Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
Üçüncü günün akşamüstü ayağa kalktım, kana kana su içtim. İyice kurumuş olmasına rağmen tavuk etlerinden biraz yedim. Karanlıkta bahçe kapısından içeri giren Cafer Aga’nın ayaklarına dolandığımda sevinci görülmeye değerdi. -Aferin o(ğ)lum Kalo. Demek kefeni yırttın. İyi besle kendini, güçlü ol. Cafer Agan sana ne yapar eder et bulur. Dedi ve elindeki poşeti sallayarak evin kapısına doğru yöneldi. Poşetin içinden ekmek, bira, şarap ve biraz da tavuk göğsü çıktı. İçerdeki tezgahın üzerine bunların hepsini koydu. Ocağı yaktı, tavanın içine azıcık yağ döküp kızdırdı. Tavuk etini bu kızgın yağlı tavada kızarttı, ocağı söndürdü. Eski, kirli, ayaklarından biri kısa bir tahta masanın üzerine tavayı koydu, şarabı tirbişonla açtı, ekmekten bir parça kopardı, ağzına attı, tavadaki tavuğu eliyle alıp kocaman bir parça ısırdı, üzerine şarabı şişeyle kafasına dikti. Ekmek, tavuk, şarap üçlüsüne bir müddet devam etti. Yerken devamlı ağzını şapırdatıyordu, şapırdatmadığı zaman da öksürüyordu. Şarap bitince birayı açtı, içmeye başladı. Ben onu seyrediyorum, ama onun benden haberi yok gibi. Beni farkettiğinde: -Sen de burda mısın be Kalo? Al şuncağızı da miden bayram etsin, deyip bir parça kızarmış et attı önüme. Yedim. Hoşuma gitti. -Bak Kalo, burası benim evim, benim odam. Sen bugünlük buraya girdin ama bundan sonra girmek yok. Sana yuva olarak kapının yanına, dışarıya bir sandık koycam. Orda yatıp kalkarsın. Etrafa pislemek de yok. Kakanı bahçenin bir köşesine yap. Anlaştık mı? Kafamı önüme eğdim, “Anlaştık!” anlamını çıkardı bu hareketimden. Başımı okşadı. -Aferin sana, akıllı köpeksin sen, dedi. Uyarıdan sonra dışarı çıkmak için hareketlendim. Anladı gideceğimi. -Dur, gitme! Yasaklar yarın başlar, dedi. Cafer Aga, uzun bir süre konuşmadı. Eline aldığı bira şişesine baktı, durdu. Artık o baktığı şişenin içinde ne gördüyse! Uzamış sakalları buruşuk yüzünü biraz saklasa da, sivri burnunu saklayacak bir şey yok. Kolları uzun, parmakları ince, dudakları kalın, pörtlemiş gözlerinin etrafı morlaşmış , kıl içinde kalmış kulakları orta büyüklükte. Ağzındaki dişlerin yarıdan fazlası dökülmüş, varolanlar sapsarı, sadece öndeki bir tanesinin -çürüdüğü için- yarısı siyah, her bira ya da şarap yudumundan sonra orta şiddette bi “Ohh!” çekiyor. Kıl ve kir dolu kokulu elinin tersiyle ağzını siliyor, sonra da aynı elini pantolonuna birkaç kere sürtüyor. (Devam edecek...)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |