baştan aşağı taramasını da biz erkek izleyenlerine kıyak olarak algılamıştım fakat film bittikten sonra dvd kapağını elime alıp kendisinden tekrar tekrar özür diledim zaten, büyütmeyin! Filmin hanesine yazılacak bir diğer artı puan da samimiyeti. Zira bu tarz sonunu merak ettiren ve ters köşeyi de masa altından gösteren filmlerin genelde başına geldiğinin aksine sonunu bizden sadece gerektiği kadar saklıyor ve bizi aptal yerine koymaya kalkmıyor; zaten ben yemem.

Oyunculuklar gerçekten çok iyiydi. Yine itiraf etmem gerekirse başroldeki genç arkadaşın oyunculuğuna biraz laf söyleyecek olmuştum. Filmin ikinci gösteriminde bütün olayları bilerek bakınca kendisinin oyunculuğuna şapka çıkarmak istedim. Fakat hiç şapkamın olmadığını anladım ve çarşıya inmeye de üşendim açıkçası. Özellikle kasabada yaşlı bir teyzenin evine girdiklerinde konuşulanlar sırasında ağbimizin hal ve tavırlarına dikkati çekmek isterim. Flashbacklerdeki 2 (iki) küçük velet bile yine ikinci seyredişimde farkettiğim üzere lezizdiler, büyümüş de küçülmüşler sanki; afferim tıfıllara..

Bazı birbirinden değerli eleştirmenler (ki bunlar sektörden para kazanır) filmde çok değerli bir ağbimizin müthiş oynadığı amca rolünün çarşafa yazmasıyla ilgili olarak neden hatun eline kalem kağıt verip yazdırmıyor şeklinde yorumlar yapıyormuş, ben söyleyenlerin yalancısıyım. Bu tabii senaryonun bir hatası; amcanın zaten hayatı kaymış, yazıyı da öle masada kahvesini içerek yazdığını hayal edecekleri yoktur herhalde eleştirmenlerin diye düşünmemeliydi. Üşenmeyip başroldeki kızcağızın kalemle kağıt götürüp –önce ilaçlara teyzenin uyarmasıyla dikkat çektikten sonra- buyur amca yaz demesini fakat amcanın takatsiz vaziyette uğraşıp beceremeyişini veya real time 45 dakika içinde ‘help me’ yazışını görmeliydik. İlaçlardan herhalde, yazık... Yine tutarsızlık olmaması ve eleştirmenlerin 'Camdan çıkmasını biliyor da sonra yazı mı yazamıyor, pöh!' diyememesi için amcanın camdan çıktığı sahneyi de –belki öncesinde ilaçların kız tarafından azaltıldığını da göstererek- real time olarak 4 saat falan tek planda görmeliydik. ayrıca hatun büyü bozmaya giriştikten sonra amcaya konuş değil yaz demeliydi yine.. Bu bizim sektör de insanı dinden imandan çıkarıyor sevgili okurlarım.

Filme illa çatmak isteseydim çok çok az atmosferinden şikayet edebilirdim. Sanat yönetmenliği bazında çok güzel yolları vardı sanki filmin ama ağbilerimiz herkesin seyredebileceği bir film yapmak istediklerinden ve bir çok çizgiyi göz önünde bulundurup yine de güzel film yapalım havasında olduklarından yanlış konuşmuş olurum, ayıp.. Gerçi iyiydi yine de be.. Çok ayıp.. Birde hani diyaloglarda biraz daha derinlik; ne bileyim ölümsüzlük, varoluş, inanmak-inanmamak meselesini biraz daha sıkı, ırk meseleleri, büyü, amcayla teyzenin görmüş geçirmiş triplerinin söz bazında etrafa saçılmasını falan da istedi bu deli gönül.. Fakat turizm bakanımızın da söylediği gibi lafın tamamı aptala anlatılır. Turizm bakanımızın alt metinden falan çaktığını zannetmiyorum ama dili de maşşallah, pabuç gibi.. Hem kayısı isteseydik bu filmi seyretmek yerine şama giderdik. Söylenebilecek tek olumsuz şey filmin ismi, mevzubahis anahtar filimde pek de fazla önemli değil mi ne, yoksa bana mı öyle geldi?

Toparlamam gerekirse başrollerden payına bir otomobil rolü yapmak düşen zavallı tospaa bir 59 chevrolet kadar yakışıklı olmasa da bakımlıydı ve ayağı yerden kesiyordu; bence en iyi yardımcı araç dalında ödüle çok yakın, fakat yine de akademinin dediği olur tabii.. Ev çok güzel ve büyüktü. Bahçe temiz ve huzur doluydu, su kenarı olması ayrıca güzel, komşu falan da yok etrafta, ooh valla.. Sonuçta çok büyük çok leziz bir başyapıt mı bu? Hayır. Fakat sinema jargonunda kendisine şapka çıkarmamanın ‘çok ayıp’ diye nitelendiği iyi bir seyirlik mi? Evet.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: iskelet anaktar
Gönderen: ömer kırat / İstanbul/Honduras
18 Haziran 2006
Bu filmi izlemedim. Ama izleseydim bile yazınızı okuyunca izlememiş kadar olurdum. Zira tamamen yanlış bir yorum var karşımızda. Halka arz ettiği iki rezil filmden hatırlamadığımız ve bu nedenle Beyazperde.com dan bakıp adını öğrendiğimiz senarist Ehren Kruger, soyadının korkutuculuğuna yakışmayan bir film yazmış. Gerçiii izlemedim ama olsun. Bi kere kapalı oda edebiyatı -ki ingiliz edebiyatçılar "Closed Rooom Literature" der- eskidi. Yok efendim bir malikanenin kapalı odası varmışmış. Son dönemdeki her korku filminde (bkz. Akıl hastaesinde geçen ve Haunted Hill de) kapalı oda vardı zaten... Ne gerek var ki bir yenisine? İçinde ne var? korkunç bişey mi? Psah! Bi kere Halka gibi Japon kafalı filmlerin espirisi insanların günlük hayatta kullandığı şeylere lanet kondurmaktır. mesela Televizyondan çıkan öcü, telefondan gelen arama, su (dark water filmi) ve anaktar... Oysa Fredy Kruger, Jason, Micahel Myers, Alien öyle midir? Değildir tabii ki. Evet... Bir Juanjuan yazısı eleştirisinin daha sonuna geldik. Bir dahaki eleştiriye kadar size BOOOO! not: Veda BOOOO sesiydi bu...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Zift Karanlığında Motor Sesleri [Öykü]
Mistik Nehir [Eleştiri]


Arif Zincirli kimdir?

Beni izedebiyat sayfalarında görmek demek, bizzat kahrımı çekmek demek değildir.

Etkilendiği Yazarlar:
E.M. Cioran, Kafka, L.F. Celine, J. Kosinski, Charles Bukowski, Can Yücel, J.Fante, F.Dostoyevski, Oğuz Atay, Bedirhan Toprak, Neyzen Tevfik, Rıfat Ilgaz.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arif Zincirli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.