..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > MİHRAP ALTINTAŞ




5 Temmuz 2018
Mihrap Altıntaş Kasedi Başa Sardır  
BAYRAM

MİHRAP ALTINTAŞ


BAYRAM Bayramlar ilk önce çocuklara gelirdi. Heyecanıyla, saflığıyla, güzelliğiyle tüm merakıyla. Onlardan anlardınız bayramın önemini, tadını, ruhunu. Küçükler ve annelerinin gözünde bir türlü büyümeyen küçükler de dâhil.


:AACE:
BAYRAM
Bayramlar ilk önce çocuklara gelirdi. Heyecanıyla, saflığıyla, güzelliğiyle tüm merakıyla.
Onlardan anlardınız bayramın önemini, tadını, ruhunu. Küçükler ve annelerinin gözünde bir
türlü büyümeyen küçükler de dâhil.
Bayram deyince ilk akla gelen harçlıklar, yeni ayakkabılar, elbiseler ve komşulardan
toplanacak şekerlerdi.
Benim ilgilendiğim tek konu, kıyafetlerdi. Babaannem dikişten anladığı için, ona bayramın
her gününe ayrı bir kıyafet diktirirdim. Sonra da bir manken edasıyla süzülürdüm.
Bayram günü = Defile günü.
Bayram harçlığı toplamak bana göre hiç değildi. Karşıda büyük bahçesi olan üç katlı villada
oturan zengin bir ciciannemiz vardı. Mahallemizin ciciannesi namıdiğer süslüsü. Bayağı görmüş geçirmiş, elit ve güzel bir kadın. Yaşına göre bakımlı, gri uzun saçlarını güzel
tokalarla topuz yapan, mahallede naif, şık bir bastonla arzıendam eden bir hanımefendi.
Kocaman evi, bizlerin gözünde büyülü bir şato gibiydi. Bayramlarda 7-8 arkadaş toplanır,
bahçesinden evin kapısına giden yola kadar korkarak giderdik. Filmlerdeki esrarengiz
şatolardan bir hayli etkilenmişiz. Kapıyı “sen çal, o çalsın”dan sonra kapı çalınır ve tüm
heybetiyle, tatlı ses tonuyla cicianne karşımızda durunca bir garip utançla başımızı kimimiz
yere, kimimiz sağa-sola çevirirdik.
Hepimizin umudu, zengin olduğundan, en büyük harçlığı ondan almak. Bunun için biz,
üstümüze düşen şartları yerine getirmişiz, güzel bayramlıklarımızı giymişiz, mahallede gıcık
olduğumuz arkadaşlarımızın ruhu duymadan erkenden örgütlenip ilk sıraya yerleşmişiz.
Eee daha ne olsun, şimdi sıra ciciannede ve onun pamuk ellerinde. İçeri giriyoruz, boncuk
gibi diziliyoruz. Biraz mahalle dedikoduları eşliğinde biraz nasihat veee şimdi esas konu:
Alacağımız bayram harçlığı. Bankadan bayram için rica edilerek alınmış yeni ve hiç
katlanmamış kâğıt paralar var ciciannenin elinde. Ama o zamanın en düşük bayram harçlığı.
Birbirimize atılan şaşkın bakışlar ve gözlerde ayrı ayrı hüzünler. Ciciannenin, kulağımızdaki
sesi:
“Çocuklar, bunlar da sizin uğur paranız.”
Eee, cicianne de biliyor işi, tüm mahallenin çocuklarına nasıl para yetiştirsin? Laf aramızda,
sonraları idrak ettik ki biraz da cimriymiş.
Büyüklerle beraber yapılan bayram ziyaretleri de ayrı eğlenceli, güzel ve sevgi doluydu. Ev
sahibinin hazırladığı sarmalar, dolmalar, limonatalar, daha neleeer neleeer güzelce mideye
indirilirdi. Bir evden diğer eve giderken akrabalarla, komşularla karşılaşıp gülüşmeler, aynı
eve tekrar ikinci kez beraber gitmeler, hepsi birer neşe kaynağı.
Kapı komşumuzdan haberimizin olmadığı şu günlerde, kapısı çalınmadık komşunun
bırakılmaması, o zamana özel bir bayram geleneği olarak kaldı maalesef.
Toplumumuzda bir Avrupa özentisidir ki yıllardır alıp başını gidiyor. Yurt dışında yaşayan
gurbetçilerimiz, tüm yıl boyunca canını dişine takıp çalışırlardı. Elde ettikleri kazançlarını, biz
akrabalarını ziyaret etmek ve özlenen Türkiye’mizin güzel sahil şeritlerinde tatil yapmak için
harcarlardı.
Bu tatil anlayışı, bir anlamda, bayram gibi özel günler de dâhil, tüm tatil anlayışımızı da
değiştirmekte bir etken oldu diye düşünüyorum. Çoğu insan, bayram tatillerini değişik tatil
beldelerine giderek geçirmeye başladılar. Tatile gidenler sanki gizli bir kinayede bulunurlardı
gidemeyenlere.
“Aaaa siz gitmeyecek misiniz bu bayram tatile?” gibi.
Bazen “biz de kapatalım kapılarımızı bizi de tatilde sansınlar” diyerek kardeşimle
şakalaştığımız da olmuştur. Ama hep bu; bu akımın suçu işte, yoksa biz ne diye evde misafir
ağırlamaktan kaçalım, değil mi?

İşte tam da bu zamanda akrabalık bağları, komşuluk bağları zayıflamaya başladı maalesef.
Örf ve âdetlerimiz, yerini Avrupa kültürüne bırakmaya başlıyordu. Oysa yurt dışında yaşayan
akrabalarımız, her defasında oralarda her şeyin çok güzel olduğunu ama insanlık, güler yüz,
samimiyet ve misafirperverlik olarak Türklerin yerini hiçbir milletin tutamayacağını
söylerlerdi. Biz bu değerleri yavaş yavaş kaybetmeye başladığımızın farkına yıllar sonra
varacaktık ve artık çok geç olacaktı.
Ve öyle de oldu.
Reklamlarda bile; “bayramlarda büyüklerimizin ellerini öpelim, heyecanımızı onlarla
paylaşalım” tarzında sosyal mesajlar verilmeye başlandı. Bir babaanne, oğlunun, gelininin,
torunlarının yolunu gözlüyor, gelen olmayınca da üzüntüsünden boynunu büküyordu.
Bu tür yapılan gizli, açık tüm uyarıların ve göze batırmaların bile pek bir faydası olmayacaktı
maalesef. Başından kültürümüzün, örf ve âdetlerimizin, insanlığımızın kıymetini bilmemiz
gerekiyordu.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın unutulamayan dönemler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mihrap Altıntaş Kasedi Başa Sardır

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mihrap Altıntaş Kasedi Başa Sardır

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Mihrap Altıntaş Kasedi Başa Sardır [Şiir]
Mihrap Altıntaş [Şiir]
Mihrap Altıntaş Her Şeyde Biz [Şiir]
Mihrap Altıntaş Kasedi Başa Sardır [Şiir]
Mihrap Altıntaş Kasedi Başa Sardır [Şiir]
Mihrap Altıntaş [Şiir]
Ya Ararsa Bugün? [Şiir]


MİHRAP ALTINTAŞ kimdir?

Esprili bir mizah anlayışına sahip olan yazarımız kitabında anlattığı konularda da bizleri biraz da olsa gülümsetmeyi hedef almıştır. Sanatsal faaliyetlere ilgisi çok fazladır ve sanat dallarından biri olan tiyatronun da eğitimini almıştır ve sahne almıştır. Müzik onun ruhunun gıdasıdır ve en çok beslendiği ilham aldığı şeylerden biridir. Hayata bakış açısıyla insanları kendisine hayran bırakır. KASEDİ BAŞA SARDIR onun ilk kitabıdır.

Etkilendiği Yazarlar:
Gülse Birsel, Zafer Algöz


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © MİHRAP ALTINTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.