Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Bu sırada annem içeri girdi ve bana suyu uzattı. Anneme neden hastanede olduğumu sordum. Annem , “Hatırlamıyor musun?” diye sordu. Birden istemsiz bir şekilde beynim içinde bir şeylerin dolaştığını hissetim. Sanırım hatıralarım bir çamaşır makinesinin devir hızıyla doğru anıyı bulmaya çalışıyordu. Oysa benim en son hatırladığım şey dün gece Tuğba’yla beraber yediğim yemekti. Tabii bu da hatıralarımın dönüşü sırasında belirmişti. Ben de doğal olarak anneme Tuğba’yı sordum. Bendeki de işti yani. Daha kendim hakkında sorduğum soruyu cevaplayamıyorken ona sevdiğimi sormuştum. Tabii yeni bir bulmacanın beni beklediğinden habersiz olarak. “Merak etme Yalçın , baban birazdan gelecek” demişti annem. Önce kesinlikle algısal bir problem yaşadığımı düşündüm. Herhalde Tuğba’mı sorarken yanlışlıkla babamı sormuştum ya da annem Tuğba’nın geleceğini söylerken ben babamı anlamıştım. Tekrar neden hastanede olduğum sorusu aklıma geldi ve tuvalete gitmek istedim. Aslında amacım biraz hava almaktı ve tabi biraz annemin yanından uzaklaşıp başımı dinlemekti. Annemin bakmadığı bir sırada , gene beni tutmaması için , ayağa kalkmak istedim. Birden bire yere devrildim. Ne olduğunu anlayamamıştım. Kafam yatağın kenarına çarpmıştı ve zaten büyük ama belli belirsiz acılarıma bir yenisi daha eklenmişti. Annem yanıma koştu. Ben “Yavrum , biraz dikkatli ol” gibisinden bir sızlanma beklerken dolu gözlerle beni güçlükle yatağıma yatırıp tekrar yanıma oturdu ve hiç konuşmadı. Kafamdaki koca şişliği bile umursamadı. Sanırım bu benim için annemin anlatacağı bazı şeylerden daha açıklayıcı olmuştu. Tabii en azından annemin anlatabileceği bazı şeylerden. Ortada dönen terslikleri anlamamak için biraz saf olmak gerekirdi. Oysa benim anladım sandıklarım , anlamam gerekenlerin yarısı bile değilmiş. Babam içeri girdi. İlk defa babamın suratındaki ifadenin sırıtan bir hal aldığını gördüm. Uyandığımı görünce hemen yanağımdan öptü. Elindeki poşetlerden bir paket mısır gevreği ve bir kutu süt çıkardı. Çok sevdiğimi biliyordu. Annem onları alıp hemen bir tabak içinde hazırlamaya başladı. Bense sorum olduğunu (sorun olduğunu) babama , konuşmadan sadece bakarak anlatmaya çalışıyordum. Babam bana bakınca cevap aradığımı anladı. Bende beni anladığını gözlerinden anladım ve sevindim. Ancak babam gözlerini kaçırıp , sigara içmeye gittiğini söyleyerek , koşar adım dışarı çıktı. “Oysa babam sigara kullanmıyordu.” Gittikçe korkularım büyüyordu. Ağlamaya başladım. Bu sırada içeri amcam girdi. Aslında beni buraya o getirmiş ama kahvaltı için aşağıya inmiş. Babam onun yanına ağlayarak gidince de gelmesi gerektiğini anlamış. Suat amcam benim biricik amcamdır. Onu görünce hemen annemden dışarı çıkmasını rica ettim. Annem istemedi. Çünkü amcamla konuşacağımı iyi biliyordu. Ancak ben hasta nazı ve oğul sinirinin birleşimi bir ses tonuyla tekrarlayınca çıkmaya mecbur kaldı. Aslında amcam da konuşmak istiyordu çünkü bazı şeylerin ertelenerek çözülmeyeceğini ve birilerinin konuşması gerektiğini gayet iyi biliyordu Amcam önce benden klasik mantıklı davranma sözünü aldı. Bense sadece gülümsüyordum. Çünkü amcam her durumda mantıktan çok duyguların davranışları yönlendirmesi gerektiğine inanır ve açıkçası zaten bu sözü de mantıksal bir davranış değildi. Ancak benim bazı şeyleri zaten az çok anlamış olduğum düşündüğü için lafı bundan fazla gevelemeden her şeyi “deyim yerindeyse” patır kütür anlattı. Benim dün gece Tuğba’yla yediğimi hatırladığım yemeği aslında 4 gece önce yemiş olmam , eve dönerken bindiğimiz taksinin densiz bir otobüs şoförü tarafından çarpılması , Tuğba’nın hemen ölmesi , benim açılan kapıdan düşmem ve hayatta kalmam , ancak bir omurilik zedelenmesi sonucu vücudumun belden aşağı kısmının felç kalması gibi düşünemediğim bazı ayrıntılar hakkında fikir sahibiydim artık. Bazı cevaplar yerine oturmamıştı halen. Amcama sordum. Ben neden ölmemiştim? “Açılan kapıdan düşmüşsün” dedi. Oysa ben bunu biliyordum. “Amca ben neden ölmedim? Tuğba’ya söz vermiştim amca , biz beraber ölecektik. Ben kendime de söz vermiştim amca. “ Gülmeye başladım. Sanırım amcam delirdiğimi sandı ve bana okkalı bir tokat attı. Belki de gerçekten deliriyordum. Gül güzeli ölmüştü. Oysa tılsımlıydı o. Ben delirmiştim. Amcam yalancıydı. Bugün doğum günüm olmalıydı ve herkes bana bir oyun oynuyordu. Eşek şakası demiyorum çünkü ben olsam birine böyle bir oyun oynayabilirdim rahatlıkla. “Amca , Tuğba kaçta gelecek?” diye sordum ve yine gülümsedim ama bu delirdiğimden değildi. Bana oyun oynadıklarını anlamıştım. Oyunu bozmuştum. Mutluydum. Ve bir tokat daha yedim. Bu sefer gülmeden sordum , gayet ciddi bir şekilde ; “Amca , Şaka yapıyorsunuz değil mi , hadi uzatmayalım ben de sizi seviyorum , Tuğba’yı yollayın artık. Annemle babam da girsinler , arkadaşlarım da herkes gelsin , yanlarında Tuğba’yı da getirsinler , söz veriyorum anlamamış gibi yapacağım...” “Yalçın , oğlum kendine gel. Söz vermiştin , mantıklı olacaktın. Tuğba yok artık.” Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. , “Amca , peki biz ona gidelim o zaman , muhtemelen evdedir , beni bekliyordur. Hem senin de çok sevdiğin beşemel soslu makarnadan yapmıştır. Annemlere söylemeyeceğim. Gizlice gidelim. Ayağıma ne yaptığınız bilmiyorum ama ben tek başıma kalkamıyorum.” Amcam ağlaya ağlaya dışarı koştu. Amcamı ilk defa böyle görüyordum. Acaba gerçekten görüyor muydum? Tabi tabi hayal olmalıydı , gerçi kafamdaki şişlik hala pansumansızlıktan ağrıyordu , bir hayale göre oldukça gerçekçi bir acıydı ama olsun uyanınca geçer nasıl olsa. Kafamı çevirdim. Annemin uyku hapları oradaydı. Nasıl olsa uyanınca tılsım geri gelecek , gül güzeli uyanacaktı. Ama ben bir uykunun bitmesini bekleyemeyecek kadar seviyordum gül güzelini. Uyku haplarının hepsini yuttum ve kutuyu yastığımın altına sakladım. Annemi ve babamı çağırıp olanları öğrendiğimi ve mantıksız karşıladığım için üzgün olduğumu söyledim. Ne kadar şaşkın baktıklarını bilemezsiniz. Onlar benim rüyada olduğumu bilmiyorlar çünkü , gerçekten felçli olduğumu ve Tuğba’nın öldüğünü sanıyorlar. Ben de bunların gerçek olduğunu görsem muhtemelen ben de çok üzülürdüm. Annem ve babama uyumak istediğimi söyledim. Çıkmalarını istedim. Annem gene naz yaptı , babam da istemedi. Onlara bir güzel sarıldım ve yatağımda sırtımı dönüp uyku pozisyonu aldım. Gerçekten uyumak istediğimi anlayınca çıktılar. Halbuki ben uyanabilmek için uyuyacaktım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yalçın Vural, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |