..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Düşünce dilden, dil düşünceden doğar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




27 Ekim 2017
Köpeğin Adı Badi - 44  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Karnım doyunca, demir kapının altından süzülerek dışarı çıkıyorum. Son çıkışımda biraz zorlandığım için tombullaştığımı söyledim. Kapının altından çıkmam Kenan Baba'nın da işini kolaylaştırıyor


:AJDH:
     Bahçedeki ağaçlar beyaz, sarı, kırmızı, mor, pembe çiçeklerle doldu. Yeşil yapraklar bunları kıskandıklarından olacak onlar da kendilerini göstermeye başladı. Bu renk cümbüşü çok hoşuma gitti. Sadece ağaçlar değildi uyanan, toprağın altında saklanan tohumlar da adeta biz de varız dercesine ortaya çıktılar. Bütün bunlara sebep güneşin gülen yüzüydü, tatlı bakışıydı.
     Ne güzel, her şey ne güzel... Ağaç dallarına ya da verandanın üzerine doluşan kuşlar ne güzel!. Sabahları kuş cıvıltılarıyla uyanıyorum. Artık uyanmak da güzel...
     Kenan Baba:
     -Gel Badi, biraz dolaşalım. Sana buraları tanıtayım. İster misin arkadaşım? Dedi. Son zamanlarda bana sık sık “arkadaşım” diye hitap eder oldu, hoşuma gidiyor böyle demesi. İlk adım Kalo'yu seviyorum, Badi'ye bir itirazım yok, galiba “arkadaşım”ı en çok seviyorum.
     Bahçeden dışarı çıktık, yürüyoruz. Dışarısı çok daha güzel. Her taraf ağaç dolu, yerler yemyeşil, kuşlar gökyüzünde birbiriyle yarışıyor, rüzgar canlıları rahatsız etmekten çekinirmişcesine hafif hafif esiyor, hava ne soğuk ne sıcak. Kuşlardan aşağı kalmayan beyaz bulutlar da gökyüzünde yarış halindeler; ama nedense arkadakiler öndekileri hiç yakalayamıyorlar.
     İki yanında ağaçlar bulunan stabilize yoldan giderken yanımızdan bir otomobil de geçti. Etrafta Kenan Baba'nınki gibi çok sayıda kırevi var. Bazılarının bahçeleri çok korunaklı. Yüksek beton duvar, duvarın üzerinde dikenli tel ve etrafı gözetleyen kameralar... Bazıları ise çok bakımsız, içlerinde yaşayan var mı yok mu belli değil.
     Bir tepeye çıktığımızda ağaçlar giderek seyrekleşti, burası piknik alanı olmalı. Etraf piknik yapanların yaktıkları ateşlerin kül ve kömürleriyle dolu. Bu da yetmezmiş gibi çöpler etrafa saçılmış. İki köpek bu çöpleri karıştırıyor, onlardan uzak çöp yığınlarının üzerinde de birkaç kuş oraları gagalıyor. Üzerinde “çöp” yazan dört tane kocaman varil saydım. Bunlar dolduğu için mi piknikçiler çöplerini yerlere atmışlar? Boyum yetmez ki varillerin içine bakayım. Kenan Baba, çöpleri görünce söylenmeye başladığına göre variller dolmamıştı ve bu kirlilik sorumsuz insanların bir eseriydi.
     Tepenin en uç noktasına geldiğimizde yüzlerce metre yüksekte olduğumuzu anladım. Aşağılara doğru her taraf ağaç doluydu. Ağaçlıklı alan sahile yaklaşıldığında seyrekleşiyordu.
     -Bak Badi, aşağıya iyi bak! Orası deniz. Kıyının hemen yanında bir adam kürek çekiyor, işte ona sandal deniyor. Bak bak, denizin ortasına doğru büyük bir makine göreceksin, o da gemi. Dedi. Sanki görülmesini istediklerini bir arkadaşına anlatıyordu.
     Ben hayatımda ilk defa deniz görüyordum. Gerçi rüyamda deniz hatta okyanus bile görmüştüm, fakat bu çok farklıydı. Rüyamdaki denize benzediğini sanmıyorum. Her taraf alabildiğine su... Sahilde beyaz ve açık mavi karışımı bir renk, sonra mavi, ilerisi koyu mavi ve en sonda ise gene açık mavi... Tabii denizin bittiği yerde de dünya bitiyordu. Yani, demek ki dünya bu kadarmış. Bunu küçümsemek için söylemiyorum, tabii ki dünya bence çok büyük. Hep dünyanın ne kadar olduğunu merak ederdim. Öğrendim işte.
     Çöplerden uzak temiz bir yer bulup oturduk. Ben oturmaktan sıkılıp biraz sonra yuvarlanmaya başladım. Kenan Baba benim halime çok güldü.
     -Aferin, spor da gerekli, yuvarlan yuvarlan. İstersen şu çam ağacının oraya bi koşu gidip gel!
     Deyince, kalktım çam ağacına kadar bi koşu gidip geldim. Yanlış yaptığımı dönünce anladım. İnsanların konuşmalarını anladığımı kimse bilmemeliydi. Bilinirse büyük bir sansasyon yaratılır ve bana karşı gösterilen ilgiden dolayı hayatım işkence içinde geçerdi. Kenan Baba'nın bana manalı manalı bakması, başını hayret eden insanlar gibi sallaması anladığını gösteriyordu. Buna rağmen bu konuda ağzından bir söz çıkmadı.
     Böyle diyorum ancak bir saat sonra aynı hatayı gene yapacaktım.
     Kalktık, geri dönüyoruz. Evin yanına geldiğimizde içeri gireceğiz sandım, girmedik, devam ettik. Buraya gelirken saptığımız yerin az ilerisinde asfalt yol üzerinde bir köy ve köyün hemen girişinde de bir petrol istasyonuna gittik. Petrol istasyonunda yıkama, yağlama, lastik servisi ve lokanta vardı; tabii bir de market.
     Çalışanlar Kenan Baba'yı tanıyorlar. “Hoş geldin abi” dedikten sonra kasadaki adam üç tane gazete uzattı. Kenan Baba, her dışarı çıktığında evin ihtiyaçları ile birlikte bir de gazete ile dönerdi. Gidemediği günlerin gazetelerini daha sonra alırdı. Kenan Baba, çalışana:
     -Bundan sonra benim gazetemi her gün arkadaşım alacak, ben artık yaşlandım; o nedenle bu işi ona devrediyorum, deyince adam şaşırdı, etrafına bakınıp onun arkadaşını aradı.
     -Kim, hangi arkadaşınız abi? Diye sordu. Kenan Baba, elindeki gazetelerden birini katladı, bana uzattı. Hemen kaptım ve ağzımdaki gazete ile kapıya doğru yöneldim. İkisi de güldüler. Konuşmaları anlamayan bir köpek bu davranışı yapabilir mi?
     Evet, o günden sonra gazeteyi hep ben aldım. Hatta bir keresinde gittiğimde gazete henüz gelmemişti. Müşteriler benden korkar veya biri bana zarar verir diye binanın arkasına gidip orada yatıp beklemiştim.
     Sabahleyin güneş doğduktan çok sonra uyanıyorum. Yuvamdan çıkıp karnımı doyuruyorum, suyumu bazen sütümü içiyorum. Çünkü bize birkaç günde bir köyden bir sütçü geliyor ve o gelen sütten ben de faydalanıyorum. Bu arada tombul bir köpek olduğumu söylememe bilmem gerek var mı? Beslenmem mükemmel, hemen hemen Kenan Baba ne yerse bana da aynısını veriyor.
     Karnım doyunca, demir kapının altından süzülerek dışarı çıkıyorum. Son çıkışımda biraz zorlandığım için tombullaştığımı söyledim. Kapının altından çıkmam Kenan Baba'nın da işini kolaylaştırıyor; bana gidişte ve gelişte kapı açmak zorunda kalmıyor. Gazete almaya gitmeyi çok seviyorum, etrafı tanımış oluyorum, istersem biraz gecikebiliyorum da. Ufak gecikmelere ses çıkarılmıyor, çok geç kalırsam sitem ediliyor.
     Kendime bir arkadaş da buldum. Dişi bir köpek, adını bilmiyorum. Zaman zaman buluşup geziyoruz, sahipli olduğu için uzun süre beraber olamıyoruz. Köpüş kadar güzel değil; zaten hiç bir köpek Köpüş kadar güzel olamaz.
(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeğin Adı Badi - 80 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuş - 48 (Son Bölüm)

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ücretsiz Kitap Dağıtabileceğim İstanbul’da Bir Mekan Arıyorum
Bir Edebiyatçı Gözüyle Mağaranın Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Mağaranın Kamburu – Yorum: 6
Mağaranın Kamburu
Bir Romanın Anatomisi: Mağaranın Kamburu
Bir Anı Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasıl Yazardı?
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 2
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.