Din, insanın hayatını düzenleyen ve ona anlam veren bir öğedir. Ancak dinin yanlış anlaşılması, onun doğru bir şekilde yaşanmaması ve bir takım batıl inançlarla kirletilmesi, insanı hem manevi hem de ahlaki anlamda büyük bir çıkmaza sürükleyebilir. Bu çıkmazın en belirgin örneklerinden biri, "taassup" ve "müşriklik" kavramlarıdır. Taassup, kişinin inanç ve davranışlarını akıl ve mantıktan yoksun bir şekilde, uydurulmuş yasaklar ve prensiplere dayandırması iken, müşriklik, Allah’a şirk koşmak ve O'na eş veya ortak koşarak dinin özünden sapmaktır. Taassup, insanların akıl ve mantıktan bağımsız olarak, bir takım uydurulmuş yasak ve kurallar doğrultusunda yaşamalarını ifade eder. Bu kavram, din ile ilişkili olduğunda, insanın dinin gerçek ve geçerli kaynağını bırakıp, zanlara, tahminlere ve düzmece kurallara dayalı bir yaşam tarzını benimsemesi anlamına gelir. Halk arasında çoğunlukla "dindar" olarak nitelendirilen, ancak gerçekte dinin özünden sapmış olan kimseler, taassubun etkisi altında kalmış kişilerdir. Bu kişiler, dinin aslını öğrenmek yerine, din adına uydurulmuş kural ve yasaklarla hayatlarını şekillendirirler. Bu da, gerçek dini anlayıştan uzaklaşmalarına ve dini yanlış yorumlamalarına neden olur. Müşriklik ise, Allah’a şirk koşmak, O’na eş veya ortak koşmak anlamına gelir. Kişi, Allah’ı tam anlamıyla tanımadığı ve O’na güvenmediği için, kendine aracı olarak kabul ettiği başka varlıklara yönelir. Bu durum, insanın dinini doğru bir şekilde yaşaması ve Allah’a samimi bir yakınlık kurması yerine, gösteriş ve şüphelerle dolu bir yaşam sürmesine yol açar. Müşrik, batıl inançlara dayanarak bir yaşam tarzı benimser ve dini inançlarını yanlış bir şekilde savunur. Taassup ve müşriklik arasındaki ilişki, insanların içsel zayıflıkları ve nefislerine dayanan eğilimlerle doğrudan bağlantılıdır. İnsanlar, genellikle kolayca takip edebilecekleri ve toplumsal prestij kazandıran dini kurallara yönelirler. Bu, onların gerçeği arama çabalarından çok, kişisel çıkarları ve toplumsal kabul görme arzusunun bir sonucudur. Taassup ve müşriklik, insanların doğruyu ve gerçeği arama yerine, kendi arzu ve çıkarlarına göre dini şekillendirmeleriyle ortaya çıkar. Bu, insanın aklını ve vicdanını devre dışı bırakmasına yol açar. Taassup, kişinin akıl ve mantığı devre dışı bırakmasına neden olur. İnsanlar, yalnızca gösteriş yapma amacı güderler ve bu, dini ritüellerin içsel bir anlam taşımasından ziyade, bir tür prestij aracına dönüşmesine yol açar. Bu kişiler, dinin özünden saparak, batıl inançları ve hurafeleri benimserler. Müşriklik de bu bağlamda, Allah’ın hükmünü görmezden gelerek, Allah’a ortak koşmak, onu anlamak ve ona samimi bir şekilde yönelmek yerine, başka varlıklara tapma yolunu tercih etmektir. Taassup ve müşriklik, bireysel olarak insanın dini ve ahlaki yaşamını etkilediği gibi, toplumsal düzeyde de önemli sorunlara yol açar. Taassup, insanlar arasında katı ve dogmatik bir anlayışın hakim olmasına neden olurken, müşriklik, toplumda doğru dini anlayışın yerine yanlış inançların yayılmasına zemin hazırlar. Bu durum, toplumsal huzursuzluğa, anlaşmazlıklara ve dini anlamda büyük bir parçalanmaya neden olabilir. Toplum, dinin özünden sapmış ve batıl inançlarla şekillenmiş bir yapıyı kabul ettiğinde, bu durum, bireylerin gerçek dini anlayıştan sapmalarına ve yanlış inançlarla hayatlarını sürdürmelerine yol açar. İnsanlar, gösteriş yapmak için dini kurallara uyarlar, ancak bu kurallar içsel bir anlam taşımadığından, gerçek bir dini deneyim yaşamazlar. Bu da, toplumda ruhsal ve ahlaki yozlaşmayı tetikler. Toplumda doğru dini bilgi ve anlayış eksik olduğunda, bu, insanların diğer insanlara karşı tavırlarını ve davranışlarını olumsuz bir şekilde etkiler. Taassup ve müşriklik, insanın dini anlayışındaki en büyük tehlikelerden biridir. Bu kavramlar, bireylerin ve toplumların dini yaşamlarını bozarak, doğruyu arama çabalarını engeller ve onları batıl inançlarla sarmalar. İnsanlar, dini yanlış anlayarak ve uydurulmuş kurallara dayanarak, hem ruhsal hem de toplumsal anlamda büyük bir çıkmaza sürüklenebilirler. Gerçek dini anlamak ve yaşamak için, akıl ve mantıkla hareket etmek, gösterişten ve batıl inançlardan uzak durmak gerekmektedir. Din, insanın içsel bir deneyimi olmalı ve bu deneyim, yalnızca Allah’a samimi bir yönelimle gerçekleşebilir. Bu bağlamda, her birey, dinini doğru bir şekilde öğrenmeli ve yaşamalıdır ki, toplumda huzur, barış ve doğru bir dini anlayış hakim olsun.