"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Kısım 36 Samas'tan Önce 1250-1000 Arası Tiribu'dan Sonra 5000-5250 Arası Lamar Zamanı İle 30. VE 40. Noktalar Bu Yazıda Saygın Kişi Berku'nun Onayı Alınmamıştır. Anlatıcı Çınsöz'ün Dilinden Kayda Geçirilmiştir. Samin Kiran'ın Yolculuğa çıkış sebeplerini anlatır. Büyük yangın . Her şey böyle başladı. Gökte kurulu Güden sarayında yaşayan soylu kişiler yer halkını yangından kurtaramadı. Yer halkının içinde yaşayan prens bile onları kurtaramadı. Büyük yangın prensi vazgeçmesine, kralın tereddüte düşmesine sebep oldu. Aslında tüm bunların sebebi yangını başlatanlardı. Sonra onlara ‘köramalar’ dendi. Neden oldukları yangının parlaklığı gözlerinin nurunu aldı ve hiç bir şeysiz kaldılar. Çünkü kalplerinin nuru onları terk edeli çok olmuştu. Bir gecede Saden ormanını diplerinden söküp sarayın yeryüzüne düşen gölgesine getirdiler. Yaktıkları ateşin büyük alevleri yukarıdaki yedi kulenin tek bir tanesinin tabanına bile ulaşamadı. Gölgedeki halk ise ormansız kaldı, yurtsuz kaldı, cansız kaldı. Kargaşa kötü niyetlileri heveslendirdi. Yangının külleri başka kalpleri de kararttı ve Güden ilinin başına ‘karagündüzcüler’ daha çok bela açtı. Karagündüzcüler ‘taş’ın aynısını yapabileceklerini iddea ettiler ve lanetlendiler.- Oysa herkes bilir ki Güden mabedinde saklanan kutsal taş benzersizdir, içinde yüce güçler barındırır. Onun şeklini bile taklit etmek yasalarda büyük cezalara işaret eden bir suçtur. Sırf bu yüzden halkın evinde taşa öykünerek hazırlanan küçük örnekler birebir kopya değildir ve taşçık olarak isimlendirilirler.- Bu hakaretlerinin ardından ancak gündüzleri hareket edebildiler ve geceleri ise taş kesildiler. Peşlerinde pek çok ödül avcısı varken saklandıkları mağaralardan uzaklaşamadılar. Karagündüzcülerin çoğu gece heykelleri parçalanarak öldürüldü ama onlar bu sayıdan daha fazla kişiyi gündüz katlettiler. Yürekleri dinmeyecek bir acıyla kavruldu çünkü ‘taş’ın aynısını yapamayacaklarını anladılar. Bu, kinlerini körükledi. Saldıkları dehşet duygusu ve yaptıkları vahşet ayyuka çıktı. Sonra nursuzların birleşmesi oldu. Köramalar ve karagündüzcüler aralarında bir anlaşma imzaladılar. Aslında birbirlerini sevmezlerdi. Hatta doğa dışı özellikleri yüzünden halka biribirlerinin gerçekte olmadıklarını yayarlardı. İkisi de diğeri için efsane, masal derdi. Güden ilinin sınırına doğru olan yöreler de böyle olduğuna inanırlardı. Çünkü bu iki güruh Güden merkezinden fazla ayrılmazlardı. Nursuzlar birleşmeyi kralın tebaasına karşı gerçekleştirdiler. Tebaanın başında prens bulunurdu ve yer halkının yanında yaşarlardı. Kralı kabul ediyorsanız, tebaayı da etmeliydiniz. Aksi halde kral sizin düşmanınız olurdu. İşte böyle sevilen bir tebaanın düşmanı çok fazlaydı. Haklarında söylentiler yaydılar. Tuzaklar kurup kötü işlerle suçladılar. Tebaanın içinde dayanıksız olanları kaçıp başka öykülere dahil oldular. Gittikleri yerde kahraman olup hiç unutulmadılar. Gidenler böyleydi, kalanlar ise onların manen, madden, bedenen, ruhen birkaç misli kuvvetteydiler. Elekten dökülen dayanıksızların ardından tebaa ‘Kalanlar Tebaası’ olarak isimlendirildi ve hep böyle anıldılar. Ama büyük yangından sonra prens gitti. Sarayını göğe taşıdı. Gökte asılı duran bir kule inşa ettirdi ve kendini o kuleye hapsetti.böylece Güden sarayı ‘sekiz kuleli saray’ olarak anılmaya başladı. Prens halkına yardım edememenin acısını kalbinde ölünceye kadar taşıdı. Orada çok uzun zaman oturdu. Prens gidince kalanlar tebaası kumandansız kaldı. Kraldan kendilerine bir kumandan seçmesini istediler. Kral oğlunun ve sevgili tebaanın başına gelenlerden ötürü yer halkını suçlu görüyordu. Biricik oğlu sırf onlara olan bağlılığı yüzünden bir hapis hayatı yaşıyordu, belki de aklını yitirmişti. Ancak oğlunun sevgisinin devam ettiğinin farkındaydı. Bu yüzden yer halkını tamamen yok etmekle tamamen kurtarıp refaha taşımak fikirleri arasında kalmıştı. İşte o zaman kitabı doğru okuyanlara danıştı. Kitap mabette bulunurdu ve alimlerce sürekli okunurdu. Herkes kitabı sadece onların doğru okuyabileceğini kabul ederdi. Bu iş için gerekli bir bilgiye sahiptiler. Kral isteyince bilgi ona verildi ve o kitabın sırrına vakıf oldu. . Bunu bilenler halktan biri seçildiğinde hiçbir şey diyemediler. Yoksa soylu ve yetiştirilmiş olmayan bir kimseye kumandanlık verilmesi pek çok sesin yükselmesine sebep olurdu. Seçilen kişi halktan Samin Kiran’dı. Sesler çıkmasa da yürekler yanlış bir seçim diye haykırıyordu. Bu yüzden kalpleri tatmin etmek isteyen kral onu bir sınavdan geçirdi. Halktan Samin Kiran yüzünü vermek zorunda bırakıldı. Böylece birinci aşamayı geçmiş oldu.Yüzünü krala teslim etti ve güzel davranışlarını hiç değiştirmedi. Sınavın ikinci aşaması için Tasa Denizinin kıyılarına gitti. Yüzü yokken Tasa Denizini geçmeliydi. Denizi tek başına geçerken bin bir macera yaşayarak bilgilendi. Denizin kıyısında kalanlar tebaasından Kuşar ve Canar onu karşıladı. Ona sınavı geçtiğini haber verdiler ama yüz yanlarında değildi. Bu sefer karadan bir yolculuk yapacak ve döndüklerinde Samin Kiran yüzünü kraldan teslim alacaktı. Dönüş yolunda pek çok hikaye yaşadılar. Derin vadi diye anılan yerde yaşayan insanların bir kısmı ‘vedana ‘evlerinin kendilerinin olduğunu iddea ediyorlardı. Oysa evler kralındı. Vedanalar kendi kendini korurdu. Sahibi olmayan biri içeri girdiğinde evler içindekileri saklardı ve giren bir daha çıkamazdı. Derin vadi insanları şimdi ‘vedanalarda yaşayanlar var’ diye bir söylentiden bahsediyorlardı. ‘Eğer kralının haricinde birileri yaşayabiliyorsa bu hak tamamen derin vadi insanlarınındır’ diyorlardı. Bunun böyle olacağı ta Tiribu zamanında ki belgelerde bile yazardı. İki kardeş olan Kuşar ve Canar ile kumandan Samin Kiran vedanaların yanına gidip meseleyi araştırdılar. Gerçekten içerden sesler geliyor ama girip çıkan hiç olmuyordu. İçeriye giremeyecekleri için derin vadi insanlarına dönüp sorunlarını çözme sözü verip yollarına devam ettiler.Kader onlara bir gelecek hazırlıyordu. Karşılaştıkları hiçbir meseleyi sonuca ulaştıramadılar. Saraya geri döndüklerinde verilmiş onlarca söz birikmişti. Kral Samin Kiran’ın yüzünü geri verdi ve onu kumandan ilan etti. Samin Kiran köramaları yendi. Onlar kendi oyunun kurbanı oldu. Ateşe attıkları insanların ruhları Samin Kiran’a yardım etti. Hepsi Kanole çukurunda diplere sürüklendiler. Oradan bu öykünün anlatıldığı zamana kadar çıkamadılar. Karagündüzcüleri yendi. Onlar kibirlerinin kurbanı oldu. Samin Kiran kendilerine yaptıklarını telafi etmek için bir şans tanıdı. Açtıkları yaraları sarmalarını ve kalplerin acısını hafifletmelerini istedi. Acıya acı katarak cevaplarını ilettiler. Üzerine destanlar yazılan ‘Dementa Savaşı’ patlak verdi. Savaş bittiğinde her yer kırık taş parçaları, kan ve cesetten oluşan bir acayiplik denizine dönmüştü. Güden’in gölgesinde yaşayan yer halkı işte o zaman kendi yaralarını kendi sarması gerektiğini öğrendi. Sonra Samin Kiran verdiği sözleri tutmak için Tasa Denizinin kıyısındaki illere doğru yola çıktı. BU TABLET SAMASRA KAZISINDA PANEON KÜTÜPHANESİ-KERİBU MAHZENİNDE BULUNMUŞTUR. TERCÜMESİ SIRASINDA BAZI ÖZEL SÖZCÜKLER AYNEN BIRAKILMIŞ BAZILARI GÜNÜMÜZ TERİMLERİNE ÇEVRİLMİŞTİR. TERCÜMAN 967. İLEN PRENSİ 2. TİRİBU
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ela Doğu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |