"Denemeler"de gördüğüm şeyi Montaigne'de değil, kendimde buluyorum. -Pascal |
|
||||||||||
|
"Yemek hazır hadi gelin" diye, yahut "akşam ezanı okunmadan evde ol babandan önce eve gel" diye... Kömür kamyonu gelince mahallenin tüm çocukları bir olurduk. En büyük kömür parçasını taşımak, o evin en büyük yükünü kaldırmış olmakla eşdeğerdi. Bahar gelince kavak ağaçlarının polenleri kar yağmış hissi verirken, sürekli çekyat altına dolmasından mütevellit "evi daha yeni sildim, kilimleri daha yeni silkeledim açmayın şu pencereleri" diye sitemkar konuşan Ablamın aynı zamanda sobayı kaldırmadan evvel tenekenin dibinde kalan son kömürleri tutuşturarak ızgara telinin üzerinde kızarttığı ekmeklerin kokusu dolardı odalara... Sobanın üzerinde kaynayan çamaşır kazanına ve kışa güle güle dercesine ıslık çalan güğümün o ince tiz sesine, gecenin karanlığında körüklenen birden deli gibi yanmaya başlayan sobanın boruları kıpkırmızı olurken gece lambası hissi verişine hayran kalırdık. Sıçrayan kıvılcımların yangın çıkartacağı endişesiyle sobanın önünü kapattığımız, annem görmesin diye naylona düşen köz yanıklarının üzerine kilimi biraz daha çekipte yok etmeye çalıştığımız, dereye külleri dökmeye giderken rüzgardan üstümüze başımıza uçuşan küllerden korunmaya çalışıpta bir türlü başaramadığımız her seferinde üstümüzü silkeleye silkeleye eve dönmek zorunda kaldığımız o günleri yaşadık bir zamanlar. Bizim evlatlarımız bunları yaşamadı hep çile çeken anne babalar, aman evladım bu çileyi çekmesin diyerek yeni keşifler yaptı yeni buluşlara imza attı. Ama her yeni buluş aile kavramını ortadan kaldırdı. Şimdilerde kalorifer peteklerindeki sahte sıcaklıklarda ısınmaya çalışıyoruz, herşeyin sahte olduğu bir dünyada sahne alıyoruz. Karşımızdakinin yüzünü dahi görmeden sohbet ederken, gerçek olmayan ifadelerle (😑😞😠) duygularımızı sahneliyoruz. Bir "hadi" kelimesinin dahi onlarca söyleme şekli varken sadece niyet okuyuculuğu yaparak karşındakininin sesini duymadan gözlerine bakmadan Ne söylediğini anlamaya çalışıyoruz. Çoğu kez yersiz kırılıyor çoğu kez boşa sinirleniyor çoğu zamanda tamamen kopuyoruz. Oysa ki evlerimizin pencereleri her sabah, sahte olmayan gerçekten doğan 🌤güneşe açılmaya devam ediyor... sadece özümüzü, öykümüzü, merhamet ve sevgimizi, birlik ve beraberliğimizin yanısıra birbirimizin yüzünü ve bize karşı gerçek gülüşünü unutmayalım. Zira müminlerin bayramı Cuma. Bayramın sevinci ise birbirimizin gözlerinin içindeki gülüşlerde saklıdır. Bayram tadında tebessümleriniz, Hayırlarla dolu Cumalarınız olsun inşallah Makale: Ayşe Özyılmaz Dağcı 18 Kasım 2006 Cuma sabahı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ayşe özyılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |