Tanrı insanı yarattı, insan da sanat yapıtını. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Telefonun can sıkıcı sesiyle başlamıştı o günüm.Israrla çalışı, tedirginliğimi daha günün ilk saatlerinde üstüme çekmeye yetmişti.Açmakla açmamak arasında kaldığımı hatırlamıyorum bile.Sadece belli belirsiz, komidinin üzerindeki telefonu el yordamıyla bulmaya çalıştım.Arayan numarayı tanımıyordum.Ancak karşı taraftan gelen ses hiç de yabancı değildi.Oysa yabancı sesleri telefonda duymayalı uzun zaman olmuştu. Cevap vermem gerekiyordu ancak bir türlü boğamızı temizleyip konuşamadım.Baş ucumda duran bardaktan bir yudum su içmek için uzandığımda,bardağın günler öncesi boş olarak buraya koyulduğunu fark ettim.Öksürüyordum ve karşımda ki ses bu halimden endişeleniyor gibi,durmadan ‘Beyefendi,iyisiniz ya!’ diyip duruyordu. Telefonu yatağın üzerine bırakıp doğruca mutfağa koştum.Nefesimin kesildiğini hisseder gibiydim.Hani evde de sular akmasa büyük bir ihtimalle boğulmuş olacaktım.Musluğu açıp,yıkanmayı bekleyen bardaklar arasından rasgele bir tanesini ağzına kadar doldurdum.Musluğu kapamaya bile gerek duymadan bir bardak suyu boğazımdan aşağı boca ettim.Bir yudum,bir yudum daha derken iki üç bardak su, boş mideme inmiş oldu. Suyu kapatıp mutfaktan çıkarken nefesimi denemeye devam ediyordum.Uzun zamandan beri bu denli tıkandığım olmamıştı.Oysa sigarayı da azalmıştım.Neredeyse geceleri içmiyorum diyebilirdim.Ancak o sabah, yılların tiryakiliği beni mahvetmiş gibiydi. Yatak odasına döndüğümde rahatlamış gibiydim.Telefon fırlatıp attığım yerde aynı sabitliğin korumaktaydı.Arayan numarayı görmek için telefonu elime almıştım ki tekrardan aynı numaradan aranmaya başlandım. “-Alo.” “-Alo,Müfit Bey.Geçmiş olsun.Az önce çok kötü geliyordu sesiniz.Umarım rahatsızlığınız geçmiştir.” “-Sağ olun.Şimdi biraz daha iyiyim.Kiminle görüşüyorum?” “-Ben Ceyda Turcan.Kapıkule Emlak Müşavirliğinden arıyorum.Bize kiralık ev için haber bırakmışsınız.Aradığınız özelliklerde birkaç ev var.Eğer müsait olursanız bugün bakalım.” “-Evet haklısınız.Geçen hafta söylemiştim.Saat iki gibi gelsem sizin için uygun olur mu?” “-Tabi efendim.Ancak gelmeden önce tekrar randevuyu teyit ederseniz daha iyi olur.Buraya geldiğinizde Hakan Bey sizinle ilgilenecek.İyi günler.” “-Teşekkür ederim.Saat bir gibi tekrar ararım ben sizi.İyi çalışmalar.” Telefonda bir insan sesinin böylesine mükemmel duyulabileceğine daha önce hiç tanık olmamıştım.Konuştuğum ses öylesine berrak ve pürüzsüzdü ki biraz daha telefonda tutabilmek için çaba sarf etmediğime üzülmüştüm.Oysa olmayacak sorular sormak için müsait bir durumdu. Saat 9’u geçmiştir diye düşünüyordum.Oysa çoktan öyle yemeği vaktim gelmişti bile.Akşamcı olmanın kötü yanı da burası işte.Öğünler karışıyor.Kahvaltıyı bile saatinde icra edemiyoruz.Neysi ki öğün niyetine olmasa da, evde yemeye dair bulabileceğim bir şeyler vardı.Ve bir an önce hazırlanmak zorundaydım. Buzdolabının kopmuş kolunu yerde bulduğumda çok şaşırmıştım.Acaba ben uyurken hırsız mı girmişti eve?Gerçi hırsız nasıl olurda başka hiçbir şeye dokunmadan buzdolabıyla ilgilenebilmişti?Büyük bir olasılıkla ben kırmıştım ve gece ki sarhoşluğum bu durumu hatırlamama büyük engel teşkil ediyordu. Çok özenli olmasa da farklı bir kahvaltı hazırlamak gelmişti içimden.Dolaptan taze olduğuna güvendiğim iki yumurtayı çıkarıp öylece bankonun üzerine bıraktım.Sanki omlet yapmak için başka hiçbir şey gerekmiyormuş gibi izlemeye başladım bankonun üzerinde ki doğamamış civcivleri.Sonradan ne hikmetse vazgeçtim omlet keyfinden.Dolapta, yarısını birkaç gün önce bitirdiğim bisküvinin diğer yarısını yemek daha zahmetsiz görünmüştü gözüme.Ve öyle yaptım. Kapıyı kilitleyip çıktığımda saat 12.40’tı.Asansörün aynasında kirli sakallarımın kaplamaya başladı yüzüme dikkatlice bakmıştım.Yıllar benden bir şey götüreceği yerde yeni güzellikler getirmiş gibiydi.Biraz daha genç hissetmiştim kendimi.Oysa 35 yaşındaydım ve her geçen gün ruhum biraz daha içine gömülüyor gibiydi.Yaşlanmıyordum ancak eski gücümde yok gibiydi. Apartmandan çıkarken posta kutusuna alışkanlık olarak sıradan bir bakış atmıştım.İçeride ki beyaz zarf,ben buradayım dercesine durmaktaydı.Yanılıyor muyum diye dikkatlice tekrar baktım.Ancak sarhoşluğum geçmişti ve zarf ,benim onu açmamı bekliyordu. Cebimden, minyatür gibi duran anahtarı çıkarıp adressiz zarfı açtım.İçinde yazılanlar ona aitti.El yazısı halen eski sadeliğini koruyordu.Ve okumaya başladım mektubu. “Merhaba Müfit, Beni ne kadar özledin bilmiyorum ancak kızının burnunda tüttüğüne eminim.Kısa bir süre için Türkiye’ye geleceğim.Eğer fırsatın olurda bizi görmek istersen Marşandiz Otel’de konaklayacağız.Ayın 27si veya 28inde bizlere ulaşmaya çalış.En azından kızın babasını görmek istiyor. Hoşça kal…” Bunu sen yazmış olamazdın yada olmamalıydın.Çünkü ben baba değildim.Veya da benim baba olmuşluğumdan haberim yoktu.Oysa sen kısacık mektubunda bana kaldıramayacağım bir yük yükledin.Bensiz olduğunu söylediğin küçük bir kıza babalık görevi üstlendirdin.Dedim ya ben baba falan değildim.Sadece çocukları severdim,o kadar. Seninle geçirdiğim yıllar gözümde büyüdü sanki.Kaç sene olmuştu acaba senden ayrılalı?Belki dört belki de beş hiç önemi yok.Çünkü ben senden ayrıldığımdan beri hiç özlemedim seni.Hiçbir zaman senin hasretinle iki kadeh içmedim.Sadece hayatımın bir döneminde yanımdaydın ve zamanı dolduğunda,geldiğin gibi sessizce gittin.Ama bunların yanında senden bana böylesine bir sorumluluğun kalacağını hiçbir zaman düşünmemiştim. Birkaç cümlelik mektubunu tekrar okudum.Sanki yazdıklarının benimle ilgisi yok gibiydi.Acaba başka birisine mi yollanmıştı bu mektup?Yanlışlıkla benim posta kutuma girmiş olma olasılığı da vardı.Ancak bunun senin yazın olduğuna hiçbir şüphem olamazdı.Sen hep güzel yazardın.Seninle ilgili belki de en ciddi hatırladığım şey buydu. Endişe ile şaşkınlık arası bir duygu deryasında gibiydim.Aklım kapasite sınırlarını aşmış,durmadan geçmişe dair yaşanmış olayları hatırlamaya çalışıyordu. Aslında senden bir kızım olma ihtimali hiç de şaşılacak bir olay değildi.Geçirdiğimiz uzun geceler böyle bir olayın gerçekleşmesi için yeterince imkan sağlamıştı.Bunlar bir yana seninle birlikte olduğum zamanlarda çocuk isteğimin kabardığı da olmuştu.Ancak yine de senden bir çocuğumun olmuş olma ihtimali ürkütmüştü beni. 1998 senesinin başlarıydı yanlış hatırlamıyorsam.Çalıştığım işyerinin alım departmanından sorumluydum.Ve uzun bir dönem de aynı şirkette çalıştım.Ve öyle ki aynı sektör içinde olan bir çok şirket bana dair az da olsa bir şeyler bilmekteydi.Seninle tanışmamızda bu işyerinin bana sağladığı iş seyahatleri sayesinde olmuştu. Katılmak üzere geldiğim fuarın açılış günüydü.Bu ticari fuarda binlerce firma,açtıkları standlarla büyüleyici bir ortam meydana getirmişlerdi.Her yerden dağılan yüzlerce spot ortalığı ışıl ışıl parlatıyordu.Önünden geçtiğim her standta birbirinden güzel kızlar,anlaştıkları ajanslar sayesinde buldukları bu part time işleri en iyi şekilde yapma gayretiyle müşteriyi çekmeye çalışıyorlardı. Fuar alanının uzun koridorlarından geçerken,seni herhangi birinden çok da farklı olmayan bir firma standının içerisinde,masa başında bir şeyler yazarken görmüştüm.Sağ elin kalemle öylesine bütünleşmişti ki,sanki yazdığın şeylere hiç bakmıyordun.Sadece yaptığın kopyasını çıkarttığın metnin cümlelerini okumaktı.Bir an duraklamıştım.Kafamı kaldırıp firmanın ismine baktım.Önünden gelip geçmeme rağmen çalıştığın firmanın ne gibi bir iş yaptığını ancak sektör tabelasına bakınca anladım.Belki de ilk gözüme çarpan sen olduğun için sadece seni algılayabilmiştim. Kravatını business tarzda bağlamış uzun boylu bir adam bana doğru yaklaştı.Elindeki firmayı tanıtıcı birkaç broşür ile birkaç kartviziti görebiliyordum.İçimden bulunduğum ortamdan uzaklaşmak gelmişti ama nafile,yapamamıştım. “-Merhaba,yardımcı olmamı ister misiniz?” “-Merhaba.İçeride bulunan devir daim makinesi hakkında bilgi almam mümkün mü?” “-Tabi efendim.Buyurun içeri gelin.Hem makineyi de yakından görmüş olursunuz.” Yaklaşık üç dört dakika dışarıdan seni izleme imkanım olmuştu.Bu kısa zamanda seni daha yakından görebilmek için onlarca mazeret aramıştım.Oysa ne olduğunu, üzerindeki tanıtıcı karttan okuduğum acayip bir makine sayesinde neredeyse birkaç adım yanına kadar gelebilmiştim. Zavallı adam yaklaşık yirmi dakika devir daim makinesi hakkında uzun bir konferans vermişti.Hani neredeyse iyi kötü bir bilgi edinebileceğim derecede bilimsel açıklamalar yapmıştı.Ancak benim sana olan kaçamak bakışlarımı fark edince bir anda duraksadı. “-İsterseniz size Canan Hanım yardımcı olsun.Özellikle bu makinenin kullanımı konusunda uzun bir çalışması vardır kendisinin.” Ben, duraksamanın karşı bir tepki olduğunu düşünürken bir anda böylesine bir istekle karşılaşmış olmam beni hem şaşırtmış hem de utandırmıştı.Oysa adamın yaptığı gayet normaldi.Ben –sözde- bir müşteriydim ve çalışmak istediğim bir firma böylesine güzel bir bayanı bünyesinde barındırıyordu.Esas olan ticarette kolaylıktır. Biraz canın sıkılarak masandan doğrulmuştun.Belki beni henüz tam anlamıyla görmemiş olduğun için öylesine bir hareketin olmuştu.Çünkü göz göze gelmemiz durdun olan havanın birden alev sıcağına dönüşmesine sebep olmuştu. Bana,adını henüz yarım saat önce öğrendiğim ilginç bir alet hakkında uzun bir konferansta sen verecek olmuştun ki kulağına eğilip sana,sen ile ilgili hayatımın en basit ama en anlamlı lafını söylemem bir olmuştu. “-Çok manaya eşdeğer bir duruşunuz var..!” Bir tek cümle kurmuştum ve karşılığında bugün bir kızım olduğunu öğreniyorum.Hatanın kimde olduğu belli değil.Belki hata diye bir şeyde yok.Seni görmeyeli böylesine uzun bir zaman geçmişken ve sen, kızımız dediğin çocuğu, kendi başına isyan etmeden yetiştirmişsen burada hata yok. Apartmanın kapısı önünde yarım saatim geçmişti.Elimdeki mektup buruşmaya yüz tutmuş gibi ince çizgilerle kıvrılmaya başladı.Cebimden bir sigara çıkarıp,yaktım.Ciğerimden çıkan ilk duman,yüreğimde ki yangının dumanı gibiydi.Aldığım nikotin biraz olsun beynimin yavaşlamasına yardımcı olacağa benziyordu.Ve nitekim aklım son derece sakinleşti.Düş olarak gördüğüm bir hayat şimdi kucağıma yuvarlanıyordu. Marşandiz Otelde seni beklemem gerektiğini hissediyorum. Gelmene üç gün vardı ve benimde baba olmaya alışmama. Baha Oktav
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Baha Oktav, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |