Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Dahası yönetmeni gerçek bir kötü gün dostudur bu filmin. Zira gösterimin hemen öncesinde acaip bayılmıştım. Mickey Rouke ağbimizin oynamasına kandığımız kelle avcıları mı ne gibi afilli isimli bir şey seyretmeye kasmıştık. Dvd’sinin renkli fotokopiye benzer kapağına da bakılırsa sıkı filmdi. Her neyse, bu film biz zavallı izleyenlerini kurgu manyağı yapmıştı ve 1 (bir) saat dolmasına rağmen muhtemelen yönetmenin süper tripler olduğunu düşündüğü şeylerle oyalanıyordu ve hala karşımıza yeni karakterler çıkarıyordu. Sıkıntıdan yarım şişe viski içmiştim ve hafiften gözlerim kaymıştı. Her neyse.. Zaten ağzım biraz bozuk olduğundan daha fazla dayanamayıp küfrü basmış ve filmi kapatmıştım. İşte tam bu zor zamanda imdadımıza yetişen filmdir the skeleton key.. Filmimiz başından sonuna kadar ne yaptığını bilen bir film. Senaryo olarak da her şey yerli yerinde ve cuk bazında oturaklı. Meraklıları oturup ders çalışır gibi kurcalayabilir. Çok şükür hiçbir karakterin dramatik yapısında sorun yoktu, allah muhafaza.. Kızcağızın bir türlü kaçıp gitmemesinin motivasyonu verilmişti. Açık konuşayım biraz içki ve daha çok da öncesindeki film tarafından iyice baymış vaziyette olduğumdan ve bu iskelet anahtar klasik bir gerilim filmi havasında başladığından yine hiçbir olaya önceden uyanamadım sevgili okurlarım; affedin.. Hep ne zaman saçmalamaya başlayacak diye boşuna bekledim durdum. Başroldeki delikanlının bir ara polislerden falan bahsetmesi bizi yanlış filme gelmiş bir karakter olduğu yolunda atıp tutturdu ama sonra özür diledik. Gerçi yönetmen kardeşimiz arada bir gösterdiği tavukları bile mutfak tezgahında bağlayarak biz izleyenlerine ‘akıllı olun, şş..’ şeklinde bir 'klark' çektiyse de ben o sırada şişenin dibini görmek üzereydim, kusura bakmasın. Bir de arada bir gösterilen miras kartıyla meşguldüm o sırada, fakat ağbimiz onu da korktuğum gibi değil çok daha leziz bağlayıp kapağı üzerime kapattı, teşekkür ediyorum burdan kendisine. Yönetmenin arada bir başroldeki hatunun vücudunu şöyle bir baştan aşağı taramasını da biz erkek izleyenlerine kıyak olarak algılamıştım fakat film bittikten sonra dvd kapağını elime alıp kendisinden tekrar tekrar özür diledim zaten, büyütmeyin! Filmin hanesine yazılacak bir diğer artı puan da samimiyeti. Zira bu tarz sonunu merak ettiren ve ters köşeyi de masa altından gösteren filmlerin genelde başına geldiğinin aksine sonunu bizden sadece gerektiği kadar saklıyor ve bizi aptal yerine koymaya kalkmıyor; zaten ben yemem. Oyunculuklar gerçekten çok iyiydi. Yine itiraf etmem gerekirse başroldeki genç arkadaşın oyunculuğuna biraz laf söyleyecek olmuştum. Filmin ikinci gösteriminde bütün olayları bilerek bakınca kendisinin oyunculuğuna şapka çıkarmak istedim. Fakat hiç şapkamın olmadığını anladım ve çarşıya inmeye de üşendim açıkçası. Özellikle kasabada yaşlı bir teyzenin evine girdiklerinde konuşulanlar sırasında ağbimizin hal ve tavırlarına dikkati çekmek isterim. Flashbacklerdeki 2 (iki) küçük velet bile yine ikinci seyredişimde farkettiğim üzere lezizdiler, büyümüş de küçülmüşler sanki; afferim tıfıllara.. Bazı birbirinden değerli eleştirmenler (ki bunlar sektörden para kazanır) filmde çok değerli bir ağbimizin müthiş oynadığı amca rolünün çarşafa yazmasıyla ilgili olarak neden hatun eline kalem kağıt verip yazdırmıyor şeklinde yorumlar yapıyormuş, ben söyleyenlerin yalancısıyım. Bu tabii senaryonun bir hatası; amcanın zaten hayatı kaymış, yazıyı da öle masada kahvesini içerek yazdığını hayal edecekleri yoktur herhalde eleştirmenlerin diye düşünmemeliydi. Üşenmeyip başroldeki kızcağızın kalemle kağıt götürüp –önce ilaçlara teyzenin uyarmasıyla dikkat çektikten sonra- buyur amca yaz demesini fakat amcanın takatsiz vaziyette uğraşıp beceremeyişini veya real time 45 dakika içinde ‘help me’ yazışını görmeliydik. İlaçlardan herhalde, yazık... Yine tutarsızlık olmaması ve eleştirmenlerin 'Camdan çıkmasını biliyor da sonra yazı mı yazamıyor, pöh!' diyememesi için amcanın camdan çıktığı sahneyi de –belki öncesinde ilaçların kız tarafından azaltıldığını da göstererek- real time olarak 4 saat falan tek planda görmeliydik. ayrıca hatun büyü bozmaya giriştikten sonra amcaya konuş değil yaz demeliydi yine.. Bu bizim sektör de insanı dinden imandan çıkarıyor sevgili okurlarım. Filme illa çatmak isteseydim çok çok az atmosferinden şikayet edebilirdim. Sanat yönetmenliği bazında çok güzel yolları vardı sanki filmin ama ağbilerimiz herkesin seyredebileceği bir film yapmak istediklerinden ve bir çok çizgiyi göz önünde bulundurup yine de güzel film yapalım havasında olduklarından yanlış konuşmuş olurum, ayıp.. Gerçi iyiydi yine de be.. Çok ayıp.. Birde hani diyaloglarda biraz daha derinlik; ne bileyim ölümsüzlük, varoluş, inanmak-inanmamak meselesini biraz daha sıkı, ırk meseleleri, büyü, amcayla teyzenin görmüş geçirmiş triplerinin söz bazında etrafa saçılmasını falan da istedi bu deli gönül.. Fakat turizm bakanımızın da söylediği gibi lafın tamamı aptala anlatılır. Turizm bakanımızın alt metinden falan çaktığını zannetmiyorum ama dili de maşşallah, pabuç gibi.. Hem kayısı isteseydik bu filmi seyretmek yerine şama giderdik. Söylenebilecek tek olumsuz şey filmin ismi, mevzubahis anahtar filimde pek de fazla önemli değil mi ne, yoksa bana mı öyle geldi? Toparlamam gerekirse başrollerden payına bir otomobil rolü yapmak düşen zavallı tospaa bir 59 chevrolet kadar yakışıklı olmasa da bakımlıydı ve ayağı yerden kesiyordu; bence en iyi yardımcı araç dalında ödüle çok yakın, fakat yine de akademinin dediği olur tabii.. Ev çok güzel ve büyüktü. Bahçe temiz ve huzur doluydu, su kenarı olması ayrıca güzel, komşu falan da yok etrafta, ooh valla.. Sonuçta çok büyük çok leziz bir başyapıt mı bu? Hayır. Fakat sinema jargonunda kendisine şapka çıkarmamanın ‘çok ayıp’ diye nitelendiği iyi bir seyirlik mi? Evet.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Arif Zincirli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |