Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
İlk kitabı ‘Öteki Sevgili’ ile romantizm türünde edebiyatseverlerin dikkatini çekmenin coşkusuyla ‘Mehtap ve Aşk’ ı yazmış ancak bu defa aldığı olumsuz tepkilerle umudu kırılınca yazım hayatına bambaşka bir yön vererek korku türünde yazmaya karar vermiştir. Korku türünde eserler vermesinde Büyükada Rum Yetimhanesinde kalmasının etkilerinin olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Asaf Onat, Büyükada Rum Yetimhanesi’nin giriş kapısına bakıyordu. Lobide, o meşhur İtalyan sitili takım elbisesi ile yetimhanenin müdürü Muhsin Kırat beklemekteydi. Uzun ve geniş omuzları sayesinde karşısındakine her daim sözünü geçirme üstünlüğü kurardı. Kemikli burnu ve içe göçmüş yanakları hiç değişmemişti. Saçları hala siyah ve gürdü. Hiç yaşlanmıyor gibi zamana meydan okuyordu. Yıllar önce ayrıldığı yetimhaneden içeriye henüz girmemişti. Bu tip korkulu yerlerde kalmadan ve paranormal olaylarla mücadele etmeden önce yapması gereken ritüeller vardı. Yetimhane kapısının soğuk ve metal kollarından tuttu. Kapıyı ittirerek içeri girmeden önce her zaman yaptığı ilk ritüeli yaptı. Oranın havasını kokladı. Bir çeşit kötü ruh ya da üç harfli taraması yapmak gibiydi. Kendi ekibinin tasarladığı elektromanyetik cihazı mutlaka yanında götürürdü. Cihaz parlak beyaz ışıktan, açık yeşile, koyu yeşile, sarıya, turuncuya ve en sonunda kırmızı ışığa doğru giden bir göstergeye sahipti. Henüz kırmızı ışığın yandığı bir ana rastlamamıştı. Bundan dolayı cihazın adını ‘Red’ olarak koymuşlardı. Açık alandaki elektrik dalgalanmaları yakaladığı zaman, aynı bir metal detektörü gibi hareket ederdi. Ayrıca, olası bir cin ya da hayalet ortamdaki enerjiyi emerse diye sıcak ve soğuk değerleri gösteren kızılötesi sıcaklık taratıcısı da vardı. En büyük hedefi paranormal varlıkları bilimsel olarak kanıtlayabilmekti. Red adını verdikleri cihazın daha henüz bilimsel olarak ispatlanmamış başka bir özelliği daha vardı; cihaz elektromanyetik enerji yayan (Pirizler, cep telefonları, piller vs… hariç) paranormal varlıkları özel bir bölmeye hapsedebiliyordu. Türkiye’deki lanetli yerlerde yalnız ve iletişim cihazı olmadan (Telefon, telsiz.) kalırdı. Yaşadığı deneyimleri bir hikâyeyle kurgular ve okuyucuyla buluşurdu. Şimdi de yıllarını geçirdiği Büyükada Rum Yetimhanesinde aynı şeyi yapıyordu. ‘Aynı his.’ Dedi sessizce. ‘Her zamanki sıradan yerler gibi.’ Diğer taraftan çocukken yaşadığı ilginç olayı hala ilk günkü gibi anımsamanın ürpertici duygusu tepeden tırnağa kadar ürpermesine neden oldu. Biraz duraksadıktan ve kendini toparladıktan sonra devam etti. İkinci ritüeli korkmamaktı. Kapıyı korkusuzca ve yetimhaneye meydan okuyan bakışlarla ittirdi. Yetimhanenin müdürü kendisini karşılamak üzere ayağı kalktı. Belli ki onu bekliyordu. Ağır ama kendinden emin adımlarla ona doğru yürüdü. Tokalaşmak için elini hazırladı. Büyükada Rum Yetimhanesine yerleşim yerinden uzaklaşıldıktan sonra adanın arka tarafında ıssız, ormanlık ve patika bir yoldan gidilmekteydi. Orada hemen tepenin üstünde devasa ahşap bir malikaneyi andırırdı. Bu ürpertici yer Osmanlı Devleti zamanında Rum Patrikhanesi tarafından erkek çocuklar için yaptırılmıştı. Ulaşımın zor olduğu yere araba ve fayton gidemediği için neredeyse bir saatlik yorucu bir orman yolculuğundan sonra varılmaktaydı. Asaf, sağ elinde taşıdığı çantasını sol eline aldı. Alnında biriken terleri sol elinin tersiyle sildi. Müdür elini uzattığı esnada ahşap merdivenlerle aşağı inilen kattan ‘Geçti Sevdalarla Ömrüm’ çalıyordu. Dipten gelen şarkı ve yetimhanenin uyumu mükemmeldi. Yetimhanenin emektar müdürü tokalaşmak için elini havaya kaldırdı. ‘İyi günler Asaf Bey.’ Asaf ona uzatılan eli sıktı. ‘İyi akşamlar Muhsin Bey.’ Asaf’ın boğazına bir yumru oturmuş gibi yutkundu. Bu adamı yıllar sonra da görse, cesaret iksiri içtikten sonra da görse korkacağını biliyordu. Tam o sırada annesinden miras kalan baş ağrısı bir akıma kapılmış gibi başını sardı. Bu duruma aldırış etmedi. ‘Umarım buraya gelmemle ilgili bir problem yoktur!’ Muhsin’in yüzünde diyeceği şeyi nasıl anlatabileceğini düşünen birinin ifadesi belirmişti. Başını anlamsızca sağa sola çevirdi ve söyleyecekleri için vakit kazanmaya çalıştı. Yetimhane çalışanlarından biri, büyük ihtimalle temizlik işlerini o takip ediyordu, onları gülümseyerek izliyordu. Büyükada Yetim Hanesinde, yetim çocukların olması dışında her şey olması gerektiği gibi devam ediyordu. Yazara ne diyeceğini bilemeyen Muhsin haricinde herkes normal görünüyordu. Müdürden beklediği cevabı alamayınca ‘Burada kalmam konusunda bir sorun mu var?’ diye soruyu güncelledi. ‘Bu konuyu ayaküstü konuşmayalım. İsterseniz, toplantı odasında konuşmaya devam edebiliriz.’ ‘O odayı 5 numaralı odayı bana verdikten sonra sizinle her yerde konuşurum.’ Cesur davranmaya çalışıyordu. ‘O odayı size vermeyi tabiki istiyorum ama’ Muhsin Kırat cümlesini tamamlamadı. Zaten Asaf Onat’ta devamını merak etmedi. Onun aklında 5 numaralı odayla ilgili yazacağı ilginç şeyler, okuyucunun uğursuz olaylar ve paranormal vakalara karşı duyduğu açlık duygusunu nasıl tatmin edebileceği düşüncesi vardı. Ekstradan bir cin yakalarsa nihai hedefine de ulaşmış olacaktı. O odada geçireceği gecenin onun üzerinde artık bir etkisinin olmayacağından emindi. Çünkü o böyle şeylere artık inanmıyordu. Bilimin açıklayamadığı her şeyi yok sayıyordu. Diğer taraftan Muhsin Bey o odada başına gelecek şeylerden gerçekten çekiniyor ve tedirgin oluyordu. Muhsin bey toplantı odasına doğru yöneldi. Ve sırf kibarlığını gösterebilmek adına ‘İzin verirseniz çantanızı taşıyabilirim.’ ‘Gayet hafif ve bana cesaret veren eşyalarım var.’ Dedi Asaf. ‘Böyle şeylere inanmanız bir şey oluşturmuyor mu sizce?’ ‘Nasıl bir şey Muhsin Bey?’ Toplantı odasına varmak üzereydiler. İhtişamlı bir koridordan geçtiler. Kırmızı bir halı boydan boya tüm koridoru kucaklamıştı. Koridorda bulunan oda kapıları masif ceviz ağacı ile yapılmıştı. Güzel ve ferahlatıcı ağaç kokusu tüm yol boyunca onlara eşlik etti. ‘Yani demek istediğim…’ Sesinde bir kelimeyi aradığı belli olan bir ton vardı. ‘Yanlış anlamanızı istemem.’ ‘Hiç sorun değil.’ Dedi Asaf. ‘Çelişki.’ Diye bildi sonunca. ‘Perili, hayaletli yerlerde kalıyorsunuz. Bu deneyimi birde çocukluğunuzu geçirdiğiniz yetimhanede denemek istiyorsunuz. Bunu sırf cesur olduğunuz için yapmıyorsunuz. Siz böyle şeylere inanmıyorsunuz.’ Toplantı odasının kapısını açtı ve onu son derece lüks olan toplantı odasına buyur etti. Asaf, o odada geçirdiği anları anımsadı bir an. Genelde cezalar bu toplantı salonunda karara bağlanırdı. En kötü cezadan ise tüm çocuklar altlarını ıslatacak kadar korkardı. Odanın ortasındaki yuvarlak ve görkemli masa hiç eskimemişti. Masanın üzerinde Asaf Onat’ın korku türünde yazdığı iki kitap vardı. Konuşmasına devam etti, ‘İnanmamanıza rağmen çantanızda size cesaret verdiğini düşündüğünüz eşyalarla dolaşıyorsunuz. ‘Oysa çocukken tüm çocuklar korkardı. Deri bir koltuğu göstererek oturmasını rica etti. Gözlerinde derin bir ima vardı. Asaf, müdürün söylediğini yaptı. Bir taraftan da az önceki soruya nasıl cevap vereceğini düşündü. Diğer taraftan müdürün kitaplarına ilgi duymuş olması hoşuna gitmişti. ‘Araç kullanırken kemer takmaz mısınız Muhsin Bey?’ Gözlerine bakarken hala korktuğunu hissetti. ‘Takarım elbette. Ama bu aynı şey değil değil mi?’ Asaf oturduğu koltuğa iyice yerleşti. Sıkı bir sohbet olacağını anlamıştı. Genelde bu tip korkulu ve lanetli yerlerde kalmaya karar verdiğinde zorlukla karşılaşmazdı. Ama bazen durum değişebiliyordu. Özellikle kamuya mal olmuş yerlerde yazarın başına kazara bir iş gelmesinden ya da kitabında yazacağı herhangi kötü bir şeyden etkilenecek insanlar olabileceği için işi yokuşa süren birileri çıkabiliyordu. ‘Bence aynı şey.’ Dedi Asaf. ‘Yani kaza anında kemerinizin takılı olmasıyla, lanetli bir yerde size cesaret veren eşyalarınızın yanınızda olması aynı şey mi demek istiyorsunuz?’ Müdür boş değildi. Gayet mantıklı sorularla Asaf’ı köşeye sıkıştırmıştı. Asaf, çantasının ön gözünde duran tütün tablasını çıkardı. Kısa sürede bir sigara sardı. Metal bir çakmakla sigarasını yaktı. Derin bir nefes çekti ve tablayı çantasına geri koydu. Koltuğun yanlarına ellerini kendinden emin bir şekilde koydu. ‘Elbette aynı şeyler değil. Fakat kimse bir kaza anında kemerinin takılmamış olmasını istemez.’ Sigarasından derin bir nefes daha çekti. ‘Ah pardon içebilirim değil mi?’ Sigarasını bilerek ve isteyerek izin almadan yakmıştı. İçinde bir yerlerde yetimhane müdürüne meydan okuma dürtüsü vardı. Muhsin ‘Evet’ manasında başını salladı. Ceketinin iç cebinden filtresiz bir sigara çıkardı. Her zaman filtresiz sigara içerdi. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen bu alışkanlığında da değişme olmamıştı. Sigarayı paketin üzerine dik bir şekilde birkaç kere vurduktan sonra yaktı. ‘Verdiğiniz cevaba göre aslında siz de perilere, cinlere hayaletlere inanıyorsunuz.’ Asaf’a cevap şansı vermeden, ‘Biraz ağır bir sigara ama isterseniz size bir paket denemeniz için verebilirim. 5 Numaralı odada size yardımı dokunabilir.’ Paketi masaya bıraktı. Sözlerinde derin bir mana vardı ama Asaf bunu zaten biliyordu. ‘Tüm Işıkları Yak!’ Bu bir kuraldı. Yetim çocuklara 5 Numaralı Odada kalma cezası verilirse eğer, artık geriye tek seçenek kalırdı, o odada geçireceğin ceza boyunca ‘Tüm Işıkları Yak!’ Toplantı salonu iki tiryakini sigaraları yüzünden duman altı olmuştu bile. ‘Böyle şeylere gerçekten inanmak istiyorum ama şu ana kadar kanıtlanamadı. Evet, videolar var ama çoğu sahte ya da doğrulanamayan şeyler. Hikâyeler, anlatıla gelmiş onca şey var ama gerçek bir kanıt yok. Evet, insan ‘’Ya böyle yaratıklar gerçekten varsa!’’ diye düşünmüyor değil ama şehir içi trafiğinde 30-40 km hızla kemer takmazsan bir şey olmaz.’ Müdür sigarasını büyük ve yuvarlak olan masada duran küllüğe koydu. ‘5 Numaralı odada kalma fikrinde asla vazgeçmeyeceksiniz değil mi? Orada yaşanan korkunç ve tüylerinizi ürpertecek olan onca şeye rağmen hem de. Kaldı ki yabancısı olmadığınız şeyler.’ Yetimhane müdürünün sesinde koruyucu bir tonlama vardı. Asaf’ı korumak istiyordu. Tıpkı yetimhanede geçirdiği yıllarda olduğu gibi. ‘Asla’ dedi Asaf. Sigarasından son bir nefes çekti ve yuvarlak masada duran kendine en yakın küllükte söndürdü. Ağzından dumanlar çıkarken, ‘Şimdi mümkünse hemen 5 Numaralı odayla tekrar yüzleşmek istiyorum.’ Sesi soluduğu yoğun duman sebebiyle daha kalın çıkmıştı. Gözlerinde yine o korkusuz ve kararlı bakış hakimdi. Muhsin küllükte durmaktan sönen sigarasını eline aldı. ‘Organik kâğıda sarılı olduğu için kolayca sönüyor.’ Sigarasını yaktı, ‘Sizi içtenlikle uyardım. Kalbim hala o odada kalmamanızdan yana Bay Asaf.’ ‘Ne demezsin seni alçak yaratık.’ İçinden söylediği sözü az kalsın ağzından kaçıracaktı. ‘Davutlu Köyünde Üç Gece, Deliliğin Çukurunda Üç Gece.’ Diye okudu yuvarlak masada duran kitaplara bakarak. ’Yaşayacağınız deneyim bu kitaplarda yaşadıklarınıza benzemeyecek.’ ‘Kitaplarımı mı küçümsüyorsunuz Muhsin Bey?’ Hayır manasında başını salladı. ‘Bu konuda eleştiri kabul etmiyorsunuz değil mi?’ ‘Eleştiri mi? İstediğiniz gibi eleştirin. Bu eleştiri beni 5 Numaralı odada kalmaktan alıkoyamayacak.’ ‘Sizi eleştirmiyorum. Sadece uyarımı ciddiye almanız gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Şundan emin olun Asaf Bey, yetimhanemizin bir çocuğu olduğunuzu öğrendiğim ilk anda kitaplarınızı almış ve okumuştum. Aslında yetimhanede geçirdiğiniz yıllar hakkında neler yazdığınızı daha çok merak ettiğimi belirtmeliyim. Hiçbir şey yazmamışsınız.’ Sigarasını tek hamlede küllüğe bastı ve söndürdü. ‘Beğendiğimi söylemeliyim.’ Son sözünde itaatkâr bir mana vardı. Hafifçe gülümsedi. Kitaplarının okunuyor olması onu son derece mutlu ediyordu. ‘Çok teşekkür ediyorum. Artık odanın anahtarlarını alabilir…’ ‘Karadedeler Olayı beni müthiş korkuttu.’ Dedi Muhsin Asaf’ın sözünü keserek. ‘Evet, o köyde olanlar ister istemez…’doğru kelimeyi bulmaya çalışıyordu, ‘Korkutuyor’ demek istemiyordu. ‘Etkiliyor.’ Dedi. Doğru kelime buydu diye düşündü. 1989 yılında köy halkı hava karardıktan sonra cinî vakalar görüyor. Sonraki günlerde köy halkı dışarı çıkmaya korkuyor. Tabi bu tip vakalara karanlıkta ışık gören balıklar gibi giden gazeteciler oluyor.’ Asaf, İçinden kendisini de ışık gören balığa benzetmişti. Muhsin filtresiz sigarasından bir tane daha yaktı. ‘Evet, kitabınızı büyük bir merakla okudum. Oraya giden gazeteci 11 gün boyunca paranormal hiçbir şeyi kayıt altına alamıyor.’ Sigarasını içmeye devam etti. ‘Gazetecinin o köyden 13 yaşındaki bir çocuğa bir kamera verdiğini ve olası ilginç bir şeyi kayıt altına almasını istediğini, bu olaydan üç gün sonra, üç ayrı evde yedi farklı kişinin, çocuk dahil, parçalanarak öldürüldüğünü de hatırlıyorsunuzdur. Rakamların tek olması da dikkatinizi çekmiştir umarım.’ Toplantı salonunda derin bir sessizlik oldu. Asaf çantasının ön gözüne uzandı ve tütün tablasını tekrar çıkardı. Elleri makine gibi sigarayı bir çırpıda sardı. Sigarasını yaktı ve devam etti, ‘Bu olayı araştıran bir jandarma personelinin de intihar ettiğini de hatırlıyorsunuzdur.’ ‘Asla unutmadım. Trajik bir olay ama okurken gayet keyif aldım. Şaşırtıcı olduğunu söylemeliyim.’ Asaf, kitaplarının Muhsin Beyin hoşuna gitmiş olmasına sevinmemişti. ‘Teşekkür ederim.’ Dedi öylesine. ‘İltifat anlamında söyledim. Korkunç şeyleri tiye almanız, konuyu yumuşatma tarzınız hoşuma gitti. İtiraf etmeliyim ki umduğumdan daha iyisiniz. Ben daha çok korku ve kan bekliyordum.’ Filtresiz sigarasını az önce sigarasını söndürdüğü küllüğe koydu. ‘Fakat bu kitaplar birçok insan için rahatsız edici olabilir. Kitaplarınızı okumamış olsaydım bugün sizi karşılıyor olmazdım. Yine de her şeye rağmen sizi vazgeçirmeye çalışıyorum.’ Asaf sigarasının külünü silkmeyi unutmuştu. Kül üzerine düştü. Üzerini silkeledi ve son bir fırt çekip sigarasını söndürdü. ‘Kitaplarımın rahatsız ediciliğini mi konuşacağız yoksa 5 numaralı odada kalma konusunda neden ısrarcı olduğumu mu?’ Muhsin de sigarasını söndürdü. ‘Kitaplarınızın rahatsız ediciliği konusu beni bağlar. Diğer sorunuzun cevabının para olduğunu düşünüyorum.’ Asaf sinirlenmemek için yumruklarını sıktı. Az önce Muhsin’in ona bıraktığı filtresiz sigara paketini eline aldı ve onu masaya vurarak çevirmeye başladı. ‘Beni korkutuyorsunuz.’ Asaf yumruklarını sıktığı için bu kelimeyi kullandığını düşündü. ’Oh hayır yanlış anladınız. Sizin için endişeleniyorum. Yazdığınız kitapların kurgusu, çok zekice, bir o kadar da yeteneklisiniz ama sizin de bildiğiniz gibi yazdıklarınıza asla ve asla inanmıyorsunuz.’ Bu konuda kendisi her ne kadar net olsa da içinde bir yerlerde inandığını hissediyordu. Bu durum sadece içten içe korkmamak için kendince geliştirdiği bir savunma mekanizmasıydı. 129 numaralı apartmanda yaşananlara inanıyor muydu? Hayır. Bütün bir geceyi o evde geçirdiği halde ne bir sarsıntı olmuştu ne apartmanda eşyalar sağa sola savrulmuştu ne de camlar kırılmıştı. O gece Asaf’ı korkutan tek şey tavandaki kocaman örümcekti. Araknafabia için bildiği bir totemi yoktu. Bu korku saf korkuydu ve aşamıyordu. ‘Evet,’ dedi. ‘Hayaletlere, perilere ve cin saçmalıklarına inanmıyorum. Gerçek hayatta böyle şeyler nedense hiçbir şekilde kayıt altına alınamıyor. Bakın Muhsin Bey böyle şeyler olsaydı emin olun kimse onlardan bizi koruyamazdı. Hem madem varsalar ve dünyamızda bir yerde yaşıyorsalar neden gizleniyor olsunlar ki? Korkunç yerlerde kalıp bu deneyimi paylaştığımdan beri inandığım ve gördüğüm tek şey şu; hayaletler yoktur, cinler yoktur. Eğer onları hissetseydim ve görseydim emin olun kitaplarımda dürüstçe onlardan bahsederdim. Hem de bunu tüm eleştirilere rağmen yapardım.’ Sigara paketini çevirmesi de sözlerini bitmesiyle son buldu. Muhsin yüzüne tuhaf bir ifade takındı. ‘Yalan söylediğinizi hiç iddia etmedim. Ama dediğim gibi sadece inanmamak, sizi korumayabilir. Cinler, hayaletler onlara inanmayanlara nadir görünür ve nadir fark edilir. Ama bu var olmadıkları anlamına gelmez.’ Yani, kaldığınız o ilginç yerlerde hayaletler ve cinler yanınızdan geçmiş ve siz hiçbir şeyi fark etmemiş olabilirsiz. Çocukken size verilen 5 numaralı oda cezalarında altınızı ıslattığınızı iyi hatırlıyorum. Özür dilerim sizi incitmek istemedim. Biliyorsunuz oraya giden tüm çocuklar bu deneyimi yaşarlardı.’ Asaf artık gerçekten bu konuşmadan sıkılmaya başlamıştı. Çocukluk travmalarının bu kadar kolayca ve basitçe anlatılması canını sıkıyordu. ‘Madem öyle 5 numaralı odada kalmamdan ötürü korkabileceğimiz hiçbir şey yok. Siz benim iyilik meleğim değilsiniz Muhsin Bey. Artık odanın anahtarını almak, odaya gidip bir sigara yakıp içmek istiyorum.’ ‘Korkacaksınız. Dedi Muhsin. ‘Orada çok daha farklı bir şey var. Bunu siz ve diğer çocuklar da biliyorsunuz. Bahsettiğim şey cin ya da hayalet değil. Lütfen beni anlamaya çalışın. O odada hiçbir zaman hayalet ya da cin olmadı. Onu hissettim. Bu bildiğimiz bir varlık değil. Korkmuyor olmak ve yanınızda getirdiğiniz sizi koruyacak olan eşyalar sizi terk edilmiş bir evde, ıssız bir mezarlıkta ya da perili bir köşkte koruyabilir ama 5 numaralı oda da işe yaramaz. O odada kalmayın Asaf Bey. Kendinize ceza vermeyin.’ ‘’Ceza’’ kelimesini söylerken yüzünde acımasız bir gülümseme belirmişti. ‘Yapmayın. 5 numaralı oda sizi inançlarınızla vuracaktır. Düşüncelerinizi ele geçirip size farkında olmadığınız şeyler yaptıracaktır. Bu gün sizi biraz da bu uyarıları yapmak için bekledim. Artık çocuk değilsiniz. Ruh kirlendikçe odanın şiddeti de artar. Çocukken sizi sadece korkutan o şey, artık size fiziksel olarak da zarar erebilir. Bu oda sizin kitaplarınızda yer almazsa bir şey kaybetmeyeceksiniz. Bir hayalet ya da cini başka bir yerde de yakalayabilirsiniz. Başka korkunç bir vakanın olduğu yere gidip yeni bir kitap yazabilirsiniz. Bu odada kalmayın yalvarıyorum.’ Asaf, karşısında şizofren biri varmış gibi hissediyordu. Muhsin Kırat, yetimhanede kaldığı yıllarda da böyleydi. Bazen şefkatli ve çocukları kötülüklerden korumaya çalışan biri gibi olurdu bazen de tamamen değişir ve çocukların başına bela olurdu. Asaf bu anlatılanlara hem inanıyor hem dalga geçiyordu. Diğer taraftan etin kokusunu almış yabani bir hayvan gibi bir an önce o odaya gitmek istiyordu. Yenilen bir kralın rövanş savaşı gibi görüyordu bu karşılaşmayı. Çocukken kendisini korkutan o odaya meydan okumak istiyordu. Korktuğu küçüklük anılarını silmek istiyordu. Muhsin filtresiz sigaradan uzattı. ‘Buyrun Asaf Bey.’ Sigarayı aldı ve hemen yaktı. Nefaseti hoşuna gitmişti. Sabaha kadar Muhsin’in verdiği sigarayı paketinden içeceğini düşündü. Kaldığı yerlerde genelde uyumamayı tercih eder ve gözlem yapardı. Bazen önemli gördüğü bir konu olursa kayıt alırdı. Muhsin de sigarasını yaktı ve paketi ceketinin sol cebine koydu. Sonra hemen ceketinin sağ cebinden siyah ve yuvarlak bir topa basılı beyaz renkli 5 rakamının yazdığı anahtarı çıkardı. Anahtar top eski ve çiziklerle doluydu. Sadece beyaz beş rakamı yıllar geçmesine rağmen tertemiz ve pürüzsüzdü. Asaf, anahtarı görünce gözlerinin içinde derin bir hüzün belirdi. O odada ilk kez kaldığı o bitmek bilmeyen bir saatlik cezayı anımsadı. Sonra sağ eli haberi olmadan bacak arasına gitti. Sonra ağzından o melodik çocuk şarkısı belirdi, sessiz, korku dolu ‘TÜM IŞIKLARI YAAK.’ ‘Asaf Bey o odada uzun zamandır yetimhanemizin çocukları kalmıyor.’ Yine sinsi bir gülümsemeyle söylemişti. İçindeki kötü adam devredeydi. ‘Büyükada Rum Yetimhanesi kapatıldığından beri sadece gerektiğinde ve çok kısa sürelerle temizliğini ve havalandırmasını sağlıyoruz. 1984’ten beri o odada kimse kalmadı.’ ‘Daha neler 16 yıldır boş olan bir odadan konuşuyoruz.’ Sigarasından derin bir nefes çekti. Bu durum not alması gerekenler arasındaydı. ‘Sizi daha da şaşırtacak şeyler söylersem bana deli gözüyle bakacağınızdan korkuyorum. Ya da en kötü ihtimalle sizi o odadan uzak tutmaya çalıştığımı düşüneceğinizden korkuyorum.’ Sigarasını artık kendisinin olan küllükte söndürdü. Şimdi iyi adam karakterindeydi. Asaf parmaklarının arasında unuttuğu sigaranın elini yakmasıyla sigarayı kül tablasına bastı. ‘Uzattığınız sigaranızı pek içemedim. Müsaadenizle verdiğiniz paketi açıp bir tane içmek istiyorum.’ ‘Hayır.’ Dedi telaşla. ‘Ben size kendi sigaramdan ikram edeyim.’ Sesinde koruyucu bir tonlama vardı. Asaf, şaşırdı ama söyleneni yaptı. Uzatılan sigarayı aldı ve yaktı. Aklında çocukken 5 numaralı odada kalanlar için söylenen nakarak belirdi yeniden ‘Tüm ışıkları yaak.’ Sigarasının ışığı dahi lazım olabilirdi. Bu sigara paketini bir önlem olarak o odada geçireceği anlar için saklayacaktı. Çünkü, cinler ateşten korkardı. En azından öyle duymuştu. ‘5 Numaralı Odada rüzgâr sesini duyarsınız ama hissedemezsiniz.’ Bakışları donuktu. ‘O odanın kendi enerjisi ve hatta kendine has kanunları vardır. Su sesini duyarsınız ama asla su bulamazsınız. O odada tüm güç odanın elindedir. ’ Şizofren ve kötü karakteri konuşuyordu. ‘Işıkları yakın, hem de tüm ışıkları. Işıksız kalmayın sakın ya da en güveli yol...’ Şimdi de şizofren ve iyi karakteri konuşuyordu. Asaf sigarasını içiyor ve merakla en güvenli yolun ne olduğunu duymak istiyordu. ‘Ya da’ dedi Muhsin ‘O odadan uzak durun.’ Asaf kahkaha attı. Aslında mantıklı bir güvenli yol olmasını çok istiyordu. Çünkü 5 numaralı oda o ana kadar rastladığı tüm diğer paranormal yerlerden daha farklı bir yerdi. ‘Bu noktadan sonra bunu yapamam.’ Dedi. ‘Ama sigara paketinizi yanıma alabilirim.’ ‘Vazgeçmeyeceksiniz değil mi? Asaf gülümseyerek kaşlarını hayır manasında yukarı kaldırdı. ‘Size bir şey sormam lazım. Madem 1984’ten beri o odaya giren olmadıysa hala aynı şeylerin olduğundan nasıl emin oluyorsunuz?’ ‘Haklısınız on altı yıldır oraya kimse girmedi ama odayı havalandırmamız ve temiz tutmamız gerekiyor. Resmi olarak bu oda yetimhanemiz kapanana kadar açık tutuldu. Çünkü kayıtlardaki çocuk sayısı ve oda sayısı orantılı olmalıydı. Yetimhane yönetimi nedendir bilinmez orayı bir ardiye odası olarak kullanmak istemedi. Sanırım oda bunu istemiyor.’ ‘Nasıl yani? Oda sizden talepte mi bulunuyor?’ ‘Hala dalga geçiyorsunuz. Şöyle anlatayım. 1980’in eylül ayında orayı ardiye odası gibi bir şeye çevirdiler ama sonra ne oldu biliyor musunuz? Odadan çıkarılan onca eşya değiştirilen onca şey kapı kapanır kapanmaz eski halini aldı. Keşke kayıt cihazı ya da kameramız olsaydı değil mi? Ama o yıllarda güvenlik kameraları zorunlu bir şey değildi. O olaydan sonra kimse o odayı bir daha değiştirmeye cesaret edemedi. Sadece ayda bir temizliğini yaparız ve havalandırırız. Bir çeşit hediye gibi düşünün. Odaya sunduğumuz küçük bir adak gibi.’ ‘Anlıyorum,’ dedi Asaf ‘Temizlik görevlileri odadaki pencereleri açıyor, temizliği yapıyor, perdeleri yıkıyor, havluları ve çarşafları değiştiriyor.’ ‘Aynen öyle.’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Timur KOHEN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |