İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Ertesi gün, boş elle gitmek olmaz diye düşündüğümden Kuyruksuz Bacı'ya götürmek için yiyecek bir şeyler aradım. Çöplüğü karıştırdım, bir şey bulamadım. Oradan ayrıldım, geçen sene mısır ekili olan bir tarlanın içinden geçtim. Bu sene ekilmemiş ve de sürülmemiş. Yer yer yabani otlar ve çimen bitmiş. Bu tarlanın ortalarına doğru bir canlının kıpırdadığını gördüm. Tam olarak ne olduğu hakkında bir bilgim yok. Bana uzak. Yaklaşınca fark ettim: Bir tarla sıçanı. Tombul tombul bir şey. Etleri sağa sola sallanıyor yürürken. Kendinden emin. Beni görmüyor. İyice yaklaştı ve aniden durdu. Kafasını kaldırdı. Görmüştü. Ben de hemen saldırı pozisyonuna geçtim. Birkaç saniye karşılıklı bakıştıktan sonra sıçan arkasına dönüp kaçmaya başladı, ben de peşine düştüm. Deliğine girmeden onu yakalamalıydım. Bu kadar hızlı koşabileceğini zannetmiyordum ama kaçıyordu işte... Neyse ki yakaladım, ciyak ciyak bağırsa da artık sıçan için yapılacak bir şey yoktu. Sıçanı görünce Kuyruksuz Bacı'nın sevinci gözlerinden okunuyordu. Yedikten sonra kaldığı yerden anlatmaya devam etti: “Gökyüzünde geceleri Kangalyang Uydusunun yalnız kaldığını gören Yapıcı, bir avuç ateş daha almış. Bu seferkini gökyüzüne çok hızlı savurmuş. Ateş gitmiş, gitmiş, gitmiş... Ve bir yerde durmuş. Sonra da ne olmuş biliyor musunuz? Patlamış, etrafa ateş parçaları saçılmış. İşte bunlar da yıldızlarmış. Yapıcı Kangalyang Gezegeni'nin yönetimini en akıllı canlıya devredip buradan ayrılmak istiyormuş. Çünkü daha birçok gezegende hayat yaratmak istiyormuş. Canlıların içinde en akıllısı hangisidir? Sorusunun cevabını uzun süre aramış; bulamamış! Fil mi, aslan mı, kedi mi, dinazor mu, deve mi, yılan mı.... ? Hangisi, hangisi? Çaresiz en akıllı canlıyı yaratmak zorunda kaldığını görmüş. Bu amaçla bir avuç balçık almış, ona şekil vermiş. Ama beğenmemiş, çünkü bu kafası ve gövdesi köpek olan ayaksız bir yaratıkmış. Onun için atmış elinden, bir avuç daha balçık alıp şekil vermiş. Bu seferkinin de sadece iki ayağı varmış ve yürürken çok zorlanıyormuş. Bunu da atmış. Son denemesinde dört ayaklı köpeği yapmayı başarmış ve bunun burnuna üfleyerek can vermiş, onu ölümsüz kılmış. Bu canlı, gezegenden adını almış olan bizim tanrıların tanrısı Kangalyang'mış. Yapıcı, tanrıların tanrısı Kangalyang'a gezegende istediği gibi canlı ve tanrı yaratma yetkisi verip buranın idaresini ona bırakmış ve göklere çekilmiş. Tanrıların tanrısı Kangalyang en başta, kendine yardımcı olacak tanrıları yaratmış. Yer tanrısı, yeraltı tanrısı, ölüler tanrısı, gök tanrısı, aşk tanrıçası, iyilik tanrıçası, aydınlık tanrıçası, bereket tanrısı, adalet tanrıçası, barış tanrıçası, güneş tanrısı, fırtına tanrısı, sağlık tanrıçası, zafer tanrısı ve zevk tanrıçası. Unutuyordum: Bir de kötülük tanrısı... Aslında bu kötülük tanrısı tam olarak tanrı değilmiş. Tanrıya benzeyen birkaç özelliğinin yanısıra hayvana ve diğer canlılara benzeyen özellikleri de varmış. Yoldan çıkarıcı, her türlü kötülüğü yapan ve yaptıran bir tanrıymış. İnsanların “şeytan” veya “iblis” dedikleri varlığa çok benzermiş. Sonra tanrıların tanrısı Kangalyang, kendine benzeyen köpekleri yaratmış, en sonunda da diğer canlıları. Köpekler bu alemin efendisi olmuşlar. Tanrıların tanrısı Kangalyang, köpeklere kendisinin koyduğu kurallara uydukları sürece soylarını sürdürerek huzurlu bir hayat yaşayacaklarını söylemiş. Tanrıların tanrısı Kangalyang'ın koyduğu kurallara göre öbekler halinde örgütlenilecekti. Öbekteki birey sayısı oradaki imkanlara göre belirlenecekti. Her öbeği idare eden bir başkan olacaktı. Başkanlar tecrübe ve başarılarına göre açık oylama ile o öbeği oluşturanlar tarafından seçilecekti. Başkanlar adil olacaklardı ve her bireye eşit mesafede duracaklardı. Bireylerin hiçbiri diğerine göre üstün değildi. Doğanlar, bir yaşına kadar öbeğin tüm yetişkinleri tarafından beslenecek ve korunacaktı. Her birey, başkanın emirlerine mutlaka uyacaktı, uymayanlara hapis ve idam dahil her türlü ceza verilebilecekti. Kangalyang'ın sarayının bahçesindeki Kırmızı Tavşan ve Köpek hariç her türlü canlıyı öldürmek serbestti; çalmak ve zina suç değildi. Bir de onları yoldan çıkarmaya çalışacak olan İblis'in (Kötülük tanrısı) sözlerine kanmamaları gerekiyordu. Kangalyang tüm bireylerden tabuları çiğnememelerini; birlik, dirlik ve gürlük içinde yaşamalarını istiyordu. Birlik olursa her türlü tehlikeye karşı koyabilirlerdi, dirlik olursa sağlıklı ve mutlu yaşayabilirlerdi, gürlük olursa bolluk içinde varlıklarını koruyup nesillerini sürdürebilirlerdi. Asırlarca kurallara uyan toplum, mutlu bir yaşam sürdü. Herkes hayatından memnundu. Tabii kurallara aykırı hareket edenler, toplumun düzenini bozanlar da oldu; ama bunlar derhal hak ettikleri cezalara çarptırılarak toplumsal düzen sağlandı. En ağırı ölüm cezasıydı. Suçlulara verilen ölüm cezası, tüm küme bireylerinin katıldığı bir törenle yerine getiriliyordu. Köpek öldürmenin suç sayılmadığı tek uygulama bu olduğu için idam mahkumunun cezalandırılması törenlerini herkes dörtgözle bekliyordu. Derken bir gün düzen bozuldu ve tüm sistem çöktü. Neden mi? İblis'in ( Kötülük tanrısı) “Zevk için yaşadığınıza göre lezzet veren her şeyi tatmalı hatta yemelisiniz. Zevklere yasak konulamaz. En lezzetli et yavru köpeklerde ve Kırmızı Tavşan'da var. Tabuları yıkın, kölelikten kurtulun, hak ettiğiniz hazların kucağına kendinizi bırakın!“ sözlerine kanan bazı köpekler etraf av dolu olduğu halde savunmasız yavruları yemeye başlamışlar. Yedikleri etin tadı damaklarında kalmış. İblis'in doğru söylediğini etrafa yaymışlar. Yavru köpekler bu kadar lezzetliyse, Kırmızı Tavşan'ın eti kim bilir nasıldı? İblis, olanlardan çok memnunmuş, attığı kahkahalar en sağır kulak tarafından bile duyulabilyormuş. Bu katillerin çok azı yakalanabilmiş. Çünkü bu katiller, ellerindeki yavru köpek etinin bir kısmını öbek başkanlarına rüşvet olarak veriyorlarmış. Katiller çoğu zaman görülürmüş, bilinirmiş. Buna rağmen katili ihbar edip yakalatmaktan herkes çekinirmiş. Çünkü ihbar edenlerin başına çok büyük dertler açılabiliyormuş. Hatta bunlardan öldürülenler bile varmış.” Kuyruksuz Bacı burada durdu. Devam edemeyecekti. Anlatması için zorlamadım. Yarını beklemek zorunda olduğumu anladım. Gitmem için başıyla işaret yapınca oradan ayrıldım. Demek ki tek başına kalmak istiyordu. (Devam edecek...)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |