|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
kim susar ki! ne konuşmaz ki! herşey hakırarak konuşuyor sadece dinle!
ayak sesleri gidiyor bir adam gelirken bir yerlere
bir bebek ağlıyor çığlık çığlığa yeni doğmuş karnı aç altı pis
yağmur var pencerende sonbahardasın
başka bahar çiçekler açmış ağaçlarda bu da baharın ilki biliyorsun
gençten biri elinde kırmızı güller aşık ya aşka resim
elleri ceplerinde birinin çakıl taşlarını tekmelemekte sıkıntılarda içinden oflar çekiyor
beriki lunaparktan geçiyor çocukluğunda belki gözleri ışıl ışıl
fırtınalar yaklaşmakta ufuklar gri bulutlar bilmem kaç km uzakta sessiz şimşekler çakmakta
bir anne ağıtsız ağlamalarda görüyor musun sarılmış bir er resmine ölüm bu duyuyor musun
yığınla gerçek sessiz konuşuyor her şekil-renk herkes her şey hissederek duyumsa mesela beni duyuyor musun
:: sorun olmaz değil mi? |
Gönderen: bulent / istanbul
|
3 Ekim 2003 |
|
| merhaba.. yazıların hoşuma gidiyor.. yazılarını sevdiğim insanlara gönderiyorum okumaları için.. göndermemde bir sakınca yok değil mi? neyse sana bir jülyen hikayesi göndereyim...
Tüm dileklerini alıp karşısına çıktı Tanrının. Pazarlığa oturdu Tanrıyla. Korkmuyorum dedi senden, senin getireceklerinden. Yaşanan tüm felaketlerden uzak bir tek gün istiyorum sadece senden. Bir gün borcun var bana hayatımdan kalan. Tutkuyla yaşamak istediğim, her şeyi unutmak istediğim, her şeyi tatmak istediğim bir tek gün. Eğer bu borcunu ödeyemeyeceksen; mızıkçılık yapıyorum ve bırakıyorum hayat oyununu. Al senin olsun sevinçlerin, mutlulukların, acıların, korkuların... Tanrı düşündü, eğer yapılan pazarlıksa o da bir şey istemeliydi karşılık olarak. Gülüşünü istedi kızdan. Bir günlük mutluluğa karşılık bir ömürlük tebessüm istedi. Olur dedi kız... Gülüşünü verdiği adamın yanına gitmek için ayrıldı. Tanrının yanından. Görmediği bir adamın sevgi sözlerini sevmişti, tanımadık kokusunu duymak için korkularını bırakıp kenara, olduğu gibi o adama gelmişti. Ne istediğini bilmiyordu ya da gecenin sonunda ne hissedeceğini. Bir yüz, bir ses, bir koku... Ezberine alıp uzak diyarlara götürmek için. Tüm bunların da o adama ait olmasını istiyordu. Karanlıkta bir ses duydu, onun sesini... Elini tuttu... Sarıldı... Kokusunu duydu. Geceye beraber yürümeye başladılar. Her dokunuşta biraz daha arttı sarhoşlukları. Her öpücük bir yudum şarap oldu dudaklarında tattıkları. Bir kalp atışı uzaklıkta birleşti vücutları ve dansetmeye başladılar bildik melodilerde. Önce yavaş, utangaç ve mesafeli. Her dokunuşta kayboldu mesafeler, her nefes alışta hızlandı vücutları, birbirlerinin terini tattıkça uzaklaştılar utangaçlıktan. Beklentiden uzak tek bir gündü yaşayacakları. Ama kız tüm özgürlükleri içinde bir bağlılık olmak istedi, karanlık bir öpücük yerine güneş ışığında bir gülüş olmak istedi, herhangi biri değil; biri olmak istedi adamın hayatında. Gün doğduğunda yabancı kaldı kız yaşadıklarına. Sabah serinliğinde gecenin sarhoşluğunu hissetti yüzünde. Gülmek istedi, gülemedi. Bu gece için vazgeçmişti gülüşünden. Gülerek hatırlamak istedi adamı, yüzünü, kokusunu, sesini... Kızda gizli bir gülüş kaldı adamdan geriye... Sadece adamın görebildiği...
ya bir tane daha göndermek istiyorum
“Bir bardak çay daha içer misin?” dedim. Gülümsedi, gözlerime baktı, bir şey demedi. Biliyordu... Ben birazdan onu güldürecektim... O gülerken ona “gitme” demeye başlayacaktım. Ona detone sesimle şarkılar söyleyecek, taklitler yapacak ve hep iki şarkı bir taklit arasında “gitme” leri sıkıştıracaktım.
“Acıktıysan bir sandviç yapayım hemen” dedim. Kahkaha atmaya başladı. Saçlarıma uzandı bu kez. Güldü, çok güldü. Ben de gülüyordum. Biliyordu...
Ona birazdan öyküler anlatacaktım. Öykülerimi dikkatle dinleyecek ve onun üzerine konuşacaktı. Öykümü bu kez bitirmeyecektim. Yarım kalan zamanlarımızı alıp elimize alıp, şehrimize son bir kere bakıp gidecektik buralardan...
Biliyorduk...
Gülmek bize yardım etmeyecekti. “Gitme” diyecektim, o gözlerime bakıp gülümseyecek, giderken arkasına bakmadan bana el sallayacaktı...
“Canın çok yanıyor mu?” dedim. Hemen güldü. “Bana sarılır mısın?” dedi. Sarıldım. Gecenin karanlığını üzerimize örttük; birbirimizin yalnızlıklarına uzandık, çaktırmadan tutuverdik elini ve sarıldık uykularımıza... Uykularımız yarı yoldan döndürdü belki sizi. Biliyordu... Uykusunda konuşacaktı birazdan, ben onu dinleyecektim. Sabah oturup konuşunca gülecektik. Zaman bu kadar “komik” geçmiyordu oysa; Gitmeler bu kadar ‘komik’ olmuyordu... Biliyordu... Birazdan gene tutturacaktım. Ona çeşitli yiyecekler önerip, onu güldürmek için her şeyi deneyecek ve en sonunda başaracaktım. Kahkahalarıyla bana eşlik ederken ona sımsıkı sarılacaktım. “Böyle yapma ama” diyecekti gülüşlerimizin arasında... “Peki” deyip surat asacaktım. O gidecekti... Biliyorduk... Biliyordu... “Sabah ilacını aldın mı?” dedim. Gülümsedi. Bu kez buruktu bakışları... Hiçbir şey demedi. Çok sessizdi. Elimi tuttu... Çok sıkı... Bir şeyler olacak sandım... Bir şeyler olacaktı, biliyorduk...
Camdan dışarı baktı, yağmura...
Çayına uzandı, son yudumu aldı...
Gözlerime baktı, gözlerim doldu, doldu, doldu...
Gene bir şey demedi, yeniden cama döndü, çay kaşığını bardağın içine attı. Elimi hiç bırakmadı...
Ben bir şey yapamadım, “bir şeyler olacak” diye tekrarlıyordum içimden. Biliyordu... Yüzüme döndü aniden, öbür elime uzandı sımsıkı tuttu, yemyeşil dikti gözlerini üzerime... Baştan aşağı bir baktı bana... Bu kez sesim anlayamadığım bir biçimde dışarı çıktı; “bir şeyler olacak deyiverdim. Güldü... Güldüm... Güldük... Çok güldük...
Gülerken “Ben gidiyorum” dedi. Kıkırdayarak onu yanıtladım: “eee... o zaman güle güle”... iyice gülmeye başladık. Yerde midemize kramplar giriyor, gözlerimizden yaşlar boşanıyordu. Birden ne olduysa bıçak gibi kesildi kahkahalar... Sessizlik sarstı bizi, şöyle bir silkeledi. Birbirimize baktık. O ayağa kalktı. Biliyordu... Çantasını omzuna astı, yağmurluğunu eline aldı... “Giymeyecek misin, yağmur yağıyor, ıslanırsın” dedim. Beni öptü. Çok yakın, çok uzak...
Arkasını döndü, bana hiç bakmadan el salladı, “eee artık güle güle” dedi ve gitti... İçimden “iyi ki dönmedi” arkasına dedim. Cama koştum ardından baktım... Baktım... O hiç bakmadı... Biliyordum... Gidecekti... Gitti...
|
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Şair değilim, olmak isterdim. Duygularımı, hissetiğim tüm acı ve coşkuları elim elverdiğince kalemim yazdığınca paylaşmak isterim. Yazmak isteyip yazamaya cesareti olmayan olmamak belki de! Mükemmellik isterdim, ama avucumdakini kavramakta hiç yoktansa kafi. . .
Etkilendiği Yazarlar:
etkilendiğim demek tam doğru değil; Ahmet Arif, Özdemir Asaf, Ayşenur Yazıcı, Ömer Hayyam, Mevlana, Orhan Veli, Hasan Hüseyin, Yannis, Neruda, Sezgin Kaymaz ismini sayamıyacağım okumaktan zevk aldığım daha nıceleri.....
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|