Ben bir kuşum; uçtum yuvadan... Artık ben nerede, eve dönme isteği nerede?.. -Leyla ve Mecnun, Fuzuli |
|
||||||||||
|
En güzel kıyafetlerimi giymiştim o gece.Üzerime yayılmış tatlı koku yeni aldığım parfümümün eseriydi.Hava, eğlenceye ve yaşama dair en mükemmel halini aksettiriyordu.Ama benim canım hiçbir şey istemiyordu.Sanki başıma gelecekleri yüreğim daha önceden sezmiş gibi durmadan beni uyarıp duruyordu. İçeri girdiğimde loş ışıklar altında farkında olmadan etrafı süzmeye başladım.Boş masalar yavaş yavaş dolmaktaydı.Bir kaç arkadaşlık grubumuz sanki daha önceden kararlaştırılmış gibi hep beraber bara doğru yöneldik.İlk biralar biraz tereddütle de olsa gelir gelmez açıldı. Herhangi bir bar gecesiydi işte.İçiyorduk,kulaktan kulağa anlatamadığımız şeyleri bağırıp duruyorduk.Yine her seferinde olduğu gibi müziğin sesi çok fazlaydı.Bir ara karşı masadan tanıdığım insanlar olduğunu söyledi yanımdaki arkadaşım.Gözlerimi kısıp,loş ışığın iyice sönük kaldığı yöne doğru baktım.Görebildiğim sadece kızlı erkekli kalabalık bir grup insandan başka bir şey değildi.Zaten çok da önemsemiyordum.Canım içmek istiyor gibiydi.Ve yeni bira almak için sırtımı dayadığım bara doğru döndüm. Bara doğru dönüşüm öncesi aslında başka bir hayatım vardı.Günlük telaşlar içinde koşuşturup duran,işler üst üste yığılmasın diye her anı marjinal faydası sıfıra eş değer işlerle dolduran ve en önemlisi ,bunların yanında okumaya çalışan biriydim.Hayata bağlandığım birkaç nokta dışında doğanın derin döngüsüne saplanıp kalmıştım sanki.Yılda yaşadığım birkaç ahmakça ilişki hariç hayatıma kimseyi sokmamaya çalışıyordum.Yaşamayı seviyordum ancak sevdiğim kadar özen gösteremiyordum. Bazı geceler hayaller kurmaya çalışıyordum.Kurmaya çalışıyordum diyorum çünkü çok zordu istediklerim hatta mükemmel ötesi işlerin peşinden sürüklenmek gibiydi.Ne zaman yalnız kalsam az sonra yapacaklarımı düşünmek haricinde bir de yüreğimde ki puzzle’ı tamamlamaya çalışıyordum.Tüm parçalar elimde olmasına rağmen her deneyişim biraz daha kafamı karıştırıyordu.Oysa ki her parçanın şeklini de anlamını ben kendi benliğimde oluşturmuştum.Fakat bir türlü birleştiremiyordum işte.Anlamlandırdığım her parça sanki bir yüzün bölünmüş yapı taşları gibiydi.Fakat kimin yüzünü böylesine parçalara bölüp,her parçaya kendimce anlamlar vermeye çalışmıştım?Bilmiyordum. Sırtımı yasladığım bara dönerken böyle bir yap bozu tamamlamaya çalışan bir hayatım vardı işte.Arkadaşlarım müziğin etkisiyle dans ediyorlardı ve ben, barmen yanımda olmasına rağmen,sesimi duyurabilmek için bağırıyordum.Biranın parasını uzattım.Tekrar sahneye bakmak için döndüğümde olan oldu. Beynimin her hücresine dağılmış binlerce parça sanki devasa bir mıknatısın yardımıyla bir araya toplanıp,yüreğime senin güzel yüzünü yansıttılar.Artık problem çözülmüştü ve aşık olmuştum. Aşık olanlardan duyduğum ve benim de birebir yaşadığım kalp çarpıntılarını,dalıp gitmeleri,bakmadan duramamaları anlatmama gerek yok.Zaten olan olmuştu.Seni görmeden hayalini kurduğum onca zamandan sonra artık gözlerinin gözlerime olan mesafesi birkaç metreydi.Yani birkaç adımlık mesafeydi yılların hasreti.Gelip bir merhaba demenin bedeli sadece elimde ki birayı bara bırakıp sana doğru yürümekti.Ama olmadı,yapamadım.Yaşadığım zamanların bana kattığı cesaret seninle aramdaki iki metrelik mesafeyi kapamaya yetmedi.Sadece gözlerine bakmakla yetindim. Aslında yanına gelmeyişimin başka nedenleri olmalıydı.Çünkü ben seni bekliyordum.Seni tanımadan seni bulmaya çalışıyordum.Böylesine mükemmel halinle karşıma çıkmış iken neden bir merhaba olsun diyememeliydim ki?Cevabını bir tek yüreğimin oluşturdu parçaların biliyordu.Seninle öylesine bir yerde tanışmamalıydım.Sen bunu hak etmiyordun. Evet, sen bunu hak etmiyordun.Loş ışıklar altında ,yüzlerce sigaranın ciğer yaktığı bir ortam içinde ,senin masum yüzüne bakıp,’Ben sizi arıyordum!’ demek için müsait değildi.Ancak oradaydın ve ben durmadan içiyordum.Bir ara içeride ki herkes çalan parçalara eşlik ederken bir tek sen ve ben hareketsiz gibi kalakaldık.İşte o an bulunduğum ortamı terk etmeye karar verdim.Canım yanıyordu,artık nefes bile alamaz olmuştum.En kötüsü kafam ,gözlerimin sabit nesnelerin bile dönerek görmesine engel olamıyordu. Yüreğime açılan ağır kapının kapanması için epey uğraşarak kendimi dışarı attım.Ellerimi yüzüme götürdüğümde ellerimin terlemiş olduğunu fark ettim.Oysa hava serindi ve ceket giyiyordum.Derin uykulara hasret kalmış gibi evin yolunu tuttum. Ertesi gün sana aşık oluşumun birinci günüydü.Ve şimdi bilmem kaçıncısı.O an yanına gelmemekle ne kadar iyi ettiğimi şimdi daha iyi anlayabiliyorum.Ilık bir bahar günü,bir çay keyfinin üzerine gelip masana oturmakta pek anlamlı değildi ancak yine de seni sen yapan parçaları ayırmamış oldum.Şimdi yanımdasın,şimdi seni seviyorum… Meleğim,tekrardan hoş geldin hayatıma… BAHA OKTAV
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Baha Oktav, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |