Mutlu köle çoktur. -Darwin |
|
||||||||||
|
Gönderdiğin uzun ve içten e-mail’inin beni oldukça memnun ettiğini söylemek istiyorum, çok teşekkürler. Seninle yazışmak ve bir şeyler paylaşmak benim için de gerçekten mutluluk verici. Sen de farkında mısın; yazılarımız yolculuklara benziyor. İlerideki tepenin arkasında ne olduğunu bilmeden yaptığımız heyecanlı ve güzel manzaralı bir yolculuğa. En azından bana bunu çağrıştırdı. Umarım biz de ilk virajda uçuruma yuvarlananlardan olmayız. Bu sefer seninle paylaşacağım şeyler ilk gençlik ve çocukluk anılarımdan bazıları olacak. Kişiliğimizin oluşmasında bu dönemin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Belki senin de bana anlatmak istediğin ve yaşadığın buna benzer olaylar vardır. Sana özel yazılan hayatındaki en uzun e-maillerden birini okumaya hazır mısın? O zaman sana şimdiden sabırlar diliyorum, umarım sıkılmazsın. İlkokulun ilk yıllarında beden eğitimi derslerinde öğretmenimiz sürekli sıra arkadaşlarını koşu yarışına sokardı. Üçerli gruplar halinde sıraya girer, var gücümüzle arkadaşlarımızı geçip birinci olabilmek için koşturur dururduk ve ben her iki arkadaşıma da her defasında yenilir, sonuncu olurdum. Her yeni koşuda bu iki arkadaşım beni rakipten saymayarak “bu sefer birinci ben olacağım” diye aralarında iddiaya tutuşurlardı. O yaştaki bir erkek çocuğunun bu durumdan ne kadar kötü etkilendiğini tahmin edebilirsin. Bir gece rüyamda arkadaşlarımı geçerek birinci olduğumu gördüm. Bu bende öyle bir moral motivasyon sağlamış ki ertesi günkü yarışta her ikisini de geçmeyi başardım. Çocuklar şaşkınlıktan küçük dillerini yutacaklardı neredeyse. O gün ders bitip yüzümü yıkamak için lavaboya gittiğimde aynada kendi yüzüme baktım ve o anda hayatımda ilk ve son kez sevinçten ağladım. Bu kez daha da küçüktüm. İlkokula bile gitmiyordum. Bir yaz akşamı kiraz çekirdeklerini çiçek çıksın diye balkondaki saksımıza gömdüm. Her sabah soluğu saksının yanında alıyordum ama her gün suladığım halde toprak bir türlü filiz vermiyordu. Sonra bir sabah kalktığımda ufacık bir filizin topraktan çıktığını gördüm. Dünyalar benim oldu. Belki de babam o filizi bir yerlerden bulup toprağa dikmişti. Hala bunu babama sormadım inanır mısın? Sorsam da hatırlayacağını sanmam zaten aradan yirmi küsur sene geçmiş. Ben her sabah koşarak ona su veriyordum. O bitkiyi öyle çok sevmiştim ki; güvercinler yemesin diye başında nöbet beklediğimi bile hatırlıyorum. Bir gün evimize haylaz mı haylaz bir çocuk geldi ve o bitkiyi çok sevdiğimi anlayınca tutup kökünden kopardı ve balkondan aşağı attı. İşte ilk yumruğumu o zaman attım. Sanırım ilkokul son sınıftaydım. Çınarcıkta bir pansiyonda kalıyorduk. Ben balkonda tek başıma etrafı seyrederken bir arı çevremde vızıldamaya başladı. Çok küçükken beni bir arı soktuğu için korkumdan hemen içeri kaçtım ama gözümü de ondan alamıyordum. Bir süre sonra balkonun duvarına kondu. Hemen masanın üzerinde duran su bardağını elime geçirdim, sessizce yaklaşıp onu bardağın içine hapsettim. Arı dakikalarca bir çıkış yolu aradı ama nafile tabi. Sonra birden yere kondu ve hiç kıpırdamadı. Ben havasızlıktan öldü sandım. Bardağı kaldırıp arıya iyice baktım ama yaşıyordu ve nedense olduğu yerden kıpırdamıyordu. Sonra bir gazete ile iteleyince kaçtı gitti. O anda bu duruma bir anlam verememiştim ama yıllar sonra psikoloji dersinde bu davranışa “öğrenilmiş çaresizlik” dendiğini öğrendim. Bizler de o arının durumunda değil miyiz? Bir şeyler elde edebilmek için var gücümüzle uğraştığımız halde bir çözüm bulamayınca ümidi kesip artık çıkış yolu aramıyoruz. Oysa belki de üzerimizdeki bardak artık kalkmıştır. Ciddi anlamda ilk kez bir kızla çıkmaya başlamıştım. Amacım sadece tecrübe kazanıp bu duyguyu da tattım diyebilmekti. Kıza karşı duygusal bir yakınlık hissetmiyordum ama onun yanında iken çok eğleniyordum. Bir gün bankın birinde oturup gülüşürken ellerimi tuttu. Gözlerimin tam içine öyle pervasız ve buğulu gözlerle baktı ki yüreğime hançer saplandı sandım. Eve döndüğümde bana aşık olan bu kıza aşık olmadığım için kendimden utandım, büyük bir suçluluk duygusuna kapıldım. Sanki ihanet etmişim gibi. Aşkı göğüsleyebilecek kadar olgunlaşmamış, aklı beş karış havada toy bir delikanlı olduğumdan kızı terk ettim. Ama insanları hafife alıp duyguları ile oynamamak gerektiğini de çoktan öğrenmiş oldum artık. Şimdilik bu kadar. Görüşmek üzere… BAHADIR
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahadır Yarar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |