Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Güz güneşi nazlıdır, öyle her daim göstermez kendini. Kül rengi bulutların ardına saklanıyor şimdilik. Keyfi yerindeyse öğlene doğru bir selam eder belki. Arka bahçedeki kavak bugün de sonbahar sarısı yapraklarını dökmeye kıyamıyor. Vişne ağacımız ise çoktan çırılçıplak kalmış ama öyle mağrur bir edası var ki, sanırsınız hala üzerinde kıpkırmızı meyveleri. Devasa çam ağacının en üst dallarına tünemiş serçeler sabah toplantılarını yapıyorlar şakıyarak. Bu ahenkli müzikali kargaların bet sesi bozuyor ara ara. Kendi ellerimle boyayıp balkonun iki yanına astığım ahşap kuş evlerine bakıyorum; olası konuklarını ürkütmemeye çalışarak...Hevesim kursağımda kalıyor, içine yerleştirdiğim buğday tanelerine rağmen hala gelen giden yok. Sabretmeli... Miskin kediler park halindeki arabaların kaputlarına konuşlanmış yarı uykulu bir halde birbirlerini kolluyorlar. Trenler dolu dolu geçmeye başladılar simdiden, daha kuşlar bile uyanmadan yollara düşmüştür ekmek kavgasıyla vagonları dolduran insanların çoğu. Yüzlerini seçmeye çalışıyorum pencereden uzanıp ama ne mümkün! Su gibi akıp gidiyorlar gözümün önünden. Bakkalın çırağı da birazdan apartmanları dolaşmaya başlar kolunda servis sepetiyle. Sonra ilkokul çocukları sırtlarında içi dolu küfeler gibi ağır çantalarını taşımaya çalışarak sokakların arasında buluşuverirler arkadaşlarıyla, okul yolunu tutarlar güle oynaya.Yağmur yağmazsa bahçede okurlar antlarını. En sevdiğim kısmını kaçırmasam bari yine. Hafta içi her sabah, yüz metre yakınımda toplanmış bin tane çocuk, hep bir ağızdan ismimi haykırır antlarını okurken, ne keyiftir benim için bunu duymak! Aslında buralar kent merkezine göre daha sessiz sakindir. Yine de metropolitanın günlük telaşesinden nasibini alır sabahları. Her şehir içi yolculuğumda, çeşit çeşit semtin içinden geçerken, kendi kendime tekrarladığım sözler geliyor aklıma: "İstanbul içinde İstanbul..." Bu büyülü şehir, kaleydeskopumdur benim, farklı yerlerden içine her bakışımda, başka başka renk ve şekil cümbüşleri görürüm. (Vazgeçilmezim, yedi tepeli sevdam, iyi ki seninim!) Bir cd koyuyorum müzik setine, en güzel sabahlara en güzel müzikler yakışır. Koca bir fincan da sert, koyu bir kahve hazırlamalı ki bütün gün ayakta durabilecek dermanı versin bedenime. Geceleri kendi dünyasına kapansa da insan, gündüzlerin verdiği yükümlülükler var. Bu saatten sonra uyunmaz ki...Zaten sevmiyorum uyku halini. Farkındalığı seviyorum ben, acıyorum uykuda geçen o yarı ölü saatlere."Yaşamak" varken!... Yaşamak... Sahiden de ödül mü hala? Gözümüzün önünde bombalar patlar oldu, insanın ölüm emrini insan verir oldu. Korkar olduk bir takvim yaprağı gibi savrulup gitmekten; yazgıları, günahların en büyüğüne kelepçelenmiş ellerle yazılmış, söndürülmüş hayatlar gibi. Oysa ki kara kışların ardından uyandığında ilkbahar, en yüksek dağlarda bile yabanıl çiçekler biter, toprak yeşerdikçe bir iken yüz, yüz iken bin verirler.Umut çiçeği olmalıyız biz de, çoğalmalı, dimdik durmalıyız rüzgarlar yangın yerinin küllerini yüzümüze savurduğunda... Yüreği aydınlık insanların geceleri önünde sonunda gün ışığına kavuşur da, gözünü kan bürümüşlerin ruhları mahkumdur sonsuz karanlığa. Emanete hıyanet edenlerin değil, kadir kıymet bilenlerin olsun sabahların en güzeli. Bu da; bugünümün duası olsun dilimde. İstanbul içinde İstanbul'lardan birinde bir ev.Evin içi Tufan Kıraç'ın Yıllar Sonra'sı ile dolu...Öyle bir intro ki dinlediğim; her yanım tango şu an...Ve adam, rezonanslı sesi ile şöyle başlıyor şarkısını söylemeye: "Yıllar sonra da bir hazan sabahında..." Binbir petekten bal almış da bu ses, yüreğimin orta yerine süzüvermiş sanki... Sıcak kahve fincanı ellerimi ısıtıyor...Kimbilir ömrümün kaçıncı treni, az önce geçti önümden... Boy boy, renk renk çocuklar cıvıldamaya başladı sokak aralarında... Evet, yaşamak sahiden de ödül hala...Herşeye rağmen.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İlke ERSOY, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |