Herşeye imgelem karar verir. -Pascal |
|
||||||||||
|
Meraklı Eşek Arısı: Merhaba Sokrat! Bugün ne yapıyoruz? Sokrat: Merhaba Meraklı Eşek Arısı! Bugün konumuz serbest çalışma olsun. Yani konudan konuya atlayarak bir düşünce fırtınası yaratmayı öneriyorum. Meraklı Eşek Arısı: Öyleyse sorumu sorarak başlıyorum: Çoğunlukla doğrudan, iyiden, erdemden bahsediyorsun. Yoksa sen bir peygamber misin? Sokrat: Bu da nereden çıktı? Meraklı Eşek Arısı: Çünkü seni bir bilge, bir filozof, bir düşünür olarak tanıtanlar olduğu gibi; bir peygamber olduğunu söyleyenler de var. O nedenle ister istemez bu soru aklıma geldi. Sokrat: Yok böyle bir şey! Bu iddiayı şiddetle reddederim. Hak etmediğim övgü ve makamlar bana hakarettir. Halbuki ben öğrencilerime şu telkini verdim hep: Övgüyü hak ediyorsan kendini övebilirsin; ama bunu yaparken lütfen biraz sessiz ol! Benim peygamber olduğumu düşünenleri sanırım “İçimde duyduğum bana hep doğru yolu gösteren ilahi bir ses vardı.” demem yanıltmış olmalı. Meraklı Eşek Arısı: Bir arkadaşım çektiği acıları anlatırken sanki bununla övünüyor, hatta zevk alıyor gibi geldi bana. Ona “Acı çekmekle övüneceğine, acılarını azaltmanın yollarını ara.” Dedim. Bu lafım üzerine çok kızdı ve kalıp gitti. Giderken yüzüme kin dolu gözlerle baktığını fark ettim. Sokrat: Cenaze töreninde ağlamaktan kendini helak etmiş olan kadını gösteren biri yanındaki bilge kişiye der ki: “Çok acı çektiği ağlamasından belli. Korkarım, bu ağlamaları ona zarar verecektir.” Bilgenin bu yargıya cevabı ise şöyledir: “Ağlatan acılardan değil, ağlatmayan acılardan kork. Çünkü gözyaşları bedenin koruyucusudur, savunma silahıdır.” Meraklı Eşek Arısı: Bazen ruhumun acı çektiğini hissediyorum. Sokrat: Ruhunu acıdan kurtarmak istiyorsan, tasalanmayı hayatından çıkar. Meraklı Eşek Arısı: Sahi Sokrat, ruh var mıdır? Sokrat: İşte bu soru hiç olmadı, sana yakışmadı Meraklı Eşek Arısı! Meraklı Eşek Arısı: Neden yakışmadı, hatam nerede? Sokrat: Çünkü bu soruyu sormaması gereken tek kişi varsa dünyada, o kişi de sensindir. Sen şu anda ne yapıyorsun, kiminle konuşuyorsun? Meraklı Eşek Arısı: Küçük bir çocuğa sorar gibisin! Tabii ki seninle konuşuyorum. Sokrat: Konuştuğun bu kişi etten, kemikten meydana gelmiş bir Sokrat mıdır? Meraklı Eşek Arısı: Özür dilerim. Çok büyük bir hata yaptım. Son günlerde biraz dalgınım, kafamda çözemediğim çok sayıda problem ve cevabını veremediğim onlarca soru var. Lütfen bağışla Sokrat… Sokrat: Anlatmak ister misin? Duygularını kendine saklama, onları bir dostunla paylaş. Acı da olsa tatlı da olsa paylaşılan duygular sana mutluluk olarak geri dönecektir. Meraklı Eşek Arısı: Zihnimi en çok meşgul edeni söyleyeyim: Yatırım yapabileceğim alanları araştırdım. İki tanesi bana oldukça kârlı göründü. Uzun süre bunlardan birini seçemedim. En sonunda birinde karar vermiş olmama rağmen aklım hâlâ ötekinde. Acaba benim için iyi olan daha doğrusu hayırlı olacak olan bu muydu, yoksa diğeri mi sorusunu durmadan kendime soruyorum. Sokrat: İki ihtimalli durumlar karşısında kalıp da bir tanesini seçtikten sonra “Acaba, diğerini seçseydim daha mı iyi olurdu?” sorusunu çoğu zaman kendimize sormuşuzdur. Burada bizim için iyi olanı, hayırlı olanı istemekten kaynaklanan bir kaygı vardır. Belki de tercihimizin dışında kalan seçenek bizim için iyi ve hayırlı olmayacaktı! Bununla ilgili bir hikâyeyi hatırımda kaldığı kadar anlatayım: Bir kral ve çok samimi arkadaşı varmış. Bunlar her yere birlikte giderlermiş. Kralın arkadaşı olumsuz bir durumla her karşılaştığında “Bunda da bir hayır vardır!” Dermiş. Bir gün kralla ava çıktıklarında bunun hatasından dolayı kral tüfekle bir parmağını koparmış. Çok öfkelenen kral arkadaşını zindana attırmış. O “Bunda da bir hayır vardır!” deyip zindandaki günlerine sabırla katlanmış. Kral, gene ava çıktığı bir gün yanındakilerle birlikte yamyamların eline düşmüş. Yamyamlar onları pişirip yemek için kazanları su ile doldurup altlarındaki ateşleri yakmışlar. Esirleri de tepeden tırnağa soyup vücutlarını kontrol etmişler. Çünkü onların inancına göre uzuvları eksik olan bir esir yenemezmiş. Tabii kontroller sırasında kralın eksik parmağını görüp onu serbest bırakmışlar. Kral arkadaşının hatası sayesinde kurtulduğu için hemen onu zindandan çıkarmış ve “Sen haklı çıktın, bak gerçekten de bunda da bir hayır varmış ve ben bu sayede kurtuldum,” demiş. Ayrıca, zindana attırdığı için de arkadaşından özür dilemiş. Arkadaşı da “Özür dilemene gerek yok, çünkü bunda da bir hayır vardır.” Demiş. Kral da “Hadi canım sen de, zindanda yatmada ne hayır olacak?” deyince arkadaşı “Bir düşünsene, zindanda yatıyor olmasaydım ben de senin yanında olacaktım.” Demiş. Meraklı Eşek Arısı: Hikâye güzel de, benim derdime çare değil. Çünkü sıkıntımı, acımı gidermiyor. Sokrat: O zaman şöyle diyeceğim: Zenginin acısı, fakir için çerez gibidir. Ve ekleyeceğim: Kararsızlık pasifliğe, pasiflik korkuya, korku başarısızlığa, başarısızlık üzüntüye, üzüntü de hastalığa yol açar. O nedenle hastalıklardan korunmanın bir yolu da karasızlıklarımızı yenmektir. Meraklı Eşek Arısı: Acılardan kurtulmak, zevk dolu bir yaşam sürmek istiyorum. Belki de sadece ben değil, birçok insan bunu arzu ediyordur. “Acıdan kaçıp, hazza yönelmek insanın doğasında vardır.” Yargısı sence doğru mudur? Sokrat: Hedonistler’e uygun bir yargı. Hedonizm temsilcileri hazza yönelmeyi, acıdan kaçmayı söylerler. Onlara göre en üstün iyi, hazdır. Ancak gerçek haz sürekli olandır. Sürekli olan hazza da bilgelikle varılabilir. Bu öğretiyi savunanların arasında benim bazı öğrencilerim de yer almaktadır. Meraklı Eşek Arısı: Sen ne kadar gamsız bir adamsın Sokrat? Dev gibi bir problemi bir iki lafla cüceye dönüştürüyorsun. Yoksa sihirbaz mısın, diyeceğim. Diyemiyorum. Kızarsın diye korkuyorum. Sokrat: Dingin bir ruhun varsa atın, katın, yatın olmasa da ne gam! Ben düşündüğüm için, düşünmeyi sevdiğim için, düşünerek sorunlara çare ürettiğim için insanlara gamsız biri olarak görünmüş olabilirim. Bence düşündüğün kadarsın; ne az ne de fazla. O nedenle iyi, olumlu düşüncelerini eyleme dönüştürerek her zaman kullanabileceğin bir mutluluk reçetesine sahip olabilirsin. Meraklı Eşek Arısı: Bu reçeteyi bana da yaz! Sokrat: Işık, sadece aydınlatır, görmek senin işindir. Meraklı Eşek Arısı: Yani, söylediklerimin içinden payına düşeni al mı, demek istiyorsun? Sokrat: Anlamış olmana sevindim. Meraklı Eşek Arısı: Mükemmeli aramak, mükemmele ulaşmaya çalışmak hep tavsiye edilir nedense? Senin yaptığın da buna benziyor. Daha sıradan şeyleri bile anlamamışken birden sıçrama yapıp mükemmele ulaşmamız mümkün olabilir mi? Sokrat: Kahraman karşısındakine cesaret, korkak ise korku vermeye çalışır. Anlayacağın, kimde ne varsa, ancak onu verebilir. Bende olan ise deneyimdir ve ben bunu sana aktarmaya çalışıyorum. Biliyorum ki, insan beyni bir fabrika gibidir, verilen hammaddeye göre ürün üretebilir. Beynine iyi, yararlı, güzel şeyler yükle ki değerli düşünce ürünleri ortaya koyabilesin. Meraklı Eşek Arısı: Başka insanların beni mükemmel biri olarak görmelerini isterdim. Bu çok hoşuma giderdi… Sokrat: Mükemmel görünmeye çalışmazsan mükemmel bir davranışta bulunmuş olursun. Farklı görünmeye çalışma, ne isen o ol! Kendini olduğun gibi kabul edersen, bir gün mükemmel bir insan da olabilirsin. Meraklı Eşek Arısı: Kendimi ve diğer insanları incelemeye başladım bile. Sokrat: Önce kendini dizginle; başkalarına sıra sonra gelsin… Meraklı Eşek Arısı: Bu incelemeden diğer insanlara bahsetmekten çekiniyorum. Çünkü benim de kendime göre bazı sırlarım var. Bilinmesi istemem tabii ki… Sokrat: Başkalarının sırlarını açığa çıkarmak için uğraşanlar, kendi sırlarının öğrenilmesinden niçin korkarlar? Başkalarını çok da fazla önemsememeli. Çünkü başkalarını gereğinden fazla önemseyenler, kendilerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Meraklı Eşek Arısı: Konudan konuya atlayacağım, ama tartışmanın akışını etkilerim diye de korkuyorum. Sokrat: Korkmana, endişe duymana gerek yok. Tartışmanın başında konunun serbest olduğunu söylemiştik. Meraklı Eşek Arısı: Doğru dersin… Son günlerde kendimle ilgili bir gözlemimden bahsedecektim. Gördüm ki eskiden yaptığım bazı davranışları artık yapmıyorum. Mesela insanları kandırmaktan zevk almamaya başladım. Oysa onları kandırmak, zorda kaldıklarını görmek beni çok sevindirirdi. Sokrat: Olumlu bir değişiklik, senin adına sevindim. Ne zamandan beri böyle? Meraklı Eşek Arısı: Seninle konuşmaya başladığımız günden bu yana hiç kimseye zarar vermediğimi, kandırmadığımı fark ettim. Bunu dedim diye sakın beni de değiştirdiğini zannedip havalara girme. Ben öyle kolay kolay değişebilecek bir kişi değilim. Bugün böyleyim, ama yarın gene eski halime dönebilirim. Sokrat: Geçmişte başkalarını kandırmakla boşuna zaman harcamışsın. Kandırmak hoşuna gidiyorsa kendinden başlayabilirdin. Çünkü en kolay kandırabildiğimiz kişi, kendimizdir. Meraklı Eşek Arısı: “Aptal olan kandırılmayı da hak ediyor demektir. Uyanık olsun, kanmasın!” Diye düşünüyordum. Sokrat: Senin bu görüşünü destekleyen bir örnek vereyim: Eski Isparta Devleti’nde hırsızlık suç değil tam aksine övülecek bir davranış olarak kabul ediliyormuş. Hırsızlık yapıp kendini kanıtlamayan gençler toplumda kabul görmüyormuş. Mantık şu bu olayda: “Biri başkasının malını çalıyorsa, demek ki o kişiden daha uyanıktır, daha zekidir. Diğeri de gözünü açsın, uyanık olsun ve malını çaldırmasın.” Meraklı Eşek Arısı: Tam da bana uygun bir anlayış. Sokrat: Belki de ileride bu düşüncenden dolayı utanacaksın, hatta böyle düşünenleri kınayacaksın. Meraklı Eşek Arısı: Sana katılmıyorum. Sokrat: Katılsan da katılmasan da sözü edilen davranış onur sahibi bir insan açısından utanılacak bir durumdur. Meraklı Eşek Arısı: Bu ifaden de çok ağır kaçtı. Senin de sağın solun belli değil. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini bir türlü kestiremiyorum. Sokrat: Bir kişi varmış, sözleri çok sivriymiş. Yakınında bulunanlar bu bilge kişiye “İfadeleriniz çok ağır geliyor, insanlar bazen kaldıramıyor efendim.” Dediklerinde şu cevabı almışlar: “Kütükler için keskin balta gerekir.” Meraklı Eşek Arısı: İltifatına çok teşekkür etmem gerekiyor galiba! Sokrat: Etmesen de olur! Ben gidiyorum. Hoşça kal. Meraklı Eşek Arısı: Güle güle Sokrat. Kütükten sevgilerle!… ● ● ●
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |