"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Evleri bir tepe başındaydı Her yeri gören bir yerde… bulutlara komşu, gökkuşağına yakın… henüz on beş ya da on altı yaşındaydı değildi farkında sevdânın, aşkın… Kırların özgür çiçeklerine benzerdi kırlarda gezer “öksüz oğlan çiçeği” derler babası öksüz olduğundan belki kendine “öksüz oğlan çiçeği“ derlerdi… canımı öğütür…ruhumu ezerdi… Keçi otlatırdı dağlarda çiçekleri kıskandıran güzelliğiyle çiçekler arasında… masallar anlatır, türküler söylerdi kelebeklere…arılara büyüleyici sesiyle… Dağ keçisi gibi kıvrak ve atılgandı en yalçın tepelere bir çırpıda çıkar inerdi bir çırpıda nasıl yaptığı anlaşılmazdı… utangaç, çok sıkılgandı… Belki de bilirdi İçin için yandığımı gizli gizli kendini tâkip ettiğimi… kendine sevdâlandığımı… bilmiyormuş gibi davranmazdı… Son göz göze gelişimiz yağmurlu bir günün yağmur bitimi sonrasıydı sırılsıklamdı yapış yapıştı elbisesi darmadağındı kendi gibi saçları… görünüyordu tâze peynir gibi beyaz teni… kendisine baktığımı fark edince, mest ederek beni bakmıştı deli deli… Şimşeklerin delicesine çaktığı yine bir yağmurlu gündü her tarafı sele veren bir yağmur… merakla çıkıp evimizin önüne beklemeye başlamıştım yine sırılsıklam…yine darmadağınık gelecek diye… ne kendisi geldi, ne keçileri herkes seferber oldu bulmak için…bende bir iz, bulunmadı, bir gören… öylesine dehşete kapılmıştım ki “çıldırmış bu” diyordu hâlimi gören neye, niçin çıldırdığımı bilmeden… Korkmaya başlamıştım Başına bir şey geldi diye koşuşturup duruyordum sağa sola delirmişçesine… bütün aramalara rağmen bulunamadı günlerce bir korku, bir umutla yaşadım sonra kara haber geldi nazlı “öksüz oğlan çiçeği’ m” kapılıp gitmişti sele… Cesedini bulmuşlardı…. pâzenden elbisesi parçalanmış her tarafı yara bere. o esrârengiz güzelliğiyle vedâ edercesine sevdiklerine ve imdat istercesine yalvaran bakışları, donuk gözlerinde… gözyaşları arasında her mezara sâdece ölen konulurken iki kişi koydular mezarına… sâdece yürüyen bir iskeletti benden kalan…geride. Görürüm hâlâ… saçlarını savururken rüzgara sekerken kayalardan gülerken mâsum, uçarı… yaralı bir kalptir bana mirası seslendiğim ondandır uzaklara içimde iyileşmez bir girdaptır sevdâsı sebepsiz ağladığım ondandır kapılarak efkâra ondan tek hatıradır içimdeki iyileşmez ve hâlâ sızlayan yara… Dîvâneye döndüğümü o gün kendiyle birlikte öldüğümü… kendini sevdiğimi…aslâ bilmedi… “öksüz oğlan çiçeği” mezarı üzerinde biten otlara söylüyorum şimdi kendine söylemeye fırsat bulamadığım ve hayaline ezberlettiğim gerçeği… 13.06.03
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kadir KARAMAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |