Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain |
|
||||||||||
|
1718 senesinde iç ve dışta asayiş sağlandıktan sonra daha önce Batı ülkelerine gidip gözlemlerini yapan Osmanlı elçileri “sefaretnâme” adını verdikleri raporlarla Saray’ ı bilgilendirirler. III. Ahmed, İmparatorluğu yaşamakta olduğu vahim durumdan kurtarmak için, denk bütçe, toprak mülkiyeti ve vergi konularında bir takım tedbirler alır. Batı ülkeleri ile sıcak ilişkiler başlatır. Devlet harcamaları, arazi mülkiyet, ve vergiler ile idari ve askerî alanlarda küçük çapta da olsa bir takım reformlara girişir. Bu dönemden yarım asır kadar önce Çar Deli Petro öncülüğünde Rusya’ da da bir takım modernleşme faaliyetleri başlatılır ve büyük ölçüde değişimler yaşanır. Ancak : “…Rusya’nın çabası Avrupa’da kendine yer açmak içindi; Osmanlı’ nınki Avrupa’daki yerini korumak için. Ancak,18. yüzyıl başındaki, ’ilk’ batılılaşma çabası diyebileceğimiz girişimin zamanı ve niteliği ilginçtir. Zaman, Karlofça ve Pasarofça’ nın imzalanmasından sonradır. Yani, bir Avrupa gücü olma imkânının ortadan kalktığının sert bir şokla ortadan anlaşılmasından sonra Avrupa gücü olmak bir yana, bu kıtada ayak basmaya devam etmek de, bundan böyle, son derece zordur. Öte yandan Lâle devri ‘Batılılaşması’ Osmanlı için ‘restorasyon’dan ‘reform’a doğru bir tercih kıvılcımı sayılabilir. Ama bir kıvılcımdan pek fazla ileriye geçmemiştir…” 1 Padişah, Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile birlikte İstanbul’ da daha sonraki asırlarda “Lâle Devri” olarak anılacak olan bir huzur ortamı hazırlarlar. Bu öyle bir devirdir ki; o zamana kadar Osmanlı Devleti, yeni kazandığı topraklardaki halkın kültür ve medeniyetinden kısmen etkilenmişse de, genellikle sosyal hayatı, kendi ana yatağı içinde akıp gidiyordu. Ne zamanki Lâle Devri’ ne ulaşılır; bu değerlerde gözle görülür bir çöküş başlar. Türk tarih literatüründe, Lâle Devri’ nin başlamasından, Fransız ihtilâli veya III. Sultan Selim’ in saltanat yıllarının başlangıcı olan zamana kadar yani 1718-1789 tarihleri arasındaki zaman; SERBEST KÜLTÜR DEĞİŞMELERİ DÖNEMİ olarak kabul edilmiştir. 2 “…Lâle devri denilen dönemden itibaren Osmanlı’ nın sosyal hayatında, aile yapısında, muaşeret ve ahlâk anlayışında ve günlük yaşantısında yavaş yavaş; fakat XIX.yüzyıla doğru artan bir dozda, Batı karşısında, Batı lehinde bir edilgenlik gözlemlenmeye başlanır…” 3 Lâle Devri’ nde batı hayranlığının en belirgin örneklerinin, hem bina hem de çevre mimarîsinde olduğunu biliyoruz. Özellikle Fransa’ da güncel olan “Rokoko” tarzı mimârî İstanbul’ da da bayağı tutulur. Lâle Devri mimarisi içinde; “…Nuruosmaniye, Barok üslûbuyla, klâsik anlayıştan büyük ölçüde kopuşu ifade etmektedir.” 4 “…Osmanlı tarihinde ilk defa olarak dindışı mimârî, dinî mîmârînin önüne bu devirde geçmiştir… …Soyut formlarından uzaklaşılmaya, duvarlarda ve tavanlarda perspektifli resimler belirmeye başlar…” 5 Ayrıca “…iç döşemede de yavaş yavaş sedirin yerini koltukların aldığını, masa, sandalye, konsol gibi aksesuarların hayatımıza girmeye başladığı…” nı öğreniyoruz. Matbaa’ nın Türkiye’ ye gelişi ile, kâğıt, kumaş ve çini fabrikaları açılmakla dar bir konumda da olsa sanayi ile tanışılacaktır. Divan edebiyatı’ nda, Şair Nedim (1681-1730), minyatür’ de Levnî (ö.1732) önemli isimlerdir. Doğu-Batı Edebiyatı’ ndan seçme eserlerin tercümelerine de ağırlık verilmiştir. “…18.yüzyıl Türkiye’ si, Batı Avrupa’ ya TURQUERİE denilen modayı daha doğrusu yaşam üslûbunu hediye etmiş; Avrupa baroku da mîmâriyle, bahçeleriyle, porseleniyle Osmanlı’ nın büyük şehirlerine girmiştir… …Osmanlı’ nın başkentinde trigonometri, balistik öğreten Mühendishâneler,giderek askerî cerrah ve veteriner yetiştiren okullar açılmaktaydı… ...Geleneksel sanatlarımız ve bilhassa resim, sadece Avrupa’ dan değil, İran’ dan esen rüzgârlardan da esinleniyor… ….Mevlevî tekkelerinin, Rufâilerin çok geniş bir kitleye musiki ve tezhib öğrettiği, Mesnevî okuttuğu anlaşılıyor…” 7 Bütün bunlar olurken, ister istemez mûsıkîmizde de bir takım gözden kaçmayacak yeniliklere şahit oluyoruz. Lâle Devri döneminde Şeyh’ülislâm Es’ad Efendi (1685-1751), Osmanlı döneminin ilk bestekârlar antolojisi sayılabilecek ATRÂB’ UL ÂSÂR’ ı yazar. “…Prens Demetrius Cantemir ’le aşağı yukarı aynı dönemde yaşamış olan Şeyhülislâm Esat Efendi (1685-1753), 1725 ile 1730 yılları arasındaki ATRÂB-ÜL ASÂR FÎ TEZKİRE-Tİ UREFÂ-YIĞ EDVÂR adlı eserini yazıp, Damat İbrahim Paşa’ ya ithaf etmiştir. Bu eserinde Şeyhülislâm Esat Efendi de saz icrâcılığının ve sâzendelerin dönemin müzik dünyasındaki göreli konumu hakkında bazı önemli ipuçları verir. Bu biyografik eserde 17. yüzyılda ve 18. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış yüze yakın besteci ve icrâcının kısa özgeçmişleri ve eserlerinden güfte örnekleri verilmektedir. Atrâb-ül Asâr, Osmanlı döneminin bilinen tek özgün musıkîşinâs tezkiresi olduğu için Klâsik Türk Musıkîsi’ nin tarihi açısından son derece önemli bir kaynaktır…” 8 1719 senesinde Paris elçisi ola Yirmisekiz Mehmet Çelebi, Fransa’ da seyrettiği operalardan raporlarıyla Padişah’ ı haberdar eder. XVIII. yüzyılda Kâr’lar, yerlerini Türkçe güfteli ve daha kısa “terennüm”lü Beste, Ağır, Sengin ve Yürük semâî ’lere bırakır. “…Lâle Devri, Geleneksel Türk Sanat Müziği’ nin gelişmesinde ayrı ve önemli bir yer tutar. Bu dönemde müzikte (de) şen, şakrak, akıcı, ince ve yer yer alaycı bir üslûb egemen olmuş; sivil-dünyasal müzik türleri daha çok ön plâna geçmiş; fasıl müziğinin belli türlerine, özellikle müziklerine ilgi ve istek artmış ve bu tarz müzikler halk katmanlarına daha kolay ulaşıp işlenmeye başlanmış; Ebûbekir Ağa ve Tanbûrî Mustafa Çavuş’ un bazı eserlerinde geleneksel Türk Halk Müziği ezgilerinin izleri görünmeye başlamıştır…” 9 Yine o yüzyıl’ da dikkati çeken diğer bir husus : “…Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk bölgelerindeki başlıca şehirli kesim azınlıkları kendi dinlerini, dillerini, edebiyatlarını ve kültür geleneklerini muhafaza ederken,en az 18.yüzyıldan itibaren serbest bir şekilde Osmanlı müzik kültürüne dahil olmuştur…” 10 1 Murat BELGE, ”Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modernleşme ve Batıcılık,İletişim Yayınları, İstanbul,2002,C.3, s.46 2 H.Tahsin FENDOĞLU,”Osmanlı Yenileşme Döneminde Türk Düşüncesi”,Yeni Türkiye, Temmuz-Ağustos,2002, s.148 3 M.Fatih ANDI, ”Biz Heybeli’de Her Gece Mehtaba Çıkarmıydık?”,İzlenim, Mayıs, 1995, s.63 4 Beşir AYVAZOĞLU, ”Geleneğin Direnişi”, Ötüken Neşriyat,İstanbul, 1996, s.17 5 Beşir AYVAZOĞLU, “a.g.e” s.18 6 Beşir AYVAZOĞLU, “a.g.e”, s,36 7 İlber ORTAYLI,”Son İmparatorluk Osmanlı”,Timaş Yayınları, 3.baskı,İstanbul,2006, s.71 8 Cem BEHAR,”Zaman, Mekân, Müzik”, Afa Yayıncılık,İstanbul,1993,s.91 9 Ali UÇAN,”Geçmişten Günümüze, Günümüzden Geleceğe”Türk Müzik Kültürü, Müzik Ans.Yay. Ankara, 2000, s.49 10 Walter FELDMAN, ”Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlık Bestecilerinin Müziği”, Akit Gazetesi,19 Eylül 2000
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |