Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan sevgiye. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
"Utanç rengi"yanaklarına dokunmadan,uçuşan uzun saçlarını düzeltmiş miydi hafifçe?... Belki gözgöze gelmişlerdi,elleri saçlarındayken... Utanıp önüne bakmış mıydı acaba,saçlarında elleri varken? Hiç duymadıkları sesleri duyar olup, hiç görme dikleri renkleri mi görür olmuşlardı?... Belki, bir koca evreni görmüşlerdi göz bebeklerinde... Bir "zaman"ı çalarlarken yaşamın torbasından; bir minik kuş olup uçtular belkide "mutlu" dan kanatları yla... Kimseler bilmeden,kimsecikler duymadan, kim seden çalmadan geleceğin kuştüyü hayallerindeydi ler belkide... Şu dağ, "şu keşiş dağ'ı"şahit olsun ki "senden başkasına ......." derken: -Kim bu,bahçemizde ki süprüntü'yle bitti her şey... Tüm evreni kaplayan bir deprem oldu önce... Bir anda küreler yıkılıp,yıldızlar indi... Gün ışığı, ay ışığı olup yitti... Tüm azap kuşları, alıcı tüm kuşlar inip kalktı geceler boyu yastıklarına. Zebani davulları hiç susmadı uykularında yıllarca... Sonra sanki Dünyanın ilk kurulduğu gün gibi sessiz, Dünyanın ilk kurulduğu gün gibi suskun,yıllar süren bir sessizlikti başlayan... * * * Kimseye küsüp,kimseye kızmadan;elinde falça tası yıllarca öfkelerini,yanlızlıklarını kesip,reçineli parma klarıyla paramparça umutlarını yapıştırken, kösele lere çizdiği kaderini,elinde çekiç,dizlerinde dövdü, dövdü, dövdü... Tek bir utancı oldu yaşamı boyunca... Okula giden kız kardeşlerinden ar'lanıp, " Bacılarımı orospu ettirmem" diye bir şarjörü sayıverdi duvarlara... Orospu olmadan da bitmiş okullar,kazanılan mes lekler yaşamının utancı oldu... Bacılarının sırtını sıvazlıyan ellerinde,yıllar yılı"özür dilemeli" bir şevkat vardı hep... "Yeğenlerini sevinç","sevinçlerini yeğen" etti... Ne kadar yeğeni olduysa, o kadar " neşe" si," sevinci" oldu. Bir de kuşları oldu... Kafeslerde bir sürü,renk renk, özlemlerini, hayal lerini, doğmamış çocuklarını,sevgilerini,aşklarını besledi büyüttü... Her akşam dükkanından çıkıp evine giderken, sularını değiştirip,yemliklerine,yüreğinden,bir tutam sevgi, bir tutam özlem, bir tutam hasret koydu... Kuşlarınla vedalaşmaları,şarap kokardı hep... * * * Akşamları bir kesekağıdı çerez,ayrı yollardan gelip yılda bir kez toplanan "sevinç'ten yeğen " " ye ğen' den sevinç"lerin hakkıydı... Kızları odanın kenarında daire yapıp: "Haydi bre pehlivan,çık bakalım er meydanına" derdi... Kızların,çığlık çığlığa bağırışları arasında koca man adam "minicik sevinci"ne şakacıktan yenilive rirdi... Nefesinde,"mutlu bir şarap kokusu"olurdu hep... "Aferin be pehlivan" derdi,"sevincinin" kolunu havaya kaldırırken,"Anan iyi bakmış sana"... Kızların "Türkmen kızı" oyununa gelirdi sıra... Öyle mutlu...Öyle sessiz seyrederdi... Gözleri şarap kokardı... Sonra,erik,dut,şeftali ağaçları arasında,kabaklar, domatesler ekili büyük bahçe içindeki üç katlı; gözü nü " keşişdağı" na dikmiş ahşap evin,üst katta ki oda sına çıkıp yanlızlığına sarılıp uyurdu... Şarap kokardı uykuları... Rüyalarına kuşlar dolardı... * * * Sıcak bir ağustos akşamüstü,yapış yapış bulaşmıştı tenine...Yaşlı anası yemenisini düzeltiyor du... Bülbüller,dut'larda beraber gitmişti. "Bir yaprak kıpırdasa,kıpırdayıverse sanki ne olur"diye düşündü... Bahçe kapısının üstünde ki uzun bir çelik parça sına bağlı çıngırak aniden hızla açılan kapıyla beraber durmaksızın çalmaya başladı... -Çarşı yanıyor,diye bağırdı hızla giren... -Koca çarşı yanıyor cayır cayır...Dükkanlar yanı yor... Dükkanın yanıyor... Terliklerini ayağına takarken, beyninde bir an,bir koşu hızla dükkana gitti...Üst kata fırlayıp kuşların yanına vardı. Tekrar geri dönüp adamın yüzüne baktı... Adamı görmedi... "Kuşlarım" dedi... -Malın çok muydu? "Kuşlarım" dedi... -Kasanda çekmecende paran var mıydı? "Kuşlarım" dedi... -Sigortan,kıyıda paran? "Kuşlarım"dedi... -Bırak şimdi kuşları.Takımın taklavatın? "Kuşlarım" dedi... Adamın yakalarından tutup silkelerken,göremediği yüzün "Kuşlar yanmaz değil mi ?" dedi... "Sevgiler yanmaz", "aşklar yanmaz","duygular yanmaz", "özlemler,umutlar yanmaz değil mi ?" dedi... "SUS SUN... "SUS TU RUN, BU ÇINGIRAĞIN SESİNİ" dedi... * * * Çamur içersindeydi İstanbul... Çisil,çisil bir yağmur yağıyordu,"keşiş dağı"ndan uzak.. Yollara sabah oluyordu... Vapur düdüklerine,günün ilk ışıkları vuracaktı birazdan.. Bir bebek ağladı... Bir hastahane koğuşundaki adamın gözlerinden ansızın, bir çift kuş uçuverdi...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |