..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




31 Ekim 2017
Köpeğin Adı Badi - 47  
Ömer Faruk Hüsmüllü
“Kendini sessizliğin, bu engin denizin içine bırak. Korkma, bu ölüm gibi bir şeydir ama aynı zamanda tadına doyulamayacak bir mutluluktur.”


:IBF:
     Günlerdir buradaki hayatım tekdüze yani hep aynı biçimde sürüp gidiyor: Sabahleyin erkenden gidip gazeteyi alıp geliyorum, verandadaki masanın üzerine bırakıyorum, karnımı doyurup yatıyorum; ta Kenan Baba'nın uyandığı saate kadar uyuyorum. Bazen birkaç günde bir gelen sütçü tarafından uyandırılıyorum, ben de havlayarak Kenan Baba'yıa haber veriyorum; çünkü demir kapıyı açıp adamı içeri alması gerekir. Haftada bir temizlikçi kadın geliyor, genellikle öğleden sonraları... Temizliğini akşama kadar bitiriyor, ayda bir de sözüm ona bahçe işlerini yapan bir bahçıvan geliyor. Alel acele çimleri biçiyor, birkaç çiçeğin kurumuş taraflarını kesiyor bazen de kırılan ağaç dalları varsa temizliyor.
     Kenan Baba, karısı öldüğünde yani üç sene önce buraya gelip yerleşmiş, ama şehirle irtibatını da tamamen kesmemiş; orada da evi var ve dayalı döşeli duruyormuş, karısının hatırasına evi olduğu gibi muhafaza ediyormuş. Öyle ki bir değişiklik olur korkusuyla neredeyse evde hiç temizlik yapmıyormuş. Şehirde yaşadığı süre bir yılda en fazla üç aymış; o da havanın çok soğuk olduğu günlerde...
     Kenan Baba, kırevinde adeta inzivaya çekilmiş; bu sığınağında insanlarla ilişkisini tamamen koparmış gibi olmasa da asgariye indirmiş. Gazete, kitap okuyarak, salondaki masaüstü bilgisayarında internete girerek ve yazı yazarak vaktini tüketiyor. Onu bilgisayar başında izlemek çok hoşuma gidiyor. Tuşlara nasıl basıyor, mouse de denilen fareyi avucunun içinde tutarak nasıl ve neden gezdiriyor, bu farenin sağına soluna bazen dokunduğunda ne oluyor; bunların hepsini hepsini öğrenmeye çalışıyorum. Onu en iyi gözleyebildiğim yer ise bilgisayarın sol tarafındaki koltuk; o yüzden hep oraya oturuyorum. Kenan Baba, koltuğa oturduğum için bana kızmıyor, aksine arada sırada bana bakarak hem gülümsüyor hem de onu izleyip izlemediğimi kontrol ediyor.
     Geçenlerde bana evi gezdirdi. Bir arkadaşıymışım gibi köşe bucak her yeri gösterdi. Evin biri verandada olmak üzere iki kapısı olmasına rağmen, o hemen hemen hep verandadaki kapıyı kullanıyor. Bu kapıdan girince salon salomanje, burada koltuk takımı, sehpalar, yeni olmasına rağmen çok seyrek kullanılan televizyon, yemek masası ve etrafında altı sandalye, buzdolabı, fırın, ocak, bulaşık makinesi, tabak v.s'nin konduğu dolaplar, sağ tarafta şömine, çıkış kapısının yanında tuvalet ve banyo, pencerelerin hepsinde tül ve perde ile birlikte sineklik var. Merdivenle üst katta çıkıldığında üç yatak odası, hemen merdivenlerin bitiminde sağ tarafta jakuzili banyo, tuvalet. Bu katta verandanın üzerindeki odanın üstü kapalı bir balkonu var; buradan bahçeyi seyretmek çok hoş, ama asıl merdivenleri çıkıp terası gördüğümde oradaki manzaranın harika olduğuna karar verdim. Terasın yarısının üstü örtülü; güneş çok ısıttığında ve yağmur yağdığında buraya sığınılıyor. Büyük bir masa, sekiz adet sandalye ve bir de ızgara var. Verandada barbekü olmasına rağmen çok sık kullanılmıyor, et kızartılacağı zaman terastaki ızgaraya baş vuruluyor.


     Terastan, Kenan Baba ile gezdiğim yerlerin neredeyse tamamı görülüyor. Yeşilin hakim olduğu bir manzara var. Ağaçlar, renga renk çiçekler, yemyeşil çimenler, aşağılara doğru adeta süzülerek inen bir tepe, kumsal, deniz, gemiler, kayıklar, sahildeki tektük insanlar.
     Kenan Baba, bana ilk yasağını terasta getirdi:
     -Badi arkadaşım, gündüzleri genellikle terasın kapısı açık olur; yağmur yağarsa, şiddetli rüzgâr çıkarsa ve tabii geceleri kapatırım. Eğer kapatmayı unutursam, sen beni uyar. İstediğin zaman terasa çıkabilirsin, ama bir şartım var: Terasın duvarına çıkmayacaksın, hatta fazla da yaklaşmayacaksın. Çünkü duvar alçak, bir metreden biraz fazla yüksekliği var. O yüzden düşme tehlikesi bulunuyor, başın döner, fırtına çıkar bir şey olur maazallah aşağıya düşersin. Ben sana buraya duvarın biraz gerisine bir sandalye koyacağım, onun üzerine çıkıp etrafı seyredersin.
     Dediğini hemen yaptı, sandalyeyi çekti, hatta üzerine bir de minder koydu.
     -Gel çık, bir dene bakalım oldu mu? Dedi. Hemen sandalyeye çıktım, oldu mu da ne demek şahaneydi!
     Kenan Baba her gün olmasa bile arada sırada öğlen uykusuna yatar, bir saat kadar. İşte o günlerden birinde bilgisayarını kapatmayı unuttu, yukarı çıktı. O gidince yerine oturdum, farenin üzerine patimi koydum, ben patimi oynattıkça bilgisayarda da küçük bir çizgi hareket ediyordu. Bozarım diye korktuğumdan daha fazla oynamadan bıraktım. En son yazdığını okumaya başladım:
     Rainer Maria Rilke: “Eskiden insan, biliyordu (ya da belki de seziyordu) ki, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü kendi içinde taşımaktadır. Çocukların içinde küçücük, yetişkinlerin içinde büyük bir ölüm vardı. Kadınlar ölümü kucaklarında, erkeklerse göğüslerinde taşırlardı. O vardı işte ve ölüm, onların her birine garip bir ağırbaşlılık, sakin bir gurur verirdi.”
     “Ölüm ne iyidir ne de kötüdür. “
     “Kendini sessizliğin, bu engin denizin içine bırak. Korkma, bu ölüm gibi bir şeydir ama aynı zamanda tadına doyulamayacak bir mutluluktur.”
     Bu yazıda birkaç yerden alıntı yapmış. Ölümden bahsediyor. Ben ölü gördüm, bir köpek can çekişirken ve sonra da ölürken gördüm, öldürülürken gördüm, hatta öldürdüm. Buna rağmen ölümü gene de anlayabilmiş değilim. Canlılar neden doğuyor? Ölmek için mi? Öldükten sonra ne oluyor?
(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeğin Adı Badi - 80 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuş - 48 (Son Bölüm)

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ücretsiz Kitap Dağıtabileceğim İstanbul’da Bir Mekan Arıyorum
Bir Edebiyatçı Gözüyle Mağaranın Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Mağaranın Kamburu – Yorum: 6
Mağaranın Kamburu
Bir Romanın Anatomisi: Mağaranın Kamburu
Bir Anı Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasıl Yazardı?
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 2
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.