İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
ilk başta bu durum çocuklukla gençlik, sonra gençlikle yetişkinlik, daha sonra çocukluk ve yetişkinlik dönemi aralarında farklı istekler uyandırabiliyor. insan büyüyünce problemler daha ciddi bir hal alabiliyor. kimimiz tekrar çocuk olmaya, kimi büyüklerimiz de tekrar eskiye dönmek istiyorlar. Ki, ben de bazen onlara katılmıyor değilim. büyümek bazen insanın canını acıtabiliyor, yaralanıyor insan. küçük olsam, tekrar çocuk olsam; diyorsun. ama o zaman da büyümek istemez miydik? annelerimize, babalarımıza, güzel ve kendi ayakları üzerinde duran ablalarımıza gıpta eder, onlar gibi olmaz istemez miydik ve tüm bunları düşünürken onların da problemlerinin olabileceğini, büyük çıkmazlara girebileceğini hiç düşünmez miydik? çocuktuk işte. oyuncaklarımızla yetinemezdik. erkek çocukları hep benzinli, etrafa hava kirliliği yaratan otomobillere özenirlerdi. betonarme yapılı, bacasından kötü kokular çıkan fabrikalara özenirlerdi. ellerinde biraz para olsa bunu çikolataya harcadıklarını düşlerlerdi. oysa düşünülmezdi ki; büyüdüklerinde kullandıkları otomobiller için ne kadar çok çalışacaklarını, geceyi gündüz, gündüzü gece yapıp kendilerine vakit dahi ayıramadan yaşlandıklarını düşünemezlerdi ki! sonra kullandıkları otomobilin vergisi olabileceğini, sigortası, kaskosu olabileceğini düşünemezlerdi ki… ona benzin alacağını ve günden güne benzinin pahalılaşabileceğini akıllarına bile getiremezlerdi. çocukluk işte, hepimiz çocuk olduk. sadece erkekler mi, kızların da kendilerine göre bir dünyası vardı. onlarda hep ellerinde güzel bebeklere özenirlerdi. devamlı gezmeye gitmek isterlerdi, hep öğretmenlik ya da hemşire olmaktı hayalleri. oysaki tüm bunlar büyüdüğümüzde ‘hoop’ diye kucağımıza düşmüyordu. çalışmamız, azmetmemiz, haksızlıklara boyun eğmememiz gerekiyordu, insanları tam anlamıyla tanımamız gerekiyordu. ileride iyi bir eş bulunmalıydı ki bir çocuğun olmalıydı. gezmelere gitmek için şehirlerin her geçen gün artan trafik riskini göze alması gerekiyordu. çocukluk işte, hepimiz bir zamanlar büyümek istedik. büyümek deyip duruyoruz, acıtıyor diyoruz, yaralıyor diyoruz. peki, büyümek bu kadar acı mı? tamam, kabul ediyorum: sahip olduklarımızın hemen hemen hepsinin karşılığı var; hatta insan ilişkilerinin bile bir süre sonra menfaate dayandığını görüyoruz. fakat bu kadar vahim bir tablo mu, büyümek denilen olgu? insan büyüyünce -şanslıysa şayet- dost bulabiliyorsa bu dostluğu onlarla tatmak çok güzel bir şey. insanın ailesi varsa yalnız değildir. şayet insan, hedefler üzerinde yürürse birçok yıldız tutar. bir şeyleri başarmanın keyfini, gururunu, insanlar üzerinde iyi bir intiba bırakması gerçek anlamıyla büyümekle alakalıdır. işte o zaman bu keyfi doyasıya yaşarsınız. o zaman neden hep eskiye özlem duyarız, aslında büyümek denilen şey zamanla ilgili bir kavram, hayatla ilgili bir olgu. peki, bu hayatı güzelleştirmek, anlamlandırmak, bu hayatı bir hamurmuş gibi ellerimizde güzelce şekillendirmek bizlerin elinde değil mi? —Onlar mı şanslıydı; yoksa bizler mi şanssızdık? ne onlar çok şanslı, ne de bizler çok şanssızız! aynı değerde eşit koşullarda imkânlarımız var. çocuklarımız belki önlerinde bulduğu imkânı göremiyor olabilirler, belki de biz onlara bunları görmelerine yardımcı olmuyoruz. düşünülmelidir ki; bir çocuk her zaman, daha büyüklerini ve ebeveynlerini örnek alır. işe kendimizden başlamalıyız. o zaman göreceksiniz ki bir süre sonra sizlerde onunla birlikte önünüzde ne fırsatlar olduğunu düşüneceksiniz. mutlaka bir şanslı bulmaya çalışmayın; o şansı kendiniz yaratın! kendinizi kendinize hediye edin! ve işte o zaman ne onlar, sizden daha çok şanslı; ne de siz onlardan daha şanssız olacaksınız! ve unutmayın ki; hepimiz aynı dünyanın insanlarıyız. hepimiz eşit koşullarda yargılanıyoruz. belki adaletimiz için aynı şeyleri söyleyemeyiz; fakat yüce allah’ın adaleti biz bu dünyadan göç ettiğimizde hakkı bulacaktır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şükran karahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |